HASBIHAL – Nebi Zişan Efendimizin Haberi Mucizeleri

  • 12 Nisan 2023
  • 259 kez görüntülendi.
HASBIHAL – Nebi Zişan Efendimizin Haberi Mucizeleri
REKLAM ALANI

HASBIHAL
Nebi Zişan Efendimizin Haberi Mucizeleri
Şerafettin Karaduman

Mucize; Peygamberlerin, peygamberliklerinin doğruluğunu teyit etmek için Allah tarafından yaratılan ve insanların bir benzerini getirmekten aciz kaldığı olağanüstü olaylara denir.
İslam âlimleri Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin mucizelerini, aklî, hissî ve haberî olmak üzere üç şekilde sınıflandırmıştır. Aklî mucizeye en büyük örnek Kur’an’dır. Çünkü Kur’an her çağdaki akıl sahibi insana hitap eden, insanların benzerini meydana getirmekten aciz kaldıkları büyük ve ebedî bir mucizedir. Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam da Kur’an’ın en büyük mucize olduğunu bir hadisinde şöyle ifade etmiştir: “Bütün peygamberlere, kendi dönemlerinde yaşayan insanların iman edeceği birtakım mucizeler verilmiştir. Hiç şüphesiz bana ihsan edilen en büyük mucize, Allah’ın bana vahyettiği Kur’an’dır.” (Buhârî, İ’tisâm, 1)
Kur’an mucizesi yanında hissî mucize olarak Hz. Peygamberin nübüvvet mührü, Ay’ın ikiye bölünmesi, seferde susuz kaldıkları sırada parmaklarının arasından su akması, yahudilerin ziyafet sofrasında zehirlenmek istenince olaydan haberdar olması, bir hurma kütüğünün teessürünü inilti şeklinde duyurması vb. örnek olarak verilebilir.
bolsa de pierna decathlon
Adidas Stan Smith

sadarināšanās gredzeni
χρυσσες πλατφορμες
napihljivi fotelj merkur
nike air zoom pegasus 36 w
replika spor ayakkabı toptan
ted baker aurinkolasit
moschino tričko
νακ παπουτσια πεδιλα
fiitgonline.com
Haberî mucizeler de Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselamın Mekke’nin fethi gibi çeşitli fetihleri ve gelecekteki hadiseleri, henüz vuku bulmadan önce haber vermesidir.
Bedir Savaşı
Bedir savaşı gününde, düşman ordusunda kimlerin nerede öleceğini bildirmesi ve bunun savaşta gerçekleşmesi de Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin mucizelerinden biridir.
Hz. Ömer radıyallahu anh buyuruyor ki:
“Bedir’de bulunuyorduk. Allah Resulü, muharebe alanında dolaşıyordu. Bir ara eliyle bazı yerleri işaret ederek: ‘Allah’ın izniyle burası Ebu Cehil’in öldürüleceği yer; şurası Utbe’nin, şurası Şeybe’nin ve şurası da Velid’in sırtının yere geleceği yer olacaktır,’ buyurdu. Hz. Ömer sözüne devamla dedi ki: Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’i hak dîn ile gönderen Allah’a yemin olsun ki kâfirler, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in gösterdiği yerlerde öldürüldüler. Onların hepsi bir kuyuya atıldı. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem kuyunun başına gelerek şöyle seslendi: “Ey filan oğlu filan! Ey filan oğlu filan! Rabbinizin vaad ettiği şeyi buldunuz mu? Ben, Rabbimin bana vaad ettiği şeyi hak olarak buldum.” Hz. Ömer: “Yâ Resûlallah! Sen, ruhları olmayan cesetlerle konuşuyorsun” dedim. Bunun üzerine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: “Onlara söylediğimi siz onlardan daha iyi işitemezsiniz” buyurdu. (Nesâî, Cenâiz 117)
