Sahabenin Farkı “Ahireti Ciddiye Almak”

  • 09 Kasım 2022
  • 1.374 kez görüntülendi.
Sahabenin Farkı “Ahireti Ciddiye Almak”
REKLAM ALANI

DİN ve HAYAT
Abdullah Sofuoğlu

Sehl b. Sa’d radıyallahu anh anlatıyor:
Ashab-ı kiramdan bir genç vardı. Gönlünü ahiret endişesi, cehennem korkusu sarmıştı. Ne zaman ahiretten bahsedilse ağlardı. Bir süre sonra evine kapandı.
Allah Rasûlü aleyhisselatu vesselama gelip, o gencin günlerdir evine kapanmış ağladığını haber verdiler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem kalktı evine gitti. İçeriye girince, genç ona bir baktı ve sonra yerinden fırladı kendisini Allah Rasûlü aleyhisselatu vesselamın kolları arasına atıverdi. Biraz sonra da ayaklarının dibine yığılıp kaldı. Baktılar ki genç ruhunu teslim etmişti. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin gözleri yaşla doldu.
“–Kardeşinizi yıkayıp kefenleyin! Cehennem korkusu onun ciğerini parçalamış. Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah onu ateşten korudu. Kim bir şeyi isterse onu elde etmenin yollarını arar, kim de bir şeyden korkarsa ondan kaçar.” (Hâkim, el-Müstedrek, II, 536/3828)
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem insanoğluna bir haber getirdi. O haber, daha evvel birçok Peygamberin getirmiş olduğu haberin tasdiki idi. Bütün Peygamberler gibi o da bu dünya hayatından sonra diriliş ve hesap günü olduğunu, kişinin imanına ve ameline göre ya mükafat veya azap ile karşılaşacağını bildiriyordu.
İnsanlar bu haber karşısında sarsıldı. Nebe suresinin ilk ayetlerinde bildirildiği gibi, Mekke meclisleri bu “Nebe-i Azim,” yani büyük haberle çalkalandı.
“Birbirlerine neyi sorup duruyorlar? O büyük haberi mi? O hakkında ayrılığa düştükleri (öldükten sonra dirilme, hesaba çekilme haberini) mi?” (Nebe, 3)
Evet, bu çok büyük bir haberdi. Ebedi bir hayat… Ya solmayan bir gençlik, tükenmeyen lezzetlerle sonsuz bir saadet… Ya ölüp de kurtulamayacağınız bitmek bilmeyen bir azap…
Bu haber karşısında insanlar iki türlü tavır gösterdi. Küçük bir azınlık iman etti, ciddiye aldı. O güne hazırlanmak için emir ve yasaklara itaat etti. Kulluğunu kabullendi, Rabbine boyun eğdi. Allah-u Zülcelâl bu seçkin azınlığı şöyle methetti:
“O has kullar, verdikleri sözleri ve üzerlerine aldıkları sorumlulukları yerine getirirler; dehşeti ve felâketi bütün ufukları saracak bir günden korkarlar.” (İnsan; 7)
O korkunun faydasını açıklayarak şöyle müjdeledi:
“Kim Rabbinin makamından, (O’nun huzurunda duracağı demden) korkar ve nefsi kötü heveslerden menederse, (onun için) gidilecek yer cennettir.” (Naziat, 40-41)
Ne yazık ki şuursuz bir kalabalık ise haberi alaya aldı, anlamsız tartışmalara girişti ve inkar etti. Ellerinde böyle bir dirilişin ve hesabın olmayacağına dair hiçbir delil yokken, sırf nefislerine hoş gelmedi diye inkar ettiler.
En Kötü Sıfat: Ahiretten Korkmamak
Öyle ya, hiç yalan söylediği görülmemiş, sağlam karakterli, üstün ahlaklı bir şahıs çıkıp onlara bir haber getirmişti. Tebliğ ettiği bu dine evvela kendisi iman ediyor, en takvalı bir şekilde amel ederek örnek oluyordu. İnanmamak için geçerli bir sebep yoktu. Ama bu apaçık beyana sırt çevirdiler, reddettiler. Çünkü menfaatlerini bırakmak istemediler. Ahiret uzak, dünya yakın geldi. Dünyayı tercih ettiler, ahireti ciddiye almadılar.
