İRFAN SOHBETİ / Uzun Emel’in Zararları

  • 03 Ekim 2023
  • 192 kez görüntülendi.
İRFAN SOHBETİ / Uzun Emel’in Zararları
REKLAM ALANI

İRFAN SOHBETİ
Uzun Emel’in Zararları
Seyda Feyzullah Konyevi -ks-

Allah azze ve celle ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
“Onların ecelleri geldiği zaman ne bir an geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.” (Nahl; 61)
Dünya, Âdem aleyhisselam ile şereflendiği günden bu yana, milyarlarca insanı bağrına bastı. Milyarlarca insan, doğup büyüdüğü bu topraklarda gezdi, dolaştı ve her birisi bir şeylerle meşgul oldu. Onlar da bizim gibiydiler ama hepsi ölüp gittiler. Onun için bu dünyayı bir misafirhane olarak görmek gerekir.
İnsanoğlu ne kadar zengin olursa olsun, bütün dünyanın serveti onun olsa bile, dünyada onun payı yine bir fakirin yiyebileceği kadardır. İnsan bu dünya hayatını nefsinin istediği gibi lüks bir şekilde yaşasa, ev ve araba gibi büyük imkanlara sahip olsa da hep bir boşlukta olacaktır ve huzur bulamayacaktır. Dünya rahat edilebilecek bir yer değildir.
Dünyanın nasıl bir misafirhane olduğunu şöyle anlayabiliriz. Bir eve misafirliğe gidiyorsunuz. Misafirliğe gittiğiniz yerde en güzel şekilde ağırlanıyorsunuz ve size türlü türlü meyveler ve tatlılar ikram ediliyor. Ama siz kaç gün kalırsanız kalın orada rahat edemezsiniz. Kendi evinize döneceğiniz zamanı her an beklersiniz ve onun hesabını yaparsınız. Çünkü siz orada misafirsiniz, sizin kendi asıl eviniz orası değildir. İnsan sadece kendi evinde rahat edebilir.
Dünya hayatı da böyledir. İki-üç günlük misafirlik gibidir. Asıl evimiz ve yerimiz burası değildir. Bizim asıl evimiz; kabrimizdir. Bizim asıl evimiz cennettir. Öyle ise biz kendi asıl evimize yani cennete gidene kadar misafirlikteyiz. Ve bunu böyle bilelim, biz cennete gidene kadar rahat edemeyiz.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“Dünyada rahatlık yoktur.” (Ahmed bin Hanbel, Zühd, 128)
Peki insan dünyada nasıl rahat edebilir ve nasıl huzura kavuşabilir? İnsan, Allah azze ve celle’nin zikriyle, ibadetle huzur bulabilir. Çünkü orada Allah azze ve celle’nin Cemali vardır.
Mümin olan kimse aklını kullanarak şu hakikate ermesi lazımdır; madem biz burada geçici bir misafirhanedeyiz, öyle ise bizim emellerimizi uzun tutmamamız gerekir.
Ecel, Emelden Önce Gelir
Uzun emel nedir? Uzun emel; insanoğlunun dünyaya karşı hırslı ve açgözlü olması, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya bağlanması, devamlı ileriyi hesap ederek mal biriktirme derdine düşmesi, ileriye dönük hayaller kurması ve ahiret amellerini ihmal etmesidir.
Âdem aleyhisselam’dan şimdiye kadar, ne kadar insan geldiyse hepsi çalıştı, çabaladı ve mallarını burada bırakıp gittiler. Allah için olanlar ve ibadet edenler gerçek sermayeyi alıp götürebildiler.
Kişinin emeli ne kadar uzun olursa olsun, ecel ondan önce gelir. Hiç kimse dünyada ihtiyacını bitirememiştir. Bir emelin sonu, diğer bir emelin başlangıcıdır. Bizim ahireti göz önünde bulundurarak, dünyaya çalışmamız lazımdır.
Allah azze ve celle dünya için çalışmayı haram kılmamıştır. Fakat dünya işini yaparken, emelimizi uzun tutmamamızı ve ahireti ihmal etmememizi istemektedir.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Âdemoğlu ihtiyarladıkça onda iki şey gençleşir: Mala karşı hırs ve hayata karşı hırs.” (Buhari, Rikâk 5; Müslim, Zekât 115, 1047; İbn-i Mâce, Zühd 27, 4234)
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, müminleri uyarıyor ve adeta; “Siz ihtiyarladıkça mala ve hayata karşı hırslı olmayın.” buyuruyor. İnsan mala ve hayata karşı hırslı olursa, dünyevi ve uhrevi yönden kendisini yıpratır. Bizlere doğru her an gelmekte olan bir ölüm gerçeği vardır. Bu dünyada hiç kimse ebedi kalmamıştır.
