PARANTEZ / Para ile Dostluk Olmaz
PARANTEZ
Para ile Dostluk Olmaz
Hüseyin Ustaoğlu
Günümüzde insanın büyük imtihanı para ile olmaktadır. Olduğunda da olmadığında da başa bela bir varlık. Parası olanın nefsiyle imtihanı ise o oranda daha büyük olmaktadır. Bu yüzden insan dikkat edecek. Fânî dünyada; malı ve mülkü verenin Allah olduğunu unutmayacak. Yani kendimiz gibi, biriktirdiğimiz paraların da emanet oluşunu hep hatırda tutacağız.
Pek tabii ki, para kazanmayalım demiyoruz. Paraya siz efendi olun, paranın efendiliğinde köle olmayalım demek istiyoruz. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de Allah-u Zülcelâl:
“Mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise Allah katındadır.” (Teğabün; 15) buyurarak bu konuya dikkatimizi çekiyor.
Mümin olmanın sıfatı; kardeşi aç iken kendisini doyurmaya izin vermez. En iyi insan, en iyi yardımı yapan insandır. İslâm, insan ve güzel ahlâk sahibi olmak sözle elde edilecek bir durum olmasa gerektir!
Zira ahlâkın anayasası Kur’an-ı Kerim, yasası ise Sünnet-i Seniyyedir. Ahlâkın ilk mâkes bulduğu yer ise duygu ve ruhtur. Ahlâk sözden daha çok eylem ve aksiyon gerektirir, söylediğini yaşamayı mecburi kılar…
Para kazanmak ve helâl yoldan geçimini sağlamak ise İslâm’da teşvik edilmiştir. Ancak bu kazanım, kalbin önceliği hâline gelirse, insanın ruhunu ele geçirir ve onu yalnızca maddî hedefler peşinde koşan bir varlığa dönüştürür. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem mal hırsının tehlikesini şöyle ifade etmiştir:
“Âdemoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, bir vadi daha ister. Onun gözünü ancak toprak doyurur. Allah, tevbe edenin tevbesini kabul eder.” (Buhârî, Rikâk, 10)
Evet öyle bir zamandayız ki, para ile dost olmadığımızın, para ile dost olmuş insanlarla da dost olmadığımızın ispat vaktidir! Para kazanmak ile onla dost olmanın aynı şey olmadığını görme vaktidir. El yüz kiri olduğunu ve kefenin cebi olmadığını idrak etme günüdür.
Parayla ölçülen dostluklar ise gerçek dostluk değildir. Dostluk, menfaat ilişkisi üzerine kurulduğunda, en ufak bir çıkar değişikliğinde sarsılır. Yani menfaati bitenin dostluğu da biter. Parası kalmadığı anlaşılanın yanında dünyayı sevenlerin dostluğu son bulur. Nitekim Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bu hususta şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, kişinin tek kaygısı midesi olacak. Onun dini, dirhemi ve dinarı (parası) olacak. Onun şerefi, mal ve mülk olacak. İşte onlar halkın en şerlileridir ve Allah katında onların hiçbir değeri yoktur.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)
Para denildiğinde Müslümanın aklına ilk olarak ‘nimetin hesabını nasıl vereceğim?’ sorusu gelmelidir. İşte bu yüzden de mâlî ibadetler hatırımızdan çıkartılmamalıdır. Allah-u Zülcelâl bize nasıl vermişse biz de ihtiyaç sahiplerine Rabbimizin verdiklerinden bir kısmını vermeliyiz ki, kazancımız bereketlensin. Mâlî yükümüz hafiflesin. Borcumuzdan kurtulalım. Zira zekâta malik olduğumuzda fakire borçlanmış oluyoruz bir bakıma.
