SIRAT-I MÜSTAKİM / Kurban Bayramı Bereketiyle Geliyor

  • 31 Mayıs 2024
  • 238 kez görüntülendi.
SIRAT-I MÜSTAKİM / Kurban Bayramı Bereketiyle Geliyor
REKLAM ALANI

SIRAT-I MÜSTAKIM
Kurban Bayramı Bereketiyle Geliyor
Gülistan Dergisi Araştırma

16 Haziran Pazar günü Kurban Bayramı’na kavuşacağız. Bu bayramda, Allah-u Zülcelâl’e yaklaşma vesilesi olarak yapabileceğimiz birçok ibadetler var. Rabbimizin büyük lütfunun eseri olan sevap kazanma ve rızasına nail olma vesileleri arasında en başta imkânı olanlar için kurban kesme ibadeti geliyor.
Kurban, Kur’ân, Sünnet ve icmâ ile sabit bir ibadettir. Geçmiş ümmetlerde de kurban ibadeti vardı. Ümmet-i Muhammed’e kurban etlerinden yemek ve ikram etmek meşru kılınmıştır.
Allah-u Zülcelâl şöyle buyuruyor:
“Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin.” (Hac; 28)
Hanefi Mezhebine göre akıl sağlığı yerinde, hür, mukim ve dinî ölçülere göre zengin sayılan kadın erkek her müminin kurban kesmesi vaciptir. Temel ihtiyaçları ve borçlarından başka nisap miktarı mala sahip olan her Müslümanın yerine getirmekle yükümlü olduğu malî bir ibadettir. Bu malın artıcı (nâmî) olup olmadığına ve üzerinden bir yıl geçip geçmediğine bakılmaz. Buna göre yukarıda zikredilen şartları taşıyıp, temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 80,18 gr. altın veya değerinde para ya da eşyaya sahip olan kimselerin kurban kesmesi gerekir.
Şafii mezhebine ve diğer mezheplere göre kurban kesmek sünnettir. (İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, 1/429)
Hanefi mezhebine göre aile fertlerinden her biri imkanı varsa kurban kesmekle yükümlüdürler (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 6/312-316) Şâfiî mezhebine göre ise aile için bir kurban kesmek sünnet-i kifâyedir. Dolayısıyla aileden birisinin kurban kesmesi ile hepsi için sünnet yerine gelmiş olur (Nevevî, el-Mecmû‘, 8/384; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, 6/123). Bu görüş asgarî derecede nisâba sahip olan aileler için daha uygundur.
Kurban Bayramı’nda Hacıların kestiği kurbana hedy diğer yerlerdeki Müslümanların kestiği kurbana udhiyye denir. Udhiyye kurbanı kesmek Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin devamlı yerine getirdiği sünnetidir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
“Hâli vakti yerinde olduğu halde kurban kesmeyen kişi bizim musallâmıza (mescidimize) yaklaşmasın!”(Ibn Mâce, Edâhi, 2) buyurarak bu ibadetin önemine işaret etmiştir.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Kurban Bayramı sabahı ashabına şöyle buyurmuştu:
“Bu günümüzde bizim için ilk yapılacak şey namaz kılmaktır. Ondan sonra evlerimize dönüp kurban kesmek olacaktır. Her kim (böyle) yaparsa sünnetimize uygun iş görmüş olur.”(Tecrid-i Sarih, 515)
Peygamberimiz aleyhisselatu vesselam kendi kurbanını kendisi keserdi. (Buhârî, Edâhî: 7; Müslim, Edâhî, 3) Hz. Cabir radıyallahu anhunun anlattığına göre Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem kurban günü boynuzlu, semiz ve burulmuş iki koç kesti. Onları kesmek için kıbleye doğru yatırdığı zaman:
“Ben yüzümü gökleri ve yeri Yaratan’a doğru çevirdim. Ben Allah’a şirk koşanlardan değilim; namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabb’i olan Allah’a aittir. O’nun ortağı yoktur. Ve ben Müslümanlar’danım. Ya Rabbi bu kurban Sen’dendir, Senin içindir, Muhammed’in ve ümmetinin adına ‘Bismillahi Allahü Ekber’ dedi ve kurbanlarını kesti.” (Tâc, III, 207)
Kurban kesmenin pek çok hikmeti vardır. Her ibadet gibi birinci gaye İlâhî rızayı kazanmak, Allah’a itaatini, teslimiyetini ve emirlerini tazimle yerine getirmek için fedakarlığını ortaya koymaktır. Bu gayeyi yerine getirirken aynı zamanda et gibi pahalı bir gıdanın bollaşması ve paylaşılması mümkün olur. Aile ve akrabalara ikram edilerek şükredilir.
