Sarhoşum Ben
“Beni de götürsene!”
Yatsı namazından sonra hatme-i hacegan yapmış dergahtan eve doğru gidiyordum, sokağın başında benden en az on yaş büyük bir abimiz vardı; her akşam aynı vakitte aynı köşede mutlaka rastlardınız ona… Ama maalesef her akşam aynı yerde, aynı köşede bir gazete parçasına sarmaladığı şarap şişesini arada bir ağzına götürürken bulurdunuz.
Yine bu akşam tam yanından geçerken bana seslenmiş yanına çağırmış, kafamdaki takkeyi görünce:
– Molla! Söyle bakiyim nereden geliyorsun? Diye seslenince yanına yanaşıp:
– Abi benim, tanımadın mı Molla değilim, dedim. Birden gözleri şaşkınlıkla açıldı, kekeledi: sen…
– Tamam okursun, molla da olursun de bakiyim nerden geliyorsun? dedi gülerek…
– Bir Allah dostunun dergahından geliyorum abi, dedim.
– Oğlim, biz Allah düşmanı mıyız, onunla bizim farkımız ne, Allah dostu kim yani?
– Allah dostları! Her derdin devasına sebep olacak kişi, duaları müstecab, Allah’ın izniyle bir duasıyla olmazların olduğu, yanına vardığınızda gönlünüzün huzura erdiği, bir nazarıyla kalbinizde bir çok eğrinin düzeldiği, kendinizi yalnız hissettiğinizde, mahzun kaldığınızda uzakta bile olsanız, duaları ve himmetleri ile hemen yanı başınızda durup, sizi teselli eden kişiye derler kısaca, dedim.
– Haa, iyiymiş ya beni de götürsene bana da dua etsin bende kurtulayım şu meretten, elindeki gazeteye sardığı şişeyi işaret ediyordu.
– Olur abi Seyda Muhammed Konyevi hazretleri var Konya’da; hafta sonu yanına gideceğim; seni de götüreyim istersen, dedim.
– Tamam, ben hazırım, dedi köşesine oturdu.
Bir gün sonra evden çıkmış işe gidiyordum ki komşulardan birinin penceresinden bana seslenildiğini işittim. Dönüp baktım, akşam köşe başında Konya’ya gitmek için sözleştiğimiz Abinin hanımı idi.
– Gardaş kusura bakma! İki dakka bi şey diyeceğim, dedi.
– Estağfirullah, abla ne demek buyur, diyerek pencereye yanaştım.
– Bizim herif (kocasını kastediyordu) gece sabaha kadar senden konuştu, onu da Konya’ya götürecekmişsin.
– Evet abla, inşaallah hafta sonu beraber gideceğiz, dedim. Ablanın gözleri ışıl ışıl oldu.
– Aman gardaş, kurban oluyum, unutma götür bunu düzelsin, dedi.
– İnşallah abla inşallah,diyerek ayrıldım.
Hafta sonu gelince sabah erkenden çıktık yola, yol boyu Seyda Hazretlerini soruyor; ilk karşılaştığında nasıl davranması gerektiğini öğrenmeye çalışıyordu.
– Ahmet gardaş benim dedem çok derin bir adamdı; “Bir evliyanın duasıyla depremler durur, yağmurlar yağar; bir Allah dostunu ziyarete giderseniz dilinize, kalbinize sahip olun, yoksa nasiplenemezsiniz.” derdi. Ahmet gardaş! Şimdi bu yeni yetme ‘Alimim’ diye çıkanlar, Allah Dostlarını evliyaları bilmediklerinden değil de dillerine, kalplerine sahip olamadıklarından onların feyzinden muhabbetinden faydalanamıyorlar; onun için böyle oluyorlar, demek ki değil mi gardaş? dedi.
“Ben de sözümü tuttum”
Konya’ya vardığımızda öğlen namazı olmuştu. Abdestlerimiz aldık ve hemen cemaate yetişmek için camiye girdik. Namazdan sonra Seyda Hazretleri kalktı camiden çıkmak üzere kapıya doğru yürürken beraber geldiğimiz abi önüne çıkarak hürmetle elini öpdükten sonra:
– Allah sizden razı olsun efendim, bende sözümü tuttum Ahmet gardaşla beraber geldim, dedi. Seyda Hazretleri tebessüm ederek:
– Hoş gelmişsiniz, dedi. Biraz sonra, abi yanıma geldiğinde:
– Hayırdır abi ne sözü ne…
– Ben anlatırım sana, dedi. Ben merak içinde koluna girdim dışarı çıkardım.
– Gel sana çay ısmarlayayım hem de şu mevzuyu anlat hele bana, dedim. Çay ocağına geçerek ikimize de çay aldım ve hemen:
– Evet abi konuya gel, dedim.
– Gardaş ne biliyim bilmiyorum ki bizim hanım memlekette sohbetlere katılır, her gece ben eve geldiğimde de bana orada dinledikleri anlatırdı. Ben de kızardım. Bir günde bana onun yazdığı bir kitabı getirdi.
– Bey bu kitabı beraber okuyalım mı? dedi. Ben yine kızdım tabi, o da okumadı. Sonra o gece rüyama bu camide ki mübarek var ya… O geldi bana:
– Kızımızı üzme, sen de bu günahtan bir an önce tevbe et, dedi. Ben:
– Her gece tövbe ediyorum ama sabaha yine unutuyorum ah keşke dediğin kadar kolay olsa, dedim O:
– Sen yanıma gel inşallah, dedi. Ben:
– Seni nerde bulurum, dedim. Sonra birden yanına sen geldin, bana: “Bu arkadaşınla gel” dedi seni göstererek. O gün, gece senide görünce…
Ağlamaya başlamıştı, ama belli etmek istemiyordu. Bu yüzden başını başka yöne çevirdi, bende mahcup olmasını istemediğimden:
– Ben bir abdest tazeleyeyim, diyerek yanından ayrıldım.
Bir gün sonra yanımda bambaşka bir kişi ile dönüyordum. Yol boyu bana Seyda Hazretleri ile yaşadıklarını anlatıyordu. Hepsi toplamda 24 saat kaldığımız bu dergahta, ruhu için bir ömür yetecek hatıralar yaşamıştı belli ki…