DİN ve HAYAT – Ramazan’ın Manası ve Ramazan Reklamları

  • 12 Nisan 2023
  • 240 kez görüntülendi.
DİN ve HAYAT – Ramazan’ın Manası ve Ramazan Reklamları
REKLAM ALANI

DİN ve HAYAT
Ramazan’ın Manası ve Ramazan Reklamları
Hatice Ergin

Her müslüman bilir ki faiz haramdır. Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede:
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve eğer mümin iseniz (sermayeden) arta kalan faizi terkedin. Eğer böyle yapmazsanız Allah ve Rasulü’ne karşı savaşa giriştiğinizi bilin. Şayet tevbe ederseniz sermayeleriniz sizindir. Ne zulmedin ne de zulme uğrayın.” (Bakara 278-279) buyurmakla, faizde ısrar etmeyi “Allah ve Resulüne savaş açmak” şeklinde nitelemiştir.
Faiz her zaman ve her yerde haramdır. Bilhassa Ramazan ayı gibi Kur’ân-ı Kerim’in nazil olduğu, müslümanların Allah’ın emrine itaatle gün boyunca oruç tutup geceleri teravihe gittiği, dini hayatın yoğunlaştığı bir zamanda, müslüman bir ülkede faizin reklamını yapmak adeta dini hassasiyetlerle alay etmek gibidir. Hele bir de Ramazan Bayramı’nı faiz reklamına alet etmek hiç kabul edilemeyecek bir şeydir. Öyle değil mi?
Ama ne yazık ki öyle olmamakta, bankalar ‘Ramazan’a Özel Faiz oranları’ veya ‘Bayram Kredisi’ adı altında kampanyalar yapmaktadırlar. Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır?
Yaşadığımız bu tuhaf durumun adına postmodernizm denilmektedir. Bugün müslümanların yeni imtihanı, bir nevi münafıklık da diyebileceğimiz bu yeni kültürel sömürgecilik yöntemidir. Bu yöntem bilhassa tenkit duygusu güçlü olmayan halk katmanlarının ve gençlerin üzerinde oldukça etkili olmaktadır.
Postmodernizm, modernizmin sonrası ve ötesi anlamında bir tanımlama olarak kullanılmaktadır. Modernizm inanç ve gelenekleri dışlayan, onun yerine akılcılığı, ilerlemeciliği koyan eleştirici bir tutumdur. Postmodernizm ise inançları dışlamaz, eleştirmez. Çünkü neyin doğru neyin yanlış olduğunu iddia etmez. Mutlak hakikat diye bir şeyin olmayacağına inanır. Bu sebeple dini reddetmez ama dini değerleri bir hakikat olarak da kabul etmez. Çünkü hiç kimsenin hakikati tanımlama ve başkalarına ahlaki doğrular dayatma yetkisine sahip olmadığını söyler.
İşte Ramazan’ın özüne aykırı bir ürünün reklamında Ramazan’a dair simgeleri bir araç olarak kullanan zihniyet tam da böyledir. Onun için “Faiz reklamına Ramazan ve Ramazan Bayramı alet edilir mi?” diye düşünmez, böyle bir eleştiriye de aldırış etmez.
Kapitalizm Her Şeyi Kullanıyor
Zaten bizatihi reklam dediğiniz şeyin kendisi kapitalizmin tellalıdır. Kapitalizm kar etmek uğruna her şeyi kullanabilir. Arka fonda Ramazan eğlencelerine dair müzikler çalınır. Bazen mahyalı minareler, bazen Ramazan davulu, bazen Ramazan pidesi ve Ramazan sofraları gösterilir. Bu görüntüler eşliğinde Ramazan ruhuna hiç de uygun olmayan hemen her türlü ürün pazarlanabilir. Ramazan sofralarının sıcaklığı ve samimiyeti, mutlu ailelerin, hep birlikte oturulan iftar sofraları gösterilirken birden bazı yiyecek içecek reklamları görüntüye girer.
Oruç, gün boyunca yemeden içmeden durup nefse sabrı öğretmek demektir. Tüketimi teşvik etmeyi hedefleyen reklamların dili ise tam tersi, her istediğini hemen elde etmeye yönlendirir.
Oruç manevi bir kazanç için maddi zevkleri ertelemeyi öğretir. Reklam ise manevi şeyleri unutturur, sadece maddi hazları hatırlatır durur. Mutluluğun maddi şeyler satın almakla, tüketmekle mümkün olduğunu bilinçaltına işler.
