ALLAH DOSTLARI / Hâce Ali Râmitenî -KS-

  • 10 Şubat 2025
  • 129 kez görüntülendi.
ALLAH DOSTLARI / Hâce Ali Râmitenî -KS-
REKLAM ALANI

ALLAH DOSTLARI
Hâce Ali Râmitenî -KS-
Yusuf Şahin

Hâce Ali Râmitenî kuddise sirruh hazretleri Silsile-i Nakşibendiyye-i Aliyye’nin on üçüncü altın halkasıdır. Buhara yakınlarında bulunan Râmiten kasabasında dünyaya geldi. Buraya nisbetle kendisine Râmitenî denmiştir.
Küçük yaşlarından itibaren tahsil etmeye başladığı zahirî ilimlerde yetişince maneviyat yoluna yöneldi. Hâce Mahmûd-ı İncir Fağnevî kuddise sırruh hazretlerine intisap etti. Kendi zamanının maneviyat erlerinden Hoca Ahmed Yesevî ve Seyyid Ahmed Atâ rahmetullahi aleyhim ile görüştü. Alâüddevle-i Simnânî ile mektuplaştı.
Hâce Ali Râmitenî kuddise sirruh hazretleri şeyhine bağlandıktan sonra tasavvuf yolunda yüksek makamlar elde etti. Ömrü boyunca ehl-i sünnet yolunu savundu ve sapkınlıkta olanlara bir hidayet rehberi oldu.
İnsanlara daima Allah-u Teâlâ’nın emir ve yasaklarını anlattı. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin sünnet-i seniyyesine bağlı kalmaya büyük önem verdi.
Çok yüksek makamlara ve hayretler uyandıran kerametlere sahip olan Hâce Ali Râmitenî hazretleri “Azîzân” lakabıyla anılırdı. İbadet ve derslerinden sonra helal lokma kazanmak için dokumacılık yapardı. Bu sebeple kendisine dokumacıların şeyhi manasına Pir-i Nessac derlerdi.
Azîzân Denilmesinin Sebebi
Bir gün Hâce Ali Râmitenî rahmetullahi aleyh hazretlerine bir misafir geldi. Fakat evinde misafire ikram edeceği bir yiyecek yoktu. Üzüntüyle otururken kapı çalındı. Gelen kişi Hâce Alî Râmitenî hazretlerinin müridlerinden birisiydi ve yemek getirmişti. Getirdiği ikramı mürşidinin huzuruna bıraktıktan sonra edepli bir şekilde şeyhine hizmette bulundu. Mevlânâ Alî Râmitenî bu hizmetten pek memnun kaldı ve misafir gittikten sonra o müridini çağırarak şöyle buyurdu:
“Getirdiğin bu yemek, sıkıntılı bir anımızda imdada yetişti. Sen de bizden her ne muradın var ise iste! Çünkü hacet kapısı şu anda açıktır.”
Genç müridi;
“İlimde ve evliyalık makamında size benzemekten başka bir arzum yoktur!” dedi. O da,
“Çok zor ve yükü ağır bir iş arzu ettin. Bunun yükünü kaldıramazsın” buyurdu. Genç ise;
“Dünyada tek muradım, aynen sizin gibi olmaktır. Fakat yine de her emrinize razıyım” dedi.
Hâce hazretleri onun elinden tutarak halvete götürdü ve ona tam bir teveccühle teveccühte bulundu. Bir süre sonra dışarıya çıkan mürid, insanların Hâce Alî Râmitenî hazretlerinden ayırt edemeyeceği şekilde, içi ve dışı onun gibi olduğu bir hâldeydi. Fakat aşk sarhoşu olup, kendinden geçti. Bu hâle daha fazla dayanamayan mürid kırk gün daha yaşadı ve vefat etti. Bunun üzerine kapıdan içeriye girdiklerinde bir azîz varken, dışarıya çıktıklarında iki azîz olduklarından dolayı Hâce hazretlerine iki azîz anlamına gelen “Azîzân” denmiştir.
Üç Soru Üç Cevap
Şeyh Rükneddîn Alâüddevle es-Simnânî hazretleri, Hâce Alî Râmitenî kuddise Sirruh ile aynı zamanda yaşamış bir zattı. Aralarında bazen mektuplaşma gerçekleşirdi. Bir gün Şeyh Rükneddîn hazretleri üç mesele hakkında sorular içeren bir mektup yazıp Hâce Alî Râmitenî hazretlerine gönderdi.
Birinci sorusu şuydu:
“Siz de biz de saliklere hizmet ederiz. Siz sofrada tekellüf eylemeksizin, elinizde olanla yetinirsiniz; biz ise tekellüf eder, sofranın bol çeşitli olmasını sağlamaya çalışırız. Buna rağmen insanlar sizden razı olup, bizden şikâyet ederler. Bunun sebebi nedir?”
