Musibetler Bizi İkaz Ediyor
GÖNÜL SOHBETLERİ
Seyda Muhammed Konyevî (k.s)
Mümin olarak hepimiz bunu bilmeliyiz; Allah azze ve celle bir baba ve anne kendi yavrusunu, kendi çocuklarını ne kadar seviyor ise Allah-u Zülcelâl mümin kullarını onlardan daha fazla seviyor. Böyle bilmemiz lazımdır.
Allah azze ve celle hiçbir zaman mümin kuluna zarar vermek istemez. Ancak bazı zahiri olarak görüyoruz, kullar bir musibet ile, bela ile müptela oluyor. O da şefkat tokadıdır. Yani onu yola getirmek için o musibeti veriyor ona. Ona azap etmek için musibet vermiyor. O musibet onun için iyi olduğundan dolayı Allah azze ve celle o musibeti veriyor. Onu yoluna getirmek için. Böyle bilmemiz lazım.
Allah-u Zülcelâl bizi bu kadar seviyor ise bizim de elimizden geldiği kadar ona karşı edepli olmamız lazım; daima O’nun emir ve nehiylerine karşı hürmetkar olmamız lazım. Bu konuda Allah azze ve celle ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
“Başınıza gelen her musibet, sizin ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bununla beraber Allah, kusurlarınızın pek çoğunu da affeder.” (Şura, 30)
Yani musibetleri ancak onların bazı kusurlarından dolayı Allah veriyor onlara. Hatta çoklarını da affediyor. Yani bazılarına karşı, bazı günahlarına karşı Allah azze ve celle bir musibet veriyor. Kulunu yanlış yollardan geri çevirmek için, gafletten uyandırmak için, ölümü hatırlatıp ahiretin asıl olduğunu dünyanın kalıcı olmadığını göstermek için bazı musibetler veriyor.
Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede buyuruyor ki:
“İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme (kendi kötülükleri yüzünden) kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.” (Ra’d, 11)
Bu ayet-i kerimeden anlıyoruz ki, önce bir kavmin üzerinde maddi manevi çeşitli nimetler vardır. Onlar da ilk önce Allah’a ibadet ediyorlar, zikir ediyorlar, Allah’ın dininin hizmetinde bulunuyor. Ama onlar kendilerini değiştirdikleri zaman, o ibadetleri, amel-i salihleri bıraktıkları zaman Allah azze ve celle bu sefer nimetlerini de onların üzerinden kaldırıyor.
Hiçbir zaman insan kendini değiştirip bozmadığı zaman Allah-u Zülcelâl o nimetleri onun üzerinden kaldırmaz. İnsan Allah’ın nimetlerine karşı hangi nankör olduğu zaman, şükür etmediği zaman, manevi olarak sanki o nimetleri inkâr ediyor gibi olduğu zaman, Allah azze ve celle o nimetleri onun üzerinden kaldırıyor ve değiştiriyor. Şimdi bu belalar bizim üzerimize geliyor.
Önceki kavimlerin başına çok daha büyük cezalar geliyordu. Bazen onların üzerine ateş yağıyordu. Bazı bulut oluyordu onlar yağmur yağacak zannederken taş yağıyordu. Bunların hepsini Allah-u Zülcelâl yapıyor. Böyle inanmamız lazım. Kendi kendine oluyor gibi düşünürsek çok yanlışız demektir.
Kendimizi Allah’a karşı düzeltmemiz lazım. Bu manzarayı çoğaltmamız lazım. Memleketlerinize döndüğünüz zaman inşallah her biriniz en az bir kişiye sebep olun. Öbür hafta bundan iki kat gelmesi lazım. Eğer yaparsak her birimiz bir kişiye sebep olursak bugünkünün iki katı olacak. İbadetimizi bir tane yapıyorsak iki tane yapalım. Günahlardan kendimizi muhafaza ediyorsak daha da muhafaza etmemiz lazım.
