GÜNDEM / Müslüman Liderlere Açık Mektup
GÜNDEM
Müslüman Liderlere Açık Mektup
Seyda Feyzullah Konyevî -ks-
Euzubillahimineşşeytanirracim.
Bismillahirrahmanirrahim.
Ey Müslüman devlet liderleri!
Bu mektup Filistin Gazze’deki Müslüman kardeşlerimizin maruz kaldığı vahşete karşı haykırdığınız hakikatleri, fiili olarak da bu vahşeti durduracak, düşmanın belini kıracak, net, keskin ve cesur kararlar almanız gerektiğini söyleyen, mümin yüreklerin feryat ve çığlıklarıdır.
Dünyanın hemen her yerinde kalbinde bir parça bile merhamet bulunan, Müslüm ve Gayrimüslim herkes bu vahşete ve caniliğe karşı Gazze’nin sesi olmaya çalıştı. İnsani, vicdani ve İslami vazifelerini yerine getirmeye devam ediyorlar. İsrail’in ve onlara destek olan firmaların ürünlerini boykot ederek almıyor ve satmıyorlar. Bazısı sokaklarda, bazısı sosyal medyada dünyanın en ahlaksız ordusuna sahip İsrail Terör Devleti ve destekçileri tarafından hunharca katledilen kadın, çocuk ve yaşlıların çığlıklarını insanlıktan nasipsiz, kör ve sağır olan dünyanın diğer kutbuna ulaştırmaya çalışıyorlar. Onlar sadece bunu yapabiliyorlar. Ellerinden gelen budur.
Ey Müslüman Devleti Liderleri!
Sizler de Filistin hususunda bir şeyler yapıyorsunuz. Ancak elinde imkân ve gücü bulunmayan halk gibi, sizler de sadece kelimelerle ve çeşitli sözlerle bu vahşeti dile getiriyor ve kınıyorsunuz. Halbuki bu vahşete dur diyecek çeşitli imkanlar elinizde mevcuttur. Bu imkanlar bu zamanda kullanılmayacaksa ne zaman kullanılacak?
Küffarın belli başlı güçleri bir araya gelip kardeşlerimize saldırıyorlar. Sizler de belli başlı güçler toplanıyorsunuz. Fakat savunmaya gücünüz yetmiyorsa, öyleyse düşmanı durduracak bu vahşeti engelleyecek başka yöntemler de vardır. Fakat sanki o yöntemleri hep birlikte uygulamamak üzere anlaşmış gibi bir haliniz var.
Ey Ümmetin Liderleri!
Lisan-ı haliniz kardeşlerimize yardım etmek ve bu vahşeti durdurmak konusunda anlaşmamak üzere anlaştığınızı anlatıyor. Sizler de biliyorsunuz ki bu ateşin karşısına geçip bağırmakla o ateş söndürülmez. Sizler düşmana karşı sözlükteki en etkileyici ve en ağır kelimeleri kullanıyor ve en şiddetli kınamaları yapıyorsunuz. Bu çok güzel görünüyor. Lakin Yahudilerin diplomatları hala aranızda bulunuyorlar. Düşmana silah ve mühimmat taşıyan gemiler sizlerin karasularından ve uluslararası sularda hemen yanı başınızda sallana sallana geçiyorlar. Yine silah ve mühimmat taşıyan uçaklar sizlerin de izniyle hava sahalarınızı kullanıyorlar. Bütün bunlar yetmezmiş gibi onlara destek veren çeşitli şirketler Müslüman halkın parasıyla onlara mühimmat desteği vermeye devam ediyor sizin ülkelerinizde.
Cihadın bir çeşidi olan savaş mümkün değilse başka cihad yollarını kullanmak lazımdır. Allah azze ve celle Resulü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin hayatından bizlere örnekler vermiştir. Bizler o yolu takip ettiğimiz takdirde Allah azze ve cellenin izni ve inayetiyle muvaffak oluruz.
Böyle bir durumda Müslüman halka düşen görev boykot ise siz İslam ülkesi liderlerine düşen de ambargo uygulamaktır. Yahudilerin saklandıkları tüm şehirlerini adeta bir kale gibi ördüğü, havadan demir kubbe sistemiyle koruduğu, denizlerde uçak gemileriyle saldırı yaptığı bir meydanda bu durum bize Hayber’i hatırlatıyor. Hayber’de ok atılsa geri dönüp geliyordu, taş atılsa yetişmiyordu. Hayber kalesi yıkılmıyor ve fethedilemiyordu. Yüksekti çünkü. Kılıçla karşı karşıya savaşacak bir ortam da yoktu. Hiçbir şekilde Yahudilere yaklaşamıyorlardı.
Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ve sahabeler Hayber kalesini kuşatmışlardı, günlerce beklemişlerdi, artık yiyecekleri tükenmiş, yorgun düşmüş ve moralleri çökmüştü. Çünkü Yahudiler Hayber kalesine aylarca kendilerine yetecek kadar yiyecek stoku yapmışlardı. Can korkusuyla kaleden dışarı da çıkmıyorlardı. Böyle bir durumda Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem yeni bir strateji geliştirdi. Bu da savaşın mümkün olmadığı bir durumda düşmanın ekonomisine zarar vermekti. Bunun için Yahudilere ait tüm hurma ağaçları kesildi. Hayber Yahudilerinin ekonomisi böylece kökünden kurutulmuş oldu.