Hâce Alî Râmitenî hazretleri şu cevabı verdi:
“Minnet ile hizmet edenler çoktur, ama hizmet ettiğini minnet bilenler azdır. Çok çalışın ki hizmette bulunduğunuzu minnet bilesiniz. Öyle yaptığınızda kimse sizden şikâyetçi olmaz.”
İkinci sorusu:
“Duyduğumuza göre sizin terbiyeniz Hızır aleyhisselâm tarafından gerçekleşmiştir. Bu nasıl oldu?”
Hâce Alî Râmitenî şöyle yanıtladı:
“Hak Sübhânehû ve Teâlâ’nın öyle âşık kulları vardır ki, Hızır aleyhisselâm da onlara âşıktır.”
Üçüncü olarak şu soruyu sordu;
“Sizin cehrî (açık) zikir yaptığınızı işittik. Bu nasıl bir şeydir?”
Hâce hazretleri şöyle buyurdu:
“Biz de duyduk ki, siz de gizli zikir yapıyormuşsunuz. Mademki gizli zikir yapıyorsunuz, halk bunu nereden biliyor? O zaman sizinki de gizli zikir sayılmaz.”
İrşad Hizmetleri
Ali Ramiteni hazretleri ömrünün sonlarına doğru Buhara’dan Harezm’e geldi. Sur kapısında konakladı ve oranın padişahına iki talebesini gönderdi.
“Sultana gidiniz. Fakir bir dokumacı, şehrinize gelmiştir. İzin verirseniz burada kalacak, izin vermezseniz geri gidecektir, deyiniz. Eğer izin verirse, sultanın elinden mühürlü bir belge alın” buyurdu. Talebeleri gidip sultana durumu arz ettiler. Sultan böyle bir isteği ilk defa duyduğu için tuhaf karşıladı ise de, mühürlü bir belge verdi. Bu belgeyi talebeler getirdiler. Azizan hazretleri şehrin kenarında bir semte yerleşti.
Her gün işçilerin toplandığı pazara gidip, içlerinden birkaç kişiyi alırdı. Onlara günlük yevmiyelerini sorduktan sonra;
“Şimdi abdest alıp, ikindi namazına kadar sohbetimize katılın. İkindiden sonra da ücretlerinizi alıp evlerinize dönün” buyururdu.
İşçiler, çalışmadan oturmak suretiyle, ibadetlerini de yaparak hiç işitmedikleri şeyleri öğreniyorlar, akşama doğru ise ücretlerini almayı ganimet biliyorlardı. Sohbetine bir defa katılan, sohbetin lezzetine doyamayıp, bir daha ayrılamıyordu. Bu durum, bütün şehre yayıldı. Herkes talebesi olmak can atıyordu. Her gün evi dolup dolup boşaldı, duasını almak için herkes birbiriyle yarıştı. Nihayet bazıları, durumu sultana şöyle anlattılar:
“Şehirde bir hoca türedi, herkes akın akın ona koşuyor. Onun bir dediği iki edilmiyor. Her arzusunu, emirmiş gibi yapmak için yarış ediyorlar. Bu gidişle şehirdekiler, onu başlarına sultan seçerler de saltanatınızdan olursunuz.”
Sultan da onun şehirden çıkması için bir ferman yazdırıp adamlarıyla gönderdi. O da gelenlere:
“Bizim, şehirde yerleşeceğimize dair imzalı ve mühürlü bir fermanımız var. Sultan, eğer kendi imzasını, mührünü ve iznini inkâr ediyorsa, biz de çıkıp gitmeye razıyız” cevabını verdi. Bu cevabı sultana bildirdiler.
Sultan, verdiği izni geri almak küçüklüğüne düşmedi. Ayrıca gelip sohbetine katıldı. Onun sohbetindeki lezzeti ve inceliği iyi anlayan sultan, onun en önde gelen talebelerinden oldu.
Yüz otuz yıl yaşadığı rivayet edilen Hâce Ali Râmîtenî hazretleri oğlu Hâce Muhammed’den başka Hâce Muhammed Külâhdûz, Hâce Muhammed Bâverdî, Hâce Muhammed Hallâc, Hâce Muhammed Baba Simmâsî adlı dört halife daha bıraktı.
Nakşibendiyye tarikatının kurucusu Bahâeddin Nakşibend, Ali Râmîtenî’nin halifelerinden Muhammed Baba Simmâsî’nin mürididir. Hâce Azîzân hazretleri zikir telkini konusunda açık ve gizli zikir usullerini uygulamıştır. Ancak daha sonra Nakşibendiyye yolunda usul olarak gizli zikir benimsenmiştir.
Hâce Ali Râmitenî hazretleri H.721 yılında Hârezm’de vefat etmiştir. Allah-u Zülcelâl bilcümle Meşâyıh-ı Kirâm’ın şefaatlerine nâil eylesin. Amin…