Allah-u Zülcelâl onların en temel vasfının ahiret için endişe taşımamak, azaptan korkmamak olduğunu bildirerek müminleri onlara benzemekten sakındırır:
“Hayır! İşin aslı şu ki, onlar âhiretten korkmuyorlar.” (Müddessir, 53)
Peki inanmamanın sonu ne olacak? Rabbimiz onu da haber verir:
“O gün, dünyada işlemiş oldukları bütün kötülükler önlerine konur ve daha önce alay edip durdukları (ahiret haberleri) onları çepeçevre kuşatır.” (Zümer; 48)
Evet, ahiret günü insan her yandan kuşatılacak. Kaçacak, saklanacak hiçbir yer yok. Allah’ın melekleri saflar halinde adeta ordular gibi her yeri kuşatmıştır. İnsanın ise arkasına saklanacağı bir parça bezi bile yoktur. Mahşer meydanı dümdüzdür. Allah’ın azameti ve kudreti aşikar olmuş, bütün kullar huşu içinde boyun eğmiştir.
“O gün melekleri de görürsün; arşın etrafını kuşatmış, Rablerini överek tesbih ediyorlar. Böylece tüm insanlar hesaba çekilecek, aralarında adâletle hükmedilecek ve “Sonsuz hamd ü senâlar olsun Âlemlerin Rabbi Allah’a!” denilecek.” (Zümer, 75)
İnsanın bütün azaları aslına rücu etmiş, kendi sahibine boyun eğmiştir. Bu dünyada geçici bir süreliğine insanın iradesine emanet edilmiş olan bütün zahiri ve batıni azalar Rablerinin emrine itaat halindedir. O günün haberlerini ciddiye almayanlar için çok korkunç bir yüzleşme anıdır:
““Yazıklar olsun bize!” diye feryat edecekler, “İşte bize haber verilen hesap günü!”” (Saffat; 20)
Bu andan itibaren başlayan korkunç pişmanlık acısı, utanç, kayıp duygusu, korku ve yüreklerini yakan keder onları kaplayacak. Hissettikleri korkunç duyguların da etkisiyle ve suçluların damgalanması neticesinde yüzleri simsiyah kesilecek.
İman edip, emir ve yasaklara itaat ederek salih ameller işleyenler ise umduklarına kavuşmanın mutluluğu ile ferahlanacaklar. Sabrın sonunda zafere kavuşmanın sürurunu hissedecekler. Sevdikleri peygamberler, evliyalar ve din kardeşleriyle birlikte sonsuz bir mutluluğun sevincini paylaşacaklar. Güzel duygularının etkisiyle yüzleri gülümseyecek ve yüzlerine bir nur ve güzellik verilecek. İlk diriliş anından itibaren cennetteki makamına yerleşinceye kadar ümitli ve ferahlı bir şekilde Rablerinin tecellilerini seyre dalacaklar.
“O kıyâmet gününde bir kısım yüzler pırıl pırıl parlayacak; bir kısım yüzler de kederden simsiyah kesilecektir. Yüzleri simsiyah olanlara: “İmanınızdan sonra tekrar küfre sapmıştınız, değil mi? O halde küfür üzere yürüyüp durmanız sebebiyle tadın bakalım bu azabı!” denilecek. Yüzleri pırıl pırıl olanlara gelince, onlar hep Allah’ın rahmetinin tecelli ettiği cennette olacak ve orada ebedî kalacaklardır.” (Al-i İmran; 106-107)
Ahiret günü bu dünyanın günlerine benzemeyecek. Sanki zaman zamanın içine dürülecek, bitmek bilmeyecek. Mutluluk da bitmeyecek, azap da azalmayacak, hafiflemeyecek, bitmesi ümit edilmeyecek. O yüzden cehennemdeki durum ne hayata benzeyecek ne de ölüp de kurtulma ümidi olacak:
“Gerçek şu ki, kim Rabbine inkârcı bir suçlu olarak gelirse, onun hakkı cehennemdir. Orada ne ölür kurtulur ne de (rahat) yaşar!” (Taha, 74)
Hayatımız Hangisine Benziyor?
