‘Allah Da Sana Verecek!’

  • 05 Şubat 2015
  • 1.224 kez görüntülendi.
‘Allah Da Sana Verecek!’
REKLAM ALANI

Darda kalanın kefili şüphesiz âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Her insana biçilmiş bir taksim vardır. Her taksim içinde bir vesile mevcuttur. O vesilenin mükâfatı ise cennettir ve daha ötesidir. Hayra vesile olan kişi, yeryüzünde ayağını attığı her adımda, himmet ile yürür. Şayet samimiyet ile infak ettiyse bunda, var olan maksadı ve manayı yakalar. Kedisine hikmet takzim edilir…

 

“Müslüman Müslümanın kardeşidir ona zulmetmez; onu düşmana teslim etmez. Kim bir Müslüman kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümanın sıkıntısını giderirse, Allah da kıyamette onun bir sıkıntısını giderir. Kim de bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da kıyamette onun bir ayıbını örter.” (Buhârî, Mezâlim 3)

REKLAM ALANI

 

Bir gönlü sevindirmek istendiğinde; en birinci şart hiç şüphesiz mütevazı ve hassas olmaktır. Verilen ne kadar büyük olursa olsun, verdiği yeri madden ya da manen borçlu kabul etmemeli, Allah rızası gözetilmelidir. Bıkmadan, usandırmadan, hakir görmeden, dil ile incitmeden, gönül yıkmadan ve incinmeden hareket edilmelidir…

 

Fedakârlık timsali Hz. Ömer -ra-

Aslolan… İnfak yapılacağı vakit, önce tefekkürünün yapılmasıdır. Böylelikle gönlün ve aklın sükûnetine hâkim olunabilir. Sonra ameliyata döküldüğünde oldukça sessiz ve gizli hareket ederek, ince bir fikriyat içerisinde olunmalıdır. Yeri gelmişken burada Hz. Ömer radıyallahu anh efendimizin hassasiyetine bakalım:

 

Hz. Ömer radıyallahu anh geçtiği yollardan taşları ayıklar, halkın ayağına değmesi muhtemel her şeyi yollardan temizlerdi. Bir gün yoldan giderken gözüne çarpan bir taşı, ayağıyla kenara doğru itti. Yolun kenarına doğru yuvarlanan taş, gelmekte olan bir sahabenin ayağına çarptı. Bunu, görünce müteessir oldu (üzüldü). Fakat işlerinin yoğunluğu, aklını kurcaladığından bir şey demeden geçip gitti. Aradan bir sene kadar bir müddet geçti. Hz. Ömer radıyallahu anh, yine aynı yolda yürürken taşları ayıklamaya çalışıyordu. Yolun ortasındaki taşları kenarlara çekerken karşısında ayağına yanlışlıkla taş düşürdüğü sahabeyi gördü. Hemen cebinde yer alan keseyi çıkardı ve o kişiye:

– Buyur, bunu harçlık et, dedi. Sahabe onu görünce heyecanlandı:

– Harçlığım var, ya Emire’l-Müminin!

– Anlıyorum ama bunu yine kabul etmeni istiyorum!

– Fakat ihtiyacım yok.

– Öyleyse, bu sene Hacc’a gitmek istemez misin?

– Gideceğim.

– Öyle ise bunu al da, yol harçlığı yap.

– Ama ben bunu çoktan hazırladım. Yol harçlığım da var.

– Fakat ben bu harçlığı, bana olan hakkını helal etmen için vermekteyim. Geçen sene bu yolda halkın ayağına gelebilecek taşları kenara doğru sürüklerken ayağımla vurduğum bir taş, yuvarlanıp senin ayağına gelmişti. Ama senden helallik almayı unuttum. Hatırlayınca seni bulamadım. O zamandan beri aklımdasın. Beni bu üzüntüden kurtarmanı ve hakkını helal etmeni istiyorum. Bu yüzden sana bunu vermek istedim. Lütfen beni huzura kavuştur.