Her milletin bir bayramı vardır. Bayramlar yeme içme, ikram etme, paylaşma günleridir. Kavurma bayramı diye istihza edilmesi doğru olmaz, o günlerde etli yemeklerin pişirilip yenilmesi de bir şükür vesilesidir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem kendi kurbanının etinden ve et suyundan yiyerek hamd etmiştir. Allah-u Zülcelâl’in emri için kesilen bu kurbanların etlerinden yemek sünnettir; şifa ve feyz vesilesi olması ümit edilir.
Her milletin kendine mahsus hususiyetleri vardır. Minareler nasıl İslâm’ın şiârıysa kurban da Müslümanlığın şiârıdır. Kurban ibadetini gereği gibi ifa etmek ümmetin bir şiarını ayakta tutmak demektir.
Kurban ibadetinin hususiyeti, Hakk’a yakınlık ve halka iyilik ve ikramda bulunma anlayışını yansıtmasıdır. Kurbanın manası, bir Müslümanın gerektiğinde malı, canı ve bütün varlığını Allah yolunda feda etmeye hazır olduğunun ifadesidir.
Kurban, teslimiyet ve rızanın, sabır ve şükrün imtihanıdır. Kurban, bir hayvanın kanı ile toprağı boyaması değil; belki Allah’ın huzurunda bütün isteklerin, bütün arzu ve emellerin kurban edilmesidir.
Tasavvuf kaynaklarında zahiren kurban ibadetini yerine getirmenin manevi yönü; kulun nefsini Allah yolunda feda etmesinin bir ifadesidir. İnsandaki nefis, bütün eksik hâllerin ve kötü huyların merkezidir. Bir nevi hayvanlarda da bulunan nefsin bir benzeridir. Kurban ibadetini yerine getiren mümin, aynı zamanda nefsini yani nefsinin çirkin duygu ve arzularını da boğazladığını düşünmelidir. Bu düşünceye göre bayramlarda kurban kesmekle nefsi öldürmek arasında bir ilişki vardır. Şair Fuzuli bunu şöyle ifade eder:
Yılda bir kurban keserler halk-ı âlem îd için
Dem be dem saat be-saat ben senin kurbanınım.
İnsanın evladı da canı gibi hatta canından daha kıymetlidir. Çünkü insan bu dünyadan göçüp giderken ardında evladını bıraktığını düşünür. Cenâb-ı Hakk’ın emri üzerine; Hazret-i İbrahim ciğerpâresi sevgili İsmail’ini hiç gözünü kırpmadan büyük bir teslîmiyet içinde kurban edince Rabbi O’na bir lütuf ve ikram nişânesi olarak koçu kurban olarak gönderdi.
Bizler de malımızdan kurban vermekle, evladını kurban etmeye hazır olan Hz. İbrahim aleyhisselamın yolunda olduğumuzu ifade etmiş oluyoruz. Onun kadar büyük bir fedakârlık yapmasak da Allah-u Zülcelâl bizden kabul edip rızasına nail eylesin, inşallah.
Kurbanın Edebleri
Kurban ibadetinde de en mühim gaye, kalplerdeki takvanın kuvvetlendirilmesidir. Kurban, insanlık tarihi kadar eskidir. İlk kurban örneği Hâbil ve Kabil’de görülür. Hâbil en beğendiği en kıymetli hayvanını kurban ederken; Kabil beğenmediğinden vererek imtihanı kaybedenlerden oldu.
Kurbanlıklar Allah’a tazimin bir ifadesi olarak kesildiği için, kurban olarak seçilecek hayvanın yetişmiş, sağlıklı, azaları tam ve semiz olması emredilmiştir. Peygamber efendimiz, “Topal hayvan, tek gözlü hayvan, hastalığı belli olan hayvan, zayıf hayvanlar kurban edilmez.” (Ebû Dâvûd, Dahaya: 5; İbn Mâce, Edahî: 8)
Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
“Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele.” (Hacc, 37)
Kurban keserken bunları düşünerek kesmeli, kurban kesmeyi de en güzel şekilde yerine getirmelidir.
