Seyda Muhammed Konyevî -KS- Hazretlerinin İlmi Mirası
SEYDA MUHAMMED KONYEVÎ -KS- HAZRETLERİNİN İLMİ MİRASI
Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“İnsan ölünce, şu üç ameli dışında bütün amellerinin sevâbı kesilir: Sadaka-i câriye, kendisinden istifâde edilen ilim, arkasından duâ eden hayırlı evlât.” (Müslim, Vasiyye, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36)
Seyda hazretleri bu hadis-i şerifin müjdelediği sevabı kesilmeyen sadaka-i cariyelerin hepsini yapmaya çok gayretliydi. Hem evlatlarını ve ümmetin evlatlarını iyi yetiştirmek, hem insanlara faydalı olan vakıf eserleri bırakmak hem de istifade edilen ilmi eserler telif etmek suretiyle İslam’a hizmet ediyordu.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin davası, amacı bütün insanlığın kurtuluşu olduğu gibi, Peygamber varisi bir alim olan Seyda Hazretlerinin hedefi de aynı şekilde, bütün insanların iki cihan saadetine kavuşmalarıydı. Ümmetin günahkarlarının tevbe etmelerine vesile olduğu gibi, İslam’ı bütün incelikleriyle anlatarak, herkesin kurtuluşuna vesile olmaya çalışıyordu. Hatta bu kitapları yazmasının sebebini şöyle açıklardı:
“Seyyid Abdulhakim el Hüseyni hazretleri de köy köy, kasaba kasaba geziyordu. Ben de onun gibi yapayım istiyordum; fakat şu anda ortam müsait olmadığı için bu kitapları yazdık. İnşaallah, bir an önce bu kitapları insanlara ulaştırın. Bu kitaplar bir yere gittiğinde sanki Sâdâtlar oraya gidiyormuş, onlar sohbet ediyormuş gibi olur. İnşaallah emri bilmaruf vazifemizi de böylece yapmış oluruz” demişti.
Seyda Muhammed Konyevî hazretleri, dini ilimlerin unutulduğu bu çağda, çok sayıda eser telif ederek halkımızı cehaletten kurtarmayı hedefliyordu. Seyda Hazretleri bilhassa sofilerin cahil kalmasını istemiyordu. “Çünkü ben Menzil’deyken (hizmet döneminde, önceki senelerde) tasavvufi yönden olsun, İslami yönden olsun birçok cahilliklerini, yanlışlarını gördüm” derdi. “Hem onları izale etmek için hem de inşallah bu kitapların gittiği yerlerde irşad olsun, insanların uyanmasına vesile olsun, İslami şuur kazanılsın” diye kitap telifine başladı. Sofilerin ilim öğrenmelerini ve eksiklerini tamamlamalarını istiyordu.
Önce Gafletten Uyandırırdı
Seyda Hazretlerinin en çok istifade edilen eseri Kalplerin Şifası Sohbetler serisiydi. Çünkü bu kitaplar doğrudan onun kürsüde verdiği sohbetlerden yazılarak hazırlanıyordu.
Herkesin bildiği gibi, Seyda hazretlerinin sohbette kullandığı üslubu gayet açık ve anlaşılırdı. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin de men ettiği ağdalı konuşmalardan uzak dururdu. Herkese hitap edecek en acil, en lüzumlu mevzulara değinirdi.
Kalplerin Şifası Sohbetler kitabı, gerçekten de kalbin gaflet, cehalet ve dünya sevgisi başta olmak üzere bütün hastalıklarının ilacı gibidir.
İnsana en zararlı iki hastalık gaflet ve cehalettir. Zaten gaflet ile cehalet birbirinden ayrılmaz ve birinden kurtulmadan diğerinden kurtulmak da mümkün olmaz.
Cahil insan, zaten gafildir. Üstelik gafleti sebebiyle cehaletinin farkında da değildir. O halinden kurtulma ihtiyacı da hissetmez. Nasıl kurtulacağını da bilmez. Bu hususta hiçbir gayret de göstermez. Gafil kaldığı müddetçe cahil de kalmaya devam edecektir. Önce gafletten uyandırmalı ki, kendi durumunun farkına varsın.
