Sorumluluk Sahibi Çocuk Yetiştirmek

  • 05 Ekim 2022
  • 966 kez görüntülendi.
Sorumluluk Sahibi Çocuk Yetiştirmek
REKLAM ALANI

ÇOCUK EĞİTİMİ / Hatice Kübra ERGİN

Çocuk yetiştirmek, çocuğu sadece besleyip büyütmek, üstünü başını giydirmek demek değil. Gerçek manada çocuk yetiştirmek, bütün kabiliyetlerini yerli yerince ve güzel gayelerle kullanabilen, sorumluluklarını yerine getirebilen ve neticede iki dünyada mutlu olan bir insan yetiştirmek demek.

Çocuklarımızın dünya hayatların için de ahiret saadetleri için de sağlam karaktere ve güzel ahlaka sahip bir şekilde yetişmeleri çok önemli. Peki, biz Müslümanlar bu hususta başarılı mıyız?

REKLAM ALANI

holdbarhet nespresso kapsler
vinglas boda nova
qatar airways handgepäck gewicht
חוק רמקולים תחת כיפת השמיים
כורסא אגורה
nike tech fleece tapered joggers in blue
dámské jarni kotníkové boty tamaris
best apple watch bands for women
dežna obleka za otroke
spodnje hlače moške

Çocuklarımızı kendini tanıyan, duygularını ve davranışlarını amaca uygun bir şekilde yönetebilen şahsiyetler olarak yetiştirebiliyor muyuz? Çocuklarımıza doğruyu yanlışı öğretiyoruz ama onlara doğru davranışı sergileyebilecek ruh disiplini aşılayabiliyor muyuz?

Herhalde bu çağda en zor olan, çocuklarımızı bütün çeldiricilere rağmen sağlam karakterli bir Müslüman olarak yetiştirmektir.

Günümüzde çocukların duygu ve davranış bakımından eğitiminin, en az zihinsel eğitim kadar önemli olduğunu herkes kabul ediyor. Artık eğitim sisteminde matematik, dilbilgisi, tarih dersleri gibi “değerler eğitimi” “karakter eğitimi” derslerinin de verilmesinin gereği dile getiriliyor. Çünkü ne kadar tahsilli olursa olsun kişilik bakımından olgun olmayan bir insanın, kendine ve topluma faydası olmuyor. Öyleyse bizler çocuklarımızı sorumlu, işin sonunu düşünen, doğru davranma becerisi gösterebilen kişiler olarak nasıl yetiştirebiliriz?

Hiç kuşkusuz bu eğitim sadece sözlü bir şekilde verilebilecek bir eğitim değil. Her şeyden önce kendimiz iyi örnek olmalıyız. Ona güzel örnek olabilecek kişileri sevmeli ve sevdirmeliyiz.

İyi bir çevre oluşturmalıyız. Kötü örneklerden uzak tutmalıyız. Bunlar esas olmakla birlikte aile içi eğitimde dikkat etmemiz gereken bazı püf noktaları da var. İşte bu yazımızda bunlardan birkaçını ele almak istiyoruz.

Benlik Saygısı

Hayatta bazı insanlar girişken yapılı, çalışkan ve görev ve sorumluluk almaktan kaçınmayan kişiler olurken bazıları hep geri planda kalır. Bazıları girişimde bulunduğu işte sonuna kadar azimli davranırken bazısı hemen ümitsizliğe düşer, vazgeçer. Bu iki tip insanın arasındaki fark nedir?

Pedagoglar insanların şahsiyet gelişiminde benlik saygısının önemli bir yere sahip olduğunu söylüyorlar. Yetişkinlik çağına geldiğinde hep başarısız olacağından kaygılanan o yüzden girişimde bulunmayan veya en ufak bir engelde vazgeçen insanlar, çocukluk çağlarında düşük benlik saygısına sahip olan kişilerdir.

Düşük benlik saygısına sahip çocuklar her konuda mazeretler üreten, mızıkçı, dikkatini veremeyen, çaba göstermeyen çocuklardır. Bir alanda başarısız olacağına inanıyorsa başkalarını suçlayarak ya da bazı etkenleri ileri sürerek o alanda kendini denemekten kaçınır. Genelde sınıfta parmak kaldırmaz, katılım göstermez. Sosyal alanda da girişimci değildir. Sosyal aktivitelere ilgisi de zayıftır.

Bu çocuklar büyüdükleri zaman da kendileri hakkındaki düşünceleri olumsuzdur. Bu sebeple başka insanların kendisi hakkındaki düşüncelerinden aşırı derecede etkilenirler. En ufak bir eleştiriye karşı çok hassastırlar. Birileri onu sevse, övgüde bulunsa bile inanamazlar. Herkesin onu sevmediğini, beğenmediğini düşünmeye daha fazla eğilimlidir.

