“Afrikalı kardeşlerimiz perişan halde”
Yokluk içerisinde umutla yaşayan insanların ülkesi olan Burkina Faso hakkındaki gerçekleri okurken kalbinizin bir yerlerinin sızladığını hissedeceksiniz…
Ramazan ayı içerisinde Afrika’nın en fakir ülkelerinden birisi olan Burkina Faso’ya, yardım götürmek amacıyla giden Özkevser Vakfı Başkan Yardımcısı Mesut Necati Basmacı ile orada gördükleri ve yaşadıkları hakkında gerçekleştirdiğimiz söyleşi ile sizleri baş başa bırakıyoruz.
Gidiş amacı
Gülistan: Özkevser Vakfı adına İHH ve partner kuruluşu OSEH organizasyonu kapsamında Burkina Fasoya gittiniz. Oradaki izlenimlerinize geçmeden önce, Burkina Faso’ya neden gittiğinizi sormak istiyorum? Amacınız neydi?
Mesut Necati Basmacı: İHH’nın orada çok kapsamlı çalışmaları var. Hem o çalışmaları yerinde görmek ve burada anlatabilmek hem de Vakıf olarak kendi çalışmalarımızın neticesi olan insani yardım malzemelerini oradaki insanlara ulaştırabilmek amacıyla gitmiştik. İkinci öncelikli amacımız da yine, oradaki insanların ihtiyaçları kapsamında su kuyuları açabilmekti.
Tabii orada her istediğinizi hemen yapamıyorsunuz. Buradaki belediyeler gibi orada Sosyal İşler Müdürlükleri, devlete bağlı kurumsal departmanlar var. Oralardan, izin işlemlerini birkaç gün öncesinden hallettik ve projemizin onaylanmasını bekledik. Projemiz, elhamdulillah onaylandı. İlk etapta bir kuyu açıyoruz. Fakat hedefimizde, orada üç köyde daha olmak üzere, toplamda dört su kuyusu açabilmek var. Çünkü orada çok fazla temiz su ihtiyacı var.
Afrikalılar bugün, ekonomik imkânsızlıklardan ötürü sahip oldukları su kaynaklarını değerlendiremiyorlar. Kronik kuraklık sorununun yanında, her yıl bölgesel olarak yaşanan ölümcül kuraklıklar nedeniyle binlerce insan hayatını kaybediyor, yüz binlerce hayvan ise telef oluyor. Su kaynaklarını elde etme amaçlı baş gösteren kabile savaşları, temiz suya ulaşamama nedeniyle oluşan hastalıklar da bölgede susuzluğun yol açtığı diğer sorunlar olarak ortaya çıkıyor. Başta dizanteri olmak üzere, temiz su yokluğuna bağlı birçok hastalık nedeniyle her sene on binlerce Afrikalı hayatını kaybediyor.
En acil sorun: Su
Gülistan: Peki, oradaki kuyulardan elde edilen sular bu ihtiyaçları karşılayacak kadar temiz mi?
Eğer eski iptidai yöntemlerle elde edilmişse temiz olmuyor. Çünkü ancak ellerindeki imkânlarla kısa mesafede su çıkarabiliyorlar. Toprağın altına 80-90 metre kadar inilmesi lazım ki ancak temiz suya ulaşılabilsin. Tabii bunun yanında boru da kullanmıyorlar. Hani bilirsiniz eskiden iple kova sarkıtılırdı ya, işte şimdi de o şekilde su aldıkları için temiz olmuyor.
Ekvatora yakın oldukları için bizim buradaki gibi dört mevsim yok orada. Bir kurak mevsim, bir de yağmurlu mevsim olmak üzere, Burkina Faso’da iki tane mevsim var. Çok yağmur yağdığında, topraktaki temiz olmayan atıklar suya karışabiliyor. Dolayısıyla çamurlu ve sağlıksız bir su geldiğini görebiliyorsunuz. Onunla çamaşır yıkıyor, bulaşık yıkıyorlar, onunla yıkanıyorlar. Bunun neticesinde de önü alınamaz sağlık sorunları ile karşılaşıyorlar. Binlerce insan bundan dolayı hasta oluyor. Zaten fakir insanlar. Teknolojik ve tıbbi açıdan çok gerideler. Basit bir dizanteriden bile binlerce insan ölebiliyor…
Gülistan: Su kuyusu açacağınız merkezleri neye göre belirlediniz?
Mahrumiyet durumlarına göre. En çok nerede ihtiyaç varsa orada su kuyusu açmak istediğimizi belirtmiştik. Önceliğimiz olarak OSEH’ten onu talep etmiştik.