ÖZLÜ SÖZLERİ
Mevlânâ Hâce Ali Râmitenî kuddise sirruh hazretlerine soruldu:
“Kişi kaybettiği amelleri ne zaman geri kazanabilir?” Buyurdu ki:
“Tan yeri ağarmadan önce! (Seher vakitlerinde ibadet ve niyaz ile)”
***
Hâce Azîzân hazretlerine;
“İman nedir?” diye sordular. O da cevap olarak dokumacılık mesleğinin diliyle şöyle buyurdu:
“Kesmek ve birleştirmektir. (Yani kalbi masivadan kesmek, Allah’a ve Allah’ın rızasına vesile olan şeylere bağlamak.)”
***
Şeyh Bedruddîn el-Meydânî hazretleri, Hâce Ali Râmitenî hazretlerine sordu:
Allah-u Teâlâ ‘O’nu çokça zikredin’ kavl-i şerifiyle bizlere onu çokça zikretmemizi emretti. Ancak bu zikirden murad dil ile zikretmek midir, yoksa kalp ile zikretmek midir?” Hâce hazretleri şöyle cevap verdi:
“Mübtediler (yolun başında olanlar) için dil ile zikretmek, müntehiler (yolda ilerlemiş, maksada erişmiş olanlar) için ise kalp ile zikretmek!”
***
Hâce Ali Râmitenî hazretleri Hallac-ı Mansur rahmetullahi aleyh’in söylediği bazı sözler sebebiyle idam edilmesi hakkında şöyle demiştir:
“Abdulhâlık Gucdüvânî hazretlerinin evlatlarından birisi yeryüzünde bulunsaydı Mansur darağacında asılmazdı.”
***
“Amelini bir şey görmeden amel etmek gerekir. Kendini her daim kusurlu bulmak ve yeniden amel etmek gerekir.”
***
“İki halde, kendinizi geri tutun ve dikkatli olun; Konuşurken ve yemek yerken,”
***
Hâce Hazretleri şöyle anlatmıştır:
“Bir gün Hızır aleyhisselâm, Hâce Abdulhâlık Gucdüvânî kuddise sirruhun yanına gelir. Hâce hazretleri evden iki arpa ekmeği çıkarır. Hızır aleyhisselâm ondan yemez. Hâce Abdulhâlık hazretleri ona: “Yiyiniz, helâldir” dediğinde Hızır aleyhisselâm şu cevabı verir:
“Gerçekten helâldir, ama hamurunu yoğuran abdestsiz yoğurmuştur. Bize bunu yemek uygun değildir.”

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