AHMED ER-RUFÂÎ HAZRETLERİNDEN HİKMETLER
Mürşidsiz yol alınmaz…
* “İlim; dünyada şeref, ahirette izzet (kaynağı)dır. (Gerçek) ilim; seni cehaletten kurtarıp, Allah’ın nimetleriyle övünüp gururlanmaktan uzaklaştıran ve ulu’l-Azm (olanlar)ın yolunda yürümene vesile olan ilimdir.Nice ilimler var ki, semeresi cehalet; nice cehaletler de var ki, semeresi ilimdir. İlmini zillet kisvesiyle örttüğün halde, sana ilim izzeti nasıl yakışır?”
* “Kur’ân, bütün hikmetlerin kaynağıdır. Ama bunları duyup anlayan kulaklar nerede? Allah’ın kitabı (Kur’ân) bütün Rabbani ayetleri içine alan, (geniş muhtevalı muciz) bir kitaptır. Allah’ın nimeti (lütfu) sayesinde onun batıni manalarını anlayıp, zahiri ile amel eden, iki ganimete birden sahip olmuş; kendi görüşüne göre amel eden ise, yoldan çıkıp zahir ve batın nimetlerin ikisinden de mahrum kalmıştır.
* İnsanları zorla emri altına alıp kendine itaat ettiren, hangi sınıftan ve gruptan olursa olsun onların kalplerinde kin ve nefret bırakır. İnsanları yumuşak ve dostça davranarak kendine itaat ettiren kimse ise, soylu olsun, basit olsun, onların yanında kabul görür.
* Akıllı kimsenin alameti; mihnet anında sabır; genişlik, bolluk ve mutluluk anında tevazu; ihtiyatlı olmak ve baki (varlığı sonsuz) olan yüce Allah’ı arzulamaktır.
* Rıza (Allah’tan razı olma) kapısı çalındığında, kulun mutlu sonunu müjdeleyen muştular duyulur. Allah’tan razı ol ki, marziyye (Allah’ın senden razı) olduğu bir halde ve korktuğundan emin olarak uyuyasın.
Dünya ve ahiret saadeti, iki sözcüğün neticesidir. Akıl ve din.
* Marifet kapılarının ilki, yüce Allah’la üns (yakınlık) bulmaktır. Zühd ise, yüce Allah’ın hoşnutluğunu bulmak üzere, her şeyden sıyrılmaya azmedip bütün irade-sini bu yöne sarf edenlerin atacakları ilk adımdır.
Bir mürşidin nezaretinde olmaksızın kendi kendine Allah bilincini (marifet) kazanmak isteyen, ister istemez eski haline döner. Bu yol, baba ve dededen miras yoluyla elde edilemez. Bu yol, amel; azim ve ihtimamla çaba gösterme, Allah’ın çizdiği sınırları çiğnememe, gözyaşı dökme ve Allah’a karşı edepli olma yoludur ki, buna ancak sıdk, inkisar, zül, iftikar, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin sünnetine ittiba ve ağyarı terk etmekle ulaşılır.
Zikir bütün afetlere kalkandır
Sufi; kalbini saflaştıran (arıtan) ve kendini başkalarından üstün görmeyen kimsedir. Marifetin ruhu; dâimî intibah (manevi uyanıklık) Selim (temiz doğru)sır, merhametli kalp ve sabit kadem (istikamet yolunda sebat etmek)tir.
* Fakir, kendi intikamını almaya çalışırsa yorgun ve bitkin düşer. Ama işini Allah’a bırakırsa, yüce Allah aşiret ve akraba yardımı olmadan kendisine yardım eder (ve intikamını alır).
*Kişinin havada uçtuğunu görsen bile, söz ve davranışlarını şer’i ölçülerle tartmadan kendisine itibar etme.
Şeriata ters düşen her hakikat, zındıklıktır. Tarikat, şeriattır. (bu sebeple), “Batın, zahir’den (tarikat şeraitten) başkadır” diyen kezzab (yalancı) bu hırkayı (tarikatı) kirletmiştir. Arif, “Batın, zahir’in batını (iç, dışın içi) ve saf özüdür” der.
* İzzet sahibi olan Allah ile izzet bulmak isteyen, aziz olur. Allah’ın dışındaki şeylerle izzet bulmak isteyen ise, alçalmış olur. Ancak, Allah’ın izzetini yalnızca Ona gerçek muhabbetle bağlananlar bulur. Zira Allah’ın muhabbeti, kalpten ağyarı (diğer muhabbetleri) söküp atar.
