Çocuklarımıza Dua Edelim

  • 05 Ağustos 2019
  • 4.224 kez görüntülendi.
Çocuklarımıza Dua Edelim
REKLAM ALANI

Bir müslümanın dünya hayatında yerine getirmesi gereken en önemli kulluk vazifelerinden biri de evladını iyi bir müslüman olarak yetiştirmektir. Çünkü hepimiz faniyiz, bu dünyada geçici bir ömrümüz var. Bizden sonra ümmetin istikbali olacak nesilleri yetiştirmek hiç şüphesiz ki ihmal edemeyeceğimiz bir vazifedir.

Günümüzde evlat yetiştirmek ve İslam ahlakına göre terbiye vermek zorlaşmıştır. Çocuklar beş altı yaşlarına kadar anne babalarının terbiyesi altında olsalar da,  daha sonra okula başlamak, sokakta oyun oynamak, arkadaş edinmek gibi farklı tesirlerle karşılaşmaya başlarlar. Müslüman ailelerin çocukları zamanımızda televizyon, internet gibi medya araçlarında ailesinin dünya görüşü ve hayat tarzından çok farklı dünya görüşleriyle, hayat tarzlarıyla karşılaşmaktadır.

Ailesinden gördüğü, duyduğu hayat tarzı ile taban taban zıt olan nefsani hayat tarzı arasında kalan çocuklar doğru seçimi yapabilecekler mi?

REKLAM ALANI

Çocuğumuz anne babasının kulluk hayatını mı örnek alacak yoksa nefse hoş gelen modern hayat tarzını mı?

Çocuk Ayrı Bir Şahsiyettir

Hiç kuşkusuz her bir çocuk, anne babadan ayrı bir şahsiyettir. Hatta atasözü olmuştur; “Evlat doğurursun ama gönlünü doğuramazsın,” denir.

Annesinin rahminde, kucağında, baba ocağında nice fedakarlıklarla yetiştirilen bir evlat ne yazık ki anne babasına nankör ve asi olabilmektedir. Bilhassa ergenlik çağının kendine mahsus özelliklerinin de etkisiyle, gençler kendi kişiliklerini inşa ederken artık anne babasının yanı sıra başka yetişkinleri de örnek alabilmektedir.

Peki, bu konuda aileler ne yapmalı? Bu hususta yapılabilecek birçok şey var elbette. Bunların hiçbirini de ihmal etmemek gerekir.

Çocuğumuza karşı vazifelerimiz, onun annesi/babası olacak eşimizi seçerken başlar. Ona iyi örnek olacak, evde mânevî bir atmosfer meydana getirecek, ağzına her lokmayı besmeleyle verecek bir anneyi tercih etmek, birinci vazifedir. Aynı şekilde müslüman genç kızın da çocuklarının babası olacak beyi seçerken “Ne kadar kazanıyor?” değil, “Nereden, nasıl kazanıyor? Helalden kazanıyor mu? Evlatlarına güzel bir örnek olabilecek mi?” diye düşünmesi gerekir.

Çocuğun yetiştirildiği ev ortamı kadar, evin ve okulunun bulunduğu muhit de önemlidir. Lüks sitelerde oturma hevesine kapılarak caminin bulunmadığı, ezan sesinin duyulmadığı semtleri tercih etmek yanlış olur.

Çocuk için arkadaş edinmek, arkadaş grubu içinde dışlanmamak, kabul görmek önemlidir. Birçok çocuk ve genç, eğlence yerlerine giderken, kendisine teklif edilen içki veya uyuşturucuları kullanırken, bunları kızlı erkekli arkadaş grubuna kendisini ispat etmek için yapar. Bunları hesaba katarak çocuklarımızın ev ve okul çevresini doğru tercihlerle oluşturmalıyız.

Bunların yanında aile içi huzurun, iyi geçimin, anne babanın iş birliği içinde hareket etmesinin önemi çok büyüktür. Ailede huzur ve uyum olduğu zaman çocuk başkalarının beğenisine ve kabulüne o kadar fazla ihtiyaç duymaz. Ama ailede huzur olmayınca çocuk sevgiyi, aidiyet hissini başka adreslerde arayabilir.

