Ben Ne Bilem, Ben Ne Bilem
Yıllar önceydi. Seyda Muhammed Konyevi kaddesallahu sırrahu camide kitaplarının çalışmalarını yapıyor, ben de söylediği notları alıyordum. O anlarda ruhumda esen muhabbet rüzgârları beni hayallere sürüklüyor, zaten duygusal olan kalbim Seyda Hazretleri ile beraber olmaktan daha da duygusallaşıyor, gözlerimden yaşlar akıyordu.
Yine öyle oluyordu. Seyda Hazretleri ile diz dize otururken, onun ağzından çıkan kelamları yazıya dökmeye çalışırken dalıp gitmiştim.
Konu başlığımız, “Sahabelerin Allah Resulü sallallahu aleyhi veselleme olan sevgi ve teslimiyetleri” idi.
Gençlik yıllarımda hatta çocukluk yıllarımda arkadaşlarımla aramızda olan muhabbetlerde ben sürekli olarak; “Derviş dediğin mürşidinin dizinin dibinde olacak, halini ahvalini amelini ahlakını Mürşidi ile diz dize yaşayacak ki manevi saadete gerçekten erebilsin; ötesi bana hayal ve uzakta bir yıldız gibi geliyor,” derdim. Arkadaşlarım da bana; “İyi diyorsun ama bu ahir zamanda öyle bir fırsatı bulmak ne mümkün, ahir zamanın şu debdebesinde sofilik yapmak daha kıymetlidir,” derlerdi.
Evet ortak görüş öyle idi, hatta Seyda Muhammed Raşit Hazretleri hayatta iken onu ziyaretlerimiz sırasında Onun dergahında hizmet eden Bahçıvan Nuri amcamız vardı. Saadatların kapısında hizmetle ömür geçirmiş, saadatlarla göz göze, gönül gönüle yaşamış, hal ehli, güzel ahlaklı muhabbetli Nuri amcamıza bir gün bahçede hizmet ederken saf saf sormuştum:
“Nuri Baba, sen evliya mısın?” önce dişleri görünecek şekilde gülümsedikten sonra:
“Kerata burada kim olsa evliya olur, mühim olan şehirde evliya olmaktır” demişti. Ben ısrarla;
“Tamam da sen evliya mısın yani?” diye sordum, birden gülümsemesi daha da güzel bir hal aldı ve;
“Ne bilem oğlum ne bilem ben Seyda’nın kurbanıyım, ne istiyorsa onu yapsın,” dedi.
Çocukluğumdan bu güne Allah dostlarına Mürşid-i Kamillere muhabbet ve teslimiyet ile bağlı olan dervişleri gördükçe aklıma hep Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem Efendimize Sahabelerin sadakati ve muhabbeti gelirdi. Dervişler Allah Rasulü aleyhisselatu vesselam Efendimizin varisi diyerek Mürşitlerine Allah dostlarına bu kadar sevgi ve muhabbet besliyorlar acaba O’nun zamanında olsalardı her halde hepsi deli olurdu.
İmam Sühreverdi Hazretleri buyuruyor ki;
“Bir kişi eğer ben Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin zamanında olsa idim onun yanında şurada olurdum, O’na şöyle teslim olurdum, O’nun için teslimiyet ve muhabbette zirve olurdum,” diyorsa ona bir ölçü vereyim kendini ölçsün ki eğer Resullah aleyhisselatu vesselam zamanında yaşasaydı nerede olacaktı, bilebilsin. O ölçü şudur ki; kendi devrinde bir alime, bir Allah dostuna, bir mürşide ne kadar teslimiyet ve muhabbet besliyorsa ve kendi devrinde Allah Dostları ve alimlerin ne tarafında duruyorsa bilsin ki dün Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin zamanında da öyle olacaklardı.
Şimdi ben de bir Peygamber varisi, Allah Dostu Mürşid-i Kamilin dizi dibinde oturuyordum, acaba ben de Resulullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in zamanında olsaydım…
“Yazıyor musun Ahmed?”
Seyda Hazretlerinin seslenmesiyle hülyalarımdan uyandım bir anda.
“Evet Sultanım, yazıyorum…” dedim.
“En son ne yazmıştık?”
“Şey Sultanım hımmm…” Gülümseyerek şefkatle:
“Hayırdır Ahmed daldın sen… Ne düşünüyorsun?” Daha hülyalarımdan sıyrılmamıştım ve bu yüzden bir anda:
“Sahabeleri düşünüyorum Sultanım, Resulullah Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme olan sevgilerini muhabbetlerini…”
Ilık ılık esen meltem yeli gibi sesi ile;
Sahabeler Hz Peygambere (s.a.v) öyle aşıktılar ki onların hallerini gören Hz Peygambere (s.a.v) olan muhabbetlerini gören müşrikler onlara deli derdi. HZ Peygamber (s.a.v) dünyasını değiştikten sonra bile kendisin vefât edeceğini anlayan sahâbeler buna sevinir:
“Ne mutlu bana, yarın sevgililerime kavuşacağım, Hazret-i Peygamberin (s.a.v) ve arkadaşlarının yanına gideceğim!” diye sevinç gözyaşları dökerlerdi. İşte onun için bizlerde Onun sevgisi ile onun muhabbeti ile yanmalıyız, ama bunu nasıl yapacağız, O’na mutabaat yaparak, Saadatlara mutaabaat yaparak, O’nun sünnetine sarılarak yapacağız inşallah. Saadatlar O’nun hasretinden bazı zamanlar öyle olurlarmış ki sabahlara kadar ağlamaktan uyku uyuyamaz yemek yiyemez olurlarmış”
Seyda Hazretleri susmuştu, gerisine doğru yaslanmış gözlerini kapamıştı. Kitapları yazdığımız zamanlar da ne zaman Hz Peygamber Efendimiz ile ilgili böyle özel bir konuşma geçse bir zaman suskun kalır gözlerini kapatır göz yaşı akıtırdı.
O an kendime öyle kızmıştım ki kendimin kal olan muhabbetini, Seyda Hazretlerinin ruhunun derinliklerinde aşk ve hasretle yaşayan ve gönlünde derin bir yara gibi duran Hz Peygamber sevgisini mi kanatmıştım.
Özür dilerim dedim içimden… Seyda Hazretleri bir müddet sonra hafif bir sesle;
“Sonra devam ederiz Ahmed” dedi. Yönünü kıbleye döndü başını göğsüne eğdi. Bende arkasında iki büklüm ve üzgün bir kalple başımı öne eğdim bekledim.
Çocukluk yıllarımdan bu güne baktığımda “Eğer bu insan Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz zamanında olsaydı aynı böyle olurdu işte,” dediğim muhabbet ve teslimiyet dolu insanlar tanıdım ki şimdi O’na -aleyhisselatu vesselam- mecnun gibi aşık birisinin arkasında perişan bir vaziyette duruyordum, ben de yıllar önce Nuri Babanın bana söylediğini içimden tekrar ediyordum:
“Ben ne bilem, ben ne bilem”
Allah razı olsun. Seyda Hazretleri (k.s ) hakkında bahisler duymak çok güzel..