Sünnete Uygun Yeme Adabının Hikmeti
Zamanımızda sağlık programları, meşhur doktorların sağlıkla ilgili tavsiyeleri, yayınlarda yoğun bir şekilde yer alıyor. Bir araya gelenlerin sohbet konuları arasında, mesaj paylaşımlarında sağlıklı olmak için neler yenilmeli, neler yapılmalı gibi tavsiyeleri duyuyoruz. Bazen de bu kadar bilgi sağanağı altında kafalar karışıyor. Peki doğrusu ne?
Elbette bizler Müslüman olduğumuza göre, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin her hususta en güzel örnek olduğuna inanıyoruz. Öyleyse genellikle “Tıbb-ı Nebevî” adı verilen, Peygamberimizin sağlıkla ilgili tavsiyeleri nelerdir, öğrenmeye ne dersiniz?
Acıkmadan Yer, Doymadan Kalkar
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında yaşanan bir hadise nakledilir:
İranlı bir hekim, Medine’ye hasta tedavi etmek için gelmiştir. Ama aradan uzunca bir zaman geçmesine rağmen hiç kimse yanına uğramamıştır. Hekim, nihayet Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem gelerek Medine’den ayrılmak için izin ister ve Müslüman halkın niçin hastalanmadığını sorar. Efendimiz aleyhisselatu vesselam:
“Benim ashabım, iyice acıkmadan yemez. Yedikleri zaman da tıka basa yemezler; daha iştahları varken sofradan kalkarlar.” buyurur. İranlı hekim bunu duyunca:
“İşte sağlığın şartı budur!” der.
Rabbimiz bize birçok nimetler vermiş ve bunlar arasında sıhhate faydalı olan, temiz şeyleri de helal kılmış. Ancak bir şartla:
“…Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf; 31)
Çoğumuz israf deyince çöpe giden ekmekleri, yemekleri anlıyoruz. Aslında ihtiyaçtan fazla yemek de hem gıdanın hem sağlığın israf edilmesi demek.
Zamanımızda obezite adı verilen şişmanlık problemi, çocukların sağlığını bile tehdit eder hale gelmiştir. Henüz genç yaşta damarları tıkanan, organları yağlanan hastalar görüyor, duyuyoruz. Şişmanlığa bağlı “Metabolik sendrom” adı verilen hastalık grubu hızla yaygınlaşmaktadır. Birçok kişi her gün avuç dolusu ilaç yutuyor.
Hekimler, vücutta yağ kitlesinin artışına bağlı olarak pek çok hastalığın tetiklendiğini bildiriyorlar. Öyleyse Peygamber Efendimizin yeme içme hususundaki sünnetine sarılmamız çok önemlidir.
Midenin Üçte Birine Kadar Yiyin
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Hiçbir kişi, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Oysa insana kendini ayakta tutacak bir kaç lokma yeter. Şayet mutlaka çok yiyecekse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırmalıdır.” (Tirmizî, Zühd 47) buyurmaktadır.
Efendimiz aleyhisselatu vesselamın bu hadis-i şerifi, adeta ilmi bir mucizedir. Çünkü yapılan araştırmalara göre normalde bir insan, bir tabak dolusu yemek yerse, bu yemeğin üzerine iki katı kadar mide sıvıları boşaltılır. Mesela bir tabak dolusu yemek 300 ml. kadar hacme sahiptir. Ama mideye indikten sonra midenin hazım sıvıları üzerine eklenince bu miktar 900 ml.’ ye çıkar. Tıpkı hadis-i şerifte bildirildiği gibi, gıdanın miktarından daha fazla sıvı üzerine eklenmektedir.
Öyleyse midemizi tamamen doldurduğumuz zaman, sıvılar eklendiğinde midemiz şişecek; hazım hareketlerini rahatça yapamayacaktır. Halbuki midemizin kasları, içindeki gıdayı hazmetmek için kasılıp gevşeyerek iyice karışmalarını sağlar. Ama dolu bir mide, böyle hareket etmeye çalıştıkça gıda yemek borusuna kaçacaktır. Günümüzde çok yaygın olan reflü hastalığına sebep olacaktır.
İşte Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bu gerçeğe işaret ederek, “Midenin üçte birine kadar yiyin ki, mide sıvılarının eklenmesi ve midenin hazım hareketlerini yapması için yer kalsın” diyor.
Ümmeti için on dört asır önce bu ilmi gerçeğe uygun bir tavsiyede bulunan Efendimiz aleyhisselatu vesselam, kendisi ise çoğu zaman açlığını savuşturacak birkaç lokma ile yetinmiştir.
Müslüman bir ülkede ne yazık ki, Peygamber efendimizin sünnetine uygun hareket edilmemektedir. Gastroenteroloji uzmanlarının yaptığı bir açıklama aynen şöyledir:
“Halkımızın yüzde otuzu mide ve sindirim sistemi hastalıklarından mustariptir. Bunların büyük çoğunluğu da fazla kilolu kişilerdir.”
Çok yemek iyi beslenmek değildir. Aksine yenilen gıdanın çokluğu, midenin o gıdayı iyi hazmetmesine engel olur. Çünkü midenin hazım sıvıları, yenilen gıdayı iyice eritemeyecektir. Ayrıca midede daha uzun süre kalan gıdaların bazı kısımları değişime uğrayarak faydalı olmaktan çıkıp zararlı hale gelecektir.