Gafil ve cahil bir insana ilk gereken, kalbe tesir eden düşündürücü, duygulandırıcı, hikmetli nasihat ve mevizelerdir. Önce vaazlarla gafletten uyanan insan düşünmeye başlar, kendisindeki eksiklerin farkına varır ve bunları giderme ihtiyacı hisseder.
Seyda hazretleri de tam olarak böyle yapıyordu. İnsanları uyarıp kendine getiren tesirli bir üslubu vardı. Sohbetine ekseriyetle Allah-u Zülcelâl’in kitabından ayetler ile başlardı. Allah’ın kelamı olan ayetleri anlaşılır bir şekilde tefsir ederek tebliğ ve irşadına bereket vesilesi yapardı.
Seyda hazretleri sohbetlerinde zamanımızın sıkıntılarına değinir, tevbe etmemiz gerektiğinin farkına varmamızı sağlardı. Tevbe ettikten sonra da tevbeyi bozmamanın, yeni bir hayata adım atmanın yolunu gösterirdi.
Zahiri günahlardan kaçınan ve salih ameller işleyen müminlere de o amelleri muhafaza edebilmek için kalbi riya, kibir, çekememezlik, cimrilik, kin gibi nefis hastalıklarından nasıl temizleyeceğinin yolunu gösterirdi.
Az Sözle Çok Mana
Malumdur, ahirzamanın ağır şartları içerisinde; çoğu kişinin ne derinlemesine ilim öğrenecek zamanı var, ne de o ilmi sineye sindirecek gayreti var. Bunun için en lüzumlu bilgileri kolayca anlaşılır bir şekilde sunmak çok önemli.
Seyda hazretlerinin kitaplarını okuyanlar, bir kütüphane dolusu tasavvufi eserin adeta özü, mayası olan en lüzumlu bilgilere kolayca ulaşmış oluyordu. 1400 yıllık dini ve tasavvufi ilimlerin birikimini kolayca anlaşılacak şekilde aktarıyordu. Sohbetlerini evliyaların özlü sözleri, menkıbeleri, örnek halleriyle süsleyen Seyda hazretleri, onların gönüllerinden taşan feyiz ve bereketi bu çağın insanına aşılıyordu.
Seyda Hazretlerinin sohbetlerinin temelini oluşturan ana konu İslam’ı sevdirmekti.
“Ben dünyada yaşadığım sürece, daima Allah-u Zülcelâl’in rahmetinden bahsedeceğim.” diye bir sözü vardı.
En büyük özelliği kullara, Allah-u Zülcelal’i sevdirmek için çalışıyor olmasıdır. Allah-u Zülcelal’in sevdiği her şeyini, ibadetini, zikrini, dininin hizmetini sevdiriyordu.
İnsanları uyarırken ümitsizliğe düşürmez, aksine müjdelerle, ümit aşılayarak davet ederdi. Bu üslubuna hayatı boyunca devam etmiştir.
Cennet Yolunun Rehberi
Seyda hazretlerinin eserleri, tam da ismiyle müsemma olacak şekilde, Cennet Yolunun Rehberi idi. Bilindiği gibi bir insan ancak son nefeste iman üzere öldüğü takdirde cennete girebilecektir. İtikadı bozuk olan bir kişinin amellerinin bir faydası olmaz. Bu sebeple bu ahir zamanda itikadımızı düzeltmek en önemli meselemizdir.
Günümüzde ortaya atılan kafa karıştırıcı sorular ve bozuk fikirler, doğrudan imanımızı hedef almaktadır. Bu zamanda doğru yolu öğrenmek çok mühimdir. Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sağlam söz söyleyin ki (Allah) işlerinizi yoluna koysun ve günahlarınızı bağışlasın. Her kim Allah’a ve Resulü’ ne itaat ederse, o gerçekten büyük murada ermiştir.” (Ahzab, 70-71)
Kurtuluş çaremiz, bu Hak dini, zamanımıza kadar muhafaza etmiş olan alimlere uymaktır. Seydamızın kitapları itikadımızı düzeltmek ve amellerimizi sağlam bilgilere göre yerine getirmek için bilmemiz gereken bilgileri hazır olarak istifademize sunmuştur. Bu kitapların hazırlanmasında çok titiz davranmıştır.
