GÖNÜL SOHBETLERİ / En Büyük Nimet Allah’ın Cemalini Görmektir
GÖNÜL SOHBETLERİ
En Büyük Nimet Allah’ın Cemalini Görmektir
Seyda Muhammed Konyevî -ks-
Kıyamet gününde Allah-u Zülcelâl insanın günahlarını açığa çıkaracaktır. Bu dünyada insan günah işlediği zaman aynıdır, ama kıyamet günü öyle değildir.
Ahirette bazı yüzler beyaz olacak bazı yüzler ise simsiyah olacak. Bu konuda Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
“O gün bazı yüzler vardır ki, ay gibi parıldayacaktır.” (Kıyamet; 22)
O gün bazı kişiler vardır ki, yüzleri sevinçlidir, Rablerinin onlara karşı muamelesinden dolayı sevinçten pırıl pırıl parlamaktadır.
Ahiret nimetlerinden biri de, kişinin kendi Rabbinin cemalini görmesidir. Cennetin en büyük nimeti, Allah-u Zülcelâl’in cemalini görmektir. Allah-u Zülcelâl’in kullarına rahmetiyle ve meveddetiyle nazar eylemesi ve kulun da Allah-u Zülcelâl’in cemalini görmekten sürur içinde olması…
Allah-u Zülcelâl’in kullarına nazar etmesi de bambaşkadır. Cennet nimetlerinin içinde insanın hayal bile edemeyeceği şeyler vardır. Ama Allah’ın kullarına bakmasının yanında hiçbir şey değildir. O gün Allah-u Zülcelâl kullarına dünyadaki gibi bakmaz.
O gün insanın cennetlik mi olduğu cehennemlik mi olduğu yüzünün siyah veya beyaz olmasıyla ortaya çıkacaktır.
Dünya Ahiretin Tarlasıdır
Dünya ahiretin mezraı, yani ekim yeri, tarlasıdır. Dünyada ne tohum atarsan ahirette onu biçersin. İbadet, taat, zikir, Allah sevgisine dair şeylerin tohumunu bu dünyada atarsan ahirette cennet nimetleri ve Allah’ın rızasını biçeceksin. Eğer insan bu dünyada günah tohumları atarsa o zaman ahirette cehennem azabı ve Allah’ın gazabını biçecektir.
Allah-u Zülcelâl’in nimetlerini kazanmak ve Allah-u Zülcelâl’in cemalini görmek, Allah’ın ibadetiyle ve muhabbetiyle oluyor. İnsan ibadet etmediği zaman kendi nefsine zulüm yapıyor, kendine yazık ediyor. Hem dünya selametimiz hem ahiret selametimiz Allah’a kulluk yapmakla mümkündür.
Bazı insanların dünya işleri bozulduğu zaman Allah’a kullukları da bozuluyor. Bu çok yanlıştır. Sen ne kadar Allah’a yalvarırsan işlerin düzelecektir, ne kadar kulluğunu bozarsan o kadar işlerin kötüye gidecektir.
Peygamberler dahi, onların başına bir bela geldiği zaman hemen namaza dururlardı. Böyledir, Allah-u Zülcelâl kullarına karşı, kulları kendisine karşı nasıl ise öyle muamele eder. Yani kul yardımı Allah’tan bilir, Allah’a yönelirse Allah-u Zülcelâl de onun imdadına yetişir. Ama kul gafil olursa Allah-u Zülcelâl de onu gafleti içinde bırakır.
İbrahim Ethem rahmetullahi aleyh bir gün çölde bir çobana rastlamıştı. Ona sordu:
“Suyun var mıdır?”
“Var,” dedi ve bir kayanın yanına gidip asasını vurunca kayadan su fışkırdı. İbrahim Ethem şaşkınlıkla bakakaldı. Çoban dedi ki,
“Hiç öyle bakma. Eğer sen Allah için olursan Allah-u Zülcelâl de senin yardımına yetişir.”
