RAHMET MEVSİMİ / Ramazan’a Kavuşurken

RAHMET MEVSIMI
Ramazan’a Kavuşurken
Gülistan Araştırma
Bir başkadır Ramazan günleri…
Ramazan-ı Şerif ayı başlayınca gönülleri farklı bir huzur kaplar. Sanki ruy-i zemine bereket yağar. Bütün hayırları ve iyilikleri işlemek kolay gelir. Hayatımıza farklı bir düzen gelir.
Ramazan geceleri de bambaşkadır. Camilere nur yağar sanki. Kalplerimizi sanki manevi bir mıknatıs çeker, ruhlarımıza her türlü hayır ve güzellik nasibi dağıtılır.
Orucuyla, teravihiyle, Kur’ân mukabelesiyle, gece namazıyla, müslümanı bir mânâ iklimine ve mânevî disipline sokan Ramazan, Müslümana hayatını Müslümanca yaşamayı öğretir. Bu mübarek ay tâbiri câizse dünyayı ahiretin tarlası haline getirme sanatını öğreten hızlandırılmış bir kurs gibidir.
Cenâb-ı Hakk’ın kullarına emrettiği her bir ibâdetin hem maddî hem mânevî yönden insanın faydasına pek çok hikmetleri vardır. Mü’minlerin tuttukları oruçlar, kıldıkları terâvih namazları birçok mânevî kazanç sağlar.
Oruç; inananları nefsani sıfatlardan temizleyip ruhani yönünü kuvvetlendiren bir ibadettir. Oruç mideye olduğu kadar, göze, kulağa, ele, dile, ayağa, hatta kalbe de tutturulabilirse insanı Allah’ın rızasına yükselten nûrânî bir basamak olur.
Ahirete hazırlanma fırsatlarını bir araya getirmesinin yanı sıra Ramazân’ın ahlakımızı güzelleştirme ve şahsiyetimizi olgunlaştırma bakımından da hususi faydaları vardır. Ramazan; müslümana, ahlâkî olgunlaşma tecrübesi yaşatır. Sabrı öğretir, nefsine akim olma yeteneğini geliştirir. Bu sayede her insanda farklı bir türü olan kişilik zayıflıklarını giderir, davranış bozukluklarını tamir eder. Hakkıyla değerlendirilebilirse Ramazan mektebinden geçen mü’minlerin ahlâkî seviyeleri yükselir, fazîletleri gelişir.
Ramazan’ı bu şuurla değerlendiren müslüman, zahiri ve batıni günahlardan kaçınır. Elini, belini, ayağını, kulağını, gözünü korumaya çalışır. Dilini tutarak ağzını gıybet etmekten muhafaza eder. Bu manevi disiplinden geçen mü’min artık mâlâyânîye dalmaz, ömrünü boşa harcamaz.
Ramazan’da açın halini anlayan mümin, malının zekâtını, sadakasını gönüllüce verir. Sofrasını misafirlere açar; ikram ederek kerem ve fazilet kazanır.
Bir ay boyunca hayırlara, hizmetlere koşan, rûhî inceliğe ve gönül enginliğine erişen müslüman; Ramazan ayının rahmet ve bereketinden hakkıyla nasiplenir. Artık ibadetlerin ve zikrin tadına varır, kalbi feyiz ve maneviyat esintileriyle neşelenir.
Ramazan’a Kendimizi Sevdirelim
Seyda Muhammed Konyevî kuddise sırruh hazretleri diyor ki:
“Ramazan ayına bir dost gibi hürmet ederek kendimizi ona sevdirmeliyiz. Nasıl iki dost sevgi ve muhabbetle, aşkla bir araya gelip oturup sohbet ediyorlar, birbirlerine sevgilerini gösteriyorlar. Biri diğerinin başına bir musibet gelmesini istemiyor ise biz de Ramazan-ı şerif ayına öyle dost olalım.
Allah-u Zülcelal’in ibadet ve itaatiyle meşgul olmak suretiyle onunla dostluk kurarsak, şüphe yok ki, kıyamet günü bize de şefaat edecektir.”