Allah’ı zikretmek Semavi ve Arzi bütün afetlere karşı bir kalkandır. Evet, zakir, hakk’ın celî’sidir. Bu sebeple kişi dilekleri kabul eden, gafletten arındıran o yüce huzurdan mahrum olmaması için zikir esnasında edepli olmalıdır.
* Gerçek şeyh (mürşid); öğüt verdiğinde mutlu sona giden yolu öğreten, rehberlik ettiğinde saadete giden yola ulaştıran, elinden tuttuğunda gafletten kurtulmana vesile olan kimsedir. Yine, gerçek şeyh, (himmetiyle) seni kitab ve sünnete uymaya zorlayıp, kitap, sünnet ve icma’da yeri bulunmayan bidatlardan uzaklaştıran kimsedir. Gerçek şeyh, zahir ve batını şeraite uygun olan kimsedir.
Zaman zaman yalancıların peşinden gidilip, dürüstler terk edilmiş, mağrurların etrafını kalabalıklar doldurmuş, ama insanlar fena ehlinden uzaklaşmıştır. Bunlar seni şaşırıp hayrete düşürmesin; çünkü bu nefsin halidir. Nefis; süslü kubbeleri, nakışlı kabirleri, geniş revakları ve büyük sarıklar saran, geniş yenli, iri (yapılı) ve haşmetli şeyhleri sever.
* Şeyhinin revakını harem, kabrini put, halını dilencilerin sığınıp yardım beklediği kapı yapma. Büyük insan; şeyhi ile iftihar eden değil, şeyhinin kendisi ile iftihar ettiği kimsedir.
* Tasavvuf ehline karşı çıkma, onları kendi hallerine bırak. Ancak şeriatın reddettiği bir şey gördüğünde şeriatın yanında yer al.
* Kendilerinde dünyevî ve uhrevî bir varlık görmeyen (fakir)lerin tevili mümkün olan sözlerini tevil ederek, onu zahire göre gereken şeri hadden kurtarıver. (Mesela) eğer ben (Ene’l-Hakk= Ben Hakk’ım diyen) Hallaç zamanında yaşamış olsaydım, (bu) sözü gerçekten söylediği isbatlandıktan sonra (te’vili mümkün olmasaydı) ben de öldürülmesine fetva verenlerle beraber asılmasına fetva verirdim. Ama kendisini ölümden kurtaracak bir yol olduğunda da sözünü te’vil eder ve pişmanlık duyup Allah’a tövbesini yeterli görürdüm. Çünkü merhameti sonsuz olan yüce Allah’ın rahmet kapıları hiçbir zaman kapanmamaktadır.
* Allah’ın rızasına erişmek için tuttuğun yol ile gururlanmaktan sakın; Çünkü bu, hem Allah’a hem de halka karşı su-i edeptendir. Bu yolun esası, tezellüldür (kişinin kendini küçük / hakir görmesidir). Nitekim ariflerin Allah tarafından izzetle mükâfatlandırılmaları tezellü’l sayesinde, gına (hak ile masivadan müstağni olmak) ile taltif olunmaları da iftikar (yani Allah’a ihtiyaç duymaları) sayesinde olmuştur.
Aşırı sufilerden uzak dur!
* Büyük (şahsiyet)lerin sözlerini te’vil etmeyi, onlara nisbet edilen menkıbe ve hikâyelerle vakit geçirmeyi alışkanlık haline getirenlerin sohbetinde bulunmaktan sakın; çünkü onların anlattıklarının çoğu yalan ve iftiradır.
İtidal sınırını aşan (müfrit)lar gibi şeyhlerin masum olduğuna inanma. Veya (onları ilahlaştırarak) Rabbi’nin fiillerini onlara nisbet etme; Çünkü Allah, gayurdur; (Zatına mahsus fiillerde hiç kimsenin kendisine ortak olmasından hoşlanmamaktadır).
Evet, şeyh (mürşid)ler, ancak Allah’a yönelen, O’nun yoluna sevkeden ve kendilerinden Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemin yaşantısı öğrenilen rehber ve vasıtalardır. Allah onlardan, onlar da Allah’tan razı oldu.
* Horasan sufilerinden bazı acemler: “Muhakkak ki büyük sufi ibn Şehriyar kuddise sirruhun ruhu, arap ve acem sufi guruplarını –Allah diledikçe- düzenleme konusunda tasarrufta bulunuyor.” demişler. Hâşâ! O, Vahhab ve faal olan Allah değil ki!