Bu şekilde kendimizi Allah-u Zülcelâl’in karşısında düzelttiğimiz zaman Allah azze ve celle nimetlerini, şefkatini, rahmetini, fazl-ı keremini bizim üzerimize daha fazla yağdıracak. Bitmiyor Allah-u Zülcelâl’in keremi, rahmeti.
Allah’ın Rahmeti
Dikkat edersek Allah azze ve celle yüz rahmet yaratmış bunun birini yer yüzüne indirmiş, Âdem aleyhisselam’dan kıyamet kopuncaya kadar insanlar o rahmet ile birbirlerine merhamet ediyor.
Görüyorsunuz anne ve baba kendi çocuklarını kucaklarına alıyorlar. Bir diken dahi onlara eziyet vermesin diye titiz titiz davranıyorlar. Hayvanlar dahi görürsünüz kendi yavrusunun üzerine basmamak için ayaklarını kenara koyuyorlar.
Bunların hepsi Allah’ın yüz rahmetinden bir tanesidir. Doksan dokuz rahmetiyle Allah-u Zülcelâl kıyamet gününde İnşallah mümin kullarına rahmetiyle muamele edecek. O rahmetleri kendi yanında bırakmış. Kıyamet gününde onlarla mümin kullarına merhamet yapmak için kendi yanında bırakmış, Allah azze ve celle.
Allah-u Zülcelâl böyle rahmet sahibi olduğu için bizim de O’na karşı edepli olmamız lazım. Emir ve nehiylerine karşı hürmetkar olmamız lazım. Emirlerini yerine getirmek için titiz titiz davranmamız lazım.
Kulun daima Allah-u Zülcelâl’e karşı tevbekar olması lazım. Daima “Ben Rabbime karşı taksirat sahibiyim,” diye düşünmesi lazımdır. Doğrudur da. Böyle düşünmek haktır. “Ben böyle değilim ama böyle düşüneyim,” manasında değil, böyleyiz, taksirat sahibiyiz.
Allah azze ve celle öyle kudret azamet sahibidir ki, meleklerin bazıları kıyamdaki gibi ayakta durarak ibadet ediyor, bazıları secdede ibadet ediyorlar. Böyle çeşit çeşit ibadet yaptıkları halde kıyamet gününde “Ya Rabbi Senin hakkını yerine getiremedik,” diyorlar. Ne yiyorlar ne içiyorlar ne uyuyorlar. Devamlı ibadet ettikleri halde, “Hakkını yerine getiremedik Ya Rabbi,” diyorlar.
Biz gaflet içinde, günahlar işlediğimiz halde kendimizi kusursuz görmenin ne kadar yanlış olduğunu bilmemiz lazımdır. En azından kendimizi Allah’ın karşısında kusurlu görmemiz lazımdır.
İnsan nasıl kendini zehirden muhafaza ediyor ise o şekilde günahlardan kendimizi muhafaza etmemiz lazımdır. Çünkü zehir dünyada bizi öldürecek. Ölünce dünya hayatı elimizden gidecek. Ama günah işleyince o uzun, o bitmeyecek olan hayat elimizden gidiyor ve Allah’ın azabına müstahak olmuş oluyoruz. Onun için günah zehirden daha beterdir insan için.
Zehirden korkuyoruz değil mi? İnsanı yok edecek olan bir madde olarak biliyoruz. Böyle olduğu halde günahlardan daha fazla korkmalıyız. Çünkü günah ahireti götürür. Ahiret elden gidiyor.
Ben bazen düşünüyorum, herhalde siz de düşünüyorsunuz, bu dünya hayatı bir şey değildir. Hiçbir şey değil. Çok az bir şey, gözümüzü açıp kapatıncaya kadar bir zamandır. Çünkü Peygamber aleyhisselatu vesselam en son peygamberdir, 1400 küsur sene olmuş vefat edeli. Ondan önceki Peygamberlerin üzerinden kim bilir ne kadar zaman geçti. Onlar Peygamber olduğu halde dünya hayatları bitti.
