Hakiki Mürşidleri Sahtelerinden Ayırmak İçin
Nefsi terbiye ve tezkiye için bir mürşid şarttır. Mürşidsiz insanın yol alması ve maksadına ulaşmasının çok zor olduğunu büyükler beyan etmişlerdir. Biz bu yazımızda ise sahtelerinin çoğaldığı şu zamanda elzem bir konu olan; ‘İntisap edilecek mürşidde aranılacak şartları’ hakiki mürşidleri sahtelerinden ayıran vasıfları ele almaya çalışacağız.
Yol kesici sahte şeyhler
Hakiki şeyh ve mürşidler, insanları Allah’a davet ve irşad eden; Allah’ı kullarına, kullarını da Allah’a sevdiren ve yaklaştıran kimselerdir. Kâmil mürşidler, Allah’a davet konusunda peygamberlerin vekilleri ve varisleridir. Her hakikinin bir sahtesinin olduğu şu dünyada, maalesef kâmil mürşidlerin ve hakiki şeyhlerin de sahteleri vardır/ortaya çıkmıştırlar. Tasavvuf literatüründe bu sahtekârlara “Müteşeyyih” (şeyh olmadığı halde şeyh görünen) ismi verilmiş ve bunlar “kuttau’t-tarîk (yol kesici)”, yani Allah’a götüren yolda haramilik, eşkıyalık yapan kimseler olarak ifade edilmiştir.
Hazreti Mevlana Celaleddini Rûmi kuddise sirruhu avcıya benzettiği sahte şeyhlere karşı uyanık olunması gerektiğini şöyle dile getirir; “Görmez misin? Avcı kuşu aldatıp tutmak için ıslık çalar. Kuş gibi ötmeğe çalışır (kuş taklidi yapar).”
Sonra avcı ya kuşu öldürür, ya kanadını yolar uçamasın diye, ya kafese kapatır, ya satar menfaat elde eder…
İnsanlar bilmedikleri için aldanıyorlar…
Elde edilecek olanların hazinelerden değerli olduğu hatıra getirilince yol gidilecek rehberin kâmil olmasının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkacaktır. Hele ki tasavvuf ehli oldukları iddiasıyla ortaya çıkan, kadınlarla meclis kurup, insanları maddi ve manevi olarak istismar eden, saptıran sahtekârların cirit attığı günümüzde hakiki mürşidleri, sahtelerinden ayıracak ölçüleri bilmek her zamankinden daha elzem hale gelmiştir. Tasavvuf büyükleri ve İslam âlimleri, bir takım vasıflarını zikretmek suretiyle hakiki ve kâmil mürşidleri tavsif etmişler ve insanları ikaz ederek, bu eşkıyalardan sakındırmaya çalışmışlardır.
Kamil mürşidin en önemli vasfı olarak; her haliyle Kur’an ve Sünnete uyması, hayatını bunlardan aldığı ölçülere göre yaşıyor olması zikredilmiştir. Bu olmadıktan sonra diğer vasıflara bakılmaz. Şeri şerife uymayan, Kur’an ve sünnete aykırı hareket eden kimseler şeyh değil ucuz birer şeyh taslağıdırlar. Öyle ki bu kimseler; her yatıldığında rüyada da görülseler, havada uçup taklalarda atsalar, onlara bağlananlar halden hale girip, erdiklerini de sansalar hatta kendilerinin yeryüzünün, devrin imamı en büyük velisi olduğunu söyleyen dalkavukları da olsa, sabah akşam tasavvuftan bahseden TVleri, yayın organları da olsa bunlar böyledir işte. Kur’an ve Sünnete uymuyorlarsa dikkat edin en önemli ölçü budur; bu kimseler, Allah yolunda ilerlemeye çalışan insanların yolunu keserek, masumiyetlerini ve temizliklerini kirleten, ziyana uğratan birer şarlatandırlar!
İrşad makamının sahibi kâmil mürşidler, güzel ahlak sahibi, olgun vasıflara sahip, dünya ve makam sevgisinden geçmiş, riyâzat ve mücahede ve yetiştiği yolun gereklerini yerine getirmek suretiyle nefsini tezkiye etmiş, günlerini evrad ve ezkarın yanında nafile ibadetlerle geçiren, hemen her fırsatta hakkı ve hayrı tavsiye eden, meclislerinde bulunanların hallerinin güzelleştiği kimselerdir. Onlar İslam’ı öyle bir yaşarlar ki yanlarında beş dakika bile bulunan kimselerin İslam’ı yaşama gayretleri inkişaf eder, şaşılacak bir değişimi tecrübe ederler.
İcazet ve silsile şartı
Bir diğer vasıfları da mensub olduğu tarikatın usulüne göre seyr-i sülüklerini tamamlamış ve peygamberimize kadar ulaşan kesiksiz bir silsilelerinin olmasıdır. Yani zincirleme olarak Hazreti Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize kadar uzanan bir mürşidden, irşad için ehliyet sahibidir anlamına gelen bir diploma almış olmalıdırlar. Bunun evvelinde de şeri ilimleri bitirmeleri şartı vardır ki Nakşibendi yolunda medrese ilimlerini bitirmemiş olan kimselere icazet verilmemektedir.
Bazı sahte şeyhler de kendilerini büyüklerle irtibatlandırıp, “Biz falan kimselerden bu emaneti aldık” iddiasıyla ortaya bir şeyler koymaktadırlar. Fakat kendilerini irtibatlandırdıkları mürşidlerin yakınlarına, talebeliğini yapmış eski kimselere ulaşıldığında o kimselerin icazetlerinin olmadığı, yalan söyledikleri ortaya çıkmaktadır.