Allah dostlarına göre, niyabet-i Muhammediye var olup derecelerine göre zamanın velilelerine intikal etmektedir. Ancak, öldükten sonra insan ruhunun eşya ve insanlar üzerindeki tasarrufu anlayışı doğru değildir. Ancak şu kadarı var ki, bazı velilerin, hatta bütün velilerin ruhları ilahi lutfa mazhar olduğu için, (duada) onları araya koyarak (tevessül) istekte bulunanın durumunda düzelme/iyileşmenin olabileceği muhakkaktır. Yüce Allah: “Dünya hayatında ve ahirette sizin velileriniz (dost ve yardımcılarınız) biziz.” buyurmaktadır. İşte ölçü ve sınır budur.
Acemlerin içine düştükleri ifrat (aşırılık)tan sakın. Çünkü onların yaptıkları bazı şeyler de Allah’ın sevgili peygamberi sallallahu aleyhi vesellemin karşı çıktığı aşırılıklar bulunmaktadır.
Ölü olsun, diri olsun hiçbir fiili kullara nisbet etme. Zira hiçbir kimse (Allah dilemedikçe) kendine bile zarar veya fayda vermeye muktedir değildir. Evet, Allah’ın dostlarına olan muhabbetini ona aracı yapabilirsin. Çünkü Allah’ın, kullarını sevmesi (muhabbeti), O’nun ulûhiyet sırlarından ve Rububiyet sıfatlarındandır. Bu ise, en güzel vesiledir.
Veli, bütün söz ve davranışlarında peygamber sallallahu aleyhi veselleme uyan ve veli(dost) olarak Allah’ı seçen kimsedir.
İnsanlarla muamelen güzel olsun
* Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin ahlakıyla ahlaklanarak yumuşak huylu, güzel ahlaklı, büyük hoşgörü ve bol af sahibi, doğru sözlü, cömert, ince kalpli, sürekli güler yüzlü, metanet ve tevazu sahibi ol. Halkın, dost ve arkadaşlarının hakkına riayet et. Sürekli hüzün ve tefekkür sahibi ol. Çokça zikret, az konuş. Musibetlere karşı son derece sabırlı ol. Allah’a tevekkül et ve Allah’tan yardım iste. Fakir ve çaresiz kimseleri sev. Allah’ın yasakları çiğnendiğinde Allah için gazaba gel.
Bulduğunu ye. Bulamadıkların(ı bulmak) için kendini zorlama. (Herhangi bir şeye) yaslanarak yeme. Zenginlerin sana uymaları için kaba elbiseler giyin. Yeni elbiselerinle fakirleri üzme. Ya içi kuru ot (lif)la doldurulmuş yatakta, ya hasır üstünde ya da yerde (yat) uyu. Yaptığın her şeyde; bütün söz ve davranışlarında, daima Peygamberinin sünnetine uy.
İyiyi iyi bularak hoşlanmalı; çirkini de çirkin bularak iğrenmelisin. Allah’ı zikretmeden oturup kalkma. Gittiğin meclis ilim, hilim, takva, hayâ ve emanet (Allah’ın emirlerinin korunduğu) meclisleri olsun. Beraber oturup kalktıkların fakirler; kendileriyle yediklerin yoksullar olsun.
Bağırıp çağırma, müstehcen sözler konuşma, hiç kimseyi yerip azarlama, sevabını umduğun şeylerden başkasını konuşma. Mesai arkadaşlarının, yanındaki kişi ve dostlarının her birine (nasibini) ver. (Malını) insanlardan esirgeme.
İnsanların şerrinden sakınarak uyanık ol. Hiç kimseden tebessümünü esirgeme. Hiç kimseyle hoşuna gitmeyeceği sözlerle konuşma.
Dilini ve kulağını çirkin sözlerden muhafaza eyle. Elinin altındaki hizmetçi ve benzerlerini azarlama. Herhangi bir şey isteyen ihtiyaç sahibini geri (boş) çevirme veya (bu mümkün değil ise) kendisini sevindirecek bir sözle geri çevir.
Kolay olanı tercih et
İki şey arasında seçim yapma durumunda kaldığında günah olmadığı müddetçe en kolay olanı tercih et.
Davete icabet et. Dost ve arkadaşlarını arayıp bulmaya/ ne durumda olduklarını öğrenmeye çalış. Haksızlık edeni affet ve kötülüğe kötülükle karşılık verme. Gece Allah’ın kapısını ağlayarak çal. Yalnız Allah’la huzur bul. Veli olarak Allah yeter.
* Geceleri hayvanlar gibi (sabaha kadar) uyumaktan sakın. Zira gece vaktinde yüce Allah’ın kullarına bahşedip dağıtmak istediği hediyeleri vardır ki onları kıyam (ibadet) ehli alır, uykudan hoşlananlar ise onlardan mahrum kalır.