Ama kıyamet kopunca hiç bitmeyecek bir hayat başlayacak. Bu dünyadaki zaman birkaç senedir, bitiyor. Ahiret zamanı bitmeyen bir zaman. Onun için bu dünya hayatı için o kıymetli olan zamanımızı kurban etmeyelim. Elimizden geldiği kadar bu fırsatı değerlendirelim, uzun bir hayatta rahat yaşayalım.
Pişmanlık Tevbedir
Size cenneti anlatsam, ne kadar desem, “Allah bunu verecek, bunu verecek, bunu verecek…” gene eksik kalır. Allah’ın yanındaki olan nimetlere göre senin istediğin gene eksik olacak. İnsanın kalbinin üzerine hayal veya düşünce olarak gelmeyecek şeyler vardır cennette. Öyle bir cennettir. Ve öyle bir cennetin sahibidir Allah-u Zülcelâl. Öyle kudret ve azamet sahibidir, ona göre elimizden geldiği kadar titizlikle onun emir ve nehiylerine sarılalım.
Şayet yapmadığımız zaman kendimizi kusurlu görüp bunun için mahzun olalım. Çünkü Allah-u Zülcelâl’in emir ve nehiylerini yerine getirmediğinden dolayı mahzun olan şahıs, kalbi böyle kırılmış olarak gördüğü zaman “Ben onun yanındayım,” diyor Allah-u Zülcelâl.
“Ben onun yanındayım,” ne demek? Yardımıyla onun yanında olacak. Kıyamet gününde onun yardımcısı olmak suretiyle, onu kıyamette cehennem azabından muhafaza etmek suretiyle yanında olacak. O zaman elimizden geldiği kadar böyle mahzun olmaya çalışalım.
Şayet Allah’ın emir ve nehiylerini, istediğimiz şekilde yapamıyorsak, Kur’an’ın anlattığına göre, Peygamber aleyhisselamın bize tarif ettiğine göre yapamıyorsak eksik ve kusurlarımız varsa onun üzerinde mahzun olmamız lazım. “Keşke böyle olmasaydı keşke Allah’a kulluğa sarılsaydım. Keşke Allah’ın emir ve nehiylerine sarılsaydım, hiçbir eksik yapmasaydım” diye üzülelim.
Bu şekilde bizi gördüğü zaman Allah-u Zülcelâl bizim yanımızdadır. Yardımıyla, şefkatiyle, merhametiyle, kıyamet gününde bizi affetmesi ve mağfiret etmesiyle bizim yanımızda olacak inşallah. Çünkü o mahzun olmak, o senin böyle hüzünlü olman, seni günahlardan muhafaza edecek, seni ibadete sevk edecek.
Eğer kalbin samimi olarak eksiklerine mahzun olursa ayda bir sefer buraya geliyorsan, ayda 2-3 sefer gelirsiniz, her hafta gelirsiniz. Senede bir defa geliyorsanız öyle olduğu zaman her ayda gelirsiniz. Çünkü o içindeki olan o sevgi, o mahzunluk, o “Yanlış yaptım,” hissi, sizi tevbeye sevk eder, ibadete sevk eder. Allah-u Zülcelâl’in ibadeti nerede olursa oraya sevkeder. Böyle daima üzülürsek, nasıl bir insan dünyadaki bir malı için mahzun oluyorsa, en azından o kadar Allah’ın yanındaki ecir ve sevapları kaybettiğine de mahzun olmalı. Öyle olursak Allah azze ve celle kalbimize bakar, bize yardımcı olur, bize merhamet eder inşallah.
Nasıl zahiri azalarımızı günahlardan muhafaza ediyor isek kalbimizi de, maneviyatımızı da Allah-u Zülcelâl’in razı olmadığı şeylerden muhafaza etmemiz lazımdır. Kim “Ben herkesten daha iyiyim,” derse çok yanılmıştır.
Sübhanallah! Sen nerede iyi olacaksın?
Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam “Allah’ın rahmeti olmazsa kimse kendini kurtaramaz,” buyuruyor.