 

O sahabe Hz. Ömer radıyallahu anhunun kendisine olan tutumunu görünce ellerini tutarak, gözleri yaşlı bir şekilde helal etti hakkını. Ve Nafi radıyallahu anh devamla şöyle anlatıyor:

– İbn Ömer radıyallahu anh çok mütevazı ve ince düşünceli bir zat idi. Bir şeyi fazla sevdi mi, onu hemen Allah yolunda feda ederdi. Köleleri onun bu huyunu bildikleri için aralarından azat olmak isteyen, kendini ibadete verirdi. O’da hemen o kimseyi azat ederdi. Dost ve arkadaşları ona:

– Vallahi bunlar seni aldatıyor, dediler. O’da;

– Allah yolunda bizi aldatanlara, aldanmayı biz de kabul ediyoruz, dedi.

 

Bir akşamüzeri onunla beraberdim. Hatırı sayılır bir bedelle satın aldığı rahvan bir devesi vardı, ona binmişti. Bir ara devenin yürüyüşü çok hoşuna gitti. Hemen deveyi çöktürüp bize:

– Yular ve semerini çıkarın ve onu nişanlayıp, kurbanlık develerin arasına bırakın, dedi.

 

Gönlünde zerre miskal dünyalık kalmasına izin vermediği gibi, gözüne hoş gelen her şeyden uzak kalmayı ya da onları paylaşabilecek cömertliğe sahip olmayı bizzat bize göstermiş oldu…

 

Hatemi Tai’den cömert genç

Bu güzide sahabeler gönüllerine, masivanın zerresinin dahi dokunmasına izin vermedikleri için gökteki yıldızlar oldular. Kendilerinden sonra gelen Hak âşıklarına, veliyullaha, Hak yolunun sevdalılarının tamamında da aynı hal zuhur etti. Eşyadan yana gönül ve zahir gözleri kapalı, ancak batıni güzelliklerle oyalanan ve onlarla iştigal olan bir ruh edindiler. Ellerine ulaşanı kendi ihtiyaçlarına odaklanmaksızın infak ettiler. İhtiyaçlarından fazlasını gözden çıkardılar. Kendi nefislerine, insanlığın nefsini tercih ettiler. Cömertliği meşhur Hatem-i Taî’ye:

– Senden daha cömert bir kimse var mı acaba? diye sordular.

– Evet, var, dedi ve başından geçen bir hâdiseyi anlattı:

– Bir gün bir seferim zamanında bir gence misafir olmuştum. Genç, fakir bir kimse olmasına rağmen bana bir koyun kesip hazırlattı, önüme koyunun böbreği geldiğinde:

– Ben koyunun böbreklerini çok severim, dedim. Bir ara ev sahibi genç ortalıktan kayboldu. Biraz sonra baktım ki varı yoğu olan koyunlarının hepsini de kesmiş böbreklerini hazırlamış, önüme getirdi. Ben şaşkınlık içerisinde kalmıştım. Çünkü biliyordum ki, genç fakir bir kimse idi.

– Niçin benim için, varın yoğun olan koyunlarını kestin. Ben sana böyle yap demedim. Sadece koyun böbreğini sevdiğimi söyledim, dediğimde bana şu karşılığı verdi:

– Bana Hak misafiri gelmiş, hiç onun sevdiği bir şeyi ikram etmemem olur mu? Gencin bu misafirperverliğine hayran kalmıştım, diye anlattı.

Hatem-i Taî’ye:

– Onun iyiliğine karşı sen ne yaptın? diye sordular.

– Derhal üç yüz deve, beş yüz koyun gönderdim, deyince…

– Demek ki sen ondan daha cömertmişsin, dediler. Hatem-i Taî:

– Hayır! O benden cömert, çünkü o bana nesi varsa ikram etti, bense ona sadece malımın birazını gönderdim, dedi.

