Şarlatanlara Dikkat!
Cahil cinci, sahte hocalar
Psikiyatri hekimine muayene için getirilen hastaların çoğunun, önce büyücü, medyum veya hocalara götürüldüğü dikkatimi hep çekmiştir. Yapılan araştırmalara göre; insanların bir psikiyatri uzmanına gitmek yerine, önce medyum ve hoca diye bilinen kimselere gitmelerinin oranı %50-70 arasında oranları arasında değişmektedir. Ancak bunun daha yüksek olduğu düşünülebilir, çünkü birçok hasta yakını bunu gizlemektedir.
Sadece psikiyatri hekimine gelenler değil, tedaviden sonra umulan düzelmeyi sağlayamayan hastalar da yine çare olarak tıp dışı yerlere götürülmektedir. Tabii ki bunda biz doktorların da hata payı büyüktür.
Belki bir ölçü değil ama geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkarılan A. K. olayı, birçok gerçeği gözler önüne serdi. Bu kişi, ilmi olmayan cahil ve sahtekâr bir tipti. Fatih gibi hakiki âlim ve şeyhlerin olduğu bir semtte, kendini şeyh olarak ilân etti ve hastalara tedavi amacıyla bakmaya başladı. Maalesef toplumda cahilliğin ne boyutta olduğunu gördük. Her tahsil seviyesindeki pek çok şahıs, bu sahte kişinin dergâhının (!) kapısını aşındırıyordu. Bunlardan biri, oğlunun rahatsızlığı için kendisiyle bir kilo altın için pazarlık ettiklerini bile açıklamıştı.
İşte; nesilleri, inançlarından habersiz ve dinen cahil bırakmanın sonucu bu maalesef! Önüne gelen, doktor olmadığı halde, hasta bakıyor. İnsanlar da akın akın bu şarlatanlardan medet umuyor; “Denize düşen, yılana sarılır” diyerek.
Gelen hastalarıma, daha önce hangi hocalara gittiklerini sorarım. Gidenlerin hepsine bu hocalar iki teşhiste bulunmuşlardır: “Ya büyü yapıldığını” yâda “cinlerin tuvalet ihtiyacını giderirken çarptıklarını” söylemişlerdir. Tabiî, bunu bozmak için uzun seanslar ve hatırı sayılır miktarda para gerektiğini de eklemişlerdir.
Bazı hastalarım, bu yolla bir servet kaybettiklerini itiraf etmiştirler. Bunlardan biri, “Evimi sattım, cincilere yedirdim. Yine bir sonu yok!” diye hastasını getirmişti.
Bir başkası ise; “Nerede hoca var dediler, oraya gittik. En son Elbistan’da nefesi kuvvetli birinin olduğunu söylediler, hastamı oraya da götürdüm!” demişti.
Hastanın hekimden önce, böyle dolaştırılması tedavinin gecikmesine, şifa için çok değerli olan zamanın kaybedilmesine, belki de tedavinin zorlaşmasına, hatta imkânsız hale gelmesine yol açabilmektedir.
Aslında bu kişilere hoca demek de doğru değildir. Çünkü hoca, öğrenen ve öğreten kişidir. Dinin hudutlarından dışarı çıkmaz, çıkamaz.
Ama bu hastaların götürüldüğü kişilerin çoğu her türlü aldatmaya, yalana açık kişilerdir. Tabiî, Allah’ın ayetlerini okuyarak şifa için dua eden zatları, bu şartlatanlardan ayırmak gerekir. Zaten bu kişiler para talep etmez, Allah rızası için duada bulunurlar. Ayrıca doktor tedavisini de fiilî bir dua sayarak, hastaya tavsiye ederler.
‘Sana büyü yapılmış!’
Altındaki lüks arabası ile havalı havalı dolaşan “medyum lâkaplı” birine gidip de talep edilen yüksek ücret karşısında muayene için bana getirilen bir hastamın yakını olayı şöyle anlatmıştı: “Hastamıza büyü yapıldığını iddia etti. Bu büyüyü çözebilmek için külliyetli para istedi. Kendisinden iyileşmesi yönünde garanti istediğimde veremeyeceğini söyledi.”
Hastayı muayene ettiğimde sıkıntılı, yemeyen, uyumayan, kendini hakir ve aciz gören, iyileşmeyeceğini düşünen, karamsar, istikbale korku ve endişe ile bakan depresyonlu bir hasta olduğunu gördüm. İlaç ve elektroşok tedavisi ile kısa sürede düzeldi. Üstelik medyumun talep ettiği paranın çok az bir kısmı ile…
Büyü yaptığını veya bozduğunu iddia eden, hastaları tedavi ettiğini söyleyen, (hâşâ) geleceği bildiğini ileri süren bu kişiler, yalancı ve sahtekârdırlar. Bazılarının kendileri, ruh hastasıdır. Hepsi de hastalardan aldıkları paraya muhtaç olan aciz kişilerdir. Bu paralar olmazsa geçimlerini başka bir yolla da temin edemezler.
