Ne Mutlu Ölümden Sonrasına Çalışanlara!

  • 09 Kasım 2022
  • 832 kez görüntülendi.
Ne Mutlu Ölümden Sonrasına Çalışanlara!
REKLAM ALANI

HASBİHAL
Şerafettin Karaduman

Seyda Muhammed Konyevî kuddise sırruh buyuruyor ki:
“Bugün kaçırılan fırsatın pişmanlığı kefene sarıldıktan, toprağın altına girdikten sonra fayda vermez.”
İnsan toprak gibi olmalıdır. İnsan köprü gibi olmalıdır. İnsan güneş gibi olmalı, ışığı herkese ulaşmalıdır. İnsan temiz kalpli ve hemen barışır olmalı, asla kin tutan bir kişi olmamalıdır.
İnsan sabırlı olmalıdır; o kadar ki sabırla yarışan olmalıdır. Allah için sevmesini bilen olmalıdır.
Mümin Hakk’a aşıktır. Aşığa da edep yakışır. İnsan, Allah’tan bir anında dahi gafil kalmamalı. Asla!
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Ashab-ı kirama şöyle buyuruyor:
“Siz öyle bir zamandasınız ki, içinizden kim emredildiklerinin onda birini bırakırsa helak olur; sonra öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda yaşayanlardan kim emrolunduğunun onda birini yaparsa kurtulacaktır.” (Tirmizî, Fiten, 79/2267)
Ölümden sonrasına çalışanlara ne mutlu.
Şimdi değerli kardeşlerim…
İlim bilmek demektir. İslami manada ilim, kişinin kendisini, Yaratan Rabbini bilmesi demektir. İlim bilindiği zaman amel doğru istikamette işlenir ve Maksut gayesine götürür. Neyin helal, neyin haram olduğunu bilmeyen kişi Cennet yolunu nasıl bulabilir?
Allah Resulü aleyhisselatu vesselam ne güzel buyuruyor:
“Ya âlim ol, ya talebe ol, ya dinleyenlerden ol yahut bunları sevenlerden ol, beşincisi olma helak olursun.” (Taberani)
Bunun için bu hayatı hayırlı bir şekilde bitirmek istiyorsak hakkı ile ilmi bilmeli, amele dönüştürmeliyiz.
Kalpteki niyetiniz neyse amelin değeri de odur.
Dünya hayatı imtihan sahasından başka bir şey değildir. Bu sahadan ayrılırken hakkımız olanı kazanmış olarak çok mücadele etmemiz gerekir. Aksi taktirde, sonradan keşke şöyle yapsaydım, keşke böyle yapsaydım demenin hiçbir faydası yok.
Şimdiki yaşadığımız hayatımızı ciddi anlamda sorgulamamız gerekiyor.
Bakın, Hadisin uyarısı çok önemli: “İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunlara uyanlardır, sonra bunlara uyanlardır. Bunları takiben öyle insanlar gelir ki, kendilerinden şahidlik istenmediği halde şahidlikte bulunurlar, onlar ihanet içindedirler, itimad olunmazlar. Nezirlerde (adak) bulunurlar, yerine getirmezler. Aralarında şişmanlık zuhûr eder.” (Buharî, Şehâdât 9, Fezâilu’l-Ashâb 1, Rikak 7, Eymân 27)
Şimdi, kendime sormalıyım “Ben ne kadar kul olabiliyorum?”
Sözlerimde, Emr-i bil maruflarımda ne kadar yaşayan birisiyim?
Nehiylerimde ne kadar samimiyim?
Yaşamadan söylediklerimde, bana hiçbir faydası olmayan işlere bağlılığımda “Yaradılanı hoş gör Yaratan’dan ötürü” uyarısına olan teslimiyetimde, doğruluğumda, şakalarımda insanlara olan sevgilerimde…
Kısacası…
Mü’min diyorum ama… Ne kadar doğru kulluğu yaşıyorum. Kendimi muhasebeye, tartmaya, eleştirmeye bir kere hazır değilim ki… Ama hayat akıp gidiyor.
İbret Alıyor muyuz?