Yer Sofrasında Yemesi
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin sünnetlerinden biri de, diz çöküp oturarak, yer sofrasından yemek yemesidir. Hz Âişe annemiz, Allah resulünün ayaklı sini üzerine sofra kurdurmak suretiyle yemek yemediğini, daima yerden yediğini bildirmiştir. (Ebû Dâvûd, Et’ime, 17)
Yerde yemek, dik oturarak yemeye nazaran daha erken doymayı sağlar. Çünkü otururken bağırsaklar büzüşür, fazla esnemez. Bazı kişilerin doygunluk hissetmesi ise ancak bağırsaklarının dolmasıyla mümkün olmaktadır. Çünkü kişi doyduğunu ancak, yediği yemek bağırsaklara geçip baskıya ve “PYY3-36” hormonu salgılanmasına sebep olunca hissedebilmektedir.
İnsan bu hissi duyana dek yemeye devam ederse, ihtiyacından çok daha fazlasını yer. Çünkü mide ve bağırsaklar esneyen ve büzülen organlardır.
Bir yetişkinin midesinin esnememiş haldeki hacmi 1.000-1.500 mililitredir. İnce bağırsakların uzunluğu da kasılmış haldeyken 5 metre kadardır. Fakat bu hacim 10 litreye kadar esneme imkânına da sahiptir.
Peygamberimiz “Mü’min bir; kâfir ise yedi bağırsak için yer.” (Müslim, Eşribe, 186) buyurarak bağırsaklar dolana kadar yemeyi kötülemiştir.
Günümüzde yaygınlaşan ayaküstü yemek veya masa başında oturarak yemek, doyma hissini geciktirir. Halbuki oturarak yemek yenildiği zaman, bu bağırsaklar etrafındaki sinir uçlarında basıncın oluşmasını ve doygunluk hissinin algılanmasını çabuklaştırır.
Karışık Yemezdi
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem sünnetlerinden biri de karışık yememesidir. Hz. Âişe annemiz: “Hz. Peygamber’in midesine bir günde iki ayrı çeşit yiyecek girmemiştir. Eğer O, et yemişse ona başka bir şey katmaz, hurma yediyse ona başka bir şey katmaz, ekmek (tirit) yediyse ona başka bir şey ilave etmezdi.”
Hazmı zor olan ağır yemekleri üst üste yemenin birçok zararları vardır. Midemiz, içine giren yiyeceği hazmedip inceltinceye kadar üzerine asitli mide sıvıları boşaltır. Alınan gıda içindeki proteinli ve yağlı yiyeceklerin hazmı uzun sürer. Karışık yemekler yenildiği zaman, bu yemekler midede uzun süre kalır ve değişime uğrar. Bazıları faydalı olmaktan çıkıp zararlı hale gelir. Bu sebeple hazmı zor yemekleri bir arada yemek zararlıdır.
Ancak birbirinin hazmını kolaylaştıran, faydasını artıran şeyler bir arada yenilebilir. Mesela Peygamber aleyhisselatu vesselam tatlı olduğu için hararet veren hurmanın yanında salatalık yemeyi tavsiye etmiştir. Onun ezilmiş hurmayı ekmek ile yemeyi de sevdiği bildirilmiştir.
Kepekli Ekmek ve Sebzeleri Sevmesi
Herkesin doyma hissi farklı sinyallerle gerçekleşmektedir. Mesela birçok kişiler daha yemeği ağzında çiğnerken doymaya başlar. Bu yüzdendir ki uzun uzun çiğnenen, yavaş yavaş hazmedilen kepekli ekmek, salata, kurutulmuş meyve, pestil, leblebi gibi gıdaların, daha az kaloriye rağmen doygunluk hissettireceğini söyleyebiliriz. Meyve suları, pastalar, krakerler gibi ağızda eriyip kaybolan gıdalar ise doyurucu değildir.
Ayrıca lifli gıdalar, bağırsaklarda hacim işgal ettiği için, gıdadaki şekerin kana karışmasını geciktirir. Bu da kan şekerinin dengeli kalmasına yardımcı olur. Rafine edilmiş, lifsiz gıdalar ise çabuk kana karışıp birçok hastalığa davetiye çıkarır.
Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselamın sünneti de bu hakikate uygundur. Allah Resulü ömrünün büyük bir kısmında arpa unundan yapılmış ekmek yemişlerdir.
Arpa, buğdaya nazaran nişastası daha az, kepeği daha fazla olan bir tahıldır. Bu sebeple kadınlar arpa ununu elekten geçirip kepeklerini ayırırlardı. Ancak Nebi aleyhisselatu vesselam kepeği elek ile iyice ayıklamış has undan mamul ekmek yememişlerdir. Hatta unu elerken gördüğü zaman; “Şu eleyip ayırdığın kepeği, öbürüne içine (un kısmına) geri kat, sonra yoğur (ve ekmeği öyle yap)!” buyurmuştur. (Müslim, Kitabu Fazâili’s-Sahâbe)
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, kabak, pazı gibi sebze yemeklerini de tercih etmiş ve övmüştür. Her gıdadan ihtiyacı kadar faydalanan Peygamber aleyhisselatu vesselam, eline geçeni suffe ashabına, yetimlere, yoksullara ikram edip, çok az ve basit yiyeceklerle yetinmiştir. Allah-u Zülcelâl bize de Peygamberimizin sünnetine uymayı nasip eylesin.