Bu kişilerden piyasada tanınanlarının yerlerine, geçenlerde polis, kıyafet değiştirerek baskınlar yaptı. Televizyonlarda gizli çekimleri gösterilen bu baskınlarda, hasta numarası yapan polise, medyum şunları söylüyordu: “Sana büyü yapılmış. Bol sıfırlı para verirsen çözerim!”
Polis, bu kişileri gözaltına almıştı. Yani geleceği bildiklerini, pek çok cinin emirleri altında olduğunu iddia eden bu yalancılar, gelen polisleri “tezgâha düşen kurbanlar” zannetmişlerdi.
Öğretim üyesi olan bir arkadaşım, hasta okuyan kişileri araştırmak için dolaşırdı. Kafadan attığı bir takım sıkıntılarının olduğunu söylemesi üzerine kimisi; “Sana büyü yapmışlar!”, kimisi de “Cinlerin üzerine işemişsin!” demişlerdi. Olmayan sıkıntılardan kurtulması için çeşitli miktarlarda paralar istemişlerdi.
Cin ve büyünün hakikati
Cin ve büyü ile ilgili pek çok kaynağı inceledim. Bu bilgilere tecrübelerimi de katarak özetle şunları söyleyebilirim:
- Cinler, aynen insanlar gibi Müslüman veya kâfir olabilirler. İyi huylu Müslüman cinler, daha çok büyücülükle uğraşanların ilgisini çekmektedir. Medyumlar, “Hüddam, hadim” (hizmetçiler) adı altında, Cinci Hoca’ya bağlanan bu cinler sayesinde hastalıkları iyileştirdiklerini, kötülükleri defettiklerini ve birtakım tabiatüstü olaylar meydana getirdiklerini iddia etmektedirler.
Bu gibi insanlar, halk arasında o kadar yerleşik ve köklüdür ki günümüzde bazı “cin fikirli şaklabanlar; emrim altında veya nikâhlı olduğum cinlerim var!” diye ortaya bir yem atmakta, ardından binlerce insanı dolandırarak kısa yoldan zengin olmaktadırlar.
- Cinler, yalana çok başvuran yaratıklardır. Ancak gaybı ve istikbali bilmeleri mümkün değildir. Çalınan bir şeyin yerlerini söylemeleri, hırsızlığın failini haber vermeleri, kimin kime düşmanlık beslediğini doğru olarak bildirmeleri mümkün değildir, verdikleri bilgiler de (çoğu defa) doğru olmayan, asılsız çıkan haberlerdir. İnsan bunlara inanarak, suçsuz birtakım kişileri suçlu zannedebilir. Dostu olan kimseyi düşman belleyebilir. Dostluklar, arkadaşlıklar sona erebilir, masum kişiler zarar görebilir. Kavga, cinayet vs. kötü olaylar meydana gelebilir. (1)
Gerçek hikâyeler
30–35 yaşlarındaki bir hanım hastam sıkıntı, gerginlik, baş ağrısı gibi şikâyetlerle gittiği büyücünün; “sana büyü yapılmış, rahatsızlığın bu yüzden!” demesi üzerine büyüyü kimin yaptırdığını sormuştu. Büyücünün hastaya tarif ettiği kişi, eltisine uymaktaydı. Hâlbuki eltisi ile kardeşten ileri görüşen, birbirlerini seven kişilerdi. Üstelik kocaları (yani iki kardeş) işte ortaktı ve altlı üstlü oturuyorlardı. Hastam, bunun üzerine eltisine düşman olmuş, bu da giderek iki kardeşin arasının açılmasına ve iyi işleyen ortak işyerlerinin sarsıntıya uğramasına yol açmıştı.
30 yaşlarındaki Ali, 25 yaşlarında bir hanımla, 5 yıl önce evlenmişti. Evlendiklerinden beri düzenli ve sürekli çalışmıyor, kazandığı parayı da kumara kaptırıyordu. Eve sık sık içkili gelmesi, eşini dövmesi işin cabasıydı. Doktora gelmek için zar zor ikna olabilmişti. Karı, kocayı epey dinledim. Tavsiyelerde bulundum. Tam kalkarlarken Ali, son bir şey ekleyeceğini söyleyerek; “Acaba, bana büyü yapılmış olabilir mi?” diye sordu. Tabii, kabahati kendisinde aramak yerine büyüye havale etmek, kolayına geliyor olmalıydı. Böylelikle anormal davranışlarına bir şey denmeyecek, üstelik aksine “elinde değil, kötü insanların yaptığı büyüden böyle oluyor” denilerek korunacaktı.
