ALLAH DOSTLARI / Abdullah bin Hubeyk -KS-
ALLAH DOSTLARI
Abdullah bin Hubeyk -KS-
Yusuf Şahin
Devrinin zahid ve sûfîlerinin öncüsü, Ebû Muhammed Abdullah b. Hubeyk b. Sâbık el-Mevsılî el-Antâkî rahmetullahi aleyh Kûfe’de doğdu. Musul civarında da bulunduysa da hayatının büyük bir bölümünü Antakya’da geçirdi. Dostu, hocası ve aynı zamanda hadisteki şeyhlerinden biri olan Yûsuf b. Esbât rahmetullahi aleyhin yanında yetişti.
Fıkıh ve tasavvufta, müridleriyle dostluk kurduğu Süfyân es-Sevrî rahmetullahi aleyh’in yolunu takip etti. Fudayl b. İyâz ve Bişr el-Hâfî Hazretlerinden nakiller yaptığına göre, bu iki sûfî ile de sohbet etmiş olmalıdır.
Abdullah b. Hubeyk rahmetullahi aleyh sûfî kaynaklarında âlî senedle hadis rivayet eden bir râvi olarak zikredilir. Ebû Nuaym Hilyetü’l Evliya adlı eserinde onun, rivayetinde tek kaldığı yedi hadisini nakleder.
Meşhur evliya Feth-i Musulî’nin hocalarındandır. Devrin ileri gelen sufileri kendisine “Zühd konusunda bu ümmetin Hz. Yahya’sı” demişlerdir. Sûfî tabakat kitaplarında nakledilen sözlerinden, onun zühd devri tasavvufunun temel kavramlarını güzel bir ifadeyle açıkladığı anlaşılır.
Ömrünü ibadet ve tâata, nefse düşmanlığa ve kalbi masivadan temizlemeğe adayanların öncülerinden olan Abdullah b. Hubeyk rahmetullahi aleyhin havf ve recâ, haramlardan sakınma, nefse karşı koyma, kalp temizliği, amel, ihlâs, ibadet zevki gibi tasavvuf konularının üzerinde durduğu görülür.
Abdullah b. Hubeyk hazretleri tasavvuftaki havf ve recâ kavramını şöyle ele alır: “İnsan yalnız âhirette zararını göreceği şeyin endişesini taşımalı ve yalnız orada kendisine yarayacak şeyle sevinç duymalıdır. Bu bakımdan en faydalı korku (havf), günahlardan alıkoyan, elden kaçana üzülmekten koruyan ve geriye kalan ömür üzerinde düşünmeye yönelten korkudur. En faydalı ümit de (recâ), umduğunu bulması için kişiye ameli kolaylaştıran özendirici duygudur.”
Reca yani ümitli olmayı üçe ayırır:
“Yapılan iyi bir amelin kabul edilmesini ummak, kötü bir amelden sonra tövbe ederek bağışlanmayı ummak, hem günah işlemeye devam etmek, hem de bağışlanmayı ummak. Bu sonuncusu yalancı adamın sahte recâsıdır. Halbuki nefsin kötülüğünü tanıyan kimsenin korku hali, ümit haline galip olmalıdır.”
Allah’ın çok büyük nimet ve ihsanlarına rağmen hata ve günah içinde olup da kendini beğenenleri şöyle ikaz ederdi:
“Sen ki, sana iyilik edene karşı bile kötülük ediyorsun. Kötülük edene nasıl iyilik edebilirsin?”
Diğer ilk devir sûfîleri gibi Abdullah b. Hubeyk hazretleri de amel ve ibadete büyük önem vermiş, fakat daha çok ameldeki ihlâs ve ibadetlerdeki haz üzerinde durmuştur. Ona göre ihlâs amelden daha zordur ve bu nitelikteki amelden insanların çoğu âcizdir. Üstelik amel ilâhî azaba karşı bir teminat da değildir. Bundan dolayı o, ibadetlerin âhirette vereceği faydayı düşünmekten çok bu dünyada kazandıracağı taat hazzına dikkat çekmiş, kalbin ibadetten zevk almayışını o ibadetin noksanlığına ve kişinin birtakım hatalar içinde bulunduğuna işaret saymıştır.
Feth-i Musuli’ye Nasihati
Abdullah bin Hubeyk hazretleri talebesi Feth-i Musulî rahmetullahi aleyh’i ilk tanıdığında şöyle nasihat etmişti:
“Ey Horasanlı, insanın başını sıkıntıya sokan dört şey vardır: Göz, dil, kalp ve nefsin istekleri.
Gözüne sahip ol, onunla helâl olmayan şeylere bakma!
Dilini koru, dilinle Allah’ın kalbinde olduğunu bildiği şeyin aksini söyleme!
Kalbine dikkat et, gönlünde hiçbir müslüman için kin ve hased duygusu bulunmasın!”
Bir müslüman için en büyük ilâhî cezanın duâ ve ibâdetin lezzetinin kalpten alınması olduğuna inanır ve şöyle anlatırdı:
İsrailoğullarından bir âbid Cenab-ı Hakk’a:
“Şu kadar zamandan beri sana isyandayım, fakat beni cezalandırmadın?” diye münâcâtta bulunur. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ devrin nebîsine vahyederek buyurdu ki:
“Seni hayli zamandan beri cezâya çarptırdım, fakat sen farkında değilsin. Düşünsene bir kere ne kadar zamandan beri yaptığın duâ ve münacâtının tadını almıyorsun. Bundan daha büyük ceza olur mu?”