Aileler çocuklarına zaman ayırmalı, onların hâl ve gidişatıyla ilgilenmelidir. İbadetini sadece kendi özel hayatında yaşamakla yetinmemeli, çocuklarını yanına alıp camiye, dergaha, ev sohbetlerine, Allah için sevdiğimiz dostlarımızı ziyarete götürmelidir. “Çocuklar istemiyor,” diye onları evde internet başında bırakmamalıdır.

“Ders çalışsın,” bahanesiyle de olsa sürekli çocuklarımızı bizden ayrı bir hayat yaşamaya itmemelidir. Hayat sadece okul başarısından ibaret değildir. Maneviyata harcanan zaman boşa giden zaman olarak görülmemelidir.

Evlat İmtihanı Zordur

Elbette bu konuda söylenebilecek çok söz var ama bütün bunlara rağmen yine de çocuklarımızla imtihan yaşayabilir.

Kur’an-ı Kerim’de bazı Peygamberlerin bile evladıyla imtihan edildiğini okuyoruz. Mesela Hz. Nuh aleyhisselamın oğlu babasının gemisine binmeyip “Ben dağa sığınırım,” demiştir.

Hz. Yakup aleyhisselamın oğulları kardeş kıskançlığı yüzünden hem babalarına hem kardeşleri Hz. Yusuf aleyhisselama büyük zulüm yapmışlardır. Demek ki evlat imtihanı da dünya hayatında karşılaştığımız zorlu imtihanlardan biridir.

Şeytanın çocuklarımız üstünde oynayacağı oyunlara tamamen mani olamayabiliriz. Belli bir yaştan sonra çocuğun kendi hayat yolunu kendisinin çizmesine engel olmak mümkün değildir.

Bilhassa şu zamanda anne babaların baskıyla, engellemeyle çocuklarını yanlış yollardan alıkoyması da çok zordur. Çünkü batıdan empoze edilen özgürlük, bireysellik, farklı ve marjinal olma modalarının çocuklarımız üzerinde hayli tesiri vardır. Bu tesirlerin altında kafası alt üst olmuş çocuk ve gençlere nefret ettirecek derecede baskı uygulamak çocuğun ailesine ve ailesinin dini inançlarına karşı olan duygularını daha da kötüleştirebilir.

Anne babalar ufak tefek hataları veya dik başlılıklarına kızıp çocuğa sert davranmamaya dikkat etmelidir. Şu zamanda en önemli husus, aileyle çocuk arasındaki sevgi bağına zarar vermemektir.

Çocuk anne babasının merhametinden ve affediciliğinden ümidini kesmemeli, her ne olursa olsun onu yeniden bağırlarına basacaklarını bilmelidir. Eğer aradaki sevgi ve rahmet bağı korunursa çocuk yaşadığı çalkantılı dönemden sıyrılıp doğru yola yönelebilir. Yeter ki ümidini kıracak kadar ağır eleştiri ve suçlamalarla duygularını incitmeyelim.

“Dua Etmekten Aciz Olmayın”

Elbette anne babaların, nasihat dinlemeyen çocuklar için de yapabileceği şeyler vardır. Biz ne kadar aciz olsak da, her şeye Kadir olan bir Mevlamız var. Zaten biz her hususta, hatta kendi nefsimizle olan mücadelemizde de Allah-u Zülcelâl’in nusret ve yardımına muhtacız.

Hiçbir sahada Allah’ın yardımından müstağni olamayız. Nasıl ki kendimiz ahirete hazırlanabilmek için Allah’ın hidayetine, rahmetine, bizi muvaffak kılmasına, ayaklarımızı hak yolda sabit tutmasına, üzerimize sabır yağdırmasına muhtaç isek, evlatlarımızın hidayeti için de yine Rabbimizin yardımına muhtacız. Öyleyse bizim de tek çaremiz, yine Allah’ın yardımını istemektir.

Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem;

“Dua etmekte aciz olmayın, çünkü dua eden hiçbir insan helâk olmaz.” (Hâkim, De’avât, I, 494) buyurmuştur.