Dikkat edelim; Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin getirdiği ahiret haberine iman edip, o gündeki hesaptan korkarak hazırlıklarını ona göre yapanlar “Sahabe” makamını kazandı. Onlar insanlığın en yüksek mertebesine yükseldi ve haklarında en büyük müjde verildi:
“(Sahabe’den İslam’a girmede ve hayırlı hizmetlerde) Öne geçen ilklerden olan Muhacirler ve Ensar ile, onlara iyilik ve güzellikle uyanlar (var ya); Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetler hazırlamıştır. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Fevz-ü Azim, -en ulu ve kutlu bahtiyarlık- mü’min ve mücahit kulların olacaktır.)” (Tevbe; 100)
Bu büyük haberle alay edip iman etmeyen veya iman etmiş gibi görünüp iki yüzlü davranan, gereğini yapmayan, riyakarlık yaparak insanları kandırdığını zannedenler ise kafir ve münafıklar sıfatıyla ebedi cehennemlik oldular.
Bizler hangi tarafa benziyoruz?
Hayatımız sahabenin imanla, itaatle ve fedakarlıkla dolu hayatına mı benziyor yoksa ciddiye almayan, kulak tıkayan, sırtını dönüp giden veya üşene üşene en aşağı seviyeden bir şeyler yaparak insanlara riyakarlık yapanların hayatına mı?
İşte sahabenin ahireti ciddiye alışına birkaç örnek:
Canını ve malını Rasulullah aleyhisselatu vesselama hizmet yoluna vakf eden, bunun yanında bütün salih amelleri işlemek için gayret içinde olan Hz. Ebubekir radıyallahu anh etrafındakileri ikaz etmek için şöyle derdi:
“Kabre hazırlıksız giren, denize kayıksız açılmış gibidir.”
Hz. Ömer radıyallahu anh üzerindeki zor vazifeyi hakkıyla yapmanın derdi ile kendisine o kadar eziyet ediyordu ki kızına gidip:
“Babana söyle de kendine biraz acısın,” dediler. Hafsa radıyallahu anha annemiz babasına gidip kendisine bu kadar eziyet etmemesi için rica etti. Fakat Hz. Ömer radıyallahu anh ona gönlündeki asıl derdi açtı:
“-Şimdi sana karşı kendi yaşadığın halleri delil olarak getireceğim. Sen Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in hayatta nasıl sıkıntılarla karşılaştığını bilmiyor musun…” diye söze başlayıp O’nun -aleyhisselatu vesselam- çektiği yokluk ve zorlukların bir kısmını hatırlattı.
Hz. Hafsa radıyallahu anh bunları duyunca ağlamaya başladı. Hz. Ömer radıyallahu anh sözlerine şöyle devam etti:
“‒Sana şunu söyleyeyim ki; benim iki arkadaşım, bir yoldan gittiler. Şimdi ben onların gittiği yoldan başkasına girerse onların vardığı menzilden farklı bir yere ulaşırım. Vallâhi şimdi ben onların yaşadığı sıkıntılı hayata ortak olacağım ki inşaallah sonunda onların vâsıl olduğu rahat hayâta da onlarla birlikte kavuşabileyim!” (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 79/34334)
Hz. Osman radıyallahu anh de ahiret hayatının ilk durağı olan kabir hakkında düşünüp çok ağlardı.
“En akıllı insan kendini hesaba çeken, hayatını iyi idare eden, ölümden sonrası için amel yapan ve kabrin karanlığı için (ibadet ve zikir ile) Allah’ın nurundan faydalanandır.”
Hz. Ali radıyallahu anh dünya nimetlerine dalmaktan öyle korkardı ki sıcak günlerde oruç tutar ve iftarda kuru ekmekle iktifa ederdi. Evlatlarına çok nasihat eder,
“Helalin hesabı, haramın azabı vardır. Dünya ile ahiret birer kuma gibidir. Birisini memnun ettiğin nispette diğerini gücendirmiş olursun.” Buyururdu. Yine bir nasihatinde:
“Dünya arkasını dönmüş gidiyor. Ahiret ise yüzünü çevirmiş bize doğru geliyor. İkisinin de taliplileri var. Siz ahirete talip olun. Unutmayın: Bugün amel var hesap yok yarın da hesap var amel yok!” diyordu.
Sahabenin bu hali bizlere örnek olmalı. Ahiret haberlerini hikaye gibi dinleyip geçmemeliyiz. Kısa bir zaman sonra başımıza gelecek haller olduğuna kesinlikle inanıp, üzerinde düşünüp gözümüzün önünde canlandırmalıyız. Hayatımıza yön verirken o manzaraları hatırlayıp ona göre tercihler yapmalıyız.
Allah-u Zülcelâl bizlere ahirete yakin üzere iman edip gereğini yapan seçkin kullarından olmayı nasip eylesin. Amin.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