PARANTEZ / Ahlakların Efendisi Hayâ

  • 06 Kasım 2025
  • 10 kez görüntülendi.
PARANTEZ / Ahlakların Efendisi Hayâ
REKLAM ALANI

PARANTEZ
Ahlakların Efendisi Hayâ
Hüseyin Ustaoğlu

Mahcubiyet duymakla elde edilen edepli bir tutum ve davranış biçimidir. Utanma duygusudur. Hududa riayet etmektir. Mahremiyeti önceleyen, kınanmaktan çekinen kişilerin vasfıdır. İslami ahlakların ve insani vasıfların en önemlilerindendir. Zira diğer yaratılmışlar bu duyguyu bilmezler. Yani fıtri bir nimettir. Her insanda dozu farklı olarak illaki bulunur.
Allah-u Teâlâ herkese hayâlı olmayı bahşetmiştir. İmanın gücü, insanın süsü, ar etmenin ve masumluğun berrak tezahürüdür. Hayânın alanı o kadar geniştir ki, her zaman ve zemini kapsar. Bütün davranışlarımızın, fiillerimizin, konuşmalarımızın üzerinde tesirini görebiliriz. Oturup kalkmalarımızdaki ölçü, yemek yemedeki tutumumuz, tuvalet alışkanlığımıza kadar hatta yürüyüşümüz dahi hayâmızın derecesini ele verir. Nitekim Hadisi Şerifte buyrulmuştur ki;
“Hayâ imandandır, iman ise cennettedir. Hayâsızlık, küfürbazlık ise cefadandır. Kötü huydan, ahlaksızlıktandır. Cefa ise cehennemdedir.” (Zevaid, 12706)
Ahlakın en temel uygulatıcısı ve itici gücü hayâdır. İnsan her neden utanıyorsa hem dünya açısından rahat eder hem de manevi huzura erer. Diğer yandan ahiret cihetiyle de cennette kendisine benzeyenlerle birlikte komşuluk eder bu güzel ahlaka sahip olan.
Kur’ân-ı Kerim hayâyı ‘takvalıların elbisesi’ olarak tanımlar. Bu güzel ahlaktan yoksunluk bir bakıma elbisesiz kalmak, üryan konuma gelmek anlamı taşır. Ar sahibi olmak için nedenlerimizi saymakla bitiremeyiz. Ancak en önemlisi imanı güçlü olanın ahlakı da güçlü olur. İnsanı ince düşünceli, hassas duygulu, fedakâr, yükü ağır ancak mükâfatı fazla yapar.
Bir gül goncası gibidir hayâ. Itır gibi koku yayar. Büyük bir ahlaktır. Çok da güzeldir. Sadece iyi müslüman olmanın kriteri değil, aynı zamanda iyi insan olmanın da en belirleyici niteliği değil midir? İyiliklerin vesilesi, hayır kapılarını ardına kadar açtıracak olan cennet yolunun anahtarı…
Bir davranışın hayâ sayılabilmesi için niyetinin de ihlaslı olması lazım. İnsanlardan eza ve cefa görmekten çekinerek vazgeçilen bir kötü tutum, hümanizma adına elbette tasvip edilecek bir durumdur. Ancak böylesi tek başına hayâ derecesine ulaşamaz. Övülmüş edeplilerden olabilmek için itici gücümüz; Allah sevgisi, Allah korkusu, O’nun rızası ve ümidi olması gerekir.
Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem:
“Her dinin bir ahlakı vardır; İslam’ın ahlakı da hayâdır.” (İbn Mace, Zühd, 17) buyurmaktadır. Ne kadar manidar değil mi? Bir dinin kendisiyle özdeşleşmiş ahlak derecesi. Demek ki, hayâ ahlakı diğer bütün ahlakların efendisi ve kuşatıcısı konumundadır. Bu duruma göre müslümanlığımızın ölçüsü ve derecesi iffetli oluşumuzda ya da hayâsızlığımızda gizlidir.
Peki, kimden hayâ edeceğiz, utanmamız kime karşı olacaktır? Öncelikli olarak bu duyguyu bize verenden utanacağız. Yani Allah-u Teâlâ’dan hayâ edeceğiz. Peygamberlerden utanacağız. İnsanlardan, kendimizden ve meleklerden mahcubiyet duyacağız. Sorumlu olduğumuz herkesten, her şeyden hicap duyacağız. Hayvandan, nebatattan, büyüklerimizden, kurttan, kuştan, çiçekten, çimenden, balıktan… Hâsılı Allah-u Teâlâ’nın yarattığı bütün varlıklardan hayâ edilmesi ahlak adına kuşatıcı bir bütünleşmedir.
