Gönül Tabibi Merkez Efendi
İstanbul’un önemli bir çekim
merkezi, Merkez Efendi…
İstanbul’umuzun kadim zamandan beri bazı çekim merkezleri vardır. Eyüpsultan, Yahya Efendi, Sümbül Efendi, Aziz Mahmud Hüdai gibi. Bu merkezlerin hepsinin ayrı bir hikâyesi, zenginliği ve uhrevi havası vardır kendilerine has. Ömür biter de bu gönül mekânlarının hepsini ziyaret etmek her âdeme nasip olmaz. Bazı nasipli insanlar vardır, özellikle Anadolu’muzun bağrından kopup bir vesile İstanbul’a gelen insanlar. Daha bir soluk bile almadan Hazreti Eyüpsultan Efendimizden başlayarak bir çırpıda bütün gönül mekânlarını tek tek ziyaret eder, feyizlerinden bereketlerinden nasipdâr olurlar. Bazıları da vardır ki bizim gibi ancak bir vesile ile yolu düşünce bu güzide mekânlardan haberdar olur…
Bugüne kadar hakkında çok şey duyduğumuz, okuduğumuz, zaman zamanda önünden geçtiğimiz fakat bir türlü kapısına varamadığımız mekânlarımızdan biri de hiç şüphesiz Merkez Efendidir. Ahireti hatırlatan, geçmişe seyahat etmemize vesile olan bu ziyaretgâh hakkında şimdiye kadar kim bilir neler yazılmıştır neler? Biz kısaca bir ziyaretçi gözüyle notlar aktarmaya çalışacağız.
Merkez Efendi Külliyesi, Topkapı İstikametinden sur boyunca sahile ilerlerken Zeytinburnu sınırları içerisinde Mevlanakapı’da yer alıyor. Merkez Efendi Mezarlığı ile Tahir Ağa Mezarlılığı arasındaki yoldan içeri girdikten sonra sağda yüz metre ileridedir. Yaya olarak Merkez Efendi Mezarlığının içerisinde bulunan yoldan da gidilebiliyor. Sur boyunca uzanan tarihi mezarlıklarda birbirinden kıymetli büyüğümüzün mezarı yer alıyor. İlgili olanlar Süleyman Berk hocamızın yönetiminde Zeytinburnu Belediyesi Yayınları arasında çıkan, “Zamanı Aşan Taşlar” isimli esere müracaat edebilir. Tabi bir fırsatını bulup Kültür Tarihçisi Dursun Gürlek üstadımızın Merkez Efendi’nin ebedi sakinleri sohbetine katılabilirsek aliyyül ala olur…
Zamanında ilim-irfan meclisleri ile ün yapan Merkez Efendi günümüzde köftecileri ile daha çok biliniyor. Ne olurdu midelerimizin açlığını giderirken gönüllerimizin, ruhlarımızın açlığını da giderebilsek! Yakın zamanlarda buraya birde organik ürünler pazarı kurulmuş. Cumartesi günleri açık bulunuyor. Diğer günler ise zaman zaman sergi-tanıtım gibi etkinlikler için kullanılıyor. Organik pazarın burada yer alması elbette rastlantı değil. Biraz sonra değineceğimiz üzere Merkez Efendinin tabiplik yönüne, bitkilerden tedavi yöntemine bir gönderme, geleneği sürdürme çabasıdır.
