“Nizam’ül-Mülk Bin Yaşında”
Geçtiğimiz Aralık ayında, ehl-i sünnet alimlerini yetiştiren Nizamiye medreselerinin kurucusu Nizam’ül-Mülk hakkında bir sempozyum düzenlendi. Selçuklu sultanları Alparslan ve Melikşah’a vezirlik yapan Nizam’ül-Mülk’ün doğumunun 1000. Yıl dönümü vesilesiyle düzenlenen sempozyumda birçok akademisyen sunum yaptı.
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi tarafından düzenlenen “Estetik, İktisat, Hikmet ve Siyaset: Nizam’ül-Mülk Bin Yaşında” başlıklı sempozyumun açılış konferansının başlığı: “Bin Yılı İnşa Eden Nizam’ül-Mülk” idi.
Sempozyumun fikir babası olan Yusuf Kaplan köşe yazısında Nizam’ül-Mülk’ü anlamanın önemini şu cümlelerle aktarıyordu:
“(Moğol ve Haçlı saldırılarıyla yerle bir olan İslam medeniyetinin yeniden) diriliş yolculuğunun, tarihin akışını değiştiren başlangıç noktası ve kilometre taşı, mahşerin üç atlısının tarih sahnesine çıkmasıydı: Kurucu Melikşah, uygulayıcı Nizam’ül-Mülk, temelleri koyucu Gazâlî.
Gazâlî’nin fikrî önderliğinde, Nizam’ül-Mülk’ün çelik dirayeti ve Melikşah’ın güçlü liderliğiyle çeyrek asırda bin yılın tohumlarını ekecek, hem İslâm medeniyetinin, daha önceki tarihinde görülmemiş ölçekte uzun soluklu ve köklü bir medeniyet atılımının gerçekleştirilmesini sağlayacak hem de bundan sonraki bu tür büyük ölçekli krizlerin nasıl aşılabileceğini gösterecek tarih açılımı, ruh atılımı gerçekleştirildi.
Bu atılımın gerisinde bu atılımı hayata geçiren öncü kişi olarak Nizam’ül-Mülk vardı. Nizam’ül-Mülk sadece tarihi kuran bir kişinin adı değildi; insanlığa sunulan bir Dünya Nizamı’nın da adıydı.
Bugün iki asırdır yaşadığımız ikinci büyük medeniyet krizinde de benzer büyük sorunlarla boğuşuyoruz: Müslüman Zihni, Müslümanca Yaşama Zemini ve Müslüman Zamanı çöktü.
İşte bize hem bu krizi aşmamızı sağlayacak donanıma, dirayete ve inanca sahip yeni bir Nizam’ül-Mülk gerek, hem de dünyada hakkaniyeti, sulhu, selameti ve adaleti yeniden yeşertecek bir dünya nizamı.
Nizamülmülk bunu nasıl başarmıştı, peki?
Oxford’dan Marburg’a, Palermo’dan Bologna’ya, Padua’dan Paris’e kadar Batı üniversitelerinin temelini de oluşturan medrese devrimiyle gerçekleştirmişti.
Bir önceki yazımda da dikkat çektiğim gibi, öylesine köklü ve uzun soluklu, bin yılı inşa eden bir devrimdi ki bu, devlet bütçesi su gibi eğitime akıyordu.
Bazı kişiler, Nizamülmülk’ü, Melikşah’a şikayet ettiler. Şöyle dediler:
– Sultanım! Nizamülmülk’ün eğitime yaptığı bu devâsâ yatırımla, İstanbul’u fethedebiliriz!
Melikşah, vezirini çağırdı, hesap sormaya kalkıştı.
Nizamülmülk’ün Melikşah’a verdiği cevap, bizi de silkeleyip kendimize getirmeye yetecek niteliktedir:
– Sultanım! Ben, gece orduları yetiştiriyorum. İlim, fikir, zikir ve ruh orduları. Maddî ordularının ulaşamayacağı yerlere onlarla ulaşabilirsin. İnançlarımızı, ruhköklerimizi her dâim diri tutacak, biz yok olsak bile inançlarımızın yaşamasını sağlayacak tohumları ekiyorum.
Sözün özü: Maddî ordularınız ne kadar güçlü olursa olsun, gece ordularınız, manevî ordularınız, ilim, fikir, zikir, sanat ve ahlâk ordularınız yoksa çürümekten ve yok olmaktan kurtulamazsınız.”
İslam Siyaset Düşüncesinin Temeli
Sempozyumda “Nizamiye Medreselerinden Günümüze Medrese-İktidar İlişkileri” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Prof. Dr. İbrahim Özcoşar sunumunda, ilk halifeler döneminde ulema-ümera ayrımının olmadığını, bu ayrımın ortaya çıkmasından sonra nasihatname ve siyasetname türü metinlerde ulema-ümera arasındaki ilişkilerin nasıl olması gerektiğinin ele alındığını anlattı. Bu eserlerde genellikle; “Ulemanın ümera ve siyasetten uzak durması, ümeranın da tam tersi bir şekilde ilme ve ulemaya önem vermesinin” tavsiye edildiğini dile getirdi.
