Sahabenin Destansı Sabrı -I-
Bir İman kahramanı Hazreti Bilal -radıyallahu anh-
Davetin gizli yapıldığı ilk döneminde iman edip, İslamı kabul ettiği için müşriklerin şiddetli işkencelerine maruz kalan sahabe efendilerimizden birisidir Bilâl bin Rebah radıyallahu teala anhum Hazretleri. Diğer bilinen adı, Bilâl-i Habeşî… Adının bile gönlü çoşturduğu sahabi efendimiz..
İslam için bedel ödeyenlerden, imanı için canını koyanlardan ortaya… Müslümanların amansız düşmanı Ümeyye b. Halef’in kölesiyken Hazret-i Ebû Bekir Efendimiz vesilesiyle İslâmla şereflendi. (İbni Sa’d, Tabakât 3/332)
İslam’ın diğer bütün amansız düşmanları gibi Ümeyye bin Halef merhametten nasipsiz, duygusuz, hissiz bir kalbin sahibiydi. Ve Hazret-i Bilâl, merhamet ve şefkat yoksunu bu adamın kölesi idi. Bu canavar ruhlu adam ve onun gibi Mekke’nin diğer ileri gelen azılı İslam düşmanlarına göre, Hz. Bilâl’in kendisini yaratan tek Allah’a ve gönderdiği Peygamberi Hazreti Rasulullah’a iman etmesi kabul edilemez büyük bir suçtu!
Fakat Hazreti Bilal Efendimiz öyle bir imanla mutmain olmuştu ki efendisi görülen Ümeyye b. Halefle onun yandaşı olan diğer Mekkeli müşriklerin her türlü baskı, zulüm, işkence ve eziyetlerini göze alarak imanını açıkça izhar etmekten çekinmedi.
Sırf bu sebepten dolayı en amansız işkencelere tâbi tutuluyordu. Bazen yirmi dört saat aç, susuz bırakılıyor, bazen boynuna ip takılarak Mekke’nin ücretle tutulan çocukları tarafından sokak sokak dolaştırılıyordu.
Tevhidi haykırdıkça
çileden çıkarlardı
Ümeyye bin Halef’in bütün bu gayretleri boşunaydı. Hazret-i Bilâl bir kere îmân etmişti ve Allah’a teslim olmuştu. Gönlü Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin muhabbetiyle gülistan olmuştu bir defa. Ne çekerse çeksin umurunda bile değildi. Öyle ki kendisine reva görülen eziyet ve işkenceler altında inim inim inlerken bile, davasını müşriklerin yüzlerine yüzlerine haykırmaktan geri durmuyor: “Ehad, Ehad! Allah birdir! Allah birdir!” diyerek onların batıl putlarını reddediyordu.
İnandığı İslâm davasından her türlü eziyete rağmen zerre kadar taviz vermeyen Hazret-i Bilâl’i, bu sefer efendisi Ümeyye bin Halef, kavurucu sıcaklar altında, sırtını, güneşin sıcaklığından ateş parçası haline gelmiş kızgın taş ve kumlara sürttürüp yaktırır, ağzına güneşte kurumuş bir lokma et verdikten sonra, göğsüne kocaman bir kaya parçası koydurur ve şöyle derdi: “Andolsun ki; sen ölmedikçe, yahud Muhammed’i ve Onun dinini inkâr ve reddederek Lât’a, Uzzâ’ya tapmadıkça bu azabı üzerinden eksik etmeyeceğim!”
Fakat, vücudunun bütün zerreleriyle âdeta bir îmân abidesi kesilmiş olan Hazret-i Bilâl radıyallahu anh Efendimiz, ölümü göze alarak şöyle haykırırdı: “Ben, Lât ve Uzzâ’yı kabul etmem. Allah birdir! Allah birdir!”( İbni Hişâm, Sîre, 1/340; İbni Sa’d, Tabakât 3/232.)
