Abdullah B. Mes’ud Radıyallahu Anh

  • 07 Temmuz 2017
  • 1.016 kez görüntülendi.
Abdullah B. Mes’ud Radıyallahu Anh
REKLAM ALANI

Allah Resulüyle karşılaşması

O, daha ergenlik çağına gelmemiş bir çocuktu. İnsanlardan uzak, Mekke vadilerinde dolaşır dururdu. Kureyş’in efendilerinden Ukbe b. Muayt’ın koyunlarını otlatırdı. Halk onu “Ümmü Abd’in oğlu” diye çağırırdı. Fakat asıl adı Abdullah, babasının adı da Mes’ud’du.

 

REKLAM ALANI

Bu çocuk, yeni ortaya çıkan peygamberle ilgili haberleri duymuş, fakat hem yaşının küçüklüğü hem de Mekke halkından uzak oluşu sebebiyle, o haberlerle ilgilenememişti. Onun yaptığı tek iş, Ukbe’nin sürüsünü erkenden kıra götürmek ve akşam olunca da geri getirmekti.

 

Bir gün, bu Mekkeli çocuk Abdullah b. Mes’ud, vakarlı ve orta yaşlı iki kişinin uzaktan kendisine doğru geldiklerini gördü. Onların yorgun ve bitkin bir halleri vardı. Çok susamışlar, dudakları ve boğazları kurumuştu. Onun yanına geldiklerinde, selam verip şöyle dediler:

– Küçük! Bize şu koyunlardan susuzluğumuzu giderecek ve terimizi soğutacak kadar süt sağıver. Çocuk:

– Yapamam, koyunlar benim değil. Onlar bana emanettir, dedi.

 

Adamlar, onun bu sözünü yadırgamadılar ve yüzlerinde bir memnuniyet ifadesi belirdi. Daha sonra birisi ona:

– Sen bana kısır bir koyun göster, dedi.

 

Çocuk, yakınındaki küçük bir koyunu gösterdi. Adam ilerleyip o koyunu yakaladı. Allah’ın adını söyleyerek, eliyle koyunun memesini sıvazlamaya başladı. Çocuk hayretle seyrederken, kendi kendine şöyle diyordu: “Acaba kısır koyunlar ne zamandan beri süt veriyorlar?”

 

Fakat az sonra koyunun memesi şişip süt akmaya başladı. Öbür adam yerden oyuk bir taş aldı ve içini sütle doldurdu. Kendisi ve arkadaşı ondan içtiler.

 

Gerisini Abdullah kendisi anlatır: “Sonra bana da içirdiler. Ben, neredeyse gördüğüme inanamıyordum. Hepimiz süte doyduğumuzda, mübarek adam koyunun memesine ‘Dürül!’ dedi. Meme hemen dürülüp eski halini aldı.

 

– Söylediğin bu sözü bana da öğret, dedim. O da bana şöyle cevap verdi:

– Sen mutlaka öğrenecek ve âlim olacaksın.

 

İşte, Abdullah b. Mes’ud’un İslâm’daki hikâyesi böyle başlamıştır. Çünkü o mübarek zat, Hz. Resulullah’ın ta kendisiydi. Arkadaşı da Hz. Ebu Bekir’den başkası değildi.

 

İşte o gün, Resulullah’la sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhu, Kureyş’in yaptığı eziyetin fazlalığı ve başlarına gelen belanın şiddetinden dolayı Mekke vadilerine çıkmışlardı. Çocuk, nasıl Allah’ın Resulünü ve arkadaşını sevip onların tesiri altında kaldıysa onlar da çocuğu sevmişler, onun güvenilir ve ciddi oluşu hoşlarına gitmiş ve onda iyi şeyler olduğunu sezmişlerdi.

 

Efendimizin hizmetine adandı

Bir süre sonra, Abdullah b. Mes’ud Müslüman oldu. Hizmet etmek için kendini Resulullah’a arz etti. Hazreti Resulullah sallallahu aleyhi vesellem de onu hizmetine kabul buyurdu. O günden itibaren bu şanslı çocuk Abdullah b. Mes’ud, koyun gütmekten, yaratılmışların ve milletlerin efendisinin hizmetine geçmiş oldu.

 

Abdullah b. Mes’ud, adeta bir gölge gibi Hz. Resulullah’tan hiç ayrılmaz oldu. Mekke ve Mekke dışında gittiği her yerde onun yanındaydı. Evinin içinde ve dışında da hatta Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem uyuduğu zaman onu uyandırır, yıkandığında ona örtü tutar, dışarı çıkmak istediğinde ayakkabılarını giydirir, içeri girmek istediğinde de ayaklarından naleynlerini çıkarırdı.