Bu dünya hayatında karşılaştığımız her imtihan bir dua vesilesidir. Bunun için hangi hususta olursa olsun dua etmekten kaçınmamalıyız.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, ümmetinden çocuk, genç, yaşlı ayırt etmeden herkese dua ederdi. Bilhassa Abdullah İbn Abbas için, “Allah’ım! Onu dinde derin anlayışlı kıl.” (bk. Buharî, Vudu’, 10,40; Müslim, Fezailu’s-sahabe, 138).  “..ve ona tevili öğret.” (bk. Ahmed b. Hanbel, 1/266,314). diye dua ettiği bildirilmiştir. Bu dualar sayesinde Abdullah b. Abbas radıyallahu anh büyük alim olmuştur.

Peygamber efendimizin Enes b. Malik radıyallahu anhuya duası da meşhurdur. Hz. Enes, Peygamber duasının bereketi ile çok mal ve evlada sahip olup uzun bir ömür yaşamıştır.

Anne babaların evlatları hakkındaki duaları makbul dualardandır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:

“Üç dua (ve beddua) -şüphesiz- müstecaptır / makbuldür. Mazlumun (zalim hakkında) yaptığı dua / beddua, misafirin (ev sahibi için) yaptığı dua ve babanın evladı için yaptığı dua.” (Tirmizî, Bir, 7)

Elbette anne baba duası makbul olduğu için, bedduadan da şiddetle sakınmak gerekir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:

“Kendi kendinize bedduâ etmeyin, çocuklarınıza da bedduâ etmeyin, mallarınıza da bedduâ etmeyin. Yapacağınız bedduâlar, Allah’tan bir şey istenildiğinde duâların kabul edilip istenilenin verildiği bir saate rast gelmesin.” (Müslim, Zühd 4)

Dua ederken dikkat edilmesi gereken bir husus da şudur; “Nasıl olsa kaderde ne varsa o olacak,” diye düşünmek de bizi duadan mahrum etmemelidir. Çünkü Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:

“Kaderden sakınmak kaderi defetmez. Lâkin sâlihlerin duâsı, nüzûl etmiş ve edecek olan elem ve musîbeti defetmeye ve kaldırmaya medâr olur. İş böyle olunca ey Allah’ın kulları, duâ ediniz.” (Tirmizî, Deavât, 101; İbn Hanbel, Müsned, V/224)

Bu hadis-i şeriften anlıyoruz ki, Allah’ın ezeli takdirinin gereği olan bir imtihan varsa, o mutlaka başa gelir. Ama o imtihana karşı kulluğumuzun gereği, yine Allah’tan yardım istemektir.

Dualar, kader icabı başa gelen imtihanların hafif geçmesi ve güzel akıbetle neticelenmesinde tesirlidir. Elbette Allah-u Zülcelâl kulunun dua edeceğini de bilir, dua da kaderdendir, dua neticesinde musibetin kalkması da kaderdendir. Eğer imtihan değişmeyecek ise dahi dua etmek yine faydalıdır. Çünkü Allah elini açıp dua edeni boş çevirmez, istediği şeyi vermeyecek ise dahi ondan daha hayırlısını verir.

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem; “Elbette Rabbiniz pek hayalı, pek cömerttir. Kulu ona elini açtığı zaman, o elleri boş çevirmekten hayâ eder,”(Ebû Dâvûd, Vitir 23; Tirmizî, De’avât 104) buyurmuştur.

Unutmayalım ki başa gelen musibetler kulun hatalarına kefaret olur. Bunun için hangi hususta imtihana düçar olursak olalım, istiğfar edelim. Çünkü kul istiğfar ile Allah’ın affına sığınırsa Allah-u Zülcelâl musibeti kaldırabilir veya hafifletebilir.

Dua etmek, pasif olarak her şeyi Allah’tan beklemek demek değildir. Bir yandan dua ederken bir yandan da yine çare aramalıdır. Belki de dualarımız, aradığımız çarenin karşımıza çıkmasına vesile olur.

Gönülden yapılan dualar insanın ruhuna ferahlık ve ümit verir. Böylece insanın ümidi tazelenince daha şevkli ve gayretli olur. Kim dua etmenin maneviyatından istifade ederse manevi olarak kuvvetli olur, İnşallah.

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