Zaman’ın Sırlı Dünyası
Zaman Ve Ötesi
Zaman, binlerce yıl bir takvim, bir saat niteliğinde kavrandı. Her yeniyi eskiten, yıpratan, solduran büyülü nefes.
Ve nihayet ölüm yazgısının acımasız onayı… Kutsal kitaplarda, özellikle Kur’an’da; zaman gerçeğine götüren pek çok işaretler vardır. Ne çare ki kavranması çok güç olan zamana, insan zihni bir türlü yaklaşım sağlayamadı.
Düşünürler, yüce kutsiler, onu seziyor biliyor; anlatımda, üstü kapalı davranıyorlardı.
Bilim adamları arasında ünlü bir İslâm Türk fizikçisi -Horasanlı Cabir- 12 yüzyıl önce zamanın gerçeğine ilk bilimsel yaklaşım sağladı. Onun, mesafeler gibi bir mekan çizgisi olduğunu açıkladı.
Yıllar, yirminci yüzyılın ilk çeyreğine geldiğinde, Batı bilginleri zaman gerçeğine parmak basmaya başladı (Einstein – Koziref).
Bu bilim adamları; zamanın, mekandaki değeri arasında teoriler kurarken, laboratuarlarda ilginç bir sonuç çıktı. Işınların yarı ömürleri değişmez fizik kurallar olduğu halde; mekanın çeşitli katlarında yarı ömür değişiyordu. Işınların yarı ömrü matematik bir gerçek olduğuna göre; mekan dilimlerinde değişen zamanın akışı idi.
Demek, zaman evrenin her yerinde aynı hızla akmıyordu. Bu deneysel sonuç her iki bilim adamının görüşlerini doğruluyordu. Daha önemlisi Kur’an’ın evrende zaman akışının çok farklı olduğunu bildiren ayetleri, bilimsel delillerini günümüzde buluyordu.
Önce zaman konusundaki matematik eleştirileri özetleyeceğim.
Zamanın Matematiği
Zamanın bir boyut gibi mekana ilgisini Einstein ileri sürdü. Einstein’in «Zaman bir boyuttur ve dördüncü koordinattır» şeklinde özetlenen teorisinin bilimsel delillerini şöyle özetleyebiliriz:
- a) Zaman denklemi Einstein’in sonsuz boyutlar sistemi için kurduğu matematik ifadede N: 4’e uymaktadır.
- b) Zaman büyülme ve küçülmelerde diğer boyutlara; yani geometrik zaman boyutlarına (boy-en-derinlik) aynı oranda uyarlık göstermektedir. Mesela milyarlarca km ile ifade edilen yıldızlar sisteminde; zaman milyonlarca yılla ifade edilen değerlerden işlem görür. Atom çekirdeğinde mesafeler milyar kere milyonda bir santime kadar küçülür, o vakit zaman da milyarda bir saniyeye iner; yani boyutlar büyüdükçe zaman da büyür, boyutlar küçüldükçe zaman da küçülür.
Einstein’in teorisinin en ilginç yönü dördüncü boyut olan zamandan ötede henüz algılayamadığımız boyutlar olmasıdır.
Bu teorinin bilimsel yönden biyolojik bir gerçeği de vardır. Boyutlar canlılar tarafından çeşitli kademelerle algılanıyor. Örneğin bir çok sürüngen 2 boyut algılar. Derinlik duygusunun algısı bu canlılarda yoktur. Bu hayvanlar çevreyi fotoğraf gibi daha doğrusu karton (çizgi) filim gibi seyreder. Dördüncü boyutu yalnız insan algılar. O da belli oranlarda (zaman kavramı). Bundan sonraki kavramlar ise canlıların maddesel algı sınırlarını aşar.