Hayâlı insanın vasıfları mı dediniz? O insana en yakışanıdır. İçinde öylesine masumiyet barındırır ki, en zayıf anlarımızda dahi bizleri korur. Zira edepli olmak kişinin kendisine saygı duyduğunun da göstergesidir. Hayâ sahibi bir kimse iyi kul olur, yapıp ettiklerinden Allah-u Teâlâ’ya karşı kendisini sorumlu hisseder. Şuur haliyle, kalbi uyanıklıkla ve bilinçle hareket eder. Ağırbaşlı iyi bir mümin olur.
Güzel ahlak mücadelesi verip müslüman olmayı içine sindirmiş kulların ahlakıdır hayâ. Manevi bilinci gelişmişlerin, teorik bilgiyi yaşantıya dönüştürmüş bilinçli ilim sahibinin işidir. İlmiyle amil, yaşantısıyla kâmil olanların duruşudur. Din ve ahlak edebiyatı yapıp da söylemiyle eylemi birbiriyle örtüşmeyenlerin değil.
Sosyal anlamda ise ar sahibi kimse; insan olmayı nimet bilmiş kişidir. Neden? Kendisine bir tazir gelmesinden, mahcup olmaktan ve incinmekten çekinir. Sorumlu davranır başta yaratanına. Sonra da kendisine ve yakın çevresine. Olumsuz anlamda farklılığı, ucuzluğu, kabalığı, saygısızlığı, kırıcılığı kendisine yakıştıramaz. Kendisini kırar, kırılır da başkasının gönlüne zarar vermez.
Evet, hayâ nezakettir. İzzet ve şeref, itibar ve zarafet sahibi olur utanan insan. Zira, Kutlu Nebi sallallahu aleyhi vesellem; “Hayânın imandan olduğunu” (Buhari, İman:3) bildirirken, insanın kendi iradesiyle İslami bir eğitim ve terbiye sahibi olmasını da öğütlemiş oluyor.
“Avret yerlerinizi örtün! Yalnız iken de Allah-u Teâlâ’dan hayâ edin!” (Tirmizi, Eşiat-ü-lemeat) buyruğu ne kadar muhteşemdir. Müslümanın nasıl bir hassasiyet içerisinde olması gerektiğini bize bildiriyor. İşte ihsan bilinci! İmana karşılık gelen şuur hali.
Yeryüzünde kimin huzurundayız? Kimde bu sıfatlar bariz ise çevresinde büyük bir saygı uyandırır. Çünkü hayâ zenginlik katar; kişiye, ahlaka, amele, imana ve sosyal ilişkilere. Kişinin üzerine en yakışan hal değil midir?
Bir büyüğe sormuşlar; “Kadına yakışan en güzel şey nedir?” diye. “Utandığında yüzünde oluşan allıktır.” demiş. Ne kadar etkileyici bir cevap. Evet, güzel ahlak sahiplerinin özelliklerini saymakla bitiremeyiz…
Her ahlakta söz konusu olduğu gibi hayânın da yaratılıştan gelen bir özelliği vardır. Yani her insan doğuştan edep ve iffet sahibidir. Sonradan kendisini terbiye ederek ahlakını genişletir. Utanarak, ar ederek gelişir, artar ve takva düzeyine, zirveye ulaşır. Diğer taraftan edep hali, günahlarla geriler, yozlaşma ve bazı olumsuz etkilere bağlı olarak da azalır. Hatta kaybolacak düzeye gelebilir. Zamanla aşınmaya uğrayabildiği gibi beslenerek de artış gösteren bir nezafettir hayâ. Nitekim Hadis-i Şerif’te sözün sultanı sallallahu aleyhi vesellem; “Utanmıyorsan dilediğini yap.” (Buharî, Sahih:3483) buyurmuyor mu?
Öyle ise, yaşantımızda hayâ duygusunu korumak ve bu özel ahlakı güçlendirmek zorundayız. Çocukluktan başlayan edep ve hayâ, bizi ölümümüze kadar şekillendirir. Bahse konu daire içinde ahlak ile yetiştiremediklerimiz ise her zaman başımıza sorun açar. Bu konuda elleri öpülesi annemin bana güzel bir öğüdü vardır. Zikretmeden geçemeyeceğim. Kendisi bizi; “Oğlum nerede ut edep, orada bet bereket…” diye her daim uyarmaktadır.
Hasılı bütün bu gerçekler gösteriyor ki hayâ, daimî bir ahlak üzerine olma halidir. Toplumun sağlam duvarı, fertler arası ilişkinin selameti için gereklidir. Sayamayacağımız kadar çok boyutlu faydaları vardır. Korunması, geliştirilmesi ve insanların üzerinde sıfatlaşması gereken bir yaşam biçimidir. Konuyu ister fert ister toplum ya da devletler bazında ele alalım aynı sonuçlara çıkılacaktır.
Demek ki, haya ahlakını yaşantımıza baş tacı ederek efendilik köşküne oturmak, amentüye iman etmiş her kulun olmazsa olmazı durumundadır.
Selam ve dua ile…

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