Reklamcıların gözünde oruç ayı Ramazan bir tüketim ayı gibi sunulur. Elbette tüketimi kolaylaştıran krediler de pazarlanan ürünler arasındadır.
Krediler, elinde peşin para olmasa bile taksitle almayı sağladığı için arzu edilen her şeye sabretmeden, beklemeden hemen kavuşmayı vaad eder. Halbuki o arzu edilen nesne daha önce bir ihtiyaç olarak görülmemektedir. Ama reklamların tekrar tekrar gösterimiyle birlikte “Herkes bunu alıyor,” “Artık bunu tüketmek bir israf olarak görülmüyor, bir ihtiyaç olarak görülüyor,” “Bunu almak çok mutlu hissettiriyor,” düşüncesi bilinçaltına yerleştirilir.
Elbette herkesin her şeyi satın alacak nakit parası olmayabilir. Bankaların kredi reklamları da tam bu sırada devreye girer. “Eğer paran yoksa kredi alabilirsin. Taksitle ödersin,” denilerek daha kazanılmamış paralar harcattırılır. Gençler hiç de gerekli olmayan bir şeyi satın almak için geleceklerini rehin verir.
Elbette tüketici kredileri almakla iş bitmez. Tüketici kredileriyle borçlanan, devamlı borç ödemekten dolayı birikim yapamayan gençler, her zaman kredilere muhtaç olacaklardır. Daha gerçek bir ihtiyaç olan, insanı uzun vadede kiracılıktan kurtaracak olan ev almak için para biriktiremeyen kişiler bu sefer de ev sahibi olmak için kredi almak zorunda kalacaktır. Elbette ev almak için çok uzun vadeli kredi kullanan bir kişi çok uzun zaman faiz ödeyecektir. Hatta ödeyemeyenlerin evleri haczedilecektir.
Sistem böyle işler. Bireyler her zaman borçludur. Faiz düzenini ayakta tutan da bu özentili, sabırsız, her istediğini hemen elde etmek isteyen kişilerdir. Aslında orucun kazandırdığı ahlak ve şahsiyet ise daha yüksek amaçlar için arzu ve heveslere karşı sabırlı olmakla yakından alakalıdır. İnsan ne kadar sabırlı ise, gerçek ihtiyaç olmayan arzu ve heveslere karşı o kadar dayanıklıdır. Bu ise kapitalist sistemin istediği bir şey değildir.
Belki buraya kadar söylediklerimize karşı birçok kişi, “Canım, reklamcı bu, her şeyi kullanır. Ne var bunda?” diyebilir. Çünkü reklamcıların her şeyi istediği gibi kullanma hakkı vardır, gibi bir kabul çoktan yerleştirilmiştir. Halbuki reklamlar çok canlı ses ve görüntülerle, belirli tekrarlarla insanların aklına yerleşen virüsler gibidir.
Reklamcılık sektörü sosyoloji, psikoloji gibi bilimlerden de yararlanarak insanları etkileme sanatını kullanır. Günümüzde insanlar çok sayıda reklam seyretmektedir. Hatta denilebilir ki, birçok genç anne babalarının öğütlerinden, alimlerin nasihatlerinden çok daha fazla bunlara maruz kalmaktadır.
Ramazan ayının reklamlarda mana ve değerine tam zıt bir şekilde kullanılması basit bir hadise değildir. Görünüşte yapılmak istenen sadece artık alım gücü yükselmiş olan dindar insanlara yakın görünmek, onlara “Biz de sizdeniz, sizin sembollerinize saygı duyuyoruz,” şeklinde gönül alıcı bir mesaj vermektir. Ama aslında bu görüntüler ile Ramazan ayı gibi dini bir değerin manası değişmektedir. Artık Ramazan sofraya, tüketime, bayram alışverişine dönüşmektedir.
İnsanlar Sürü Haline Getiriliyor
Konunun küreselleşme ile de yakından ilgisi vardır. Küreselleşmeyi basitçe; “dünya insanlarının siyasi, ekonomik, iletişim ve sosyal açılardan birbirine benzemesi, yakınlaşması” şeklinde tarif ediyorlar ama aslında; “insanların mânevî yönlerini kaybedip maddileşmesi” olarak izah etmek daha doğru olur. Çünkü küreselleşme insanlığın ortak değerlerinden ziyade, maddî haz ve konforu öne çıkaran maddiyatçı (kapitalist) hayat tarzı ile şekillenmektedir. Bu nasıl oluyor?