Bir başkası, kulağında uğultu ve başında gerginlik hissi olan 50 yaşlarındaki erkek hastama; “senin cinlerden karın var!” demiş. Neticede, olan sıkıntılarına yenileri eklenmişti. Artık etrafa şüpheli gözlerle bakıyor, kafasının içinde cinlerin dolaştığını düşünüyordu. Hatta geceleri yalnız kalamaz olmuştu. Aklıselim bir kimse olanı eşi, bir başka gidişlerinde “Bir de benim için bakar mısın?” dediğinde cinci hoca, “Senin de cinlerden bir kocan var!” demişti. Neyse ki hanımı bu üfürükçünün dediğine gülüp geçmişti.
Hurafe dolu kitaplar
Ülkemizde, okuyucuların bilgilenmek için başvurduğu cinlerle ilgili İmam-ı Şiblî hazretlerine atfedilen “Cinlerin Esrarı” adlı bir kitap vardır. Maalesef bu kitap hem sistematik değildir hem de içinde sonradan eklendiğini düşündüğümüz bir yığın uydurma nakil mevcuttur.
Yine piyasada büyü ile ilgili olarak, bilgisiz kişilerce fayda-zarar gözetilmeden, para hırsı ile yazılmış birçok kitap vardır. Mesela bunlardan birisi 7 ciltlik “Gizli İlimler Hazinesi”dir. Baştan sona saçma sapan hurafelerle doldurulmuş olup aralara Kur’ân’dan ayetler serpiştirilerek, İslam’a uygunmuş gibi bir hava verilmeye çalışılmıştır.
Şimdi ölmüş olan müellifi ile görüşenler, Arapçasının yeterli olmadığını, bu konudaki bilgisinin yarım yamalak sayılacağını belirtmişler ve eserine ancak “zavallılıklar hazinesi” denilebileceğini açıklamışlardır”. (2)
- İslam sihirle uğraşmayı, büyü yapmayı şirk ve küfür derecesinde bir fiil saymış, bu konuda çok net bir tutum sergilemiştir. Bu açıdan, sihir ve büyü kitaplarında yer alan ve az çok ilmî bir kaynağı olduğu ileri sürülen, insanlara ve eşyaya tesir ettiği iddia olunan bu sihirlerin; hurafe mi yoksa gerçek mi olduğunu deneyerek, tecrübe ederek ortaya koymaya da cesaret edilememiş, günümüze kadar bu konuda kesin ilmî sonuçlara varılamamıştır.
- Cinlerin bir kimseyi istila etmesi, onun irade ve davranışlarını o kişinin yerine düzenlemesi, beraber yiyip içmesi, hanımıyla onunla beraber cinsel ilişkide bulunması, ulema arasında tartışmalı konulardandır. Bu hususta geniş incelemesi olan Doç. Dr. Ali Osman Ateş’e göre bu durum mümkün değildir.
Medyum kim ki!
Medyumluk; bir çeşit falcılık, cincilik ve ruhçuluktur. (3) Şeytanî cinlerin sözcülüğünü üstlenen bu kişiler, ruh çağırma seanslarında, gelecek hakkında ahkâm kesmeye varıncaya kadar, her türlü işe başvururlar. Oysa “Gayb’ın anahtarı Allah’ın yanındadır, onları ancak O bilir”, “De ki: Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez!” mealindeki Kur’an ayetleri bize birer ölçüdür.
Hadislerde de bu konuda bize ikazlar vardır. Hz. Âişe radıyallahu anha validemizin rivayetine göre, bazı sahabeler, Resulullah sallallahu aleyhi veselleme gelerek, kahinler hakkında fikrini sorarlar. Resulullah da;
— Kâhinler bir şey değildir! Buyururlar. İçlerinden bir kısmının tekrar;
— Yâ Resulellah! Onlar bazen bir şey söylüyorlar da doğru çıkıyor!” demeleri üzerine, Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar:
— Bu söz cinlerindir. Cin bilgiyi kapar da dostunun kulağına tavuğun gıdaklaması gibi gıdaklar. Bu şekilde ona yüz yalandan daha fazlasını karıştırır. (Müslim, Selam 123)
Günümüzde “medyum” diye vasıflandırılan insanlar ile cahiliye dönemindeki “kâhin” ve “arraflar” arasında hiçbir fark yoktur. (4)
Resuli Ekrem sallallahu aleyhi vesellem; “Her kim arrafa veya bir kâhine gider de onun söylediklerini tasdik ederse bana indirilene küfretmiş (inanmamış) olur!” diye buyurmaktadır. Kâhin ve arraf “Kendisinin cinlerden bir dostu olduğunu ve ileride olacak hadiseleri onun vasıtasıyla bildiğini” iddia eden kimsedir. Onlara müracaat etmek caiz değildir.
Dipnotlar 1-“Cinler-Büyü”, Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Beyan Yayınları. 2-“Cinler ve Cincilik”, Halûk Akçam, Fenamen eki. 3-“Gaybı Kimse Bilemez”, Mehmed Paksu ile röportaj, Akit Gazetesi 4-“Medyumların ve Cinlerin Macerası”, Hüsnü Aktaş, Akit Gazetesi.