İRFAN SOHBETİ / Namaz Kurtuluştur
İRFAN SOHBETİ
Namaz Kurtuluştur
Seyda Feyzullah Konyevi -KS-
Allah azze ve celle insanoğlunu dünyada imtihan ederken dünyevî meşgalelerle meşgul olmasına müsaade etmiştir. İnsanoğlunun her birisi farklı işlerle meşguldür. Allah azze ve celle herkesin işlerinden haberdardır. Nasıl ki, Allah azze ve celle’nin ıslak olsun kuru olsun gecenin karanlığında dahi yere düşen yapraktan haberi varsa, aynı şekilde herkesin işlerinden ve düşüncelerinden de haberdardır. Böyle bir imtihan yurdunda Allah azze ve celle bize emirler buyurmuş ve ibadetler yapmamızı emretmiştir. Bu yaptığımız çeşit çeşit ibadetlerin menfaatleri yine bizedir. Kıldığımız namazın menfaati yine bizedir.
Bizim ruhumuzu canlandıran, ruhumuza hayat katan, kalbimize huzur veren zikirlerdir ve ibadetlerdir. Mesela zekât veriyoruz, zekât diğer mümin kardeşimizin maddi ihtiyacını karşılarken bizim malımızın içerisindeki haram olabilecek şüpheli olabilecek şeyleri de temizliyor. Aynı şekilde sen zekât verdikçe senin kalbinde yine huzur güneşi doğuyor.
Dikkat edelim! İyilik yapan insanlar daha mutludur. İyilikten uzak duran insanlar ise, bedbahttır, huzursuzdur. İnsan ne kadar iyilik yaparsa o kadar çok mutlu olur. Bu iyilik illaki birisine para vermek değildir. “Mümin kardeşinin yüzüne tebessüm etmek dahi sadakadır.” (Tirmizi, Birr, 36) buyuran Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bize yolu göstermiştir.
Bütün ibadetlerimizin menfaati yine bizedir. Mesela hacca gideriz, hac ibadetinin menfaati yine bizedir. Hac ibadeti haşr meydanındaki o dehşeti kavramak için adeta bir pratiktir. Aynı zamanda diğer ülkelerden gelen mümin kardeşlerimizle bir kaynaşmadır. Diğer kültürleri bir tanıma fırsatıdır. Bu da hayatı daha iyi anlamaya sebep olur.
Oraya giden insanlar da aynı şekilde gerek zahiri olarak gerek manevi olarak kendi kabiliyetine, iradesine ve merakına göre bir şeylerden istifade eder. Bunlar zahiri yönleridir. Bir de bunun manevi yönü vardır ki, sen o mümin kardeşinle kaynaştıkça onunla muhabbetleştikçe onun bir nevi o kültürünü öğrendikçe ve anladıkça, bu senin dünyanın diğer ucundaki mümin kardeşine olan bağını ve sevgini güçlendiriyor. Anlıyorsun ki dünyanın neresinden olursa olsun mümin olduğu sürece o benim kardeşimdir. Ve sen ona her zaman Allah için elini uzatmaya hazırsın.
Yine oruç tutarsın. Zahiri yönüyle baktığımız zaman yine senin sıhhatine faydası vardır. Manevi yönüne baktığın zaman, sen nefsini terbiye edersin. Sen bu terbiye ile hiç görmediğin ve bilmediğin zahiri alet ve edevatların çözemediği o özelliklere ve makamlara sahip oluyorsun. İnsan şu anda bunu kavrayamayabilir. Kıyamet gününde perdeler kalktığı zaman insan her şeyi kavrayacaktır.
Namaza Ne Kadar Önem Veriyoruz?