O daima ilmi eserlerin hazırlanması ile ilgilenen katiplere şunu söylerdi:
“Biz Kitabımız Kur’an’a, hadislere yani nebevi sünnete ve alimlerinin sözlerine göre hareket edeceğiz. Ben hep öyle yaptım, hiç yanılmadım” dedi ve ekledi; “Bundan sonra da böyle yapacağız!”
Tasavvuf ile Şeriat Ayrı Değildir
Seyda hazretlerine göre tasavvuf, Kur’an ve Sünnetten ayrı bir ekol, ayrı bir anlayış değildi. Bizzat Kur’an ve Sünneti zahiri olarak yaşadığımız gibi kalben de yaşama işi olarak açıklıyordu tasavvufu.
Namazımızı nasıl zahiri olarak kılıyor, namaz esnasında gözümüzle sağa sola bakmıyorsak; kalben de huzurlu olarak kılacak; gönlümüzden başka şeyler geçirmeyecek, kalbimizle de ihsan (İhsan Allah’ı görür gibi ibadet etmendir; çünkü sen O’nu görmesen de O seni görmektedir) şuuru içerisinde olacağız. İşte Seyda hazretlerinin öğrettiği tasavvuf buydu; kalben İslam’ı yaşamak.
Seyda Muhammed Konyevi Hazretlerinin meşrebi bilindiği gibi, Nakşibendilikti. İster Mektubat’ta olsun ister yolumuzun büyüklerinin kaleme almış olduğu diğer eserlerde olsun bu yoldaki en ehemmiyetli mesele istikamet olduğu için Seyda hazretlerinin de gayreti istikamet üzere olmaktı.
Tasavvufun bizzat Kur’an ve sünnetin tatbikinden başka bir şey olmadığını söyleyen Seyda Hazretleri kendisi de “Kuran ve sünneti bizzat hayatında 24 saat yaşayan bir insan var mı?” sorusunun yaşayan bir cevabıydı. O amellerinden ahlakına muamelattan hizmetlerine kadar bütün hal ve hareketlerinde Kur’an ve Sünnete uygun bir hayat yaşayarak bizzat yaşantısıyla örnek olan bir şahsiyetti.
Seyda hazretleri kendisini sevenlere de aynı şekilde davranmalarını tavsiye ederdi. Seyda hazretlerine göre hizmet yolunda yapılacak ilk iş, insanın kendini ıslah etmesidir. İnsanın önce en büyük düşmanını yani nefsini ıslah etmesi lazım; çünkü nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez ve başkasına menfaatli de olamaz, diye nasihat ederdi.
Seyda hazretleri kendi yaşantısında, istikamet üzere ruhsatsız azimetle amel etme yolunu tutardı. Tasavvuf anlayışında ne hallerin, ne vecdlerin bir önemi yoktu.
Bilindiği gibi İmamı Rabbani Hazretleri derki:
“Bu kapıdaki büyükler en ufak bir hal yaşamasalar bunu bir eksiklik olarak telakki etmezler. Fakat Sünnet-i Seniyye’den bir şeyi yaptıklarında ise müjdeli bir haber almış gibi sevinirler. Bu yolun büyükleri, gaflet ve günahın malayaninin her türlüsünden yüz çevirmiş olarak, Kur’an’ın emirlerini yaşamayı, Peygamber Efendimizin sünnetini yerine getirmeyi en büyük keramet olarak, en büyük hal olarak görürler.”
O yüzden bir düstur olarak da belirtilmiş “En büyük keramet istikamettir” diye. Kişinin bu yolda kemalat kazandığının en büyük delili de bu istikameti elde etmiş olmasıdır. İşte Seyda Hazretlerinin bakışı da aynen böyleydi.
Seyda Hazretleri bu tür haller için kendilerine gelindiğinde, itibar edilmemesi gerektiğini asıl önemli olanın istikamet üzere yaşamak olduğunu ve bunun gerekliliğini defaatle söylemiştir.
