MÜMİNİ YÜKSELTEN BİR AHLAK OLARAK ‘TEVAZU’
İnsan için en güzel ahlak, tevazudur. İnsan, tevazu elbisesinden daha güzel bir elbise giymemiştir. Her kime, Allah-u Zülcelal tarafından tevazu ihsan edilmişse, o kişi hem kendisini rahat ettirir, hem de başkalarını rahat ettirir.
Tevazu için İmam Hasan-ı Şazeli rahmetullahi aleyh şöyle söylemiştir: “Bir kimsenin Said (cennetlik) olmasının alameti, Allah-u Zülcelal’i bilmesi ve aile fertlerine de mütevazi davranmasıdır. Şaki (cehennemlik) oluşunun alameti ise, Allah-u Zülcelal’i inkar etmesi ve yakınlarına karşı kibirli davranmasıdır.”
Tevazu, insanı daima hayırların üzerine sevkeder. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şeriflerinde; “Allah bana, sizin birbirinize tevazu göstermenizi vahyetti. Öyle ki birbirinize karşı övünmeyin ve zulmetmeyin.” (Müslim, Ebu Davud)
Alimler tevazu konusunda şöyle demişlerdir. Cüneyd-i Bağdadi rahmetullahi aleyhe;
“Tevazu nedir?” diye sorulunca; “İnsanlara şefkat kanatlarını indirip, yumuşak davranmandır” demiştir.
Fudayl bin İyaz rahmetullahi aleyhe; “Tevazu nedir?” diye sorulunca; “Allah’a boyun eğip teslim olmak, kim söylerse söylesin hakkı kabul etmektir” diye cevap vermiştir.
Tabiinin neslinin imamlarından Hasan-ı Basri radıyallahu anh da; “Evinden çıkan bir kişinin, karşılaştığı her müslamanı kendinden daha faziletli olarak görmesi tevazudur” demiştir.
Hazreti Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şeriflerinde; “Tevazuunun başı, karşılaştığın kimseye ilk önce senin selam vermen, selam verene karşılıkta bulunman, meclisin gerisinde oturmaya razı olman, övülmeyi, nefsini temize çıkarmayı ve iyiliklerinin anlatılmasını sevmemendir” (Beyhaki) buyurmuştur.
Tevazudan nasibi olmayanlar
Nefsinde herhangi bir kıymet görenin, tevazudan nasibi yok demektir. Kim nefsinde gizli olan hasletleri yakinen bilirse, makam ve mevkiye, şerefe tamah edemez, tevazuu olmaya gayret eder. Kendisini kötüleyene karşılık vermez, kendisini övenlerden dolayı da Allah-u Zülcelal’e şükreder.
Kalbinde tevazuunun bulunmasını isteyen kimse kendi nefsinde varlık görmemeli, Allah Dostlarının meclislerini mesken tutmalı, onların sohbetlerinde bulunmalıdır.
Her şeyin bir bineği vardır. Amellerin bineği de tevazudur. Tevazu kimde bulunursa bulunsun, güzeldir ama zenginlerdeki tevazu daha güzeldir. Onun için olsa gerek Süfyan-ı Sevri rahmetullahi aleyh insanların en kıymetlisi olan beş kimseyi zikrederek bunlardan birisi de, mütevazi olan zengindir” demiştir.
Bir kimse her şeyden önce, kendisine karşı mütevazi olmalıdır. Kendisine karşı mütevazi olmayan, başkalarına karşı hiç mütevazi olamaz. Rivayet edilmiştir ki; “Ömer bin Abdülaziz’in evine misafir gelmişti. Akşam, mi-safirinin yanında bir şeyler yazmaya başladı. Bu arada lambada yağ kalmadığı için sönmek üzereydi. Misafir:
– Müsade ederseniz kalkıp lambaya yağ koyayım, dedi. Ömer bin Abdülaziz rahmetullahi aleyh:
– Hayır! Misafirin hizmet etmesi olmaz, dedi. Misafir:
– Öyleyse hizmetçiyi uyandırayım.” dedi. Ömer bin Abdülaziz:
– Hayır olmaz. Hizmetçi daha yeni uyudu, diyerek hizmetçiyi rahatsız etmedi ve ümmetin emiri olmasına rağmen kendinde bir varlık görmeden kalkarak lambaya yağ koydu. Bunu gören misafir:
– Ya Emir’ül Müminin! Kendi hizmetinizi kendiniz yaptınız, dedi. Ömer bin Abdülaziz rahmetullahi aleyh buna karşılık şöyle dedi:
– Ama Ömer olarak gittim, Ömer olarak döndüm. Neyim eksildi ki?