Allah azze ve cellenin bizden istediği ibadetlerin arasında en önemlilerinden bir tanesi Miraç’ta bu ümmete hediye ettiği namazdır. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem meşhur Cibril hadisinde şöyle buyuruyor:
“İslam beş şey üzerine bina edilmiştir. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in Allah’ın resulü olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hac etmek ve Ramazan orucunu tutmaktır.” (Buhari, İman 1; Müslim, İman 1)
Bu amelleri hakkıyla yerine getiren kişi cenneti garantilemiş olur. Ama bunları yaparken bunları yıkacak şeyleri de yapmamalıdır. Mesela namaz ibadetini yerine getirirken, diğer taraftan adeta ateşin odunu yemesi gibi amellerin sevabını gideren hasetten uzak durmalıdır.
Allah azze ve celle ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ
“Onlar ki, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızkın bir kısmını fakirlere verirler.” (Bakara; 3)
Dikkat edelim! Allah azze ve celle burada imanı ve salih amelleri beraber zikretmiştir. İlk önce imandan bahsetmiş, ardından dosdoğru namaz kılanları ve toplumsal görevlerini yerine getiren müminleri zikretmiştir.
Öyleyse kendimize şunu sormamız lazımdır. Biz namaza ne kadar önem veriyoruz? Ezan okunduğu zaman bu ezanı nasıl karşılıyoruz? Seviniyor muyuz yoksa hiçbir şey yokmuş gibi mi davranıyoruz? Buna dikkat etmemiz ve buna göre de kendimizi muhasebe etmemiz lazımdır. Eğer ezan okunduğunda seviniyorsak, Allah azze ve celle de bizi huzuruna alır ve o huzuru bizim kalbimize koyar.
Namaza kabul edildiğimiz zaman da ihsan makamında namazımızı kılmalıyız. İhsan makamı şudur:
“Allah azze ve celle’yi görüyormuş gibi ibadet etmektir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da o seni görüyor.”
Böyle bir duygu içerisinde o ibadetimizi, o namazımızı eda etmemiz lazımdır. Allah azze ve celle diğer bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي
“Beni hatırlamak için namaz kıl.” (Taha; 14)
Allah’ı hatırlamak için namaz kılmak lazımdır. İnsan namaz kıldıkça Allah azze ve celle’yi hatırlar. Ama namazı terk eden bir insan o gaflette öyle bir uyku halinde olur ki, o kişi Allah azze ve celle’yi bir an bile olsa hatırlayamaz ve o hatırlama şerefine nail olamaz.
Öyleyse namaz kılan her insan Allah azze ve celle’yi her zaman hatırlar ve böyle bir durumda O’nu unutmaz. O’nu unutmayan O’ndan korkar ve aynı zamanda O’nu sever. O’nu severken O’ndan korkması, O’nu üzme korkusudur. O’nu gazaba getirmek korkusudur. O’nu üzmemek ve gazaplandırmamak için ondan korkmalıdır.
Namaz kıldığımız her yer bize şahitlik edecektir. İnsan orada ne yaparsa yapsın, ister ibadet etsin, isterse günah işlesin o yer şahitlik edecektir. Kıyamet gününde yer ile birlikte insanın azaları da şahitlik edecektir.
Kulluğun Ölçüsü Namaz
Namaz, kıyamet gününde insanın sorguya çekileceği ilk ameldir. Eğer namazın hesabını verirse, diğer sorgusu da kolay olur. Nitekim, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:
“Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar.” (Tirmizi, Mevakit 188; Ebu Davud, Salat 149; Nesai, Salat 9; İbn-i Mace, İkamet 202)
Allah azze ve celle kudsi hadiste şöyle buyuruyor:
“Ümmetine beş vakit namazı farz kıldım ve kendi katımda şöyle bir söz verdim: Kim beş vakit namazı vaktinde kılmaya devam ederse onu vaadim üzere cennete koyacağım. Namazlara dikkat göstermeyene hiçbir sözüm yoktur.” (Ebu Davud, Salat, 9)
Şunu unutmayalım! Allah azze ve celle kendi vaadinden dönmez. Namazlarına dikkat göstermeyen kullarına hiçbir söz vermemiştir. Öyle insanlar vardır ki, çeşitli hatalar işleseler bile namazlarını asla terketmezler. Böyle insanlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederse, günahları bağışlanır. Ve o hakkıyla kılmış olduğu namazlar onu günahlardan uzak tutar. Allah azze ve celle ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ
“Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebut; 45)
Kişi hakkıyla namaz kılıyorsa, bir gün o namazı onu kötülüklerden de alıkoyacaktır inşallahu Teâlâ.