İnsanlığa tıbbi hizmetler götüren, “Yeryüzü Doktorları” ve yine insanlığa mimari, mühendislik ve teknik hizmetler götüren, “Yeryüzü Mühendisleri”nin genel merkezleri de burada yer alıyor. Merkez Efendi Külliyesinin 150-200 metre ilerisinde restorasyonu biten Yenikapı Mevlevihanesi, Fatih Sultan Mehmed Vakıf Üniversitesine ev sahipliği yapıyor. Haziresindeki mezarlıklar fevkalade bir şekilde elden geçirilmiş. Ne kadar güzel…
Yenikapı Mevlevihanesi’nin karşısında, Organik Pazara dönülen yerde bir yıkım var. Herhalde gece kondu bölgesiymiş. Dönüşüm yapılıyor. İşte bu yıkım yapılan yerin Mevlevihaneye bakan tarafında elektrik direğinin yanında, tam köşe de bir sadaka taşı vardı. İhtimal ki yakın zamanda moloz diye çöpe atılacaktı. Örneğini çok gördük çünkü. “Bir himmet ehli çıkıp bu kültürel mirasımızı kurtarmaya ön ayak olsa ne iyi olur. Taş deyip geçmeyelim. Başımıza ne geldiyse hep bu yüzden geldi. Nemelazımcılık!..” dedik ve Zeytinburnu Belediyesini durumdan haberdar ettik. Sağ olsun yetkililer hemen harekete geçerek sadaka taşını bulunduğu yerden alarak daha emin bir yerde korumaya aldı. Ümit ediyoruz en kısa süre içerisinde teşhiri de sağlanır ve “sağ elin verdiğini sol el görmeyecek” düsturuna denk düşen sadaka taşı kültürü gelecek nesillere aktarılır…
Külliyeye yaklaşıyoruz. Camiye varmadan yolun hemen altında klasik Osmanlı üslûbunu yansıtan, küfeki taşından yapılmış, kare planlı ve kubbeli bir yapı bulunuyor. Burası Abdülbâki Paşa tarafından yaptırılan Daru’l Kurradır. Kapı üzerindeki kitabeye göre 1608 tarihinde yaptırılmış. Girişteki küçük hazire de Abdülbâki Paşa ile Sultan Ahmed Camii kürsü şeyhi Mehmed Eşref Efendi’nin kabirleri bulunuyor.
Darul kurra, günümüzde Namedar ismi ile Zeytinburnu Belediyesinin kültürel hizmet birimi olarak faaliyet gösteriyor. Cumartesi günleri burada musiki icrası var. Çok güzel teşrif edilmiş. Duvarların alt kısmını hüsnü hat yazısı süslerken pencerelerin üstünde yakın dönemde musikimizde iz bırakmış isimlerin fotoğrafları yer alıyor. Duvar içerisine gömülü dolaplar Zeytinburnu Belediyesinin yayınladığı kitaplarla dolu. Çay ve soğuk su ikramları her daim ücretsiz…
Bu vesileyle Merkez Efendi külliyesini şanına yakışır bir vaziyete getirdiği için belediye başkanı Murat Aydın’a teşekkür ediyoruz. Merkez Efendi yenileme projesi bütün tarihi ziyaretgâhlar için model oluşturabilir. Ne demek istediğimizi ancak bu külliyeyi yerinde inceleyerek anlayabilirsiniz. Elbette kültür ve medeniyet tarihimize kazandırdığı eserler de her türlü takdirin üzerindedir.
Mesir macunu
terkibinin sahibi
Merkez Efendi, İstanbul’da önemli bir ziyaretgâh olma özelliğini günümüzde de sürdüren XVI. yüzyıla ait bir tarikat külliyesi olarak nitelendiriliyor. Külliyenin çekirdeğini oluşturan ve İstanbul’un en önemli tasavvuf merkezlerinden biri olan tekkenin kurucusu Merkez Efendi, Halvetiyye’nin Sünbüliyye koluna mensup, döneminin ileri gelen sûfîye hekimlerindendir. Lakabı Şeyh Mûsâ Muslihuddin Efendidir. 1464 yılında Denizli’nin Sarı Mahmudlu köyünde (Bugün Buldan kazasına bağlı Akçaköy) dünyaya geldi. Ailesinin Selçuklu, Germiyanoğulları’nın bir koluna bağlı olduğu tahmin edilmektedir.