İnsan ne kadar Allah’a karşı kulluk zikir ve taatlerini yaparsa Allah-u Zülcelâl de insana o kadar yardımcı olur. Bak, hem dünyada hem ahirette…
Güzel Ahlakın Önemi
Biz bu hizmetimizi insanlarla birlikte yapıyoruz onun için insanlara karşı güzel ahlaklı olmamız lazımdır. Güzel ahlak, sahibini kıyamet gününde yüzü aydın olanlardan yapacaktır, inşallah.
Bak Peygamber aleyhisselatu vesselam bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki:
“Kıyâmet günü, mü’minin mizanında güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah-u Zülcelâl çirkin düşük söz (ve davranış) sahiplerine buğzeder.” (Tirmizî, Birr, 62; Ebu Dâvud, Edeb 8)
İnsanın güzel ahlakı mizanın sağ kefesine girdiği zaman, öbür kefesinde ne kadar hata olsa da ondan daha ağır gelecektir. Kötü konuşan ve kötü davranan şahsa karşı ise Allah-u Zülcelâl buğzediyor.
Güzel ahlak nedir?
Güzel ahlak, güler yüzlü, yumuşak huylu olmaktır. O zaman güzel ahlaklı olmuş oluyorsun. Onun için elimizden geldiği kadar mümin kardeşlerimize karşı güzel ahlaklı olalım, iyi davranalım. Bunlar bizim için kıyamet gününde kurtuluş vesilesidir.
Yine Resulullah aleyhissalatu vesselam bir hadis-i kudside buyurdular ki:
“Allah-u Zülcelâl şöyle hükmetti: “Benim rızam için birbirlerini sevenlere, Benim için bir araya gelenlere, Benim için birbirlerini ziyaret edenlere ve Benim için birbirlerine harcayanlara muhabbetim vacip olmuştur.” (Muvatta, Şi’r 16)
Müminlerin birbirlerinin yanında oturmaları da, Allah’ın onlar üzerinde muhabbetinin vacip olmasına bir sebeptir. Birbirlerini Allah için ziyaret ederlerse yine Allah’ın sevgisi onlara vaciptir. Birbirlerine bir ikramda bulunmak, bir çay vermek de yine aynıdır.
İnsan iki şeyden ibarettir, biri zahiri vücut, bir de manevi bir vücudu vardır. İnsanın manevi vücudu akıldır. Allah-u Zülcelâl insanı bütün mahlûklardan akıl ile üstün kılmıştır. Allah-u Zülcelâl;
“Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” (İsra, 70) buyurmuştur.
Hayvanlarda akıl yoktur ve onlar bizim için yaratılmıştır. Dikkat ederseniz, onların etlerinden, sütlerinden istifade ediyoruz. Peki biz niçin yaratılmışız? Allah için, Allah’a ibadet yapmak için…
Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede buyuruyor:
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56)
İkincisi insan manevi olarak takva ile üstün olur. Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede buyuruyor:
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’na karşı en takvalı olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat, 13)
Peygamber aleyhisselatu vesselam da buyuruyor ki:
“Bir mü’minin diğer mü’min kardeşlerine karşı hali, birbirini bağlayıp destekleyen bir binanın tuğlaları gibidir.”(Müslim, Birr, 65)
Nasıl ki bir duvardaki tuğlaların birbirini sımsıkı tutmasıyla bir bina meydana geliyorsa, müminler de birbirlerine karşı öyledir. Birbirimize merhamet etmezsek Allah da bize merhamet etmez. Biz birbirimize karşı merhametli olacağız ki, Allah da bize merhamet etsin.
Hayra Anahtar Şerre Kilit Ol!
Peygamber aleyhisselatu vesselam Allah-u Zülcelâl’in bir hadis-i kudside şöyle buyurduğunu bize haber veriyor:
“İnsanlardan öyleleri var ki; hayrın (önünü açan) anahtarlar gibidir ve şerrin de (önünde duran, ona mani olan) sürgüler gibidir. Kimisi de şerrin anahtarı ve hayrın sürgüsü gibidir. Yüce Allah’ın, hayrın anahtarlarını ellerine verdiği o kimselere ne mutlu! Yazıklar olsun Yüce Allah’ın şerrin anahtarlarını ellerine verdiği o kimselere!” (İbn Mace, Sünnet, 19)
Mesela bir binanın içinde çok hayırlı, güzel şeyler var ise, o binanın kapısı kapalı ve kilitli ise, onun anahtarını elinde tutan kişi ancak onu açabilecektir. Ancak o anahtarla o kapıyı açarsa o hayır hazinesinin kapısını açarsa insanlar ondan faydalanacaktır. İşte bir insan böyle olursa, ona ne mutlu. O adeta bir hayır deposudur, hayır hazinesidir. Onun için elimizden geldiği kadar herkese, hatta hayvanlara karşı dahi merhametli olalım.