Ramazan ayı Allah-u Zülcelal’in kullarına en büyük rahmeti olan Kuran-ı Kerim’i nazil ettiği aydır. İşte böyle olduğu için Ashab-ı Kiram Hazeratı birbirlerini tebrik ediyorlardı. Birbirlerini gördüklerinde: “Sana müjdeler olsun! Ramazan ayına giriyoruz.” diyorlardı. Daha bu ay gelmeden, onu sevinçle karşılıyorlar ve birbirlerini tebrik ediyorlardı. Ramazan ayına kavuşmadan önce, bu ayın bereketinden istifade etmek için hazırlanmaya başlıyorlardı.
Burada, bizim almamız gereken çok mühim ölçüler vardır ki, biz de Ramazan ayını aşk ve muhabbetle karşılamalıyız. Çünkü Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ramazan bereket ayıdır. Allah bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder. Bu ayın hakkını gözetin! Ancak cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrum kalır.” (Taberani)
Çünkü bu ay, harman zamanı gibidir. Nasıl ki, harman zamanı herkes mahsulünü toplar, ambarına koyar, sene boyunca geçim sıkıntısı çekmez. Bunun gibi, Ramazan ayı günahların bağışlandığı, sevapların kolayca ve bol bol kazanıldığı bir aydır.
Öyleyse biz de bu aya kavuşmadan önce dua edelim, diyelim ki: “Ya Rabbi, Ramazan ayında senin razı olacağın şekilde amel-i salih yapmamı nasib-i müyesser eyle.”
Çünkü biz öyle bir aya giriyoruz ki; onun hakkını, ancak Allah-u Zülcelâl’in kuvvetiyle yerine getirebiliriz. O’nun kuvveti olmasa, O tevfik vermese, kalbimize hayır tohumu ekmese, bu Mübarek Ramazan Ayı’nda biz, hiçbir şey yapamayız.
Her gün niyet ederken “Ya Rabbi, Senin rızan için oruca niyet ediyorum. Bu orucun makbul olması için, sevabının tam olması için yardım et bana.” Diye dua edelim.
Orucumuzu tuttuğumuz zaman da “Ya Rabbi, elhamdülillah Senin yardımınla orucumu tuttum. Bu orucu sen kabul eyle.” Diye dua edelim.
Ramazan Fırsat Ayıdır
Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz.
“Kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek, Ramazan Ayı’nda oruç tutarsa, Allah onun günahlarını affeder.” (Buhârî, Îmân 28, Savm 6)
Denilmiştir ki: “Oruç tutmaktan maksat, Allah’ın düşmanını kahra uğratmaktır; o da şeytandır. Şeytan’ın insana yaklaşıp azdırma vesilesi, şehvete dayalı şeylerdir. Şehvet ise yemekle içmekle şahlanır. Allah’ın düşmanını kahra uğratmak için orucun istifade edilecek yanı, şehvete dayalı arzuları kırmaktır. Bu türlü bir istifade ise az yemek sureti ile nefsi perişan etmekle olur. Bunun yolu ise oruçtur.”
Bir rivayete göre ise, orucun bir hikmeti de şudur;
“Haşr’ın müddeti otuz gündür. İnsanlar haşir meydanında otuz gün, otuz ay veya otuz yıl dururlar. İnsan, otuz gün olan Ramazan’ın her bir gününde oruç tutarsa, Allah-u Zülcelal kıyamet gününde, o oruçların hürmetine, onu gölgesi altına alacak ve o kişi yemek ve içmekle lezzetlenecektir. Çünkü kıyamet gününde, Peygamberler ve onların ehli ile oruç tutanlar hariç, diğer insanların hepsi açtır. İnsan, Ramazan orucunu tutarsa, bu azaptan kurtulmuş olur.”
Oruç tuttuğumuz zaman Allah-u Zülcelal o kadar memnun ve razı oluyor ki, oruçlunun duasını kabul ediyor. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
“Şurası muhakkak ki, Oruçlunun iftarını açtığı zaman reddedilmeyen makbul bir duası vardır” (Beyhaki)
Allah-u Zülcelal, her Ramazan gecesi bir milyon kişiyi affediyor. Cuma gecesinde ise her gece affettiği bir milyon kişiyle beraber, bir milyon kişiyi daha affediyor.
Ramazan’ın son gecesinde ise başından sonuna kadar kaç kişiyi affetmiş ise bir o kadar kişiyi daha affediyor. Allah-u Zülcelal bu kadar kişiyi affetmesine rağmen, bu sayı yine de yeryüzündeki insanların sayısına oranla, fazla değildir. Af olunan, o milyonlarca kul içerisinde olabilmek için gayret göstermeliyiz.