Önce kendi memleketinde, sonra Bursa ve İstanbul’daki medreselerde tahsîl yaparak tefsîr, hadîs, fıkıh ve tıb ilminde mesafe kat etti. Medrese tahsîline devâm ettiği sıralarda tekkelere gidip, oralardaki tanınmış âlimlerin ve şeyhlerin sohbetlerine katıldığı rivayetlerde yer alır. Ayasofya Camii’nde vaaz ettiği, Beyzâvî tefsirinden nakillerde bulunduğu, ayrıca tefsir ve hadis dersleri verdiği de anlatılır.
1493’te Halvetiye Tarikatı şeyhlerinden, Sünbüliye kolunun kurucusu Sümbül Sinan Efendi’ye bağlandı. I. Süleyman’ın (Kanuni) annesi Ayşe Hafsa Sultan’ın Manisa’da yaptırdığı imaretin yanındaki zaviyeye şeyh oldu. Burada, yalnız şeyhliği, eğitim-öğretim etkinlikleri ile değil, aynı zamanda hekimliği ile de ünlendi. Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver, alternatif tıb biliminin öncülerinden kabul edilen Merkez Efendinin tabiplik yönüne dikkat çekerek onun için şöyle der:”Tahsil ettiği muhtelif ilimler arasında tıp ilmini dahi merak ederek kendi zamanındaki gelişme nispetinde tıp ve tedavi ilimleri üzerinde bilgi sahibi olmuştur. Bu tıbbi malumatı vesilesiyle Sümbül Efendi tarafından Manisa Bimarhanesi’ ne memur edilmiştir.
Bu gün 500 yıllık bir mazisi olan ve kendine has bir geleneği ile 41 çeşit baharattan imal edilen “Mesir Macunu” nu icad etmiştir” Mesir Macununun meşhur olmasına dair bir hikaye rivayet edilir. Rivayete göre Kânûnî’nin annesi Hafsa Sultan bir gün hastalanır. Gün geçtikçe artan hastalığına doktorlar bir çare bulamazlar. En son Merkez Efendi Hazretleri’ne müracaat edilir. O mübârek zat mesir macununu hazırlayıp sunar. Macunu yiyen Vâlide Sultan kısa zamanda iyileşir. Bunun üzerine bu macundan bol miktarda yapılarak halka da dağıtılması irade olunur ve öyle yapılır. Halka mesir dağıtımı 400 sene devam eder.
41 çeşit baharattan meydana gelen ve 500 yıllık bir mazisi olan Mesir Macunu hoş ve lezzetli kokuya sahiptir. Ağrılara, sancılara, soğuk algınlıklarına, hazımsızlıklara, iştahsızlıklara ve ağız kokusuna karşı iyi gelir. İştah açıcı; gaz giderici, kuvvet verici, idrar yaptırıcı, dimağı dinlendirici, sinirleri gevşetip yorgunluğu giderici, kan dolaşımını düzenleyici kadınların hamilelik döneminde rahatlık verici, hormonları kuvvetlendirici özelliği vardır. Bunların yanı sıra zehirli hayvan sokmalarına karşın bir etkisi de mevcuttur. Macunun yapımında Yenibahar, Zencefil, Galanya, Krem tartar, Kişniş, Havlıcan, Anason, Sakız, Safran, Tarçın, Udülkahr, Hardal, Misrafi, İksir, Meyan Kökü, Kalemi barit, Tiryak, Sarı helile, Kara helile, Raziyane, Zerdecub gibi baharatlar kullanılıyor…
Aynı zamanda
bir ordu şeyhidir
Merkez Efendi’nin tabiblik yönüne dikkat çekmek ve gelecek kuşaklara aktarmak üzere her yıl, “Merkezefendi Geleneksel Tıp Festivali” tertip edilmesini takdire şayan bir ahde vefa örneği olarak telakki ediyoruz. Merkez Efendi’nin soyundan gelen Emel Esin’in Latin harflerine aktararak yayımladığı, İstanbul’daki Merkez Efendi Külliyesi’nin hamam ve müştemilâtına dair 1552 tarihli vakfiyeden anlaşıldığına göre Merkez Efendi, Yavuz Sultan Selim’in kızı Şah Sultan ile evlenmiş ancak bu evlilik uzun sürmemiştir. Kanûnî Sultan Süleyman ile Merkez Efendi arasında Manisa’da başlayan yakın ilişki İstanbul’da da sürmüş, padişah 1537 Korfu seferine çıkarken onu ordu şeyhi olarak tayin etmiştir. Sultanın kendisinden söz ederken, “Bizim Merkez” dediği nakledilir.