Bedir savaşında gerçekleşen sonuç yıllar önce Mekke’de inen şu âyetle bildirilmişti:
“Yakında o müşrik topluluk bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır.” (Kamer; 45)
İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te, şöyle buyrulmuştur:
“Bedir’de Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Cenâb-ı Hakk’a şöyle duâ ediyordu:
“Ey Allah’ım! Bana vaad ettiğin yardımı lütfet. Yâ Rabbi, bu bir avuç Müslüman bugün yok olursa, yeryüzünde Sana ibâdet edecek kimse kalmayacak.” Hz. Ebû Bekir, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in bu şekilde duâ ve yalvarışları karşısında dedi ki: “Yâ Resûlallah! Duân Arş’ı titretti. Allah-u Teâlâ, vaadini elbette yerine getirecek.” Peygamberimiz Efendimiz o anda, “Onların cemaati, yakında hezimete uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır” diye geçen âyeti okudu. (Buhârî, Magâzi 4; Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 11807)
Bu harpte Allah’ın yardımı ile müslümanlar az sayıda oldukları halde zafer kazandılar. Bedir’de müşriklerin sayısı da, bin kişi kadardı. Müslümanların sayısı 313 idi. Harb âletleri de müşriklere göre çok yetersiz olmasına rağmen, Allah’ın yardımıyla gâlip gelmişlerdi.
“Az ve zayıf olduğunuz halde, şüphesiz Allah-u Teâlâ size Bedir’de yardım etti. Allah’tan korkun ki, O’na şükretmiş olasınız.” (Âl-i İmrân; 123)
“Biz, Bedir’e çıktık. Bir ya da iki gün yol aldıktan sonra Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bize sayımızı tespit etmemizi emretti. Biz de onun emrini yerine getirdik, üç yüz on üç kişi olduğumuzu gördük. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e sayımızı haber verince, o bundan dolayı sevindi ve Allah’a hamd edip: “Tâlut’un adamlarının sayısı kadarsınız” buyurdu. (Beyhakî, Delâil’un-Nübüvve, Hadis No: 907)
Talut’un askerleri de sayıca az oldukları halde Allah’ın yardımı ile zafer kazanmışlardı. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem onlara benzemekten dolayı sevinmiş, bunu onlar gibi yardıma mazhar olmanın işareti olarak saymıştı.
Allah-u Teâlâ melekleri onlara yardımcı olarak gönderdi.
“O vakit siz Rabbinizden yardım diliyordunuz. O da: “Ben işte ard arda bin melekle size yardım ediyorum” diye duanızı kabul buyurmuştu.” (Enfâl, 9)
Bedir Savaşı’nda meleklerin yardımını Ashâb-ı Kirâm açıktan görmüşlerdir. Bu hususta İbn-i Abbas radıyallâhu anhumâ şöyle buyurmuştur:
Müslümanlardan birisi önündeki müşriklerden birinin peşinden koşarken, birden bir kamçı ve bir atlı sesi işitti. Atlı: “Yâ Hayzûm! Durma ilerle, ileri atıl” diyordu. Bir de önündeki müşriğe baktı ki, upuzun yere yıkılıp serilmiş. Ona baktı ve gördü ki burnu ezilmiş, kamçı vuruşu gibi yüzü yarılmış, Ensârdan olan bu zât, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelip olayı haber verice, Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Doğru söyledin. O, üçüncü semânın imdâdındandır.” (İbn-i Kesir, Tefsir’ul-Kur’ân’il-Azim, c. 4, s. 20.)
Bedir Savaşı’nın sonunda Müslümanlardan sâdece on dört kişi şehit düşmüştür. Müşriklerden ise yetmiş kişi öldürülmüş ve yetmiş kişi de esir edilmiştir.