Zamanın Fiziği
Einstein’den yıllar sonra Koziref, hemen hemen Einstein’le başlattığı zamanın statik enerji olduğu konusundaki görüşlerini Amerikan milli bilim mecmuasında yayınladı. Bu bilim adamına göre; zaman durgun bir enerjidir. Varlıklar ondan aldığı enerjiyi kullanarak sürerler. Ve de bu enerjiyi bitirince yada kullanamaz hale geldiklerinde yok olurlar. Aynı bilim adamı moleküllerin geometrik yapılarının bu enerjiyi iyi alabilme ilkesine göre yaratıldığını söyler. Hatta DNA’nın helezon yapısını bu gerçeğe göre düzenler.
Koziref’in ikinci önemli tesbiti, zaman enerjisinin olayın başında ve sonunda aynı süratte harcanmadığı gerçeğidir. Bilgin, şeker molu yapılırken zaman harcamasındaki bu farkı tesbit etmiştir. SOL’a polarize moleküller bu beceriye sahiptir; yani zaman enerjisini kolay emer. Onun için canlılar sol amino asidini kullanır.
Bizim evrenimizde olaylara enerji katan bir zaman enerjisi katkısı vardır. Koziref dünyanın en büyük astrofizikçilerinden biridir.
Amerikalı teorik fizikçi «Commineation Organization of Science» isimli kitabın önsözünde, er geç zamanın yayılan enerjinin kalıbı olduğunu göreceğiz diyor.
Buradan çıkan toplu sonuç; zamanın bir enerji olduğu ve de değişme ve hız açısından fizik nitelikler içinde değişkenlik taşıdığı gerçeğidir.
Önemli olan birbirine ters gibi görünen Einstein ve Koziref teorilerinin uyuşum meselesidir. Bize göre bu teorilerde çok büyük terslik yoktur. Aksine ortak yanlar vardır. Şöyle ki :
- Zaman gerçek niteliği açısından ve fizik kavram yönünden değişik bir enerjidir.
- Matematiksel bağlantı yönünden dördüncü boyut gibi davranır (Formülde ispatlanmıştır). Onun zaman niteliğinde olması boyut olma gerçeğini kaldırmaz, aksine boyutlarla enerji iletişiminin özdeşliğindeki gerçeği doğrular.
- Zaman, mekanların katlarında farklı etki ve yansımalara sahiptir. Bir anlamda, varlıkların ömürleri, mekanın çeşitli yanlarında değişiktir. Elbette bu değişme mekandaki boyutlar ve koordinat oluşumuna göredir.
Şimdi her iki teoriyi haklı çıkaran ünlü kozmik ışınların ömürleri konusunu özetleyeceğim.
Bir çok uzay ışınlarının yarı ömrü o kadar kısadır ki; onların bir yıldızdan diğer bir yıldıza gitmeye bile, ışık hızına rağmen ömürleri yetmez.
Pİ ve ETA mezonların yarı ömürleri dünyadaki deneylerde 10×10 saniye olarak bulunmuştur. Bunların, bu kısa ömürlerine göre, ömürleri aydan bile dünyaya gelmelerine yetmez. Halbuki uzay çalışmaları göstermiştir ki; bu ışınlar, güneş ya da bazı yıldızlardan dünya atmosferinin dışına kadar gelebilmektedir. Bu ışınların bozulma ürünü olduğunu varsaysak bile onları doğuran hyperonlar (signa ve kaskad) ışınlarının yarı ömründe ışınların arza ulaşmasına yetmez.
Dalga mekaniğinin yasaları gereği; ömürler değişmez, şu halde değişen uzaydaki zaman akışıdır. Uzayda belli bir mekanda 1 saat geçtiği zaman dünyada 1000 saat geçmiş olabiliyor.
Sûre-i Meâric ayet 4’de Kur’an’da uzayın yahut evrenin bir yerinde 1 gün 50.000 yıl olduğu yazılıdır.
Yine Secde suresi, 5. âyetinde; O iş sizin hesabınıza göre (saya geldiğinize göre) bin sene, bir günde O’na yükselir, emredilmektedir.
Böylece zamanın, mekan ve varlıkların matematiksel hali ve süratiyle genleşmesi söz konusudur. Bir anlamda Relativite kavramını da içerir. Ne var ki relativite olayda değil, bizde ya da dünyadaki şartlardadır.