Sohbet dinlediği sufi dostlarından rivayetlerde bulunan Abdullah b. Hubeyk hazretlerinin naklettiğine göre Haydere bin Ubeyde rahmetullahi aleyh şöyle anlatır;
Ziyâret için âbidlerden birinin yanına gitmiştik. Ona:
“Kendini nasıl buluyorsun?” diye sorunca şöyle cevap verdi:
“Günâhı çok, iyilikleri az, yolculuğu uzun bir kimse olarak buluyorum.” Yanında, hatırlayabildiğin kadarıyla ne azığın var diye sorduk. O da:
“Kul olmam hasebiyle, Rabbimin emrettiklerini yapmam, O’nun af ve mağfiretinden ümidim, tek sermâyemdir” dedi.
Dünya Hırslarından Sakının
Zühd ve dünya hırsından korunmak hususunda da Abdullah bin Hubeyk hazretlerinden birçok nasihat günümüze ulaşmıştır. Onlardan biri de şöyledir:
“Hayatında diri kalmak isteyen kalbinde hırsa, aç gözlülüğe yer vermesin. Çünkü tamahkar kişi hırs zincirine bağlanmış ölüye benzer. Kalpteki dünya hırsları kalpleri mühürler, mühürlü kalp de ölüdür. Kalp aslında iman mahallidir. Kanâat ve zikir ona arkadaş olduğunda orada dünya hırsı ve gaflet bulunmaz. Müminin kalbi tamahkâr olamaz, nefsin şehvet ve arzularına uyamaz. Tamah ve şehvet vahşetin yani kalbin hasta olmasından kaynaklanan sıkıntının sonucudur. İman ise üns yani dostluk işidir. İnsanlar Rabb’larına olan ünsiyetleri ölçüsünde insanlarla da ünsiyet kurarlar.”
Allah-u Zülcelâl şefaatlerine nail eylesin. Amin.
HİKMETLİ SÖZLERİ
Allah’ın rızasını kazanma yoluna koyulanlara rehberlik edenlerin öncüsü Abdullah bin Hubeyk hazretleri sevenlerine şöyle nasihat ederdi:
“Kim, Allah-u Teâlâ’nın rızâsı için nefsini ayıplarsa, Allah-u Teâlâ onu gazâbından korur.”
***
“Kötü ve yanlış sözleri çok dinlemek, tâatın, ibâdetin tadını kalbden siler.”
***
İhlas hakkındaki meşhur sözü şöyledir:
“Amelde ihlas amelden daha zordur. Kul kendisiyle Allah arasındaki hususlarda hakîkî mânâda, tam olarak sıdk üzere bulunsa Allah onu gayb hazînelerine vakıf kılar.”
***
Bir gün şöyle bir soru sordular:
“Tavır ve davranışlarımızda Hakk’a bağlılığımız nasıl belli olur?”
“Aleyhine bile olsa, insanlara adaletle muamele ederek; senden aşağıda bulunandan bile gelse, Hakk’ı kabul ederek,” diye cevap verdi.
***
Ameline güvenmenin tehlikesi hakkında şöyle uyarırdı:
“İşlediğin en faziletli amele güvenerek azâb olunmaktan korkmazsan helak olursun.”
***
Âbidlerden bazısı şöyle demişlerdir:
“Ey insanlar! Kalblerinizi Allah-u Teâlâ’yı anmakla diriltiniz, O’nun korkusu ile doldurunuz, sevgisiyle nurlandırınız, O’na kavuşma arzusu ile neşelendiriniz. Biliniz ki, O’na olan sevginiz nisbetinde yükselir, niyetinizin güzelliği ile nefsinizi kahreder, nefsinizin arzu ve isteklerini terk ile, amellerinizi temizlersiniz.”
***
Hadis dinlediği hocalarından duyduğu rivayetleri naklederek şöyle bildirdi:
“Allah-u Teâlâ Hz. Musa aleyhisselama şöyle vahyetmiştir:
“Ahmak olanlara kızma. Gammın, üzüntü ve kederin çok olur.”
***
“İnsanların Hakk’tan ve Hakk’a ibadetten sıkılmaları, diğer insanların kalplerinin onlardan sıkılmalarına sebep olmuştur. İnsanlar Rableri ile yakınlık kursalardı, herkes kendileri ile yakınlık kurarlardı” demiştir.
***
Tabiînden şöyle nakletmiştir:
“Allahım! Sen istemeden de veriyorsun… Allahım! Senden azametini ve yüceliğini kalbime koymanı, bana sevgini ihsân etmeni diliyorum.”
***
“Kalpteki dünya hırsları kalpleri mühürler, mühürlü kalp de ölüdür.”
***
“Allah Teâlâ’nın sevgisiyle dolup taşanların güzel âdetlerinden birisi de, gece ve gündüz, Allah-u Teâlâ’yı kalb ve dil ile çok anmalarıdır. Ancak, kalbin zikretmesi daha üstündür.”
***
“Kalbime uygun gelmeyen; içime rahatlık vermeyen bir şeyi terk ederim.”
***
“İyi ile kötüyü birbirinden ayırabilecek kadar ilim öğreniniz.”