Hendek’te Verdiği Haber
Hendek savaşına hazırlık için hendek kazılıyordu. Büyükçe bir kaya vardı ki ashab-ı kiram bütün gayretine rağmen bir türlü onu kıramamıştı.
Âlemlerin Efendisi, sivri balyozu ellerine alarak besmeleyle o kayaya üç defâ vurdu. Onu ince kum gibi dağıttı. (Buhârî, Meğâzî, 29) Ayrıca her vuruşta mü’minlere büyük müjdeler verdi. Birinci vuruşta Şam’ın (Bizans), ikincisinde Îran’ın, üçüncü vuruşta da Yemen’in anahtarlarının kendisine verildiğini, bu memleketlerin saraylarını bulunduğu yerden gördüğünü ifâde etti. (Ahmed, IV, 303; İbn-i Sa’d, IV, 83, 84.)
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Kisrâ’nın Medâin’deki beyaz köşkünü târif edince Selman-ı Farisi radıyallahu anh:
– Doğru buyurdun! Sen’i hak dîn ve kitâb ile gönderen Allâh’a yemin ederim ki, o aynen târif ettiğin gibidir! Sen’in Resûlullâh olduğuna (bir daha) şehâdet ederim! dedi. Allâh Resûlü:
– Ey Selmân! Bu fetihleri Allâh benden sonra size nasîb edecektir! Şam muhakkak fetholunacaktır! Herakliyus ülkesinin en uzak yerine kadar kaçacaktır! Siz bütün Şam’a hâkim olacaksınız! Hiç kimse size karşı koyamayacaktır. Yemen muhakkak fetholunacaktır! Ondan sonra Kisrâ öldürülecektir!” buyurdu. Nitekim Selmân-ı Farisi radıyallahu anh:
“–Ben bütün bunların vukû bulduğunu gördüm!” demiştir. (Vâkıdî, II, 450)
Nitekim çok geçmeden Allah-u Zülcelâl Sa’d b. Ebi Vakkas radıyallahu anh ve Halid b. Velid radıyallahu anh gibi büyük kumandanların kılıcıyla oraların fethini Müslümanlara müyesser kılıyor ve bütün bu yerlerin anahtarları Allah Resûlü’nün şahs-ı manevîsine teslim ediliyor. Bu da, O’nun doğruluğunu ayrı bir tasdiktir.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme ümmetinin istikbalde fethedeceği yerler gösterilmiştir. Bir hadis-i şerifte:
“Yeryüzü önümde dürülmüş ve onun doğusu ile batısı bana gösterilmiştir. Ümmetimin hâkimiyeti, bana dürülüp gösterildiği yerlere kadar ulaşacaktır.” (Ebû Dâvud, “Fiten”, 1) buyurmuştur. Gerçekte de öyle olmuş, İslâm’ın hakimiyeti üç kıtada yayılmış ve İslam dünyanın her tarafına ulaşmıştır.
Emniyet ve Zenginlik Müjdesi
Adiy b. Hatem radıyallahu anh Hâtem-i Tâi’nin oğludur. Önceleri Hristiyan’dı. Aradı ve Allah Resûlü’nü buldu; buldu ve kurtuldu. Adiy b. Hâtim radıyallahu anh şöyle demiştir:
Allah’ın Elçisi’nin yanında idim, bir adam gelip fakirlikten şikâyet etti. Sonra başka biri geldi eşkıyanın yol kesmesinden şikâyet etti. Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:
“Adiyy Sen Hîre’yi gördün mü?”
“Hayır, görmedim, fakat orası hakkında, bilgim var.”
“Eğer ömrün olur da yaşarsan hevdeci içinde bir kadının Hîre’den hareket edip Allah’tan başka hiç kimseden korkmadan tâ Ka’be’yi tavaf edeceğini göreceksin.” dedi.
Ben buna şaşırarak kendi kendime: Beldelerde fitne ve fesâd ateşini tutuşturmuş olan o Tayy kabilesinin eşkıyası nerede olacak ki, dedim…
Devam ettiler: ‘Bir gün gelecek Kisra’nın hazineleri sizin aranızda pay edilecek.’ Sordum:
“Ya Resûlallah! İran Kisra’sının hazineleri mi? ‘Evet, İran Kisra’sının hazineleri” buyurdular. Hayretim daha da artmıştı. Çünkü bu sözlerin söylendiği devrede İran, en debdebeli günlerini yaşıyordu… Ve yine devam ettiler:
‘Öyle bir gün gelecek ki, o gün insan elinde zekatıyla dolaşacak da zekatını verecek kimse bulamayacak..’
Ben, diyor Adiy: Bunların ilk ikisini gördüm, ömrüm olursa üçüncüyü de göreceğim.” (Buhari, Menakıb, 25)
Adiy, bu üçüncü devri göremeyecekti. Fakat gün geldi, o devri görenler de oldu: Ömer b. Abdülaziz devrinde, Allah Resûlü’nün dediği hakikat aynen yaşandı.
İstanbul’un Fethi
O günkü adıyla “Konstantiniye” muhakkak Müslümanların eline geçecektir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurmuştur ki:
“Konstantiniye elbet bir gün fetholunacaktır; onu fetheden asker ne güzel askerdir; ve onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır” (Ahmed bin Hanbel, IV, 335; Buhârî, et-Tarihu’l-Kebîr, I)
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bu müjdeyi İstanbul’un fethinden dokuz asır evvel haber vermişti.
Ebû Eyyûb el-Ensarî radıyallahu anh burasının fethedileceğini duyduğu için tâ Medine’den kalkıp gelmiş ve cesedinin İstanbul’a defnedilmesini vasiyet etmişti.
Sonuç Olarak
Bütün bunları Allah Resulü aleyhisselatu vesselam, hem de asırlarca evvel aynen olacağı şekliyle haber verdi ve verilen haberler de zamanı gelince aynen vuku’ bulup Allah Resulü’nü tasdik etti. Bilmem, bütün bunlar, dönüp yeniden O Zat’a biat etmemize yetmiyor mu?
Evet! Allah bildirmezse, insan bunları nasıl bilebilir? Bugün kurgu filmlerde bazı kehanetlerde bulunuyorlar. Bunlar o kadar zor değil, çünkü mukaddimeleri, başlangıçları var. Biraz hâdiseleri terkip etme kabiliyetiyle, bu türlü mes’elelerde tahmin yürütülebilir. Halbuki Efendimiz’in gayb’tan haber verdiği hususların hiçbirinde başlangıç ve mukaddimât adına bir nokta dahi mevcut değildi.
Bu itibarla O’nun söylediklerini herhangi bir insanın söylemesi imkansızdır. Zira bu gibi mes’eleler aklın hudutlarını ve bizleri aşan mes’elelerdir… Yani gayb gözü açık olmadan veya vahiyle müeyyed bulunmadan, bu gibi hususları bilmenin imkânı yoktur. Öyleyse, Allah Resûlü kendiliğinden değil; Allah’ın bildirmesiyle biliyor, söyledikleri de hep doğru çıkıyordu…
O halde kıyamete kadar bizim burada yazamadığımız ancak Allah Resulünün bildirdiği daha nice gayb haberlerinin hepsi çıkacak, Allah’ın izniyle. Buna şüphemiz yok elhamdulillah. Selam ve dua ile.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