Namaz o kadar önemlidir. İnsanoğlu, Allah azze ve celle’nin huzuruna çıkmaya ne kadar gayret ederse, Allah azze ve celle de onu o kadar şeytandan uzaklaştırır.
Onun için bütün mümin kardeşlerimize tavsiyemizdir. Ne kadar günah bataklığında olursa olsun hemen tevbe edip namazını hiçbir şekilde ihmal etmesin. Ne kadar sıkıntı içerisinde olursa olsun, ne kadar darlık içerisinde olursa olsun, o namaz o sıkıntılardan kurtaracak feraha, o darlıktan bolluğa kavuşturacaktır ve onun kalbine İnşirah koyacaktır. Namazını hakkıyla huşu içerisinde kıldığı sürece de o kişi inşallahu Teâlâ o günahlardan kurtulacaktır.
Namazı doğru olan kimsenin diğer ibadetleri de doğru olur. Allah azze ve celle’nin huzuruna girdiğini bilerek, onun karşısında durduğunu düşünerek namaza durmalıdır. Nasıl ki, kıyamet gününde tercümansız bir şekilde Allah azze ve celle’nin huzuruna çıkacağız, öyle bir duygu içerisinde namaza durmak lazımdır. Bu namazı doğru kılarsa kurtuluşa ereceğini bilmeli ve bu düşünceyle namazını kılmalıdır. Bu düşünce ile namazını kılan bir insanın her şeyi düzene girer, ahlakı güzelleşir, günahlardan uzak durur, ticareti dürüstçe olur, kısaca her şeyi düzgün olur.
Allah azze ve celle ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
ف۪ي جَنَّاتٍۜ يَتَسَٓاءَلُونَۙ عَنِ الْمُجْرِم۪ينَۙ مَا سَلَكَكُمْ ف۪ي سَقَرَ قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ
“Cennettekiler; “Sizi Sekar Cehennemine sokan nedir?” diye sorarlar. Derler ki: Biz namaz kılanlardan değildik.” (Müddesir; 40-43)
Demek ki, cehennemdekiler uzakta olsa bile, başka bir gezegende olsa bile, cennetlikler onları görebilecekler. O cehennemlikler ki, namaz hesabından kurtulamadıkları için diğer amellerinden de kurtulamadılar. Hesabı veremediler ve cehenneme girdiler.
Bu dünyada bize haram kılınan şeylerden uzak durmaya çalışalım ki, bizi yakıp kül etmesin. Her haram Allah azze ve celle’nin ateşidir.
Allah azze ve celle ateşi mümine haram kıldığı zaman, o ateş mümini yakamaz. Tıpkı İbrahim aleyhisselam’ı yakmadığı gibi. İbrahim Aleyhisselam ateşe girdi ve akabinde Allah-u Zülcelâl ateşe şöyle emir buyurdu:
قُلْنَا يَا نَارُ كُون۪ي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ
“Biz de dedik: ‘Ey ateş, İbrâhim’e karşı serin ve selâmet ol.” (Enbiya; 69)
Bu emir üzerine yakıcı olan ateşin tabiatı bir anda tersine döndü ve serinliğe dönüştü. Şeytan ateşten yaratıldığı halde, Allah azze ve celle; “Ey ateş! Bunu yak!” buyurduğunda ateş ateşi yakacaktır. Her şey Allah azze ve celle’nin elindedir.
Allah azze ve celle hepimizi sırat-ı müstakimden ayırmasın. Bizleri namazı dosdoğru kılanlardan eylesin.
Bu dünyanın fani olduğunun, ahiretin ise baki olduğunun, esas hayatın ahiret hayatı olduğunun farkında olanlardan eylesin.