Hakiki Dostun Mükâfatı
Bir dostun en hakiki yoldaşı, hiç şüphesiz üzerinde hiçbir münafıklık alameti bulunmayan, hakiki samimiyeti özünde taşıyan kimsedir. Ne emanete hıyanet eder, ne yalan söyler ne de söz verdiğinde sözünden döner. Velhasıl, kişinin milyonlarca arkadaşı olsa da dostları, bir elin beş parmağını geçemeyecek kadar azdır. İnsan yarenini daha özenli seçer ya da hayatındaki tecrübelerle tek tek elenirler.
Dostluktan muhabbet açılınca aklımıza ilk gelen, sahabelerden hep Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhu oluyor. Hz. Resulullah’a dostluğu yanında, elbette Rabbine olan teslimiyeti ve muhabbeti de dikkat çekiyor. Hatta üzerine ayetler indiriliyor…
“Ümmetine en şefkatli muamelede bulunan hak Peygamber 124.000 sahabesinin her birinin ayrı ayrı takipçisi ve destekçisiydi. Öyle ki; her biri bu samimiyetten ötürü, en çok kendisinin sevildiğini iddia edebilirdi. Çünkü hangisi onunla bir dem beraber olsa oradan Muhammedi kokular ve nurlarla gönlü doymuş bir halde kalkıyordu.
Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, her vakit namazından sonra sahabelerin halini hatırını sorar. İhtiyacı olanın Mescid-i Nebevi’den çıkmadan ihtiyacı giderilir; suali olan cevabını almadan ayrılmazdı oradan. Eğer mescide iki ya da üç vakit üst üste gelemeyen olursa bizzat kendisi ziyaretinde bulunur; hasta ise şifası için dua eder, bir ihtiyacı var ise giderilmesi için yardımcı olurdu.
Bir gün, yareni Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhu da mescide gelemedi. Bu hal, iki veya üç vakti bulduğunda, Resulullah sallallahu aleyhi vesellem hüzünle onu ziyaret için yola koyulur. Bir yandan da eğer bir hastalığı varsa şifa bulması için yok borcu ya da dünyalık bir meşgalesi varsa Rabbi’sinden onu gidermesi için yardım ister…
Yolda Cebrail aleyhisselam ile karşılaşırlar. Fakat Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şaşkınlaşır, bir türlü anlam veremez Cebrail aleyhisselâmın haline ve sorar:
– Nedir bu halin Ya Cebrail? Niçin hasır içerisindesin? Hz. Cebrail:
– Ya Resulellah, arkamdaki binlerce melekle beraber Ebu Bekir şerefine arza gönderildik. Ebu Bekir (radıyallahu anhu) öyle bir fedakârlık yaptı ki bizler de kendisini örnek almak istedik. Bu gün içerisinde; son bir kıyafeti üzerindeyken, sahabelerden ihtiyaç sahiplerinden biri kapısını çaldı. İhtiyacının bir kıyafet olduğunu belirtti. Ve Allah rızası için Ebu Bekir’den yardım istedi. O da o sahabenin ihtiyacını giderdi fakat kendisi hasıra sarılmak zorunda kaldı ve namazını da hem utanarak hem ağlayarak, bu şekilde eda etti. Elbisesi olmadığından, cemaatle namaza da iştirak edemedi. Biz de Allah’dan ona bir haber getirdik, dedi.
O ki Kureyş’in ve Mekke’nin en tanınmış, en varlıklı ailelerinden idi. Çıkıp sokaklara seslense ihtiyacı giderilebilecek bir dost. Sadece Rabbi’sinden ihtiyacının giderilmesini istedi belki de.
Sıkıntısını Rabbi’sine ısmarlamış ve sabırla beklemişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, gözlerinde mübarek yaşlarıyla Hz. Cebrail’e yoldaş oldu. Ve Hz. Ebu Bekir’in evine geldiler. Kapıyı çaldılar. Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhu kapıdan başını uzattı. Nurlu yüzünde, edepten ötürü bir kızıllık vardı. Belki sevgilisini, gönlünün huzurunu karşısında görmek onu utandırmıştı. Cebrail aleyhisselam:
– Ey Ebu Bekir, Rabbim beni sana gönderdi ve buyurdu ki; “Ya Cebrail, ben Ebu Bekir kulumdan razıyım. Sor bakalım kulum da benden razı mıdır?”
Hz. Ebu Bekir’in dizlerinin bağı çözüldü. Gönlünün bağları şenlendi. Rabbi’si, kudret ve şanı yüce olan Rahman ve Rahim olan biricik Rabbi’si, zerre gönlüne hitapta bulunmuş ve ona lütufta bulunmuştu. İnci inci ağlamaya başladı. O ki Kuran’ı okurken (veya Allah’ı zikrederken) yanan ciğerinin kokusu, tüm Mekke sokaklarını doldurmuştu da aç olanlar, bir lokma tadabilmek için onu ziyaret ettiğinde, yanan Ebu Bekir’i bulmuştu. O ki teslimiyetin zirvesinde yaşayan ferman… O ki hüzün yolunda üçten biri olmuştu… O ki her asırda, her demde, her lahzada aşk hazinesinin rayihası…
– Ey Cebrail, ben kimim ki, ben kimim ki Rabbimden razı gelmeyeyim. Razıyım elbette ondan gelene… Razıyım elbette ondan iletilene… Razıyım elbette Rabbimden her demde… Diyerek, olduğu yerde aşkın küllerini savururcasına dönmeye başladı.”
Bir aşk hikâyesi… Bir rızalık hatırası…
Bakınız, dostluk adına nice kıssalar, mucizeler, hatıralar anlatılır. Ama Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhunun teslimiyeti ve sevdası bambaşkadır.
Ölümün dahi bölemediği kusursuz vuslatlar ve sayısız hasretler vardır. Zamanlar farklı, diyarlar farklı, mesafeler zorlu, kişiler iştiyaklı olsa da kusursuz hediyeler taşıyan yürekler vardır.