Allah-u Zülcelâl “Veyl olsun ona,” diyor, kime diyor? Şerre anahtar olana diyor. Veyl, cehennemde bir vadinin adıdır; o kadar korkunçtur ki, cehennem bile ondan Allah’a sığınır demişlerdir. Hep şerre sebep olan, şerrin anahtarı olan kişiye de veyl olsun diyor, Allah azze ve celle.
Onun için Allah’a yalvaralım, bizi hayır anahtarı yapsın. O’nun için çok kolaydır. Biz de elimizi açtığımız zaman “Allahım bizi hayır anahtarı yap,” diyelim.
Kendini insanlara sevdirmek, onlarla iyi geçinmek, akıllı insanın alametidir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem böyle demiştir.
İmandan sonra akıllı insanın alameti, insanlarla iyi geçinmektir ve daima emri bil maruf, nehyi anil münkeri anlatmaktır. Yani Allah’ın emri olan iyi işlerin yapılmasını teşvik etmek, Allah’ın sevmediği şeylerin de yapılmaması için nehyetmek, yani kötülüğünü anlatmaktır. Hem iyi kişilere hem kötü kişilere…
Senin nasihatini kabul ederse hay hay, etmezse de sen görevini yerine getirdin, Allah senden kabul etti inşallah.
Peygamber aleyhisselatu vesselam buyuruyor:
“Merhamet, ancak şakî olanın kalbinden alınır.” (Tirmizî, Birr, 16/1923)
Şaki, cehennemlik demektir, Allah’ın yanında kötü bir kimsedir neuzubillah.
Daima Allah-u Zülcelâl’in zayıf mahlukatına merhamet edelim. İster hasta olsun ister zayıf olsun… Peygamber aleyhisselatu vesselam buyuruyor ki:
“Güçsüz ve düşkünleri araştırıp bana getirin, (ihtiyaçlarını karşılayayım). Çünkü siz ancak içinizdeki güçsüzler sayesinde yardım görüyor ve rızıklandırılıyorsunuz.” (Tirmizî, Cihad, 21/24)
Allah-u Zülcelâl aramızdaki zayıflar sebebiyle bize yardım eder. Sübhanallah, İslam ne kadar güzel bir dindir. Eğer herkes böyle merhametli olursa dünya adeta cennet olur. Onun tersi de cehennem oluyor.
Biz Allah-u Zülcelâl’e muhtacız. Zengin olsak da muhtacız. Mesela hasta oluyoruz. Bütün dünya bizim olsa da yine Allah’a muhtacız. Onun için muhtaç olduğumuzu düşünüp kulluk vazifemizi yerine getirelim.
Bir adam Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme;
“Ya Rasulallah, ben iyi miyim yoksa kötü müyüm? Bunu nasıl bilebilirim?” diye sormuştu. Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam da şöyle buyurmuştur:
“Komşuların senin hakkında ‘İyi insandır,’ derse iyi bir insansın. Onların, ‘Kötü iş yaptın’ dediğini duyarsan da kötü yapmışsındır.” (ibn Mâce, Zühd, 25)
İnsan kendi kendine “Ben iyiyim,” derse faydası yok, ama insanlar senin ahlakından memnun ise “İyi insandı,” derse, o zaman gerçekten iyi insansın demektir.
Bir insan öldüğü zaman arkasından dört kişi, “Biz onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz,” derse Allah-u Zülcelâl;
“Ben sizin şahitliğinizi kabul ettim, sizin bilmediğiniz hatalarını da affettim.” Diyor ve onu cennetine koyuyor.
