Selefin Peygamber Sevgisi
Yürürken Hadis mi soruyorsun?
Medine-i Münevvere’de iki büyük şahsiyet beraber yürüyorlar. Bunlardan birincisi büyük imam, Medine’nin fıkıhçısı İmam Malik, diğeri ise Abdurrahman bin Mehdi. Biri öğretmen, ötekisi ise öğrencisi… Ama ikisi de zirve…
İmam Malik, öğrencisi Mehdi ile Medine’nin meşhur vadilerinden birisi olan Akle bölgesine gelir.
O arada Abdurrahman Mehdi, hocası Malik’e, Hz. Peygamberin hadislerinden bir şeyi sorar. İmam Malik bakışlarını öğrencisinin yüzüne odaklar ve şöyle der: “Ben seni böyle bilmiyordum. Biz ayakta yürüyorken, Hz. Peygamberin bir hadisini sormayacak kadar ciddi bir adam sanırdım seni. Resûlullah’ın bir hadisi, ayaküstü sorulur mu?”
Abdurrahman bin Mehdi bu durum karşısında derin bir sukuta dalar. İmam Malik’in Peygamber sevgisi öylesine baskındı ki ayakta Hz. Peygamber’den bahsetmekten dahi hayâ ederdi. Çünkü Hazreti Peygamberle ilgili her şey çok mühim ve önemliydi. Önemsizmiş gibi davranılması ise edepsizlik olurdu. (Kadı Iyaz, Şifa, 526.)
***
Rüya Görülünce
Amr bin Leys Horasan beldesinin muzaffer komutanlarındandır. Ölümünden sonra rüyada görülür. Rüyada kendisine sorarlar:
– Allah sana nasıl muamele etti? Leys der ki:
– Allah beni affetti. Rüyada gören sorar:
– Neyle Allah seni affetti? Şöyle cevap verir:
– Bir gün bir dağın tepesine çıktım. Dağın eteklerindeki askerlerime baktım ve şöyle dedim kendi kendime, “Keşke Resulullah’ın zamanında olsaydım, ona koşsaydım. Yardım etseydim. İşte, bu temennimden ötürü, Allah beni affetti.” (Kadı Iyaz, Şifa, 511)
***
Daha sopalar sırtıma inerken affettim
Denir ki, Cafer bin Süleyman, Medine valisi iken, bazı fitnecilerin de etkisinde kalarak İmam Malik’e sopa atılmasını emreder. İmam Malik o denli hırpalanır ki kolu kırılır, omuzu yerinden çıkar. Büyük İmam koma halinde eve getirilir.
Medine halkı bu halden hayli rahatsız olur. Valinin Hz. Peygambere uzaktan da olsa akrabalık bağının olması, halkı daha da rahatsız eder. İmam Malik koma halinden çıkar çıkmaz yanındakilere şöyle dedi: “Sizi şahit tutuyorum ki, beni dövdürene hakkımı helal ettim.”
Kendisine daha sonraları sorulur: “Neden hakkını helal ettin?” diye. O edep mümessili büyük İmam şöyle der: “Ölüp de Hz. Peygambere ulaştığım zaman, O’na yakınlığı olan birinin benim yüzümden hesaba çekildiğini bilmem beni utandırır. Resûlullah’ın yüzüne bakamam…”
Daha sonra olayı öğrenen Halife Mansur, yapılan bu yanlışlığın karşısında İmamdan özür diler ve valiye kısas hakkı olduğunu söyler. İmam Malik bu isteğe şu cevabı verir: “Yemin olsun ki Allah’a, Valinin emriyle sırtıma inen her sopa, vücudumdan kalkmadan ben valiye hakkımı helal ettim. Sırf Resûlullah’a olan yakınlığından dolayı…”
Ebu Abdullah Heysen anlatır: “Vefatından sonra, İmam Malik’i rüyamda gördüm. Hz. Peygamber ayaktaydı. Malik yanındaydı. Allah Resulü’nün elinde bir misk (koku) çanağı vardı. Efendimiz çanaktan Malik’e sürekli koku veriyor, Malik de halka dağıtıyordu.” (Kadı Iyaz, Şifa, 436)
***
Ağlamaktan sırtı kamburlaşırdı
Denir ki; Medine’nin büyük fakihi, dört mezhep imamının büyüklerinden, İmamı Şafii’nin de hocası olan İmam Malik, yanında Hz. Peygamberin adı anıldığında ağlamaya başlardı. Öylesine ağlardı ki sırtı kamburlaşır, bükülürdü. Bu hali görenler hayret ederler ve hatta ona üzülürlerdi.
Bir gün sordular. Dediler ki, “Resûlullah’ın adı anıldığında kendini tutamıyor, ağlamaya başlıyorsun ve hatta sırtın kamburlaşıyor. Nedir bu halinin sebebi?” O şöyle cevap verirdi: “Eğer Hz. Peygamberin Allah katındaki makamının yüksekliği hakkında benim bildiğimi bilseydiniz benim bu halimi yadırgamazdınız. Ben Kur’an-ı Kerim okuyucularının en büyüklerinden olan Muhammed bin Münkedir’i gördüm, kendisine bir hadis sorulduğunda mutlaka ağlardı. Öylesine çok ağlardı ki biz ona acımayı başlardık.” (Kadı Iyaz, Şifa, 428)
****
O saçları gözüme koyarsın
Ahmed bin Hanbel Hazretleri, Hanbeli Mezhebinin İmamı… İmam Şeysi rahmetullâhi aleyhinin talebesi ve “Müsned” isimli hadis kitabının müellifi. Sadık bir mümin ve hadiste büyük bir otoritedir kendisi.
Bir gün, Fadl bin Rebi’nin çocukları, bu büyük İmamı ziyarete gelirler. Gelirken de hediye olarak yanlarına aldıkları, Hz. Peygamberin saç veya sakalına ait bir parçayı ona getirirler.
İmam Ahmed rahmetullâhi aleyhi, bu şerefli hediyeyi büyük bir saygı ve sevinçle kabul etti. Bu saç tellerini hiç ayırmadı yanından. Hep onlarla teberrükte bulunur, bereket arardı. Bir gün, ölüm döşeğine uzandığında, oğlu Abdullah’a şöyle dedi: “Oğlum! Ben öleceğim. Ruhumu Rabbime emanet ettiğimde, Hz. Peygambere ait bu kıllardan birini sağ gözüme, birini sol gözüme, birini ise dilimin üzerine koy. Sonra beni mezara öyle gömün.”
Sanki gözlerini en sevdiğinin hatırasıyla örtüyordu. Dudakları hep hadis rivayet etmişti ya, şimdi efendisinden bir parçayla ebediyen kapatıyordu… (Zehebi, Siyeru A’lam, 11/337)
****