GENÇLİK DÖNEMİ BUNALIMLARI VE ÇIKIŞ YOLLARI
Yaşam saatini bunalıma kuruyorlar
“Gençlik” ve “bunalım”, günümüzde o kadar çok yan yana kullanılıyor ki neredeyse birbirinden ayrı düşünülemiyor.
“Bunalım” ruhsal bir problemdir. Geleceğiyle ilgili karar verme aşamasına gelen insan, kılavuzsuz olursa ne yapacağını bilemez. Bu bilemezlik hâli, kararsızlığa, şaşkınlığa; kararsızlık ve şaşkınlık, durgunluğa; durgunluk, ruhsal bunalıma yol açar.
Bunalım; kendinden emin olmama, iç sıkıntısı ve çoğu zaman bununla birlikte eylemsizliğe sürüklenme hâlidir.
Bunalım, sağlıklı bir toplumda nadir rastlanılan bir durumdur. Ama modern dünyada, kişilerin yaşamına diledikleri gibi şekil vermek ve kendi emellerini gerçekleştirerek hâkimiyet kurmak isteyen zorba güçler önce zamanı, “Eski Çağ, Yeni Çağ, Orta Çağ, Modern Çağ” diye ayırdılar. Sonra bireyin yaşamının her bir sürecini bir problemle ilişkilendirdiler. Gençlik için “bunalım çağı”; yaşlılık için “bunama çağı” dediler.
Bugün gençlik ve bunalım o kadar bir arada anılır olmuştur ki ilginçtir gençlik çağına ulaşan her bir ferd, adeta yaşam saatini bunalıma kuruyor. Yanlış etki altında kalan kişi, bunalımı gençlik dönemi için kaçınılmaz bir durum olarak düşünüyor, gençlik döneminde bunalmamayı bir gariplik olarak görmeye başlıyor. Hatta bunalım problemi hiç bulunmayan gençler, gençlik dönemine geçtiklerine duyurmak isterken bunalımlı görünmeye çalışıyor, bunalımlı görünmezse gençliğinin bir yönünün eksik kalacağını düşünür hale gelmişler. Bir genç, herhangi bir nedenden üzüntülü göründüğünde çevredekiler, hemen teşhisi (!) koyup “Gençlik bunalımı” diyorlar. Neden?
Allahu Zülcelâl buyuruyor, “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.” (en-Nisa; 49) diye buyuruyor.
İnsanlar, Allah’ın yolundan uzaklaşıp Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ve salih insanları kılavuz edinmekten uzaklaşarak, hidayet üzere olmayanlara uyunca bu tür yanlış anlayışlara sürüklendiler.
Gençlik nedir?
Milli Eğitim Bakanlığı gençliği şu şekilde tanımlamaktadır. Gençlik; buluğa erme neticesinde, biyolojik ve psikolojik bakımdan çocukluğun sonu ile toplum hayatında sorumluluk alma dönemi olan 12-24 arasında kalan yaş gurubudur. Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın tanımına göre ise “Genç, 15 ile 25 yaşları arasında, öğrenim gören, hayatını kazanmak için çalışmayan ve ayrı bir konutu bulunmayan kişidir.”
Genç, bizim inancımızda mümeyyizlik başlangıcını aşıp rüşt çağına eren, reşit olan kişidir. Mümeyyizlik; iyiyi kötüden ayırabilme, doğru ve yanlışı seçebilecek yaşa gelmiş olmaktır. “Rüşd” doğru yol, erginlik ve olgunluk demektir; aklın çocukluk zafiyetinden kurtularak güç kazanması, mantığın işleyebilecek konuma çıkmasıdır. Reşit, doğru yolda olan, kendisini maddi ve manevi sermayesi ile yönetebilen kişidir.
Bizim dünyamızda genç, reşit kişidir; doğruyu seçer, kendisini doğru yönetir, doğrunun anlaşılmasına vesile olur ve hem sorumlu hem de mükelleftir.
Rehberi olmayan bunalımın
dibine vuruyor
Gençlik, insan yaşamı için bir karar verme dönemidir. Genç birey mesleği, evliliği, dostları için seçim yapma dönemindedir. Meslek, evlilik ve dostlar… İnsan yaşamında hayatî bir öneme sahiptirler. İnsan, bu konularda kendi kendine karar vermek istemez, zorlanır ve bir yol göstericiye gereksinim duyar. Bir yol gösterici bulamadığında ise kararsızlığa, şaşkınlığa sürüklenir. Bunalım denen ruhsal problemi besleyen, bu kararsızlık ve şaşkınlıktır işte.
Malumunuz üzere, modern dünyada insan benciliği tavan yapacak şekilde bireyselleştirildi; inançtan ve onu ayakta tutacak her tür sosyal bağdan koparılıp sorunları karşısında yapayalnız bırakıldı. Kırsal alanın, köylerin sadeliğinden kentlerin karmaşıklığına doğru yol alan yaşam, her gün biraz daha alt üst oluyor. İnsan, gün geçtikçe daha çok danışma, daha çok sorma gereksinimi duyuyor. Kendisine yol gösterecek bir kılavuz arıyor. Ama insanı kılavuzsuz bırakarak kendi etki alanlarında, kendi tüketicileri olarak tutmak isteyenler, onunla doğru kılavuzlar arasına engeller koyuyor.