Sadaka Ömrü Bereketlendirir
Sadaka ve yardım yapmak ömrümüzü bereketlendirdiği gibi âhirette bize büyük faydalar sağlayacaktır. Bu yüzden infak müessesinin her zamankinden daha fazla işlerlik kazanması lazımdır. Bunu sadece devletimizin sosyal yönüne yüklemek, halkın manevi sorumluluğunu üzerinden kaldırmamalı düşüncesindeyim. Çünkü infak olmadan hayatımıza maneviyatın dahil olması, güzelliklerin bizi kuşatması mümkün görünmüyor. Şimdi düşünelim; Allah’tan gelenin, Allah’ın verdiklerinin yine onun kulları için harcanmaması nasıl bir büyük nasipsizliktir. Öyle değil mi? Hz. Mevlâna bu konuda bize çok güzel bir örnek sunarak hatırlatmada bulunuyor:
“Para denizin içindeki gemi gibidir. Eğer su geminin içine girerse onu batırır. Eğer dışarıda kalırsa gemi yoluna devam eder…”
Fakirler, düşkünler, yetimler, hastalar, yaşlılar ve ihtiyaç sahipleri bize emanet değiller mi? Yoksa bu tür şeyler bizim başımıza gelmez diye mi düşünüyoruz. Bir gün her an onlar gibi olma ihtimalimiz yok mu? Şahsen benim başıma bir sıkıntı geldiğinde; Sadaka, yardım ve infakımın eksik olduğuna hükmederim.
“Referansın nedir?” mi diyorsunuz. Efendimiz aleyhisselatu vesselam; “Az sadaka çok belayı def eder” demiyor mu? Yine Yüce Kitabımız; “Size rızık olarak verdiklerimizden infak edin” diye emretmiyor mu?
Şayet, yapılan ibadetlerin gönlünüze ışık olmasını, sosyal hayatın düzenini, dünya ve âhiret işlerinizin yolunda gitmesini istiyorsanız, bunun yolunun infaktan geçtiğini bilmeniz şarttır.
Muhakkak bir başkası için yapılan fedakârlık insana zor gelir. Bu yüzden de çok bereketlidir bir fakiri doyurmanın, bir garibi sevindirmenin, bir gönül yapmanın karşılığı…
Buyurun size imkân, ahlâkı sözden öze indirme fırsatı. Duygu, rahmet ve feyz çağlayanıdır Allah’ın her günü. Hayırda yarışalım. Kendinizi sevdiğinizi, ahlâkı özümsediğinizi, insanlığa merhamet ve şefkatle baktığınızı ispat etme vakti. Her alanda infak vakti. Bilgi de infak, ilimde infak, duyguda infak, ruhta infak, parada infak. İyi insan olmanın en kestirme yöntemi. Para ile dost olmadığımızın, para ile dost olmuş insanlarla da dost olmadığımızı ispat vakti! Para kazanmak ile onla dost olmanın aynı şey olmadığını görme vakti.
Elbette sadece belli zamanlarla sınırlı olmaması gerekiyor yardımlaşmak ve hayırda yarışmak. Kılınan namazlar insanın tüm manevî hastalıklarını tedavi ettiği gibi cimrilik hastalığından da arındırmalıdır. Bizi yardımlaşmaya götürmeli, başkalarını da düşünebilmeyi öğretmelidir…
Ülkemizde bu faaliyetleri yerine getiren resmi veya gönüllü kişi ve kuruluşlar var. Elbette çok güzel icraat ve faaliyetlerin yapıldığını da görüyor, biliyor ve duyuyoruz. Mesela sivil toplumumuzun dinamikleri olan cemaat, dernek ve vakıflarımız var. Karınca kararınca programlar düzenlemekteler. Fakir ailelere, düşkünlere ve yaşlılara; aş, çorba, ekmek ve iâşe dağıtıyorlar. Giyecek veriyorlar. Hayırseverlerimiz bu kuruluşlara da uğramalı, fakir ve ihtiyaç sahiplerinin listelerini almalı. Sadaka ve zekât dağıtacaklar kurumsallaşmış bu güvenilir kurumlara yol düşürerek infakta bulunmalılar. Mümkünse hayır yapanlar, fakirin ve mazlumun halini anlamak açısından dağıtım faaliyetlerine bizzat katılmalı derim…
Çok para kazanmak, bu paraları ihtiyaç sahipleriyle paylaşmak ve hayırlı işlerde kullanmak ölçümüz olmalıdır. Paraya mahkûm olmayıp bizzat onu mahkûm ettiğimiz bir hayatın hepimize nasip olmasını diliyorum.