Tevazuunun alametleri
Zünnün-i Mısr-i rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:
“Şu üç şey tevazuunun alametidir:
1. Ayıplarını bilerek nefsi küçültmek,
2. Diğer insanları kendinden üstün görmek,
3. Kimden gelirse gelsin, hakkı ve güzel nasihati kabul etmek. İşte bu alametler her kimde bulunursa, o kişi mütevazidir.
Ebu Yezidi Bestami rahmetullahi aleyhe:
– Kişi ne zaman mütevazi olur? diye sorduklarında, şöyle cevap vermiştir:
– Kötülüğünü ve basitliğini bilerek, nefsi için herhangi bir hal ve makam görmediği ve insanlar içinde kendisinden daha şerli bir kimse düşünmediği zaman mütevazi olur.
Tevazu, haset edilmeyen bir nimettir. Kibir ise merhamet olunmayan bir felakettir. İzzet ve şeref tevazudadır. Kibirde izzet arayan ise onu asla bulamaz!
Hakiki tevazu, kibir ve zillet arasında orta yolu tutarak, alçak gönüllü olmaktır. Kibir, insanın nefsini olduğundan üste çıkarması, zillet ise insanın kendi nefsini hakir görüp hakkının çiğneneceği bir duruma getirilmesidir.
Tevazuda orta yol, insanın bulunduğu halden biraz aşağısına razı olmasıdır. Tevazu, kulun Allah-u Zülcelal’in irade ve isteği karşısında, kendi isteğini terketmesidir. Tirmizi rahmetullahi aleyh “Tevazu iki kısımdır” demiştir. “Birincisi; Kulun, Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerine boyun eğmesidir. Çünkü nefs, rahat etme arzusu ile Allah-u Zülcelal’in emirlerinden yüz çevirir, ve nehiylerine meyleder. Bu durumda insanın Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerinin karşısında nefsine boyun eğdirmesi, tevazudur. İkincisi; Allah-u Zülcelal’in kudret ve azameti karşısında nefsi zelil görmek ve nefis kendisine serbestiyet verilen herhangi bir şeye iştahlı bir şekilde meyledince, onu bundan menetmektir.
Tevazu göstereni Allah yükseltir!
Tevazu, cennet kapılarından bir kapıdır. Allah-u Zülcelal tevazu ehlini methederek şöyle buyurmuştur; “Rahman’ın kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler.” (Furkan; 63)
Bazı evliyalar tevazu ehlinin kazancını ifade sadedinde şöyle demişlerdir; “Su yüksek yerlerde, dağların tepelerinde durmaz; oralardan aşağılara akar. Su, daima alçak yerlerde çukur yerlerde bulunur. Aynı bunun gibi Allah-u Zülcelal’in feyzi, rahmeti de kibirli olanlara değil, tevazu sahibi kimselerin üzerine gelir.” Onun için Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde, “Allah, müslüman kardeşine karşı tevazu gösteren bir kimseyi yükseltir. Müslüman kardeşine tepeden bakan kimseyi de alçaltır” (Taberani) buyurmuştur.
Netice olarak, buraya kadar anlatılanlardan tevazunun, Allah-u Zülcelal’in rızasına giden cennet yolu üzerinde, bir rehber olduğu anlaşıldı. Her kim, bu cennet yolu üzerinde mesafe katetmek ve Allah-u Zülcelal’in rızasına kavuşmak istiyorsa, tevazulu olmalıdır. Çünkü tevazu, Allah-u Zülcelal’in rızasına talip olan kimseler için büyük bir rehberdir.
Peygamberler ve evliyalar, tevazularından dolayı Allah-u Zülcelal’e yakın olmuşlar, şeytan ise kibir ve ucubundan dolayı lanetlenmiş ve Allah-u Zülcelal’in rahmetinden uzak olmuştur.
Dünya ve ahiretimizin kurtulması için, Allah-u Zülcelal’e ve onun kullarına karşı tevazu sahibi olmamız lazımdır. Bize yarayacak olan budur. Nasıl bir kimse, karşısında bulunan mümin kardeşinin kendisine karşı güzel ahlak, hilm ve tevazu ile davranmasından hoşlanıyorsa, o da mümin kardeşine karşı güzel ahlak ve tevazu ile davranmalıdır. Nasıl başkalarının kibirle davranmalarından dolayı huzursuz olur ama tevazu ile davranmasından dolayı da rahat ederse, o da mümin kardeşlerine tevazu ile davranıp onları rahat ettirmelidir.
Allah-u Zülcelal, hepimize kibirden muhafaza olup, tevazu ipine sarılarak ateşten kurtulmayı nasib etsin.
Not: Bu yazı, Seyda Muhammed Konyevi Hazretlerinin “Cennet Yolunun Rehberi” isimli eserinden alınmıştır.