“Orta yolu tutun, güzele yakın olanı arayın, sabah vaktinde, akşam vaktinde, bir miktar da gecenin son kısmında yürüyün (ibadet edin), ağır ağır hedefe varabilirsiniz. Unutmayın ki sizden hiç kimseye yaptığı amel, cenneti kazandırmayacaktır” buyurdu.
“Sen de mi (amelinle cennete gidemiyeceksin) ey Allah’ın Resûlü?” dediler.
“Evet, ben de.” dedi. “Allah affı ve rahmeti ile muâmele etmezse ben de kendimi kurtaramam!” (Buhârî, Rikak 18)
Peygamber aleyhisselatu vesselam “Kendimi kurtaramam,” derken, peki sen ne ile kurtaracaksın? “Ben herkesten iyiyim, Ben iyiyim,” kibirli olacaksın. Olmaz. Yanlış bir şey. Allah’ın Peygamberi bütün kainattan daha efdal olan bir zat “Allah’ın merhameti olmazsa ben kendimi kurtaramam,” derken “Ben iyiyim,” diyorsun. O nerede, sen neredesin?
“Allah-u Zülcelâl’e karşı bir fakir kulum, Ben muhtacım Allah’a,” diye düşüneceksin ki, böyle olduğu zaman Allah sana merhamet edecek.
Kibir yani büyüklük sıfatı Allah’a aittir. Bak Peygamberler dahi toprağın altındadır ama Allah azze ve celle mukaddes olan Allah azze ve celle O daima hayattadır.
Her şey O’nun elindedir. Peygamberler de, melekler de, evliyalar da, bütün ölümlüler de, hepsi onun elindedir. İşte büyüklük sıfatı yalnız ona aittir başka kimse kibirlenmesin. O kadar kibir kötü bir huydur.
Kalbimizi Muhafaza Edelim
Kıskançlık da öyle. Allah-u Zülcelâl bir kişiye nimet vermiş, “Niye ona vermiş,” diye kıskançlık yapıyorsun. Allah vermiş. Allah vermiş ona. Sen Allah’ın işine ne karışıyorsun?
Bu şekilde manevi olarak da daima Allah-u Zülcelâl’e karşı muhtaç, fakir, taksirat sahibi ve O’nun rahmetine yalvarma halinde olmamız lazım. Öyle hem zahiri, hem manevi olarak sen kendini muhafaza ettiğin zaman Allah-u Zülcelâl’in nur, rahmet, mağfiret, ihsan ve keremi senin üzerinde olacaktır. Öyle olmamız lazımdır. Allah-u Zülcelâl de böyle kullarını sever.
Bu şekilde daima Allah-u Zülcelâl’in emir ve nehiylerini yapmamız lazım, İslam hizmeti yapmamız lazım. Dediğim gibi döndüğünüz zaman inşallah her biriniz en az bir kişiye sebep olun.
Onlar da kıyamet gününde bize dua ederler, bizi kucaklarlar, “Allah senden razı olsun beni cehennemden çıkardın, cennete getirdin,” diye sana dua edecekler. Öbürleri de birbirlerine beddua edecekler, “Allah seni kahretsin, sen beni cehenneme getirdin. Rakıyı sevdirdin bana, kumarı sevdirdin. Bana bu kötü şeyleri öğrettin,” diye onlar da birbirlerine beddua edecekler. Onun için daima Allah’ın sevdiği şeyleri yapalım hem dünyada hem ahirette bizim için menfaatli olan bir şeydir.
İnsan için menfaatli olan şey, ya konuştuğu zaman Allah’ın zikrini yaparsın, ya emri maruf, nehyi münker anlatırsın. Allah’ın emirlerini anlatırsın. Bak bu şekilde yaptığın zaman kıyamet gününde sen kârlı çıkacaksın. Allah-u Zülcelâl de senin o ameline karşı sana mükafatlar verecek. Çünkü ayet-i kerimede buyuruyor.
“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.” (Zilzal, 7-8)
Zerre kadar iyilik yapan da günah yapan kişi de bunu ahirette görecektir. Ama Allah-u Zülcelâl bizim önümüze bir kapı açmış. Günahtan sonra tevbe edersek o günahlar sevaba dönüşür. Böyle bir merhamet kapısı açmış bize. Yani insan eğer düşünürse tertemiz dünyadan çıkabiliyor.