Bu sözleri duyan Ümeyye bin Hâlef bütün bütün çileden çıkar, Hazret-i Bilâl’in işkencesini bayılıp kendinden geçinceye kadar arttırırdı. Sonra da çekip giderdi. Hazret-i Bilâl nice sonra kendine gelirdi.
Hazret-i Bilâl’in, bütün bu dayanılmaz eziyetlere, bu çekilmez işkenceye karşı tek dayanak noktası, sarsılmaz îmânıydı.
Azad olması
Yine bir gün, Ümeyye bin Halef in onu işkenceden işkenceye uğrattığı bir sırada, oradan geçen Hz. Ebû Bekir radıyallahu anh Efendimiz bu durumu gördü. Ümeyye’ye;
– Sen hiç Allah’tan korkmaz mısın? Bu zavallıya daha ne zamana kadar işkence edeceksin.” dedi.
– Onun itikadını sen bozdun, kurtulmasını istiyorsan, onu satın al da kurtar, diye cevap verdi Ümeyye. Hz. Ebû Bekir;
– Ey Ümeyye, benim, senin dininden siyah bir kölem var. Bundan daha güçlü, daha kuvvetlidir. Onu Bilâl’e karşılık sana vereyim, kabul eder misin? dedi. Ümeyye,
– Kabul ettim, dedi. Sonra da gülerek, “Vallahi, kölenin karısını da vermedikçe olmaz” diye konuştu. Hz. Ebû Bekir;
– Olur!.. dedi. Ümeyye yine sinsi sinsi güldü ve:
– Vallahi, bana kölenin karısı ile birlikte kızını da vermedikçe olmaz, dedi. Hz. Ebû Bekir, bu teklife de:
– Olur! Diye cevap verdi. Fakat, azılı müşrik Ümeyye, âdeta işi yokuşa sürmek istiyormuşçasına davranıyordu. Bu sefer hâince gülüşler arasında şu istekte bulundu:
– Vallahi, bana onlarla birlikte 200 dinar da üste vermedikçe olmaz! Onun bu durumuna sinirlenen Hz. Ebû Bekir hiddetle:
– Sen, ne utanmaz adamsın. Boyuna yalan söyleyip duruyorsun, dedi. Ümeyye bu sefer:
– Hayır, lât’a, uzzâ’ya and olsun ki, artık bunları bana verirsen, dediğimi yapacağım, dedi.Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir:
– Onların hepsi senin olsun.” dedi ve Hazret-i Bilâl’i bu zâlim adamın elinden kurtardı. Hazret-i Bilâl’i alan Ebû Bekir radıyallahu anha Peygamber Efendimiz:
– Yâ Ebâ Bekir, onun üzerinde bir hakkın olacak mı? dedi. Hz. Ebû Bekir,
– Hayır, ya Resulallah, Onu azâd ettim.” dedi.(İbni Hişâm, İbni Sa’d,)
Hazret-i Bilâl’i Ümeyye bin Hâlef gibi azılı bir müşrikin elinden kurtarıp hürriyetine kavuşturan Hz. Ebû Bekir, bir müddet sonra onun gibi köle olan annesi Hamâme’yi de satın alıp âzad etti.
Hazret-i Bilâl-i Habeşî, Resûlullah Efendimizin has müezzini idi. Bir an olsun Onun yanından ayrılmak istemezdi. Fahr-i Kâinat’ın dâr-ı bekâya irtihâlleri üzerine, Zatına ve yüksek ahlâkına olan muhabbetinden dolayı Medine-i Münevvere’de kalmaya tahammül edemedi ve oradan ayrılmaya mecbur kaldı. Bu esnada Halife olan Hz. Ebû Bekir, yanında kalması için ısrar edince, “Ya Ebâ Bekir, beni, kendin için satın aldınsa yanında tut! Yok eğer Allah rızası için satın aldınsa, serbest bırak da, Allah yolunda cihada katılayım.”
Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, kendisine müsâade etti. O da Şam’a gitti. Hz. Ebû Bekir’in hilâfeti sırasında orada vukû bulan gazâlara iştirâk etti.