 

Evliya’nın kıskandıran cömertliği

Yemen hükümdarı da oldukça cömert idi. İhsanları her yere yayılmasına rağmen, Hatem-i Tai’nin cömertliğinden bahsedilmesine tahammül edemiyordu. Bir gün sarayında, herkese dillere destan büyük bir ziyafet verir. Zengin fakir herkes doyarak kalkar. Halk:

-Hükümdarın ziyafeti ne kadar muhteşem oldu, neredeyse Hatime yaklaştı, diyerek saraydan ayrılırlar. Hatim sağ kaldıkça, cömertlikte birinci olmasına imkân olmayacağını anlayan hükümdar, onu öldürtmeye karar verir. Çok güçlü bir genç bulup eline yirmi altın verir. İşi bitirince de, yirmi altın daha vereceğini söyler. Genç, sora sora bu zatın bulunduğu Tay kabilesine kadar gelir. Güler yüzlü, kendisi gibi yiğit bir gençle karşılaşır. Bu sevimli genç Hatem-i Tai’yi öldürmeye gelen gence:

– Hoş geldin yiğit. Çok yorgun olduğunu anlaşılıyor. Bu gece misafirim ol, diyerek onu evine götürür. Gece, misafirine türlü türlü ikram ve ihsanda bulunur. Sabah olunca, misafir gitmek ister ama bu zat birkaç gün daha kalmasını ısrar eder. Misafir der ki:

– Çok önemli bir işim var. Bir an önce gitmem gerekir. Ev sahibi sorar:

– İşin nedir, sana acaba bir yardımım dokunabilir mi?

– Ey asil kişi, sen çok cömertsin, iyilikseversin, senden sır çıkmayacağı belli. Hatim isimli birini arıyorum. Acaba tanıyor musun?

– Hatim ile ne işin var? Misafir, niçin geldiğini anlatıp der ki:

– Bu işte bana yardımcı olman mümkün mü?

– Elbette mümkündür. Yalnız bu iş pek kolay olmaz. Dediklerime uyarsan ancak zahmetsiz olur.

– Ne yapmam gerekir?

– Hatim de senin gibi yiğit biridir. Belki gücün yemez ve onu öldüremezsin. Ben sana onun yerini tarif edeyim. Ancak öldüremez de iş meydana çıkarsa, yerini söylediğim için beni öldürebilir. Bu bakımdan benim ellerimi, ayaklarımı bağla. Zorla söylettiğin anlaşılsın. Misafir, ev sahibinin elini, kolunu, ayaklarını iyice bağladıktan sonra sorar:

– Hatim nerede? Ev sahibi:

– Hatim denilen kimse benim. Madem benim başım senin işine yarayacak, ne diye onu sana vermeyeyim? Misafirin arzusunu yerine getirmek, gönlünü etmek benim en büyük arzumdur. Hemen öldür, kimse duymadan buradan git!

 

Genç, neye uğradığını şaşırır. Hemen Hatim’in ayaklarına kapanıp der ki:

– Sana gül yaprağı ile dahi vurulmaz. Nolur beni bağışla!

 

Genç, helalleşip oradan ayrılıp hükümdarın huzuruna çıkar. Olanları anlatır. Hükümdar da, iyiliksever, cömert olduğu için hatasını anlayıp:

– Hatim’in cömertliği yaratılışından, fıtratından, güzel huyundan ileri geliyormuş. Sen verilen görevi fazlasıyla yerine getirdin, diyerek o genç yiğide yirmi yerine, kırk altın verir.

 

Yardımlarınızı ulaştıracağınız vakıflar var!

Cömertlik huylarının hiç şüphesiz en güzellerindendir. Ve cömert kimsenin infaktaki maksadı rıza-ı ilahiye olduğu için, tek bir gayesi amacı vardır: Rabbisinin hoşnutluğunu ve memnuniyetini kazanmak! Yeryüzünü bir talimgâh bilerek, nefisleri ile cihat eden erler olarak ötelere ulaşmak…

 

Allah-u Teâla ayet-i kerimede, “Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.” (Âl-i İmrân; 92) buyurmaktadır.