Hani bilirsiniz, “Su hayattır” diye meşhur bir söz vardır. Su olmadığı zaman sağlıklı hayat olmuyor işte. Orada pislik, hastalık taşıyan sivrisinekler oluyor. Sivrisinek demek, sıtma demek orada… Biz de buradan giderken aşı olduk ve dönmüş olmamıza rağmen, kendimizi korumak için halen ilaç kullanıyoruz mesela…
Dolayısıyla çalışma yapacağımız yerler, bizi oraya yönlendirmiş olan partner kuruluşun seçmiş olduğu ve en çok burada ihtiyaç vardır dediği yerler… Tabii bunun yanında belirlenen köylerin tamamının da Müslüman köyler olması gibi bir tevafuk oldu. Ön koşul olarak öyle bir şey aklımıza gelmemişti ve belirtmemiştik de fakat tevafuk oldu elhamdulillah. Bu vesileyle, Mümin kardeşlerimizin ihtiyacını görecek olmamız da bizi ayrıca sevindirdi…
Niçin yoksullar?
Gülistan: Afrika’daki açlığın, sefaletin, yokluk ve yoksulluğun sebebi, doğal sebepler midir? Oysa o kadar kaynakları var…
Kesinlikle doğal değil… Yer altı kaynakları açısından çok zengin bir kıta çünkü. Mesela, orada Burkina Faso’da bize söylenilen bir bilgi var. Teyid etmedik ama “Dünyadaki Uranyum rezervinin, Uranyum yataklarının %80’ni Burkina Faso’nun barındırdığı” söyleniliyordu. 15 Milyonu geçkin bir nüfus var. Eğer bu insanlar, bu rezervleri kendileri çıkartıp dünyaya pazarlayabilselerdi belki de dünyanın en zengin ilk 10 ilk 5 ülkesinden biri olacaklardı. Daha önce Fransız sömürgesiymiş burası. Sonra 1940’lı yıllarda bağımsızlıklarını ilan etmişler. Ama kâğıt üzerinde bağımsızlar. Gerçek bir bağımsızlık söz konusu değil. Fransızlar buralara yerleşmişler. 5 Bin civarında Fransız yaşıyor orada.
Zamanında Fransız ve Almanlar, bu ülkenin sınırlarını resmen cetvelle çizmişler. Oysa kendilerine bırakılsalar durumları çok iyi olurdu. Fakat sömürge zamanlarında öyle bir hale getirilmişler ki şimdi ancak açlık ve tokluklarını düşünebiliyorlar. Ülkelerini kalkındırabilmeyi düşünecek durumda değiller. İnsan aç olunca ne mantık oluyor onda ne de başka bir şey düşünemiyor. Günlük yaşıyorlar ancak…
Öyle bir yoksulluk içindeydiler ki, ‘Yok’ kelimesi onların durumunu anlatamaz aciz kalır. Tabii biz bunları gördükçe üzülüyor, perişan oluyorduk. Anlatılacak gibi değildi. Her şeye ihtiyaç vardı orada…
İşletmelerin, üretim merkezlerinin çoğunluğu Fransızların elinde. Bankalar onların elinde mesela. Mesela, orada çok yaygın olarak, Ananas, Gaju, Mango, Avakado gibi birçok meyve yetişiyor. Fakat alım güçleri düşük olduğu için ne kendileri bundan istifade edebiliyorlar ne de bunun ihracatını yapamıyorlar.
Yerel halktan birisi bir yatırım yapacak olsa başarılı olacağı anda bir bahaneyle onu saf dışı bırakıyorlar. Mesela, Müslümanlardan bir adam, otel yapmaya kalkışmış. Çeşitli bahanelerle durdurmuşlar. Tamamen sömürüye dayalı bir iktidar, güç hâkimiyeti ve yönetimi var. Oraya gittiğimizde, bizim girişte pasaportlarımızı aldılar. Beş gün boyunca, gideceğimiz akşama kadar bize teslim etmediler. Fotoğraflarımızı aldılar, forumlara yapıştırdılar. Oysa yardım için gittiğimiz de biliniyordu. Daha önce böyle bir olayla da hiç karşılaşmamıştık. Muhtemelen rahat hareket etmemizi istemiyorlardı.
Gülistan: Ülkedeki durum nasıl? Mesela, güvenlik zafiyetleri ya da karışıklıklar söz konusu mu?
76 Farklı dil olduğu söylenildi orada bize. Hatta Hıristiyanlarla Müslümanların birlikte yaşadığı köyler bile var. Fakat bir iç karışıklık yâda bir çatışma söz konusu değil… “Burkina Faso Afrika’nın en güvenlikli ülkesidir.” diye söylediler bize. Bir Somali gibi, bir Nijerya gibi değil, karmaşa ya da çatışma ortamı yok. Afrika’nın en fakir ülkesi zaten.