Bu ruh hali içindeki çocukların bazıları bu durumu umursamaz, işi arsızlığa vurur. Başkalarına karşı saygısız davranışlar sergileyebilir, geçimsizlik gösterebilir. Bundan dolayı durumları daha da kötüye gider.

Bazıları ise kendini beğendirmek için aşırı derecede çaba gösterir. Onay ve beğeni bağımlısı olur. Çok hassas ve kırılgan bir yapısı vardır. Kendi amaçları yoktur, başkalarının yönlendirmesine çok açıktır.

Yüksek benlik saygısına sahip çocuklar ise;

Kendine dair objektif bir düşünceye sahiptir. Kendisi hakkında aşırı duygu ve düşüncelere saplanmaz. Zeka ve yeteneği olduğu alanların farkındadır, bu alanlarda kendine güvenir. Aktiftir, girişimcidir, görev almaktan hoşlanır. Başladığı bir işi sonuna kadar götürür. Başarı ve başarısızlığı kabullenir. Eksik ve kusurlarını öğrendiği zaman bunlar hakkında aşırı endişelenmez. Kendisiyle barışıktır.

Kendine ait düşünceleri, hedefleri ve hayalleri vardır. Bunlar için kararlı ve gerçekçi bir şekilde çaba gösterir.

Başkalarının onlar hakkında ne düşündüğü noktasında aşırı endişe duymaz. Sevildiğine ve beğenildiğine inanmakta zorlanmaz. O da başkalarını takdir eder. Şüphe, korku ve endişelerini saplantı haline getirmez.

Genelleme ve Etiketleme

Çocuklarda benlik algısının (kendine biçtiği değerin) düşük olmasının nedeni, ailelerin sık sık kullandığı aşağılayıcı tanımlamalardır.

Ailelerin en büyük hatası, çocuğun bazen sergilediği bir hatayı genelleştirmeleridir. Mesela çocuk ödevlerini yapmıyor, yakalanınca “Ödevimi yapamadım çünkü…” diye bir sürü mazeret üretiyor. Aile ise sık sık bu mazeretleri duymaktan bıkıp: “Sen zaten hep böylesin. Tembelim demiyorsun da bahane uyduruyorsun” der. İşte buna genelleme yapmak ve etiketlemek diyoruz. Yani çocuğun birkaç kere tekrarladığı davranışını genelleyip ona bir sıfat olarak yakıştırmak…

Çocuklar ailelerinin bu gibi sözleri üzerinde düşünüp tenkit edemezler. Bu sebeple de kendisine sık sık söylenen sözleri farkında olmadan benimseyip içselleştirirler. Bizim bu duruma çok uygun bir atasözümüz var: ‘Bir adama kırk defa deli dersen deli olur.’

Yani anne babası, öğretmeni bir çocuğa “kalın kafalı” dese çocuk “ben kalın kafalıyım” diye kabullenir. Annesi “tembel, işe yaramaz” dese “ben tembelim, işe yaramazın tekiyim” diye benimser.   Hatta çocuk “Öyleyse benim başarılı olmam beklenmiyor” diye düşünür ve bu düşünceyi kendine mal eder.

Aslında ufak tefek başarısızlıkları sebebiyle aile ve çevresi tarafından horlanan bir çocuk, adeta çöpe atılmış bir elmas gibidir. O çocukta kim bilir ne cevherler vardır ama onu iyi bir eğitimle işleyip pırlanta haline getirecek birinin eline düşmemiştir.

Peki kendimizi o çocuğun yerine koyup düşünelim, bu sözün çocuğa ne faydası var? Çocuk “Aman kendimi düzelteyim de bir daha böyle demesinler” diye hemen davranışını mı düzeltecek? Yoksa işi arsızlığa mı vuracak.

Çocuk kendini düzeltebilecek olsaydı zaten çoktan yapardı. Bunun yöntemini bilmiyor ki…

Bu durumda kendisini öyle kabul ediyor. Nasıl olsa herkes öyle kabul etmiş o niye etmesin ki…

Siz bir şeylere tepki gösteriyor ama çözümünü bulma konusunda bir şey yapmıyorsanız çocuk da “Benim bu durumum böylece kabullenildi. Artık ben bildiğim gibi devam edeyim“ diye düşünür.

