O’nun Sevgisi Hakka Ulaştırır!
Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellem, kâinatın evvelinden sonuna kadar âlemlerin rahmetidir. Bu hep böyle olacak. Bu değişmez, dönüşmez ve zaman aşımına uğramayacak bir gerçektir…
O Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellem ki dünyada da ahirette de insanların Efendisi’dir.
Bu gün, hadlerini aşarak; hakkında atıp tutanlar, olur olmadık lâf edenler, unutmayın! Ahirette ayaklarına kapanacak ve şefaat talep edeceksiniz, siz şefaati inkâr edenler! Bugün, onun söylediklerini ve yaptıklarını kulak arkası edip hayatlarından çıkartanlar; yarın huzuruna nasıl varacaksınız?
“Bana Kur’anı Kerim yeter!” diyerek, hadisleri ve sünnetleri inkâr edenler! Siz onu tanımadan Kur’an’ı nasıl anlayacaksınız?
Siz; onun söylediklerini çarpıtıp insanları yoldan çıkartanlar! O mübarek lâfızlarını, sözlerini, kendi nefislerinizin istediği ve işinize geldiği gibi değiştirerek makam ve mevki edinen, itibar edinen sizler!
Utanın ve insaf edin!…
Dikkat edin!
Allah’ın yücelttiğini kimse alçaltamaz, Allah’ın alçalttığını da kimse yükseltemez…
Allah Subhanehu ve Teâlâ, “Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi Peygambere yüksek sesle bağırmayın.”(Hucurât, 2) diye emir buyuruyor; “Resulüm! Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya: 107) diyor “Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin.”(Kalem; 4) diyor; “…Allah’ın peygamberinde sizler için güzel örnekler vardır.”(33 Ahzap; 21) diye buyuruyor; “Size kendinizden öyle bir peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz ağırına gider, size son derece düşkün, müminlere karşı şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe; 128) diyor, “O, hevadan konuşmaz.”(Necm; 3) diye haber veriyor!
O sıradan bir
beşer değildi!
Aziz kardeşim!
Allah, Habibi’ni övüyor ve onun üstün vasıflarını bizlere bildiriyor, O’nu, o güzel ahlakını ve üstün vasıflarını anlatan, o kadar çok şey var ki anlatmak ve yazmakla bitmez!…
O göklerde ve yerde övülen, güzel isimlere sahip müstesna bir peygamber. O, kâinatın Efendisi; O, aziz Peygamber, Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellem…
O açları doyururdu, sofrasında fakir ve yoksul olmadan oturmazdı! Ya bizler, ne yapıyoruz? Hiç soframızda fakir ve yoksul birini ağırladık mı? Onu evimizin başköşesine oturtup beraber kahve yudumlayarak sohbet ettik mi?
O, yakasını hışımla çeken bir bedevîye bile sesini yükseltmeden, nazik bir dille cevap vermişti. Hep yumuşak ve sakin konuşur, asla kimseyi incitmez, iğnelemez kalplere hitap ederdi.
Bizler, bırakın bir bedevîyi; bizi dünyaya getiren, her sıkıntımıza katlanan, üzerimize titreyen analarımızın küçücük çekiştirmelerine bile katlanamayıp öfkeden deliye dönüyoruz bazen.
O, Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmaz ve çekinmezdi! Zaten tek başına, Allah’ın yardımıyla bütün düşmanlarına galip geldi, onlara rağmen bütün dünyaya İslâm’ı haykırdı! Ya biz, ya biz aziz dostum! Biz neden susuyoruz?
O, bekârları evlendirir, yoksulları giydirir, yersiz yurtsuzları barındırırdı. Çocuklara değer verir ve onları bir fert olarak kabul eder ve öyle davranırdı; geleceği yıkmaz, inşa ederdi!
Ey azizler! Ya bizler, evlâtlarımızı internet, televizyon ve düzgün kullanılmayan daha birçok belâ tuzaklarının içerisine atarak, acaba geleceği inşa mı ediyoruz, yoksa geleceğimizi yıkıp perişan mı ediyoruz? Kendimizi sorgulamalı, nefsimizden hesap sormalıyız!
O, düşmanlarına karşı da affediciydi! O’nun savaşta bile düşmanlarına karşı tavırları inanılmaz derecede âdildi! Onlara gider gelir, nasihat ederdi, İslâm’ı anlatırdı; onların bütün yaptıklarına rağmen! Onlar, Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme, taş toprak atar, alay eder, hakaret ederlerdi, ama Efendimiz; “Allah’ım! Bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı” der, “Allah’ım! Onları helâk etme; belki nesillerinden bu dine hizmet eden, hayırlı insanlar çıkar” diye münacaat ederdi.
Evet, Aziz dostlar;
Biz, bırakın düşmanı yabancıyı, bir dostumuzun ufacık kabahatlerine bile tahammül edemiyoruz katlanamıyoruz.
O hayır yapmayı sever, insanlığın menfaati için çalışır, böyle davrananları da severdi. Hal, hatır sorar, akrabayı gözetir, aile bağlarına ve dostluğa önem verirdi. Sevgi ve merhamet dolu yüreğine bütün ümmetini sığdırmıştı. Ümmetinden ona yetişemeyenlere bile hayır dualarda bulunmuşlardı. Hatta bugün onu anlamayan, onun hakkında yalan yanlış şeyler yayan, adapsız ve edepsiz ifadelerde bulunanlara bile!
O affediciydi, doğruydu asla ama asla yalan söylemedi. Muhammedü’l-Emindi; o emaneti muhafaza ederek, sahibine ulaştırandı. Öyle ki, düşmanları bile değerli eşyalarını ona emanet ederdi.
O beşerdendi, ama sıradan bir beşer değildi. Bizim gibi hiç değildi! Allah’ın övdüğü, örnek ve önder edinmemizi emir buyurduğu, yeryüzüne gelmiş en muhteşem kimseden bahsediyoruz…
Mevlidi Nebeviye
itiraz edenler
Onun doğumuna sevinenlere itiraz edenlere sormak istiyorum!
Sevgide bir sınır var mıdır? Bir adam bir kadını seviyor, onunla yiyor, onunla içiyor, onunla uyuyor, duvarlara bakıp da onunla konuşuyor, her şeyi o oluyor kendini unutuyor, onun canı yansa onunki de yanıyor, o sevinse o da seviniyor! Buna itiraz eden yok da Allah emrettiği için Allah’ın resulünü sevenlere itiraz ediyorlar. Allah için sevenlere itiraz ediyorlar! Oysa onun sevgisi insanı Allah’a ulaştırıyor. Onu sevince, ona uymak arzusu, ona benzemek iştiyakı artıyor. Hazreti Allaha ibadeti artıyor, gayreti artıyor, şuuru artıyor, dinde anlayışı artıyor. Bu aşk insanı Allah’a götürüyor…
Sevgili dostum, sen o sevgi nasipsizlerini bırak bir yana, Resulullah’ı sev! Sevgine sınır koyma. Zaten, Müslüman neyi nasıl seveceğini bilir, bunun ölçüleri de bellidir. Önemli olan sevginin seni getirdiği yerdir.
Kiminin sevgisi cehenneme götürür, kimin ki de Allah’a… Bu da bellidir.
Dünyevî sevgilerde olduğu gibi Müslümanların Hazreti Peygambere olan sevgileri, onları namaz kılmaktan, oruç tutmaktan, zekât vermekten, hacca gitmekten ve diğer emirleri yapmaktan alıkoymaz!
Sözün özü, Allah resulünü sevmek; seven kişiyi Rabbine kavuşturur! Vesselâm…