 

Onun bastonunu ve misvakını taşır, odasına girmek istediğinde, önce o girerdi. Öyle ki Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ona istediği zaman yanına girmesi için izin vermişti.

 

Abdullah b. Mes’ud, Efendimizin evinde eğitilmişti. Onunla doğru yolu bulmuş, onun ahlâk ve nitelikleriyle ahlaklanmış ve kendince onun bütün özelliklerini almıştı.

 

Ondan şöyle de söz edilmektedir: “O, huyu ve şekli, Allah Resulü sallallahu aleyhi veselleme en yakın olandır.”

 

İbn Mes’ud, Efendimizin okulunda öğrenim görmüştür. O, sahabenin Kuran’ı en iyi bileni idi. Buna, Arafat’ta dururken Hz. Ömer radıyallahu anh’a gelen bir kişinin hikâyesinden daha iyi delil yoktur. O kişi şöyle dedi:

– Ey müminlerin Emîri! Ben Kûfe’den geldim. Orada Mushafları ezbere yazdıran birisi var. Hz. Ömer, benzeri az görülen bir şekilde öfkelenip nerdeyse patlayacak hale geldi ve sordu:

 

– Yazıklar olsun sana! Kimdir o? Adam:

– Abdullah b. Mes’ud, diye cevap verdi. Hz. Ömer’in öfkesi geçip eski haline dönünce:

– Vallahi, böyle bir şeye ondan daha layık birinin kaldığını zannetmiyorum. Şimdi sana ondan bahsedeceğim, deyip konuşmaya başladı:

 

– Resulullah sallallahu aleyhi vesellem bir gece, Ebu Bekir’le Müslümanların durumunu konuşuyordu. Ben de onların yanındaydım. Sonra hep birlikte dışarı çıktık. Bir de baktık ki tanımadığımız birisi mescitte namaz kılmaktadır. Hz. Resulullah onu dinlemeye başladı. Daha sonra bize dönüp şöyle dedi:

– Kim, Kuran’ı indiği andaki tazeliğiyle okumaktan hoşlanıyorsa İbn Ümmi Abd gibi okusun.(Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, no: 26)

 

Duası kabul olan bir sahabi idi

Abdullah b. Mes’ud dua etmek için oturunca, Hz. Resulullah da şöyle demeye başladı: “İste, istediğin sana verilecektir.”

 

Hz. Ömer de şöyle ilave etti: “İçimden dedim ki: ‘Vallahi yarın erkenden Abdullah b. Mes’ud’a gideceğim ve Resulullah’ın onun duası için verdiği garantiyi ona müjdeleyeceğim.’ Erkenden kalkıp gittim ve ona müjdeyi verdim ama anladım ki Ebu Bekir benden önce davranıp ona müjdeyi vermiş. Allah’a yemin ederim ki şimdiye kadar Ebu Bekir’le giriştiğim hayır yarışlarının hiçbirinde onu geçemedim. O beni daima geçmiştir.

 

Allah’ın Kitabı hakkındaki bilgisi, Abdullah b. Mes’ud’u şöyle konuşturmuştur: “Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a yemin olsun ki Allah’ın Kitabından hiçbir ayet inmemiştir ki ben onun nerede ve ne hakkında indiğini bilmeyeyim. Eğer birisi, Allah’ın Kitabını benden daha iyi bilir ve ona ulaşmak mümkünse mutlaka yanına giderdim.”

 

Abdullah b. Mes’ud kendisinin bu özelliği hakkında mübalağa etmiyordu. Hz. Ömer, yolculuklarından birinde bir kafileyle karşılaşır. Gece vakti ve karanlık olduğu için kafilenin adamlarını tanımamaktadır. Kafilede Abdullah b. Mes’ud da vardır. Hz. Ömer, birisinin onlara şöyle seslenmesini söyler:

– Bu topluluk neredendir? Hz. Abdullah:

– “Derin vadi”den diye cevap verir. Hz. Ömer:

– Nereye gitmek istiyorsunuz? der. Hz. Abdullah:

– “Beyt-i Atîk”a der. Hz. Ömer:

– Onların arasında bir âlim var, der.