Bu sebeple çocuğu azarlayıp, kınayıp, isim takıp sonra o halde bırakmak en kötü davranış biçimidir. Yapılması gereken “Yavrum. Sorunun nedir? Neden ödevini yapamadın? Ne gerekiyorsa yapalım, bu sorunu çözelim. Bir daha asla bu durum olmasın” diye ciddiyetle alaka göstermek gerekir.

Sorumluluğumuzdan Kaçamayız

Çocuklarımızı aşağılayıp, kendilerine olan saygılarını büsbütün kaybettirmek, onun en temel yeteneğini ve şevkini elinden almak demektir. Esasen biz “Sen hep böylesin” diyerek kolaya kaçıyor, çocuğu etiketlemek suretiyle kendimizi temize çıkarıyoruz.

Hâlbuki çocuğu suçlayıp sıyrılıp çıkmamız değil, bize düşeni yapmamız lazım. Mesela çocuk okul ödevlerini yapmıyorsa “Dersi niye anlamıyorsun? Daha önceki yıllardan kalma eksiğin mi var? Öğretmeniniz mi ilgisiz? Yardımcı kitap alsak sorunun çözülür mü? Sana biraz ders çalıştırabilecek birisini bulabilir miyiz?” diye alaka göstermeliyiz. İmkanlarımızı zorlayarak da olsa çözüm aramalıyız. En azından meseleyi çözülmesi gereken ve çözülebilir bir sorun olarak gördüğümüzü onlara belli etmiş oluruz.

Böylece hem çocuk ödev ve sorumluluklardan kaçarak da bir şekilde hayatını sürdürebileceğini düşünmez, eninde sonunda bu sorunu çözmesi gerektiğini, ondan bunun beklendiğini anlar. Hem de kendisine verilen değeri ve bunu başarabileceğine inanıldığını hisseder. Kendinde bu değeri ve güveni bulan çocuk muhakkak az çok bir gayret gösterecektir.

Burada asıl mesele çocuğun dersten şu kadar not alması değil, çocuğun hayattaki vazifelerini önemsemesidir.

Herkesin başarısı kendi çapında değerlendirilmelidir. Bir çocuk için başarı, tam puan almak olduğu halde bir diğeri için sadece sınıfını geçecek kadar not almak olabilir. Bu önemli değil. Önemli olan çocuğun vazife şuuruna sahip yetişmesi…

Eğer problem bunlardan biri değil de bizzat çocuğumuzun oyun eğlence düşkünü olmasından kaynaklanıyorsa yine sorunu düzeltmek bizim görevimizdir. “Önce vazifeler bitecek. Ondan sonra biraz oyun ve eğlenceye zaman ayırabilirsin” diyerek disiplinli olmayı öğretmemiz gerekir.

Çocuğumuzun içten denetimli ve kendiliğinden sorumlu olmasını bekleyemeyiz. Önce biz bir müddet dıştan denetimle, ona sorumluluk duygusunu hissettirmeliyiz. Bunun için de zaman zaman hesap sormalı ve durumunu takip ettiğimizi belli etmeliyiz.

Bazı ailelerin yaptığı gibi sene boyunca ilgilenmeyip kötü karne gelince “Hah! İşte olacağı buydu! Senden bu beklenir” demek çok yanlıştır.

Aileye düşen yıl boyunca çocuğunu izlemek “Yavrum, bugünkü ders tekrarını ve ödevini yaptın mı? Defterini getir de bir bakayım. Anlayamadığın bir şey var mı? Sınavın nasıl geçti? Hangi konularda zayıfsın? Gel seninle o konulara çalışalım” diye ilgi göstermektir. Bu sırada çocuk çalıştıkça başardığını görecektir ve kendine güveni gelecektir.

Çocuk başarının tadını alınca ders çalışmanın zevkini de hisseder. Ama hiç başarıyı tatmamış bir çocuk vazifelerden kaçar, hep oyun ve eğlencenin ucuz zevklerine kendini kaptırır. Bu sebeple ufak bir başarıyı bile görmezden gelmeyip mutlaka takdir etmeliyiz. Böylece moral bulur kendine güveni gelir.

Her çocuğun farklı bir zekâ tipine veya yeteneğe sahip olduğunu unutmayalım. Bir alanda başarısız olsa bile başka bir alanda başarılı olabileceğini düşünelim. Kendini tanıması, yeteneklerini fark etmesi için fırsat verelim.

Çocuğumuz kendine saygısını nerede kaybetti? Sorumluluk duygusunu neden kazanamadı? Çalışmanın zevkine, başarmanın tadına neden varamadı? Bu soruları cesaretle kendimize soralım ve hatalarımızla yüzleşmekten korkmayalım. En önemlisi, onlara güzel örnek olup, sorunlarını çözmelerinde rehberlik yapalım.

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