 

Hiç şüphesiz bu harcamanın yapılmaması için şeytan nefisleri azdırarak, vesvese ile hâkimiyet kurmaya çalışır. Ama hakiki iman sahibi, mücadele etmeye devam etmelidir. İnfaktan ve yardımlaşmadan alıkoyulmamak için kulağından ve gönlünden bu ve buna benzer vesveseleri söküp atmalıdır…

 

“Ya ihtiyacı yoksa!”

“Ya kandırıyorsa!”

“Belki ondan daha çok ihtiyacı olan vardır ona ulaşabilirim…”

“Verirsem almaya alışır, çalışmaz bir daha…”

Tüm bu ve bunun gibi vesveselerden arınmanın en kolay yollarından biri, kalbimizin mutmain olacağı bir yardım kuruluşu ile görüşüp, onlar sayesinde hakiki ihtiyaç sahiplerine ulaşmaktır.

 

En ziyadesi hiç şüphesiz onlarla beraber çalışmak lakin buna imkân yok ise hakiki fakir fukara nerede olursa olsun, zamanını hayra ve Hakk’a adamış bu insanlarla güvenilir bir iletişim kurmaktır. İHH, Can suyu, Kevser Vakfı ve benzeri gibi vakıflardan bu konuda destek alınabilir.

 

İnfakta da örneğimiz sahabeler

Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh, bir zaman sahip olduğu 40.000 dinarın, 10.000’ini gece, 10.000’ini gündüz, 10.000’ini gizli, 10.000’ini açıktan olmak üzere tamamen tasadduk etmişti. Bunun üzerine şu ayet nazil olmuştu: “Mallarını gece ve gündüz gizlice ve açıkça infak edenler yok mu, işte onların Rableri katında ecir ve mükâfatları vardır. Ve onlara herhangi bir korku yoktur: onlar hiçbir zaman mahzun da olmazlar.” (Bakar; 274)

 

Diğer yandan Hz. Ali radıyallahu anh 4 dirhem gümüşten başka bir şeye malik değil iken bunun 1’ini gece, 1’ini gündüz, 1’ini açık, 1’ini gizliden olmak üzere hepsini tasadduk etti. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:

– Niçin böyle yaptın ey Ali? Diye sorduğunda:

– Rabbimin vaat ettiği şeyi hak etmek için, dedi. Bunun üzerine Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:

– Umduğuna nail oldun, buyurarak onu müjdeledi. Allah-u Teâlâ böyle kimseler için ayet-i kerimede: “Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azabına uğramaktan) korkarız» (derler). İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.” (İnsan; 8-11) buyurmaktadır.

 

Hiç şüphesiz infakın en güzeli yine Allah Resulünde vardır.

 

Veren kazanıyor!

Kays b. Sehl el-Ensari radıyallahu anh şöyle anlatıyor: “Kardeşlerim beni Resulullah sallallahu aleyhi veselleme şikâyet ederek:

– Malını israf ediyor, eli gereğinden fazla açıktır, dediler. Ben de:

– Ey Allah’ın Resulü! Ben hurmadan olan payımı zaten alıyorum. Fazlasını da Allah yolunda ve arkadaşlarım, ihtiyaç sahipleri için sarf ediyorum, dedim. Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, tebessüm ederek, benim göğsüme elini koydu ve:

– Harca! Allah da sana verecektir, buyurdu ve sözünü üç defa tekrarladı. Bundan sonra Allah yolunda sefere çıktım. Benim bineğim olduğu gibi, kardeşlerime nispetle param da oldukça çoktu.

 

Bu hatıradan da anlaşılacağı üzere, Rabbim bir verene bin ihsan ediyor ve yanında aklın almayacağı bir muhafaza ile mükâfatını bereket dolu olarak gönderiyor. Rabbim Hak yolunda can, mal ve vakit fedakârlığını her daim yapabilecek ve onun yolunda “infak eden”  olarak yazılacak takvalı kullardan olmamızı cümlemize nasip eylesin. (Âmin)

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