Bakın Seyda Muhammed Konyevî kuddise sırruh hazretlerinin sözleri çok manidar.
“Bizden öncekilere bakıp ibret almamız gerekiyor. Onlar da aynen bizim gibi dünyada kaldılar. Belki bizden daha zengin oldular ve belki de bizden de daha uzun yaşadılar. Fakat bak gittiler, onlardan kimse kalmadı geriye…”
“Ey insan! Kaf dağı kadar yüksekte olsan da kefene sığacak kadar küçüksün. Unutma her şeyin bir hesabı var; yani üzdüğün kadar üzülürsün.”
Sorarlar Veysel Karani hazretlerine;
“Nasılsınız?” Cevap manidardır;
“Akşama çıkıp çıkamayacağını bilemeyen bir insan nasıl olursa.”
Sevenleri ısrar ederler kendilerine nasihat etmesi için. Gülümser ve sorar;
“Allah’ı bilir misiniz?”
“Evet biliriz,” derler…
“Öyleyse başka şey bilmeseniz de olur.”
“Efendim bir nasihat daha…” derler.
“Allah sizi bilir mi?”
“Elbette bilir.” dediler.
“Öyleyse başkaları bilmese de olur.”
Hadis-i şerifte buyuruldu:
“Size derdinizi ve onun devasını bildireyim mi? Dikkat edin derdiniz günahlar, devanız da istiğfardır.” (Beyhaki)
Hz. Ali radıyallahu anh buyuruyor ki:
“Nimetin tamamına erişmek ister misiniz? O İslam üzere ölmektir.”
Her Cuma günü camilerde imamlar Nahl Suresinin 91’nci ayetini okurlar. Mealinde:
“Gerçektir ki, Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara yardımı emreder. Hayasızlığı, kötülüğü, zulmü nehyeder. Size bunları tutasınız diye öğüt veriyor.”
Yine Ahzap Suresi Ayet 56’da buyuruluyor ki:
“Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.”
Büyüklerimiz buyuruyorlar ki:
Bir iş, ne kadar sıkıntı içinde olmuşsa, o kadar uzun ömürlü olur.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, “En çok sıkıntıyı ben çektim,” buyuruyor. O halde, hak olan dini de kıyamete kadar sürecektir.
Dünya Hayatı
Dünya hayatı göçebelerin hayatına benzer. İnsanın ömrü, malı, evladı, gençliği, akrabası, hepsi geri alınmak üzere verilmiş bir emanettir. Elinizdeki malınızdan yanınızda hiçbir şey kalmayacak. Onun için insan dünya malına fazla kıymet vermemeli, dünyayı daima arkaya atıp ahireti önüne almalı. İnsanın gözü hep ahirette, Allah-u Teâlâ’nın hoşnutluğunu kazanacak salih amellerde olmalıdır.
Seyyid Muhammed Raşid kuddise sırruh buyuruyor ki:
“İnsan, nasıl dünya hayatında muhtaç ve perişan olmak istemiyorsa, ahiret için de aynı şeyi istemeli, Allah-u Teâlâ’nın emirlerine uymalıdır. Şayet uymasa, öldüğü vakit, Allah-u Teâlâ ona azap eder, kabir azabı çeker.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz hizmet ehlini şöyle övmektedir:
“Bir kavmin efendisi, onlara hizmetkâr olandır…” (Deylemî, Müsned, II, 324)
“İnsanların en hayırlısı, diğer insanlara en faydalı olandır.” (Buhârî, Mağâzî, 35)
Sıcağın pek şiddetli olduğu bir seferde Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ashabıyla birlikte bir yerde konaklamışlardı. Sahabenin bir kısmı nafile oruçlu bir kısmı oruçlu değildi. Oruçlu olanlar yorgunluktan uykuya daldılar. Oruçlu olmayanlarsa, oruçlulara abdest için su taşıdılar ve gölgelenecek çadırlar kurdular. Ancak iftar vakti olunca Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem:
“–Bugün, oruç tutmayanlar (daha fazla) ecre nâil oldu.” (Müslim, Sıyâm, 100-101) buyurdu.
