Tasavvuf; İslam’ın En İdeal ve Dinamik Halidir
Kur’an-ı Kerim, insanın yaratılış maksadını yani: Allah-u Zülcelal’e nasıl bir iman ile iman edeceğini, nasıl ibadet edeceğini, nelerden sakınıp nelere uyacağını ve nereden gelip nereye gideceğini bildirerek, insanların Allah-u Zülcelal’e karşı olan kulluk mükellefiyetlerini en doğru ve en güzel bir şekilde nasıl yapacaklarını “ibadet” kelimesi ile anlatır ve insanların ve cinlerin ibadet için yaratıldıklarını bildirir.
Allah-u Zülcelal’i bilmek ve tanımak konusunda da:
“Andolsun ki Allah’ın peygamberinde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah’ı çok seven kimseler için en güzel örnekler vardır.” <i>(Ahzab; 21)</i> buyurarak kulluk noktasındaki örneğini sunar.
İnsandan örneği olmayan bir şey istenmez. Allah-u Zülcelal Kur’anda kendisine kulluk isterken bir miheng olarak Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’i bildirirken O’nun akabinde ise seçkin ve örnek bir nesil olarak ashab-ı kiram’dan bahsetmektedir.
Dolaylı olarak bizlere; Peygamber Efendimiz gibi kul, ashab-ı kiram gibi ümmet olmamızı tavsiye eder.
Ashabı Kiram efendilerimiz, önlerinde duran canlı örnek sayesinde yaşamları boyunca hayatlarının merkezine Allah-u Zülcelâl’i koyarak hareket etmiş ve öyle yaşamışlardır.
Tasavvuf yolu ise Resulullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında Ashab-ı Suffa ile başlayan, her şeyin merkezinde Allah-u Zülcelâl’i hissetmenin ve “Sen onu görmesen de, O’nun seni gördüğünü bilmek” yani ihsan makamını Peygamber aleyhisselatu vesselam Efendimizden öğrendikten sonra kendi takipçilerine de bu ahlakı öğretmeye ve hayatlarına aksettirmeyi amaç edinmiştir.
Tasavvuf; insanın doğumundan ölümüne kadar sürdüğü yolculukta, kulluk anlayışının sadece zahiri ibadetlerden müteşekkil olmadığını, insanın hayatının merkezinde Allah’ın olduğunu kabul eder ve kulun hayatının her lahzasında Allah’ın olmadığı süreçte insanın dinî hayatında bozulma olduğunu söyler.
Bu nedenle olsa gerek ki, Tasavvuf, dini yaşamayı sadece zahiri ibadetlerden müteşekkil sanan insanlarda ilk bakışta şaşkınlık yapar, bu şaşkınlık dolayısıyla kendi akli delillerini etrafa din diye salıveren zamane “bilim adamları” Tasavvuf kültünü sonradan uydurulmuş gibi düşünürler.
Yukarıdaki kısaca izahlar bile, İslam ile tasavvufu ayrı şeyler gibi düşünmenin insafsız, kuşkucu veya kötü niyetli bir yaklaşım olduğunu gösterir.
Zamanımızda kürsülerde din adına ahkam keserken dini bir çok girift mevzularda cömertçe şeytanın yoluna çiçekler atan bilginler kendi eğri fikirlerinin terazisinde Tasavvufu tartmaya çalışırlar.
İbni Teymiyye dini iki türlü tarif etmiştir: “İndirilen din, uydurulan din”. İşte zamane bilginleri Tasavvufu götürüp o uyduruk kendi anlayışlarındaki şablonun üzerinde test etmeye çalıştıklarından dolayı yanılıyorlar ve “Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz” sözünü unutuyorlar.
İslam’ın özü nefsin Allah’ta fani (Fenafillah) olmasıdır. O’nda yok olmaktır. Allah-u Zülcelâl de fani olmak ta insanın kalbini bütün kötü huylar ve hataralardan temizlemesi ile olabilir. Kalbin, kötü huylardan temizlenmesi için, Allah için olmayan her şeyin sevgisini kalpten çıkarmak gerekir. Bu hal Peygamberlerin ahlâkındandır. Tasavvufun bütün çaba ve gayretlerinden maksat budur.
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem ve ashabının yürüdüğü bu yola bu “kudsilerin yolu” denmiştir.
Müslüman’ım diyen herkes onlar ile aynı amaç peşinde koşması ve ulaşabildiği herkese bu amaç dairesinde tebliğ yapması gerekirken, maalesef ki yine zamane bilginleri o amaç peşinde koşmanın nefislerine zor gelmesinden olacak Ashabın yolunda gayret ile yürümeye çalışan bir kısım samimi insanlara dil uzatmayı tercih ediyor.
Tasavvuf, İslâm ahlâkı ile ahlâklanmak, yapılan her fiili Allahın rızasını gözeterek yapmak için lâzım olan bilgileri öğreten bir ilimdir. Hayatın merkezine Allah’ı koyan tasavvuf, ahiret ile dünya arasındaki mesafeyi kapatarak ölümü korkulacak bir son değil sevgiliye kavuşmanın, geçici alemden sonsuz hayatı anlamanın vasıtası hâline getirir.
Tasavvuf; nefsin terbiyesi, kalbin tezkiyesi, rûhun inkişafı ile insanın Allah rızası için güzel iş ve ibadet yapmasını sağlar. Kısaca tasavvuf; İslam dininin en ideal, en canlı ve en dinamik hâlidir.
Tasavvufu bu pencereden değerlendirip yola çıkan kişi; hedefine doğru yürürken, önüne çıkan engelleri aşacak, şahsiyetini kurtarmak isteyen kişi, iradesini esirlikten kurtarmaya çalışacaktır.