Şöyle ki: “Bu gece daha fazla ibadet edeyim de belki affolunan o kullar içine girerim.” Ertesi gece, yine: “Belki bu gece o sınıfa girerim.” Aynı şekilde: “Cuma gecesi daha faziletlidir, belki Allah-u Zülcelal beni bu gece affeder.” düşüncesi ve gayreti üzere olmalıyız. Bütün merak ve gayemiz, kendimizi Allah-u Zülcelal’in affına layık hale getirmeye çalışmak olmalıdır.
Teravih Namazını Kılalım
Ramazan ayı, malumunuz senede bir defa ele geçen bir fırsattır, bir de bakıyorsunuz hemen bitivermiş. Onun için bu fırsatı çok iyi değerlendirmeliyiz. Bilhassa teravih namazlarımızı kaçırmamalıyız.
Teravih namazı Peygamberimizin sünnetidir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ümmetini teravih namazına teşvik ederek:
“Kim Ramazan namazını (teravih) inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek kılarsa onun geçmiş günahtan bağışlanır.” (Buharî, Salâtü’t-terâvîh, 1) buyurmuştur.
Hanefi ve Şafii mezheblerinin meşhur görüşüne göre, teravih namazı yirmi rekattir ve sünnet-i müekkededir. (el-Fıkh ala el-Mezahib el-Arba’a, 1/342) Nitekim Abdullah İbn-i-i Abbas radıyallâhu anhunun rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem Ramazan-ı Şerif ayında, yirmi rekât teravih namazı ve vitir namazı kılardı. (Beyhaki, Taberani) Ayrıca, Hz. Ömer radıyallâhu anhu ve daha sonraki halifelerin de uygulamaları bu şekilde olmuştur.
Hanefi ve Şafii mezheblerine göre, teravih namazının vakti, yatsı namazından sonra başlar. Bu bakımdan, yatsı namazı kılınmadan önce teravih namazı kılınmaz. Buna göre bir kimse, İmam yatsı namazını kıldırıp teravih namazına başlamış olduğu esnada camiye gelse, evvela yatsı namazını kılar. Sonra teravih namazını kılmak için imama uyar. Noksan kalan rekâtları da kendi başına tamamlar.
Hanefi ve Şafii mezheblerine göre, teravih namazı Ramazan-ı Şerif ayının bir sünnetidir. Orucun bir sünneti değildir. Bu bakımdan hastalık veya seferilik gibi bir sebeple oruç tutamayan kimselerin de teravih namazını kılmaları sünnettir.
Hanefi ve Şafii mezheblerine göre, teravih namazında imam kıraatı açıktan yapar. Teravih namazının cemaatle kılınması, tek başına kılınmasından daha faziletlidir.
Hanefi mezhebine göre, her iki rekâtta bir selam vermek suretiyle, on selam ile bitirmek daha faziletlidir. Dört rekâtta bir selam vermek de caizdir. Sekiz, on, hatta yirmi rekâtta bir selam vererek kılmak da kerahetle birlikte caizdir.
Şafii mezhebine göre iki rekâtta bir selam verilir. Dört rekâtta bir selam vermek caiz değildir. Bunun için dört rekâtta bir selam veren Hanefi bir imama uyulmaz.
Seher vakitleri, meleklerin yeryüzüne indiği, mümin kullara selam edip günahının affedilmesi için Allah-u Zülcelal’e istiğfar ettiği vakitlerdir. Sahura biraz erken kalkıp iki rekat da olsa namaz kılsak, elimizi açıp dua etsek, Ramazan gecesini ihya etsek çok güzel olur.
Ramazan ayı, biz onu nasıl değerlendirirsek o kadar bize hayırlar getirecektir. Biz onu nasıl ağırlarsak o da bize o kıymette hediyeler bırakacak. Gelin bu Ramazan-ı şerifi çok güzel karşılamaya, çok güzel değerlendirmeye niyet edelim.
Oruç insanın nefsanî yönünü zayıflattığı için Ramazan ayında namaz, Kur’an tilaveti, zikir ve sohbetlerin tesiri çok daha kuvvetli olacaktır. Bu sebeple Ramazan ayının manevi iklimini fırsat bilip ruhlarımıza bir manevi ziyafet çekelim.