Yine birisinin onlara şöyle seslenmesini emreder:

– Kuran’ın en büyük ayeti hangisidir? Hz. Abdullah ona şöyle cevap verir: “Allah, ondan başka ilâh olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yarattıklarını gözetip durandır.” (Bakara; 255)

Hz. Ömer:

– Onlara seslen; “Kuran’ın en çok hüküm taşıyan ayeti hangisidir?” der. Hz. Abdullah şöyle cevap verir:

– “Şüphesiz ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya vermeyi emreder.” (Nahl, 90) Hz. Ömer onlara:

– Kuran’ın en veciz ayeti hangisidir? Dedi. Hz. Abdullah da:

– “Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.” (Zilzal, 7-8) (Bunun üzerine,)  Hz. Ömer şöyle der:

 

– Onlara seslen: “Kuran’ın en korkutucu ayeti hangisidir?” Hz. Abdullah şöyle cevap verir:

– “Bu, sizin kuruntularınıza ve kitap ehlinin kuruntularına göre değildir. Kim fenalık yaparsa cezasını görür, kendisine Allah’tan başka ne dost ve ne de yardımcı bulur.” (Nisa; 123) Hz. Ömer:

– Onlara şunu da sor: “Kuran’ın en çok ümit veren ayeti hangisidir?” Hz. Abdullah şöyle cevap verdi:

 

– “De ki: ‘Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullar! Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü o, bağışlayandır, merhametlidir.” (Zümer; 53) (Nihayet) Hz. Ömer şöyle der:

– Onlara sor: “Aranızda Abdullah b. Mes’ud var mı?” Onlar da:

– Evet, dediler.

 

Kuran’ı yüksek sesle
okuyan ilk sahabidir

Abdullah b. Mes’ud sadece Kur’an okuyucusu, ilimle uğraşan ve çok ibadet eden birisi değildi. O -bunların yanında- güçlü, sağduyulu, gayretli ve ciddi meselelerde çok atılgan birisiydi.

 

Bütün bunlara ek olarak, yeryüzünde Resulullah sallallahu aleyhi vesellemden sonra, Kuran’ı yüksek sesle okuyan ilk Müslüman oluşu ona yeter.

 

Bir gün, Resulullah’ın ashabı Mekke’de toplanmıştı. Sayıları çok az idi. Aralarında şöyle konuştular:

– Kureyşliler Kuran’ın, şu ana kadar kendilerine yüksek sesle okunduğunu duymadılar. Kuran’ı onlara duyuracak birisi yok mu? Abdullah b. Mes’ud:

– Onlara Kuranı ben duyuracağım, dedi. Onlar:

– Biz, Kureyşlilerin sana eziyet etmelerinden korkuyoruz. Ancak akrabası çok olan birisini istiyoruz, eğer ona bir kötülük yapmak isterlerse akrabaları onu korur ve onların kötülük yapmalarına mani olurlar. O da şöyle dedi:

– Beni bırakın, şüphesiz Allah beni korur ve savunur.

 

Hz. Abdullah, ertesi gün mescide gidip kuşluk vakti Makam-ı İbrahim’e geldi. Kureyşliler, Kâbe’nin etrafında oturmuşlardı. O, makamın yanında durup şunu okudu: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.” Sesini yükselterek: “Kuran’ı o çok esirgeyici Allah öğretti. İnsanı o yarattı. Ona konuşmayı öğretti…” (Rahman, 1–4)

 

Okumaya devam etti. Kureyşliler farkına varıp:

– İbn Ümmi Abd ne dedi? Diye sordular:

– Allah kahretsin! Muhammed’in getirdiği bazı şeyleri okuyor, dediler.

 

Ayağa kalktılar, okumakta olan Abdullah’ın yüzüne gözüne vurmaya başladılar. O da bir miktar okumuştu. Daha sonra kanlar içinde arkadaşlarının yanına gitti. Onlar:

– İşte biz bundan korkuyorduk, dediler. O da şöyle dedi:

– Vallahi, Allah’ın düşmanları hiçbir zaman yanımda şu andaki durumlarından daha zayıf olmamışlardır. Eğer isterseniz, yarın aynı şekilde onların yanına gideyim. Onlar şöyle cevap verdiler:

– Hayır, bu kadarı yeter, sen onlara sevmediklerini duyurdun ya…

 

Ahirete irtihali

Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anhu, Hz. Osman’ın halifeliğine kadar yaşamıştır. Ölüm döşeğindeyken, Hz. Osman radıyallahu anhu ziyaretine geldi ve dedi ki:

– Şikâyetin nedir?

– Günahlarım…

– Canın ne istiyor?

– Rabbimin rahmetini…

– Senelerden beri almaktan çekindiğin maaşının verilmesini emredeyim mi?

– Artık ona ihtiyacım yok.

– Hiç olmazsa senden sonra kızlarına kalır?

– Kızlarımın fakir düşmesinden mi korkuyorsun? Ben onlara her gece Vakıa suresini okumalarını tavsiye ettim. Resulullah’ın şöyle dediğini duymuştum: “Kim her gece Vakıa suresini okursa o asla darlık görmez.”

 

Gece olunca, Abdullah b. Mes’ud, Allah’ın adını zikrede zikrede ve onun ayetlerini okuya okuya Rabbine kavuştu. (Allahu Zülcelal ondan ebediyen razı olsun, âmin.)

 

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