İnsanlar şerrine şahitlik ederse o zaman Allah azze ve celle, “Ben sizin şerri hakkındaki şahitliğinizi kabul ettim, ona azab edeceğim” diyor. Onun için elimizden geldiği kadar güzel ahlaklı olalım.
Bakıyoruz bir kişi ölüyor, tabi ki insanlar arkasından konuşuyor. Ya diyorlar ki, “İyi insandı,” veya “Allah affetsin, şöyleydi, böyleydi,” diye anlatıyorlar tabi… işte şahitlik böyledir.
Allah Severse Kullarına Sevdirir
Elimizden geldiği kadar Allah’a karşı dosdoğru kul olalım, Allah-u Zülcelâl onların dilini iyiye çevirsin. O da Allah’ın elindedir… Allah bir kulunu sevdi mi, onu gökte meleklere ve yeryüzünde müminlere sevdirir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu kaydedilmektedir:
Allah-u Teâlâ bir kulu sevdiği zaman Cebrâil’e:
“Ben filanı seviyorum onu sen de sev!” diye emreder. Cebrâil aleyhisselam onu sever ve sonra gök halkına:
“Allah filanı seviyor, onu siz de seviniz,” diye seslenir. Gök halkı da o kimseyi sever, sonra yeryüzündekilerin kalbinde o kimseye karşı bir sevgi uyanır.
Allah-u Teâlâ bir kula buğzettiği zaman, Cebrâil’e:
“Ben, filanı sevmiyorum, onu sen de sevme!” diye emreder. Cebrâil aleyhisselam de onu sevmez. Sonra Cebrâil gök halkına:
“Allah filan kişiyi sevmiyor, onu siz de sevmeyin,” der.
Göktekiler de o kimseyi sevmezler. Sonra da yeryüzündekilerde o kimseye karşı nefret uyanır. (Müslim, Birr 157)
İşte Allah-u Zülcelâl bir kuldan razı olunca böyle herkese sevdirir. Eğer bir kul güzel ahlakı sırf Allah için yaparsa Allah-u Zülcelâl onu böyle sevdiriyor.
Bir adam, bir evliyaya sormuştu:
“Ben kendimi nasıl düzeltebilirim? Kendimi düzeltmek istiyorum ama düzeltemiyorum.”
Evliya ona şöyle dedi:
“Sana bir şey söyleyeceğim, onu devamlı yap.”
“Ne yapacağım?”
“Önüne bir günah geldiği zaman düşün, bu günah seni nereye götürecek?”
Tabi insan düşününce, günah işlemek insanı Allah’ın gazabına götürüyor, o zaman da cehennem azabına müstehak ediyor. Tabi insanlar yanında da o günah bir kabahattir, pis bir şeydir, kimse sevmiyor onu.
O zaman insan düşününce, “E, dünyada ve ahirette beni bu hale koyan günahı ne diye işleyeceğim? Yazık değil mi bana? Bir de Allah’ın merhametini bir düşüneyim, Allah ne kadar merhametlidir. Geçmiş günahlara tevbe ettiğim zaman tevbemi kabul ediyor.” Diyecek öyle değil mi?
İşte böyle düşününce insan kolay kolay o günahı yapmıyor.
Allah-u Zülcelâl hem insanı hem insanın yaptığı işleri, amellerini, yaptığı hareketleri yaratıyor. Eğer Allah-u Zülcelâl senin imanını, ahlakını, ihlasını severse sana kötü bir amel yaptırmaz.
Allah-u Zülcelâl’e tevbe edelim, tevbe insanı Allah’ın dostu yapıyor. Bir insan Allah’ın dostu olursa Allah-u Zülcelâl dostuna günah yaptırmaz. Eğer yapmışsa bile ona tevbe nasip eder, yine o günahı sevaba çevirir, onu cennete koyar.
Allah-u Zülcelâl bir kuluna böyle yaparsa dünya da o kulundur, ahiret de o kulundur. Çünkü o kuluna hep razı olacağı amelleri işlemeyi nasip edecektir.
Allah-u Zülcelâl cümlemize razı olacağı amelleri işlemeyi nasip eylesin, bizi hayırda kullansın, nefsimize bırakmasın. Amin.