Medya, gösteri, sanat ve eğlence âlemi aslında son derece masraflıdır. “Bu masrafı kim ödüyor?” diye baktığımızda, reklâm gelirlerini görüyoruz. Reklâmlar ise hem bizzat reklâmın kendi söyleminde hem de arasına yerleştirildiği, çok reklâm alsın diye, popüler olsun diye üretilmiş kültür ürünlerinde hep tüketimi öne çıkarırken insanların dinine, inancına, kültürüne, değerlerine bakmıyor.
Küreselleşme akımı; hayatı sırf bu dünyevî hayattan ibaret gören, sırf bedenî haz ve isteklere yönelen, maddî güvence eksenli yaşayan bir insan modeli ortaya çıkarıyor. Küresel şirketler, medya veya internet medyası gibi vasıtaları çok farklı şekillerde kullanarak dünya milletlerinden bütün insanları âdeta sürü psikolojisiyle önüne katıp sürüklüyor.
Sanayileşme çağında serî üretim yöntemlerinin gelişmesiyle birlikte zaten çok sayıda kişinin benzer araç gereçler kullanması, benzer giyinmesi, benzer hayatlar yaşaması devri başlamıştı. Teknolojinin gelişimi hızlandıkça ulaşım ve iletişim araçları da dünyayı küçülttü. İnsanların benzer araçları kullanarak, birbirinden daha çok haber alarak benzeşmesini kolaylaştırdı.
Bazı ülkelerin teknoloji gelişiminde öncü durumda olması, ekonomik düzene de yön vermelerini beraberinde getirdi. Bugün nüfusu otuz milyonun üzerinde olan megakentler var. Bu merkezlere göçler, farklı kökenlerden insanların birlikte çalışması, beraber yaşaması ve benzer hayat tarzına sahip olmasını beraberinde getirdi. Bu da insanlar arasındaki inanç, görüş, kültür ve âidiyet farklarının azalması şeklinde sonuç doğurdu. Gösteri ve eğlence dünyası, medya ve nihayet internet her geçen gün daha fazla sayıda insanın dinî, millî âidiyetlerinden sıyrılmasını; “dünya vatandaşı” olmaya doğru gitmesini hızlandırdı.
Maneviyat temelli değerler, inançlar, hassasiyetler ya tamamen yok sayılıyor ya postmodern bir anlayışla, bir çeşni, bir zevk vasıtası gibi tüketiliyor. Meselâ; gazlı içecek reklâmlarında Ramazan sofralarının, faizli kredi reklâmlarında bayram harcamalarının tema olarak kullanılması gibi… Samimî inançtan, ahlâkî endişelerden kaynaklanan tercihler ya hafife alınıyor veya sulandırılıyor.
Özellikle çokuluslu şirketlerin Ramazan’a dair sembolleri kullanmaları “Global düşün yerel davran” stratejisinin bir uygulamasıdır. Ramazan ayı gelince birçok markanın dindar tüketicinin zihninde “bizim değerlerimize saygılı bir kuruluş” algısını yerleştirmek için bu aya dair sembolleri kullanmasının altında yatan sebep budur.
Elbette bu reklamlarda hiçbir zaman “Ramazan ayı oruç ayıdır,” denilmez ve orucun gerçek manasına değinilmez. Hatta tam aksine reklam filmlerinde orucu sadece evdeki yaşlılar tutar, gençler ise sadece iftar sofrasındaki türlü türlü yemekten yer. Böylece gitgide “İnanç ve ibadetler dünyadan el etek çekmiş yaşlılara göredir. Gençler ise modern dünyaya ayak uydurmakla birlikte ara sıra geleneklere de saygı gösterirler.” Mesajı bilinçaltına yerleşir.
Reklamcılar işlerini akılcı stratejilerle, bilimle ve türlü imkanlarla yaparken onlara maruz kalan insanlar ne yazık ki savunmasızdır. Bilhassa kendilerine neyin neden empoze edildiğini bilmeyen yığınlar bu telkinlere kapılmaktadırlar. Ne yazık ki kendi dinlerini bile onların taktığı gözlüklerle görür hale gelmektedirler.
Bizler şu anda reklamları yasaklamak, engellemek için yeterli güce sahip olmasak da en azından bunların farkında olmamız önemlidir. Hiç değilse hilelerin farkında olmamız ve elimizden geldiği kadar onlara karşı savunma gücümüzü geliştirmemiz mümkündür. En büyük savunma gücümüz ise Ramazan’ın bizim ahirete hazırlığımızdaki gerçek değerini öğrenip hayata geçirerek örnek olmamızdır.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