Gülistan: Oradakilerle hangi dilde anlaşıp iletişim kuruyordunuz? Bize biraz oradaki insanlardan, kardeşlerimizden bahsedebilir misiniz?
Fransızca… Bizim götürüldüğümüz ekipte OSEH’te Fransızca bilen bir arkadaş vardı. Onun tercümanlığı aracılığı ile iletişim sağlıyorduk. O arkadaş, hem onların yerli dillerini biliyordu, hem Fransızca biliyordu. Orada eğitim seviyesi, okur-yazarlık seviyesi çok düşük. Fransızca bilmeyenlerin, eğitim almayanların maaşı 65 dolar. Zaten orada eğitim de paralı, dolayısı ile halkın büyük kısmı okuyamıyor. Dünyadan da kendi ülkesinden de haberi yok. Neler oluyor bilmiyorlar. Adam 80-85 dolar alıyor zaten. Karnını mı doyursun, eğitim mi alsın? Çocuklarına eğitim aldıramıyorlar bu sebeple. Tam bir çaresizlik ve eğitim hususunda da bir esaret söz konusu…
İslami hayat…
Mesela, orada camiler var. Devlet hiçbir şekilde imamları atamıyor, maaş da vermiyor. Bu yardım kuruluşları onları ayakta tutuyor. Allah razı olsun İHH çalışanlarından; orada birkaç tane dernekleri var, çalışıyorlar. Mescit açmışlar, yetimhane açmışlar, 30 tane imam seçmişler. Bu imamların çoğu “Halkımız için biz maaş almadan da gönüllü olarak bu işi yapabiliriz” demişler. Birkaç aydır da maaş almıyorlarmış. Ve diyorlarmış ki, “Evet, bizim gıdaya ihtiyacımız var ama esas bizim böyle eğitime ihtiyacımız var, medrese lazım”; “Bize bu dini eğitim hususunda destek olursanız daha iyi olur.”
Çok sıcakkanlı, İslamî yaşama önem veren insanlar. Gittiğiniz her yerde sizi ilahilerle karşılıyorlar. Yeni elbiseleri varsa onu giyerek çıkıyorlar karşınıza. Camiilerde Ramazan boyunca mukabele yapıyorlar. İtikâf için camiileri tıklım tıklım dolduruyorlar mesela. Çok hoştu yani…
Dikkatimi çeken bir şey vardı mesela. Kaldığımız otelin hemen karşısında, Ramazan olmasına rağmen, çalışan içkili bir mekân varken, hemen arkamızda koskocaman bir camii de var. Oradaki insanların % 50-55’i Müslüman… Kadınların çoğu kapalı… Fakat uygun kıyafet giymeyenler de vardı. Ama tesettürlü kardeşimiz de çok fazlaydı.
Gülistan: Onların bu perişan halden kurtulmaları için maddi desteğin yanında, eğitim desteğinin de sağlanması gerektiğini düşündünüz mü? Böyle bir çalışma var mı?
Allah razı olsun, Diyanet işleri bunu yapmış, Diyanet Vakfı ile bunları organize ediyorlar. Bu hususta çok güzel çalışmaları var. Oradan çocukları alıyorlar buralara getirip okutuyorlar. Hatta uçak biletlerine varana kadar, Diyanet Vakfı ödüyor. Uçuş seferlerine baktığınızda, çok pahalı olduğunu görüyorsunuz. 2000-2500 TL gibi yüksek rakamlar söz konusu. Diyanet işleri, oradaki çocukları masraflarını da karşılamak suretiyle alıp getiriyor, burada yetiştiriyor ve tekrar ülkelerine gönderiyor. Fakat yeterli değil. Destek olunması lazım ki o sayı katlanarak eksiklik tam olarak giderilebilsin. Çünkü fazlasıyla ihtiyaç var.
Gülistan: Allah razı olsun. Allah yardımcıları olsun. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Oradan gelmiş olmam 10-15 günü geçmiş olmasına rağmen, halen aklım orada. “Neler yapabiliriz?” diye düşünmeden edemiyorum. Birlikte gidip geldiğimiz arkadaşlarımın da durumları farklı değil. İnsan düşünmeden duramıyor…
Bizler burada, onlara bakarak, masallardaki gibi bir hayat yaşarken, onlar yokluk ve çaresizlik içerisindeler. İnsan olarak buna dayanamıyorum… Buradaki kardeşlerimizin desteklerini arttırmalarını ve yardım kuruluşları aracılığıyla kardeşlerimizin ihtiyaçlarını gidermek için daha fazla gayretli olmalarını tavsiye ediyorum. Burkina Faso diye bir yer var ve orada bizden hem maddi hem de manevi açıdan destek bekleyen kardeşlerimizin olduğunu unutmasınlar.