Şah Sultan, mensup olduğu Halvetiyye tarikatının yaygınlaşması için birtakım maddî imkânlar sağlamış, Merkez Efendi’nin Mevlânâkapı dışında yaptırdığı bu zâviye ve camiye vakıflar tahsis etmiştir. Bugün Merkez Efendi’nin türbesinin bulunduğu yerde kurulan zâviyenin inşa tarihi 1514 olarak kaydedilmiştir. Merkez Efendi’nin 500’den fazla halifesinin varlığından söz edilir. Buna nispetle de “merkez” ismi aldığı da söylenir.
Kaynaklar, mümtaz şahsiyeti ve ilmi birikimiyle az zamanda İstanbul’da müstesna bir mevki sahibi olan Merkez Efendinin ibadet hususunda gayet titiz davrandığını, namazlarını cemaatle kılmaya azami gayret sarf ettiğini, bütün ömrünü ibadet, hayır, hasenat, irşad, talim, zikir ile geçirdiğini, fakir ve zayıfları himaye ettiğini zikreder. Sümbül Sinan Efendi’nin vefatından sonra uzun yıllar Koca Mustafa Paşa dergâhında şeylik yaptıktan sonra burada kendi adıyla anılan dergâhında çilehaneye çekilmiş 1552 yılında 91 yaşında vefat ederek yine dergâhın yanına defnedilmiştir. Kabrinin üzerine daha sonra bir türbe inşa edilmiştir.
Cami çevresi Merkez Efendinin soyundan gelenlerin mezarları ile doludur. Kenan-ı Rıfai Hazretleri, Ekrem Hakkı Ayverdi ve ünlü edebiyatçılarımızdan Samiha Ayverdi’nin kabirleri de buradadır. Caminin hemen yanı başında tekkenin müştemilatı olduğu sanılan tarihi yapı yenilenerek Türk Dünyası Belediyeler Birliği’ne tahsis edilmiş durumda. Bu yapının bitişiğinde bir de hafız yetiştiren kur’an kursu bulunuyor.
Binaları çeşitli tarihlerde onarılmış, yenilenmiş, birtakım ek yapılarla geliştirilmiş olduğundan Merkez Efendi külliyesinin zaman içinde geçirdiği bütün aşamaları tespit etmek imkânsız gibidir. Tekkelerin kapatılmasından (1925) sonra cami tevhidhâne pek çok benzerinde olduğu gibi cami olarak kullanılmak suretiyle varlığını sürdürmüş ve 1965’te yapılan bir onarımla günümüze ulaşabilmiştir.
Cami, Türbe, çilehâne, su kuyusu, hazire, hamam ve çevre düzenlemesi son yenileme çalışmalarıyla nihayet arzulanan noktaya gelmiştir. Türbe ve şadırvandan başlayarak geniş bir alanı kaplayan meydan mermerle kaplanmış, Topkapı yönünde U biçiminde ahşap malzeme ile veranda oluşturulmuştur. Önemli gün ve gecelerde burada ibadet yapılabiliyor. Tuvaletler bu zeminin altında olup son derece temiz ve tertiplidir. Temizliğin tuvaletten başladığına mükemmel bir örnek… Tuvalet için bir ücret talep edilmediğini de belirtmeliyiz. Özellikle ramazan aylarında ve mübarek gecelerde tarihte olduğu gibi günümüzde de Merkez Efendi ziyaretçi akınına uğramaktadır…