İnsan muhabbete gelerek, motive olarak ya da etkilenerek birkaç gün yapar. Ama sonra istikamet yoksa devam ettiremez. İnsan muhabbetliyken zaten yapar. Asıl olan nefis istemediği, muhalefet ettiği halde yapmaktır. Tasavvufun en büyük amacı da budur. Her hal ve şartta Allah’a kul olmak… Seyda Hazretleri bu şekilde açıklardı.
İhtiyaç Duyulan Her Alanda Eserler
Seyda hazretlerine bazen şöyle soru sorulurdu: “Seydam hangisinin üzerinde durmak lazım. İlim okumanın mı, (evrad ezkar ve nafile namazlar gibi) ibadetlerin mi yoksa hizmetin üzerinde mi, hangisi üzerinde yoğunlaşmak lazım?” Derdi ki:
“Hepsinin menfaati ayrı ayrıdır, hepsinden biraz biraz yapın! Hani, farklı mineral, vitamin ve proteinlerden oluştukları için nasıl her yiyeceğin insanın vücuduna, farklı farklı menfaati oluyor ve insanın sağlıklı olabilmesi için hepsinden faydalanması lazımdır. İşte her bir amelin de; ibadetin de, zikrin de, hizmetin de, ilim okumanın da aynı şekilde insanın manevi bünyesine öyle farklı farklı menfaati oluyor. İnsanın manevi sıhhati için de her birinden ayrı ayrı faydalanması lazımdır. Her birinden biraz biraz yapın! Ben böyle yapıyorum siz de öyle yapın” derdi Seyda Hazretleri…
Seyda hazretlerinin eserlerinin konuları da bu anlayış içinde hazırlanmıştı. Bu devirde dinini yaşamak isteyen Müslümana lazım olan her bir konu hakkında kitapları vardı. Kitaplarının birçoğu, hemen amel etmek için hazır bilgi ve usulleri sunuyordu. Adab kitabıyla, Evrad ve Dua kitaplarıyla ihtiyaç duyulan bilgi ve usulü bir araya getiriyordu.
Kalbe Tesir Eden Samimiyet
Bilindiği gibi, günümüz modern toplumunda ilmî telif ve tercüme eserler çoğalıyor, makaleler yazılıyor, sempozyumlar düzenleniyor ama bunlar insanların kalbine tesir etmiyor. Hatta bilgiç edalarla konuşulan, bol bol tartışılan fikirler çok ama iman kuvveti, takva hassasiyeti yok. Herkes her şeyi biliyor ama kuru lafla kalplerde yumuşaklık, gözlerde yaş husule gelmiyor.
Maalesef dini meseleler çok konuşulup tartışıldıkça, fetvalar ve hatta naslar dahi tartışmaya açıldıkça kalpler daha da katılaşıyor. Süslü vaazlar, edebi sözler, amellerde düzelmeye, ahlaklarda güzelleşmeye, cemiyette ıslaha vesile olmuyor. Kısacası ilim satırlarda kalıyor, sadırlara işlemiyor. Kuru malumat olarak kalıyor, hayata geçmiyor. Ameller işlenmiyor veya huşu ve haşyetten nasipsiz, ruhu alınmış bir ceset gibi işleyene faydası dokunmuyor. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin, “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.” (Tirmizî, Daavât, 68)” hadis-i şerifinde Allah’a sığındığı durumu müşahede ediyoruz.
Bundan daha beteri de var. Ahir zamanın en büyük fitnesi, ilim adına dinin kökünü kazıyanlara da rastlıyoruz. Ya şöhret olmak, ya nefsine uygun gelen bir yol arayan bir güruhu peşine takıp fırkalaşmak arzusuyla yeni bir iddia ile ortaya çıkmak adeta moda haline gelmiş. Dinde yenilik yapmak adına mezhepsizlikten hadis inkarcılığına hatta Kur’ân-ı Kerim’in hükümlerinde reform yapmaya kadar türlü sapık görüşler ilim adına ileri sürülüyor.