Kardeşlere yapılan hizmet, nafile ibadetten daha üstündür. Hizmetin en büyük kerameti, insanı Allah-u Teâlâ’nın sevgi ve yardımına mazhar etmesidir.
Allah-u Zülcelâl bütün Peygamberlere;
“Benim kullarıma, Bana ibadet yollarını gösterin, Benden başkasına ümit bağlamasınlar, Bana ibadet etsinler, Yalnız Benden yardım istesinler.” Buyuruyor. (Enbiya; 25)
Bu Uyarılara Hepimizin İhtiyacı Var
Abdullah bin Mesud radıyallahu anh buyuruyor;
Resûlullah aleyhisselatu vesselam şöyle buyurdu:
“Muhakkak ki şeytanın ve meleğin insanoğlunun kalbi üzerinde yönlendirici tesiri vardır. Şeytanın tesiri kötülüğe sevketmeye ve hakkı yalanlamaya, meleğin tesiri ise hayra doğru ve hakkı tasdik etmeye yöneliktir. Meleğe âit hayra yönelik tesiri gönlünde hisseden kimse bunu Allah’tan bilsin ve Allah’a hamd etsin. Kendisini kötülük tarafına çekmeye çalışan bir tesir hisseden kimse de kovulmuş şeytanın şerrinden Cenâb-ı Hakk’a sığınsın.”
Sonra Resûlullah şu âyet-i kerimeyi okudu:
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size çirkinlikleri telkin eder.” (Bakara 2/268) (Tirmizî, Tefsîr, 2/2988)
Hakiki insan olmak, insanlığın değerlerini bulmak isteyen, bu etkileri tanımalıdır. Gönlünde kurduğu denetim ile kendisini belli yönlere sevketmek isteyen insan bu etkileri bilmek, birbirinden ayırt etmek zorundadır.
Bütün ibadetlerin hedefi, Allah’ın varlığını, birliğini kalbden dile, dilden azaya intikal ettirip o sonsuz kudretin karşısında aczimizi ifade etmektir.
Zikir Allah-u Zülcelâl tarafından emredilmiş bir ibadettir:
“Ey İman edenler! Allah’ı çokça zikredin (anın), O’nu sabah akşam tesbih edin.” (Ahzap; 41-42)
“Artık beni anın, Ben de sizi (rahmet ve gufran ile) anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin.” (Bakara; 152)
Zikir ehli olanlar daima önde olanlardır:
“Allah’ı zikreden ile zikretmeyenin misali, diriyle ölü misalidir.” (Buhârî, Daavât 66)
Ebu’d- Derdâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbına:
“Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı, düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi?” diye sordu. Onlar da:
“Evet, söyle.” dediler. Resûl-i Ekrem de:
“Allah Teâlâ’yı zikretmektir.” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 6)
İnsan, Allah’tan
Bir An Dahi Gafil Kalmamalı
Seyyid Abdulhakim El- Hüseyni kuddise sirruhu buyuruyor ki:
“İnsanın kalbi daima Allah-u Teâlâ’ya bağlı olmalı, Allah-u Teâlâ insanın aklından, fikrinden hiç çıkmamalı. İnsanın kalbi hem mahzun olmalı hem de Rabbine yalvarış içinde bulunmalı. Kişi ne kadar mahzun olmuşsa ne kadar nefsinden ve benliğinden uzaklaşmışsa, Allah-u Teâlâ’nın yanında o kadar makbul ve yüksektir.
Bir padişahın huzurunda başkasına iltifat hâyâsızlık olduğu gibi Allah-u Teâlâ’nın huzurunda da başkasına iltifat hâyâsızlıktır. Yani, emri olmadığı yerlere göz gezdirmek yahut kulak vermek, ya da el uzatmak hayasızlıktır.”
Seyda Muhammed Konyevî kuddise sırruh hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Kefene sarıldıktan sonra pişmanlık fayda vermez.”
Bizlere yaşama fırsatı verilen şu an gibi can bedende iken amellerimize, kararlarımıza dikkat ederek hayatımızı sürdürelim. Pişmanlığı yaşamamak ümidi ile, Allah’a emanet olun. Selam ve Dua İle.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