Tûl-i emel, yani uzun emel dediğimiz şeyin asıl sebebi dünya sevgisidir. Dünya sevgisi nedir? Dünya sevgisi, insanı Allah azze ve celle’den uzaklaştıran her şeydir.
Ahiret bilincinde yaşadıktan sonra, kişinin dünya malının çok olması, dünyayı seviyor olduğu anlamına gelmez. Böyle bir durumda, dünya malı kalbinde var mı, yok mu? Ahiret yolunda kullanıyor musun, kullanmıyor musun? Bu önemlidir. İsterse bütün dünya malı senin olsun, onun sevgisi kalbinde olmadıktan sonra, o malın hiçbir zararı olmaz.
Ahirette bize yarayacak amellerin derdine düşmeli ve Allah azze ve celle’ye kul olmalıyız. Bizi kurtaracak olan budur.
Bera bin Azib radıyallahu anh şöyle anlatıyor:
“Bir cenazeyi götürdük. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem kabir başına oturdu. Ağlamaya başladı. Mübarek gözyaşları toprağa damladı. Sonra, “Ey kardeşlerim! Hepiniz buna hazırlanınız.” buyurdu.” (İbn Mace, 4195)
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem başka bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:
“Allah azze ve celle dünyayı sevdiklerine de, sevmediklerine de verir. Bir kulunu sevdiği zaman ona imanı bahşeder. Dikkat edin! Bazı insanlar dinin, bazıları ise dünyanın derdine düşerler. Sizler dinin derdine düşün, dünyanın kölesi olmayın. Dünya arkasını dönüp gidiyor. Ahiret ise yönelmiş, size doğru geliyor. İyi bilin ki, sizler amelin olduğu fakat hesabın olmadığı bir dünyadasınız; amelin olmadığı hesap gününe doğru yaklaşmaktasınız.” (İhya’u-Ulumid’din, V, 115; Kenzu’l-Ummal, 44167)
Asıl Hayat Ahiret Hayatı
Süleyman Aleyhisselam hiçbir kimsenin ulaşamayacağı bir zenginliğe ulaşmıştı. Dünya malı, onun kulluk yapmasına engel olmamıştı. O halde bütün dünya bizim elimizde olsa, bizim derdimiz, dinimiz olsun. Mesela, Hz. Osman radıyallahu anh Tebuk gazvesinde ordunun bütün maddi ihtiyaçlarını karşılamıştı. Çok zengindi. Ama yeri geldiğinde hepsini Allah yolunda feda edebiliyordu. O zenginlik, onu Allah yolundan alıkoymuyordu. Demek ki onun derdi dünya değil, diniydi.
Hz. Ebu Bekir radıylallahu anh, bir hutbesinde şöyle demiştir:
“Gençlikleriyle övünenler nerede? Şehirler imar edip etrafında duvarlar örerek kaleler inşa eden hükümdarlar nerede? Savaş meydanlarında düşmanlarını mağlup eden kahramanlar nerede? Zaman onların hepsini yere serdi. Hepsi kabirlerin karanlıklarına girdiler. Hayırlarda acele edin, acele edin! Kurtulmaya bakın!”
Ömer bin Abdülaziz rahmetullahi aleyh ise son hutbesinde şöyle hitap etmiştir:
“Ey insanlar! Ölüme gidenlerin yolunda olduğunuzu görmez misiniz? Sizler öldükten sonra yerlerinize başkaları gelecek. Her gün, sabah akşam birilerini kefenleyip Allah’a gönderdiğinizi görmüyor musunuz? Onların vakitleri tükendi, emelleri bitti. Siz onları toprağın bağrına yastıksız yorgansız koyuyorsunuz. Artık onların dünya ile olan bütün ilişkileri kesildi, dostlarından ayrı kalmış olarak hesap ile yüz yüzeler. Allah’a yemin olsun ki ben size bu nasihatlerde bulunurken, hiçbirinizi kendimden daha günahkâr biri olarak düşünmedim. Fakat bu Allah’ın bir kanunudur. Bunun için ben de size O’na itaati emrediyor, O’na isyandan sakındırıyorum. Allah’tan mağfiret dilerim.”
Uzun emelden kurtulmanın çaresi; emelleri kısa tutmak, ölümü de yakın görüp ona göre yaşamaktır. Daima tevbe halinde bulunmaktır. Tevbe ile yumuşayan kalpler, ölümlerden ibret alır. İbret alarak yaşayan insan ise, emelini kısa tutar.
Allah azze ve celle hepimizi dünyevi uzun emellerden muhafaza etsin. Daima tevbe halinde olanlardan ve hesabımızı dünyada görenlerden eylesin. Âmin.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