Bu yaşadığımız zaman, Allah-u Zülcelâl’in indirdiği dine sadakatle bağlı, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin sünnetinden bir santim bile ayrılmayan, tavizsiz bir şekilde hakkı hakikati öğreten Rabbani alimlere en çok muhtaç olduğumuz devirdir.
Allah-u Zülcelâl her devirde gönderdiği alimlerle dinini muhafaza ettiği gibi bu çağda da kuvvetli imana sahip, üstün feraset ve basiretli alimler de dinini muhafaza etmiştir. İşte bu alimlerden birisi de son devrin İslam alimi ve mürşidi kamillerinden olan Seyda Muhammed Konyevi Hazretleriydi.
Seyda hazretleri hiçbir zaman dünyevi bir makamın, kariyerin, itibarın peşinde olmamış, her zaman insanların kurtuluşuna vesile olmanın derdiyle samimi çaba göstermiştir. İstese ilmi derinliklere dalabileceği halde insanlara asıl en lazım olan hususları öğretip hatırlatmaya önem vermiştir.
Seyda hazretlerinin samimiyeti, onun sohbetlerini dinleyenlere sirayet ederdi. Seyda Hazretleri gibi kâmil mürşidlerin manevi halkasına dahil olan insanda, İslam’ın emirlerini yapma ve yaşamada olsun, günahlardan kaçınmak hususunda olsun olağanüstü bir gayret ve muhabbet hasıl oluyordu.
Feyiz ve Muhabbet Kaynağı
Muhabbet yani aşk, iştiyak, gayret… Seyda hazretlerinin himmetinden istifade eden bir insan İslam’ın emirlerini aşk ve muhabbetle yaparken diğer yandan günahtan tiksinerek de kaçınıyor, günahı bir müminin görmesi gerektiği şekilde kötü görüyor, rahat rahat zorlanmadan da kaçınabiliyordu. Bizzat yaşadıkları bir değişim oluyordu hayatlarında.
Seyda hazretleri İslam’ı sözüyle anlatıp haliyle örnek olmasının yanında muhabbeti ve feyziyle de kalpleri nurlandırıyordu. Böyle manevi bir tesiri ancak yaşayanlar bilir, yaşamayana anlatmak zordur.
Seyyid Muhammed Raşit hazretlerinin manevi tesir hakkındaki meşhur benzetmesi şöyledir:
“Elektrik geliyor, ampul yanıyor! Siz görüyor musunuz, elektrik nasıl geliyor? Görmüyorsunuz, aynen öyle; bir mürşidin, Allah dostlarının nazarları, onlarla birkaç dakika bile olsa bir araya gelmek ya da bir arada bulunmak sonrasında, insanda böyle bir çekim oluyor; ateşe koşan kelebekler gibi manevi bir çekilme oluyor ve salih amellere yöneliyor insanlar. Kalbi hastalıkları da tedavi oluyor, gönüller de bir anda şifa buluyor.”
İşte Allah dostu Mürşid-i kamillerin diğer alimlerden farkı da burada. Onlar Allah-u Zülcelâl’e kulluğu sevdiren, özendiren, muhabbetini aşılayan, örnek olan, düşenin elinden tutup kaldıran, tekrar tekrar çağıran, davetçilerdir.
Seyda Muhmmed Konyevî kuddise sırruh ömrünün büyük bir kısmında bir ayağını pergel gibi Konya’ya koyup diğer ayağı olan irşadı ve manevi tesiriyle bütün Ümmet-i Muhammed’i dolaşıyordu.
Sözüyle, haliyle, irşadıyla, üslubuyla Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin sünnetini hayata aksettiren ve Allah’a kulluğu hatırlatan Konyevî Hazretleri, ardından nurlu bir iz bırakarak ebediyete intikal etti.
Şimdi bize düşen onun bıraktığı yerden manevi mirasına sahip çıkmak. Onun sadaka-i cariye olan eserlerinden istifade etmek ve ihtiyacı olanların faydalanmasına vasıta olmak, onun mirasına sahip çıkmanın en güzel şekillerinden biridir.