Yahudi için para ve zenginlik demek her şey demek idi. Ağaçlar kesildikçe artık onlar için direnme umudu da kesiliyordu. En sonunda anlaşma yapıp Hayber’e teslim etmek zorunda kaldılar. Ey Müslüman Devleti Liderleri! Ey kalbinde zerre kadar merhamet bulunan insanlar! Bu zalim ve acımasız toplumun işgal ettiği ve el koyduğu toprakları sahiplerine geri iade konusunda samimiyseniz, o halde tekrar Hayber’i kuşatma ve ekonomilerini bozmak zorundasınız. Aksi takdirde o sözden anlamayan şımarık kavim vahşetlerine devam edecektir.
Zamanında söylenmemiş söz söylenmemiş demektir. Zamanında yapılmayan iş yapılmamış demektir. Düşman her tarafı yıktıktan sonra onlara atılan mermi atılmamış demektir. Buna göre vakit geçmeden, zaman geçmeden müdahale edilmesi elzemdir.
Ey İslam sancağının emanetçileri! Bu büyük davada bu kervanın başında sizler görünüyorsunuz. Bu nedenle Müslümanlar sizden bir şeyler yapmanızı beklemektedirler.
Bilindiği gibi Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra Rasul-i Ekrem’in ashabına kurbanlarını kesip başlarını tıraş etmelerini emretti. O sene umre için gitmişlerdi. Anlaşmaya göre umre yapmadan geri döneceklerdi. Ancak anlaşma metninden hoşnut olmayan ashab-ı kiram bu emri duymazlıktan geldi. Kimse yerinden kıpırdamadı. Emrini üç defa tekrarladığı halde bu emre uyma eğilimi göstermedi. Bunun üzerine Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, Ummu Seleme radıyallahu anha annemizin çadırına girdi. Ve:
“Şunları görüyor musun? Onlara emrediyorum da icabet etmiyorlar,” diye serzenişte bulundu. Onların halini ona anlattı. Feraset sahibi olan annemiz, Ummu Seleme radıyallahu anha, şu hatırlatmada bulundu Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selleme:
“Ya Rasulallah onların emrini yerine getirmelerini istiyor musun?” Dedi. “Evet” dedi. “O halde dışarı çık. Siz kendi kurbanlarınızı kesin ve tıraşınızı olun. Onlar sana uyacaklardır.” Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bu güzel fikri benimsedi ve bu zekice tavsiyeye göre hareket etti. Tek başına çadırdan çıktı, ashabdan hiçbirine bir şey söylemeden kurbanlarını kesti, tıraşını oldu. Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin bu şekilde hareket ettiğini gören ashab da hızla yerlerinden kalkıp kurbanlarını kestiler ve tıraşlarını oldular.
Evet ey İslam ümmetinin başındaki liderler ve rehberler. Zati alilerinizden beklenen ilk sizin tüm korkularınızı, endişelerinizi, rahatınızı ve kısaca tüm mazeretlerinizi kurban edip ilk adımı atmanızdır. O zaman halk da sizin peşinizden koşarak gelecektir.
Bu siyonistlerin bir sonraki hedefleri malumunuz kendi çevresindeki diğer İslam ülkeleridir. Buna göre tüm İslam ülkeleri liderleri mesuldür ve tedbir almak zorundadır. Bu terörist devlete karşı mücadele edenlere her türlü desteği de vermek zorundadırlar, vermek zorundayız. Zira içinde yaşadığımız bir ormanda yangın başlamışsa ve bu yangına zamanında müdahale edilmezse o ateş günün birinde mutlaka bize sıçrayacaktır.
Eğer bir adım atmayacaksanız orada katledilen her çocuğun, her kadının, her yaşlının, kısaca her Müslümanın vebali sizlerin omuzlarında olacaktır.
Allah-u Zülcelâl bu emaneti taşıyan herkese o emaneti hakkıyla taşımayı nasip etsin. Kalplerine merhamet koysun, cesaret koysun, akıllıca, ferasetli bir şekilde, basiretli bir şekilde hareket etmeyi nasip etsin. Doğru adım atmayı nasip etsin. Allah Azze ve Celle tüm müminlere ve mümin liderlere birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmeyi ve onun yolunda onun rızası için her zaman adım atmayı nasip etsin. Her zaman Müslümanların menfaatine yaşamalarını ve adım atmalarını nasip etsin.
Allah-u Zülcelâl bizlere de her zaman birlik ve beraberlik ihsan eylesin. Bizleri de sürekli o mücahid kardeşlerimizin yardımcısı kılsın. Eğer biz o mücahid olmaya, o cihada layık değilsek, Allah-u Zülcelâl bizi layık kılsın ve bizi o cihada hizmetkar kılsın.
Allah Azze ve Celle hepimizi dünyada kendi rızası çerçevesinde yaşatsın ve o saadeti hepimizin kalbine koysun. Allah-u Zülcelâl bize İslam ahlakıyla yaşamayı nasip etsin. Öyle bir ahlak ki gittiği her yeri cennete çeviren bir ahlak nasip etsin. Allah-u Zülcelâl gittiğimiz her yeri yeşertenlerden eylesin. Ve hiçbir zaman bizim yüzümüzden hiç kimseyi İslam’dan soğutturmasın. Bizi ona sebep kılmasın. Bizim her halimizi başkasının İslam’a ısınmasına vesile kılsın.
Her sözümüzü, her halimizi bir hidayet vesilesi kılsın insanlar için. Ve bizi nefsimize teslim etmesin. En büyük cihad olan nefsimizle olan cihadımızda da bizleri başarılı kılsın, muvaffak kılsın. Allah-u Zülcelâl hepinizden razı olsun, Allah muvaffak kılsın. Ve sallallahu ala seyyidina Muhammedin Nebi’l-Ummi ve ala alihi ve sahbihi ve sellem.