Doç. Dr. Şenol Korkut ise “Nizamülmülk’ün Siyaset Felsefesi” başlıklı sunumunda, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Fitne döneminde zanaatlar gerçekleşmemekte, ilim bitmekte, kıtlık baş göstermekte, medeniyet unsurları tarumar edilmekte, dini yorumlar etrafında birbirinin kurdu haline dönüşen insan doğası mezhep çatışmasını körüklemekte, can ve mal güvenliği tehlikeye düşmekte, dini hayat yaşanmamakta, tahripkarlık ve isyankarlık mahlukatı esir almaktadır. Nizamülmülk, Cüveyni ve Gazzali, fitne döneminden çıkış ve fitneye maruz kalmamak için öncelikle adil sultanın otoritesinin zorunlu olduğunu söyler. Nizamülmülk’e göre insanların adaleti, Allah tarafından liderlik özellikleriyle donatılmış ve her asırda bir tane çıkacak böylesine bir sultana itaat etmektir.”
Korkut, Nizamülmülk, Cüveyni ve Gazzali’nin düşüncesine göre sultanın ve insanların adaleti uyumlu bir sürece girdiğinde de imar ve ıslah çalışmalarının hız kazanacağını belirterek, bu sayede ameli hikmeti rehber edinen bir bürokrasi kurulacağını, zanaatların kamil bir şekilde icra edileceğini, adaletin yaygınlaşacağını, ilim ve erdemlerin mükemmelleşeceğini ve fitne hareketlerinin sönükleşeceğini kaydetti.
Nizamülmülk ve Gazzali’nin devleti ve dini ikiz kardeş gibi gördüğünü aktaran Korkut, “Birisinin bozulmasının diğerindeki bozulmayı da tetikleyeceğini düşünmüşlerdir. Bu olgu seçilmiş sultan ile fitne ortamından bir çıkış sağlayan devletin aynı yükselişi dini alanda da göstermesini zorunlu kılmıştır. Bu bağlamda Nizamülmülk’ün maharetiyle Selçukluların Farabi’nin ilm-i medeni, kelam ve fıkıh ilişkisine dair belirlediği ilkeleri bir devlet yapılanması modeli şeklinde icraat sahasına taşıdığını söyleyebiliriz. Buna göre dini alandaki fitnenin kurutulmasının yolu ilm-i kelam ve fıkıh teşkilatlandırılmasını zorunlu kılmaktadır.” diye konuştu.
Sempozyumun “Nizam’ül Mülk ve Gazali’de Eğitim Felsefesi” başlıklı oturumunda konuşan İstanbul Prof. Dr. Kadir Canatan Gazali’nin öğrencilerin takınması gereken tutumlarla ilgili 10 ilkesini “zihinsel arınma”, “dünyevi bağlardan kopma”, “ilim ve ilmi öğreten hoca karşısında güven ve saygı”, “ilmin ilk basamaklarında ihtilaflardan kaçınma”, “genellik”, “öncelik”, “basamaklı öğrenme”, “ilim ve eğitimde değer”, “gaye”, “amaç ve araç ilişkisini gözetmek” şeklinde sıralayan Canatan, öğretmenin öğrencisiyle ilgili tutumlarının ise sempati, karşılıksız eğitim, rehberlik, dolaylı uyarı, disiplin taassubundan uzak olma, seviyeye uygun eğitim, duyarlılık ve örneklik ilkeleri olduğunu aktardı.
Camii Merkezli Eğitim
Doç. Dr. Beytullah Kaya ise konuşmasında, Nizamiye Medreseleri’nin devleti idare edecek kadroyu yetiştirmek, İslam dünyası içerisindeki yıkıcı hareketleri engellemek, medrese tekke mücadelesine son vermek, Batıni teşkilatının İslam dünyasındaki yıkıcı faaliyetlerini ortadan kaldırmak, Oğuzlar’a İslam’ı doğru şekilde öğretebilmek, yüksek kalitede din adamı yetiştirmek, yeni fethedilen toprakların İslamlaştırmasını sağlamak için kadro oluşturmak ve yoksul fakat yetenekli gençlere imkan sağlamak amacıyla kurulduğunu anlattı.
“Külliyelerde caminin yanına medreseler, öğrencilerin kalacakları sosyal yerler, imarethaneler, aşevleri, sebiller ve hamamlar kurulur. Bu gelenek de Nizamülmülk’ün kurduğu Nizamiye Medreseleri ile beraber Türk dünyasında geniş anlamda nüfuz etti. Nizamülmülk’ün medreseleri, şehrin en işlek yerlerine kurulmaya çalışılıyor ve ciddi bir vakıf geliri var. 12 ila 16 tane Nizamiye Medresesi’nin kurulduğu kaynaklarda geçiyor. Bu medreseler inşa edilecekleri bölgelerde en ünlü ulema adına yaptırılıyor. Hocaların Sünni gelenekten ve Eşari mezhebine mensup olmaları önemli. Eğitim kitlesel değil, bireyseldir. Nizamiye Medreseleri eğitim alanındaki dağınıklığa son vermiştir.”
Sempozyumda Dr. Fikret Özçelik de “Nizamiye Medreselerinde Hadis İlmi” konulu bir sunum yaptı.
Ayrıca, “Nizamülmülk ve İktisat Geleneğinin Omurgası”, “Bin Yıllık İktisat Geleneğinin Kökleri”, “Batıniler Ve Haçlılarla Mücadele”, “Nizamülmülk’ün Projesinin Haçlılarla Mücadeleye Etkisi” gibi konuların da ele alındığı sempozyum, kapanış oturumuyla sona erdi.