Doğru bir kılavuza, bir hidayet kaynağına ulaşamayan kişi, gençliğin heyecanı içinde olunca da anormal davranışlara düşüyor, kırıcı ve yıkıcı olmaya başlıyor. Günahlar, şeytanın ivası ve vesveseleri, nefsin hazları derken bataklığın içine düşmüş bir kuş gibi çırpındıkça batıyor, battıkça bunalıyor. Dibine vuruyor bunalımın.
Bunalım, esasında her genç için kaçınılmaz bir durum değildir. Bunalım gerçekte kılavuzsuz kalan, yaşamın renkliliği ve zorlukları karşısında yapayalnız olan genci bekleyen tehlikedir. “Sen, tek başına bir âlemsin” deyip ferdiyetçileştirilen, inançsız bırakılan ya da inancı olsa da her tür sosyal bağın dışında kalan genç, bunalıma düşme tehlikesiyle yüz yüze kalıyor.
Peki, düşülen bunalım ve kaostan gençler nasıl kurtulacaklar? “Rehber dedik, klavuz dedik” ama kimi rehber edinecekler, kılavuzları kim olacak?
Genç Mürşide tabii
olarak reşid olur
“Rüşd” kavramı, sırat-ı mustakim, sebîlü’r-reşâd, hüdâ ile eş, sebîlü’l-ğayy (sapıklık yolu) ile zıt anlamlıdır. Rüşd, dosdoğru yolu, hidayeti kapsar; sapıklığı, sapkınlığı dışarıda bırakır. Mürşid, sebîlü’l-ğayydan (sapıklık yolundan) kurtarıp sırat-ı mustakime, sebîlü’r-reşâda, hidayete yöneltendir.
Kılavuz, genci yol tehlikelerinden uzaklaştırır, gence güven verir. Bunalımın kaynağı güvensizliktir. Güven, genci bunalımdan uzaklaştırır.
Mürşid, genci çıkmazdan kurtaran, güvensizlikten uzaklaştıran kılavuzdur. Bunalım, sakinleşmeme, sükûnet bulmama halidir. İtaat, genci sakinleştirir. Mürşid, doğru itaat kaynağıdır.
Nisa 49.’cu ayet-i kerimesini bir daha okuyalım: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.”
Mürşid, Kur’an-ı Kerim’dir. Mürşid, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemdir. Mürşid, Allahu Zülcelal’in ve Onun Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi veselleme uyan âlim ve salih kimsedir.
Salih insan, kendisine yönelen genci, Hz. Rasulullah sallallahu aleyhi veselleme emanet eder. Onun emanına bırakır. Onun emanında olan ise bunalımdan emin olur.
Bunalımlardan kurtuluş çareleri
Bunalımdan kurtuluşu sağlayan, tek başına inanmak değildir, inancın gerektirdiği amelleri yapmak ve o amellerin icra edildiği sosyal bağa dâhil olmaktır.
“Asra yemin olsun ki, insan mutlaka ziyandadır. Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.” (Surei Asr)
İman… Salih amel… Hakkı tavsiye… Sabrı tavsiye… Bu bütünlüğe ancak bir topluluk içinde ve bir yol göstericinin kılavuzluğunda ulaşılabilir.
Allahü Zülcelâl buyuruyor: “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmrân; 104)
Bununla birlikte zikir… Zira Allahu Zülcelal’in Habib-i Zişanı sallallahu aleyhi vesellem Efendimize fermanıdır: “Boş kaldığın zaman hemen (başka) işe koyul. Yalnız Rabbine yönel.” (İnşirah, 7-8)
Pek çok müfessire göre burada emredilen zikirde bulunmaktır. Zira insanlarla muhatap olmanın yol açtığı iç sıkıntısından ancak zikirle kurtulmak mümkündür: “Ey iman edenler, Allah’ı çok zikredin, O’nu sabah ve akşam tesbih edin, yüceltin.” (el-Ahzab; 41)
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in etrafındakiler çoğu gençti; Hz. Ali, Hz. Musab b. Umeyr, Hz. S’ad bin Ebi Vakkas…radiyallahu anhum…
Onlar, bunalımları ile değil; ilimleri, hakkı tavsiye etmeleri ve Allah yolunda cepheye koşmaları ile anılırlardı. Onları buna kavuşturan, Allah’ın Resulü sallallahu aleyhi vesellemin tavsiyelerine uymaları, Kur’an-ı Kerim’i çokça okumaları ve dinginliği Allahu Zülcelal’i zikirde bulmalarıydı. Onlar (radıyallahu anhum), gecelerin eğlencesinde değil, teheccüdünde idiler. Onların günleri, seherde zikirle başlar ve insanın ruhunu bunaltan akşamüzerlerinde zikirle nihayet bulurdu: “Bunlar, Allah’a iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle huzura kavuşanlardır. İyice bilin ki kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur.” (Ra’d; 27-28)