ALTIN NESİL – Üstünlük Ancak Takvadadır
ALTIN NESİL
Üstünlük Ancak Takvadadır
Gülistan Araştırma
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin zamanında Medine çarşısına güçlü, kuvvetli bir köle gelmişti. O zamanlar makinalar olmadığı için her iş insan emeği ile yapılıyordu. İş gören bir köle satın almak isteyen çoktu. Fakat bu mümin bir köleydi. Kendisini satın almak isteyenlere yapacağı hizmetinin karşılığında bir tek şartı vardı. İşlerini aksatmamakla birlikte her vakitte namazını cemaatle kılmak istiyordu.
“Ezân-ı Muhammedî okununca gideceğim, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in arkasında namaz kılacağım. Hizmetime mukabil tek şartım bu!” diyordu.
Nihayet bu şartı kabul eden biri onu satın aldı. Söz verdiği gibi de her vakitte cemaatle namaz kılmasına izin verdi.
Bu salih köle namaz vakitlerinde mutlaka Mescid-i Nebî’de Hazret-i Peygamber’in ardında saf tutuyordu. Fahr-i Kâinât Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem her namaz vakti cemaate baktığı zaman hiç aksatmadan mescide gelen bu salih köleyi görüyordu. Ondaki bu şevk ve istek, namaz ve Peygamber âşığı bu salih kişi arasında büyük bir muhabbete vesile olmuştu. Öyle ki; Rasûlullah Efendimiz, mescide her gelişinde gönlüyle ve gözleriyle onu arıyordu. Aralarında sanki hususi bir bağ oluşmuştu.
Bir gün Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam mescide geldiği zaman onu göremeyince merak etti. Kölenin sahibine gidip durumunu sordu. Acaba efendisi mi onun cemaate gelmesine mani oluyor diye araştırdı. Fakat sahibi kölenin koştuğu şarta riâyet ettiğini kölenin cemaate gelmeyişinin başka sebebi olduğunu söyledi:
“–Yâ Rasûlâllah, o hasta.”
Bunun üzerine Allah Resulü sallâllâhu aleyhi ve sellem ashabına dönerek:
“–Haydi hep birlikte o köleyi ziyarete gideceğiz.” buyurdu.
Böyle bir şey, o zamana kadar görülmüş değildi. O devirde köleler mal gibi alınıp satılan bir nesne gibiydi. Kendi aralarından biri gibi değere layık görülmezdi.
Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam ise mü’minlerin kardeş olmasını, aralarında takvâdan başka bir üstünlük kalmamasını tenbihliyordu. Ayrıca Hazret-i Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem bu salih köleye büyük bir muhabbet göstermekteydi.
Peygamber efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem hastayı ziyaretinden bir müddet sonra yine bir gün mescide gelemedi. Onu Ravza’da göremeyen Hazret-i Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem yine durumunu onun efendisine sordu. Sahibi üzüntüyle;
“–Yâ Rasûlâllah, sekerât-ı mevt hâlinde… Öldü ölecek…” diye cevap verdi. Bunun üzerine -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu defa da;
“–Haydi hep birlikte yine yanına gideceğiz.” buyurdu.
Yine ashâb-ı kirâmı topladı, salih kölenin yanına gittiler. Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, ruhunu teslim edinceye kadar salih kölenin yanından ayrılmadı. Rûhunu teslim edince de defnedilinceye kadar yanında durdu.
Bu hâdise karşısında muhâcirîn-i kiram dedi ki:
“–Biz bu kadar iltifat görmedik.”
Ensâr-ı kiram da aynı şekilde;
“–Biz de bu kadar iltifat görmedik.” dedi.
O zaman şu âyet-i kerîme nâzil oldu:
“…Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız, takvâ bakımından en üstün olanınız, yani O’ndan en çok korkanınızdır…” (Hucurât, 13)
O devirde toplumun en alt tabakasından sayılan o köle, Rasûlullah aleyhisselatu vesselamın yanına çok kıymetliydi. Çünkü Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ümmetinden her bir kişiyi, malı, mevkii, soyu sopu ne olursa olsun sadece manevi durumuna göre değerlendiriyordu. Bir köle Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’e muhabbeti ve cemaatle namaza olan iştiyâkı sayesinde böyle büyük bir iltifata nail olmuştu.
Hizmet Eden Kıymetlidir
Mü’mine siyâhî bir hanım, mescidin kumlarını temizler, yıkardı. Bir gün Efendimiz onu Ravza’da göremeyince;
“–Nerede bu kardeşiniz?” diye ahvâlini sordu.
“–O vefât etti.” dediler. Peygamberimiz’e onun vefâtını haber verecek kadar mühim görmemişlerdi. Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem, cenazesine katılamadığı için müteessir oldu;
“–Niye bana haber vermediniz?” dedi. Kabrini sordu, kabrine gitti, cenâze namazını kıldı. (Buhârî, Cenâiz, 67)
Ardından şöyle buyurdu:
“Bu kabirler orada yatanlar için zifirî karanlıktır. Üzerlerine kılacağım namaz sebebiyle Allah Teâlâ onların kabirlerini nurlandırır.” (Müslim, Cenâiz, 71)
“Çok Secde Et”
Rebîa bin Kâ‘b (Ebû Firâs) radıyallâhu anh adlı bir sahâbî anlatır:
“Çoğu zamanlar Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem’in yakınında geceyi geçirir, O’na abdest suyunu getirir ve diğer ihtiyaçlarını görürdüm. Bir gün Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem bana;
“–İste! (Vereyim.)” buyurdu.
Ben de;
“–Cennette Sen’inle beraber olmayı isterim.” dedim.
Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem;
“(Büyük bir şey istedin.) Başka bir şey istesen olmaz mı?” buyurdu. Bu sefer ben;
“–Dileğim ancak budur!” dedim. Bunun üzerine Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem;
“–Öyleyse çokça secde ederek kendin için bana yardımcı ol!” buyurdu.” (Müslim, Salât, 226; Ahmed, III, 500)