Zaten hayır yapıyorsun, günah olduğu zaman o günahtan tevbe ettiğin zaman günah da sevaba çevriliyor. Böyle olduğu zaman tertemiz Allah’ın huzuruna gitmiş oluyorsun.
“Ben günah yapmadım,” dersen, “Nasıl günah yapmadın?” Kim pehlivandır, günah yapmamış?
Peygamberler hariç her insan günahkardır. Böyle olduğu için Allah’ın merhamet kapısını, tevbe kapısını, O açmış önümüze, o kapıdan O’na doğru gittiğimiz zaman, tertemiz dünyadan ayrılmış oluyoruz. Yoksa günahlarla gittiğimiz zaman Allah affederse eder, etmezse o günahlara karşı azap çekeceğiz.
Yazık değil mi? Niye özür dilemeyeceğiz? Allah’a karşı günah yapmışsın, özür dile, “Ya Rabbi pişman oldum, keşke yapmasaydım, özür diliyorum.” Bundan daha rahat, kolay bir şey var mı? Kendi nefsimize yazık etmiş oluyoruz.
Onun için diyorum, anlatın, insanlarla oturduğunuz zaman bunu anlatın. Kolay bir şey var, rahat bir şey var, özür dile Allah’tan. Bak devletler dahi bir hata yaptıkları zaman birbirlerine karşı “Özür dilesin,” diyorlar. Bir arkadaşın sana hakaret ettiği zaman “Özür dile benden,” diyorsun. Bir kul olduğun halde ondan özür dilemesini istiyorsun.
O kudret ve azamet sahibi Allah’a karşı günah yapıyorsun. O’nun emir ve nehiylerini çiğniyorsun. Özür dilemeyeceksin, öyle mi? Yanlış bir şeydir. Özür dileriz, tevbe ederiz. Tevbe özürdür. Özür dilemiş oluyorsun. “Ya Rabbi, özür dilerim yanlış yaptım. Keşke yapmasaydım,” bu kadardır. Onun için anlatın onlara hatırlatın.
Gaflet Uykusu
Onlar basit görüyorlar. Şimdi soru sorulmuyor, hesaba çekilmiyor. Kabre girmemiş, sual sorulmamış. Rahattır, evinde elektrikler var, televizyon var. Sanki o kitaplarda haber verilen ahiret ahvalleri yok gibi yaşıyor.
Halbuki şöyle bir baksa, her yüz senede bir kişi kalmıyor, hepsi toprağın altına giriyor. Sen de onların tohumlarından bir tohumsun, öleceksin.
“Ama şu an rahatım.” Sübhanallah! Rahatsın ama bak gelecekte rahat olmayacaksın. Onun için onları bu gaflet uykusundan uyandıralım. Onun için anlatın, onlar da uyanacaklar, tevbe edecekler. Dediğim gibi kıyamet gününde onların sevabı sana da gelecek.
Hülasa olarak hepimiz elimizden geldiği kadar daima Allah’ın emir ve nehiylerini yerine getirelim ve İslam hizmetinde bulunalım. Birbirimize daima Allah-u Zülcelâl’i anlatalım, Allah yolunu anlatalım, ahiret gününü anlatalım. Bu dünya manzarasına bakarak Allah’tan ve ahiretten gafil kalmayalım.
Ölüm gelecek, kesin olarak. Yüzde yüz. Sekeratta gözünü kapattın mı, bu dünyayı bir daha görmeyeceksin. Mal varsa, çocuklar varsa, her ne varsa hepsini kaybedeceğiz. Onları görmeyeceğiz. Allah’ın huzuruna gideceğiz. Bu dünya böyledir bunu böyle bilelim.
Allah-u Zülcelâl hepimize razı olacağı şekilde amel-i salih nasip etsin. Bizi kendi nefsimize teslim etmesin. O nefsimizi hayırlarda kullansın inşallah.