Her ibadetin usulü, edebi vardır. Kurbanın nasıl kesileceğiyle ilgili adap ve sünnet de Peygamberimiz tarafından öğretilmiştir. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
“AIIah, her şeyde iyiliği emretmiştir. Öyleyse öldürdüğünüz zaman öldürmeyi ihsan üzere, (iyi ve güzel) yapın… Kesecek olursanız kesmeyi güzel yapın. Bıçağın ağzını bileyin. Hayvana (zahmet vermeyin) rahat ettirin.” (Müslim, Sayd 57; Tirmizî, Diyât 14)
Kişi kurban kesmeyi bilmiyorsa işinin ehli bir kimseye yaptırmalıdır. Kesim hazırlıkları hayvana göstermeden yapılmalı, kesim işlemi de süratli bir şekilde yerine getirilmelidir. Peygamberimiz bıçağını hayvanı yatırdıktan sonra bileyen kişiye:
“Onu iki kere mi öldürmek istiyorsun, yatırmadan önce bıçağını bileseydin ya” buyurarak ikaz etmiştir.
Hatta hayvanın kesim yerine getirilişinde bile ona eziyet çektirilmemelidir. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem koyunu kulağından çekerek kesmeye götüren bir kimseyi, “Hayvanın kulağını bırak, boynunun kenarından tut” buyurarak ikaz etmiştir. (İbn Mâce, Zebâih, 3)
Kurban ibadetini, ibadet ruhuna aykırı bir şekilde yapmaktan kaçınmak gerekir. Kurbanı satın alırken, kestirirken her hak sahibinin hakkına dikkat etmeli, pazarlık sonunda gönül hoşluğuyla ayrılmaya dikkat etmelidir.
Eğer kurban ortaklarla birlikte kesilecekse onlara karşı keremli ve güzel huylu davranmalıdır. Kurban kesimi bitince geride tiksinti uyandıran kötü bir manzara bırakmamalıdır.
Şehirlerde kendi kurbanını kesme imkanı olmayanlar bağış yaparlarsa, çok sevaplı bir amel yapmış olurlar. Bu bağışlar Kur’an talebelerine, imkanı olmayanlara, açlık çeken coğrafyalara ulaştırıldığı zaman inşallah sahipleri için ahiret sermayesi olacaktır.
Asr-ı saâdette kesilen kurbanların çoğu ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ilk zamanlar evde kurban eti saklamamayı, fakirlere dağıtmayı emretmişti. Daha sonraları üçte biri kişinin kendi evine, üçte biri yakınlara, üçte biri de ihtiyaçlıya olacak şekilde paylaşılmasını emretti.
Kurbanın bir manası da şükürdür. Rabbimiz buyuruyor ki:
“Hatırlayın ki Rabbiniz size; ‘Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azâbım çok şiddetlidir!’ diye bildirmişti.” (İbrâhim, 7)
Son zamanlarda Allah’ın nimetlerine şükredenler azaldı, şikâyetlenmek, nankörlük etmek çok yaygınlaştı. Halbuki ülkemizde çok çeşitli nimetler bir arada bulunuyor. Maddi manevi nimetler içindeyiz.
Dünyanın çeşitli coğrafyalarında kimisi maddi kimisi manevi mahrumiyetler içinde olan kullar var. Birçok İslam ülkesinde açlıktan kıvranan, bir lokma aş bulamayan, sokakta bulduğu deriyi et niyetine kaynatan kardeşlerimiz var. Bazı yerlerde ise maddiyat var ama hidayet nimeti yok. İmandan mahrum olmak en büyük mahrumiyet değil mi?
Müslümanlar olarak iman nimetine şükür için bu dine layık olmaya çalışmamız gerekmez mi? İslam ülkeleri arasındaki bu adaletsizliği gidermek için her vesileye sarılmamız uygun olmaz mı?
Bu ibadetler bizim için âhiret sermayesidir. Kulun bu dünyada Allah’ın kendisine verdiği nimetlerden bir kısmını Allah’ın rızasına uygun yerlerde sarf etmesi âhirette de Allah’ın o kulunun hesabını kolaylaştırmasına ve kabahatlerini örtmesine vesile olacaktır.
Kurban ibadetinin bir hikmeti de berekete vesile olmasıdır. Kişi kurbanını ihlaslı bir şekilde sırf Allah’ın rızasını kazanmak için yerine getirirse mutlaka malında, ailesinde, işinde gücünde bereketini müşahede eder.
Malın şükrü vermektir, paylaşmaktır, infaktır. Bu hâl; malı azaltmaz, bilâkis çoğaltır, bereketlendirir. Rabbimiz buyuruyor:
“De ki: ‘Rabbim, kullarından dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden de) kısar. Siz hayra ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe, 39)
Kurban ibadeti de eğer Müslüman’a yakışır surette ifa edilirse güzellikleri ortaya çıkacak ve İslam’ı en güzel bir şekilde temsil etmemize vesile olacaktır, inşaallah.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