Mürşid olacak kimse hem velî hem mürşid olmalıdır. Çünkü velayet mertebesine ermek mürşid olmayı gerektirmez. Her mürşid velîdir, ancak her velî irşad makamında değildir mürşid hem kâmil hem de mükemmil olmalıdır. Kamil olması nefsinde ve zatında kemal sıfatlarını toplaması ve irşad makamına oturmak için gerekli olgunluğa ermesi; mükemmil olması ise terbiyesi altındaki müridleri kemale erdirebilecek ve yetiştirebilecek manevî isti’dad ve kapasitede olması anlamındadır.
Sözleri hem ciddi hem tesirlidir
Hakiki mürşidler, dini vazifelerini yerine getirmede ciddiyet sahibi kimselerdir. Beş vakit namazlarını hiç aksatmadan cemaatle kılarlar. Öyle ki hastalık gibi en zorlu hallerinde bile buna dikkat etmeye çalışırlar.
Velilerin sözleri de, yaptıkları işler de hem ciddi hem samimidir. Sahte şeyhlerin, aşağı kişilerin işleri ise kandırmak, hile yapmak ve utanmazlıktır. Kamil mürşidlerin söyledikleri sözler ne kadar sade olursa olsun insanın kalbine tesir eder. Sahtelerin sözleri ise ne kadar süslü olursa olsun böyle değildir. Onlar hal ve sözdehakiki mürşidlerin kötü birer taklidi gibidirler. Lakin hakiki mürşidleri görmeyen kimseler, sahtede olsalar hakikilerinin taklidini yaptıkları için şarlatanlara tav olmaktadırlar. İnandırıcılıklarını arttırmak için hakiki mürşidlerin sözlerini çalarlar.
Mevlana bir sözünde buna da şöyle dikkat çeker; “Ruhen düşük, alçak bir kişi(ler), bir takım saf kimseleri kandırmak için velilerin sözlerini çalar(lar).”
Mürşid-i Kamiller talebelerine bir babanın evladına davranmasındaki gibi şefkat ve merhametle davranırlar. Doğrusu onlar şeri hususlarda yapılan yanlışlara karşı son derece hassastırlar. Bu hususlardaki gevşeklikleri hoş görmezler. Ve en güzel üslupla bunların giderilmesi için çalışırlar.
Hakiki şeyhler, başka şeyhleri küçük görmez ve aleyhlerinde konuşmazlar. Müridlerini de başkalarıyla değil Allah’la meşgul olmaya yönlendirir. Her hallerinde orta yolu (itidali) takip eder, her mecliste ve her vesileyle söz yada halleriyle hayrı ve hakkı tavsiye ederler. İfrat ve tefritten (aşırılıklardan) uzaktırlar.
Onlarla bir arada olmak huzur vesilesidir
Mürşid-i kâmillerin yüzleri nurani sözleri de Rabbanidir. İlim ehli bir kardeşimizden dinlemiştim. Mehdilik ve mürşidlik iddiasında bulunan bir adama aldanıp, kapılanmış bir gence, gittiği yolun yanlışlığını ilmi olarak ne kadar izah ettiyse de laf anlatamamış. En son dayanamamış, masanın üzerindeki dergilerinin kapağında bulunan şahsın fotoğrafını eline almış ve “Allah aşkına şu adamın suratına bir bak, bu adamın yüzü hiç Salihlerin yüzüne benziyor mu?” diye sormuş ve susmuş. Genç adam durmuş, bakmış bakmış ve en sonunda; “Abi, hakikaten doğru söylüyorsun, bu hiç benzemiyor” diyerek gittiği yanlış yoldan dönmüş.
Onlar, “Yüzlerini gördüğünüzde Allah’ı hatırladığınız kimselerdir.”(İbni Mace, Zuhd, 4.) Onları gören insanların ruhları ferahlanır, halleri değişir, kalpleri genişler.
Yeri gelmişken geçen ay (Ağustos) yaşadığımız ilginç bir tecrübeyi paylaşırsak bu son söylediğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Almanya’dan Türkiye’ye ziyarete gelmiş Cüneyt isimli bir kardeşimizle Eyüp Sultan’da yürürken beyazlara bürünmüş, beyaz sakalı ve nurani yüzüyle dikkat çeken birisi geçti yanımızdan. O ana kadar kalbi bir darlığın ve dağınıklığın içerisindeydim. Sıkılıyor o halden nasıl kurtulacağımı düşünüyordum. O mübarek insanı daha görür görmez, aniden bir gönül genişliğinin kalbimi kapladığını, içimdeki darlığın bir duman gibi kalbimi terk edip, gittiğini fark ettim. Cüneyt kardeşimin de kolundan tutup geldiğimiz yönün aksine doğru, o mübarek insan ve yanındaki iki kişi 10 metre kadar ilerimizde, biz arkalarında onları takip ederek yürümeye başladık. Hem tanışmak hem de salih olduğunu düşündüğümüz o güzel insanın duasını almaktı niyetimiz. 100 metre kadar ileri de arabaya binecekleri zaman ancak yetişebildik. Elini öptük, dua istedik. Arapça olarak halimizi hatırımızı sordu. Gücümüz yettiğince cevap verdik ama sonraki sorularda aciz kalınca yanlarındaki Türkçe bilen arkadaş girdi araya. Suriye Halep Nakşibendi Meşayihinden bir şeyh efendiymiş. Medine de ikamet ediyorlarmış. Dua isteyip yanlarından ayrıldıktan sonra anlatılmaz yaşanılır ancak denilen türden bir tatlılık bir sükûnet haliyle başbaşa kalmış, aynı şeyleri mi yaşıyoruz diye birbirimizle yaptığımız konuşmalardan sonra o halin devamı için anlaşmışçasına, hiç konuşmadan eve kadar gitmiştik. Ama nasıl bir hal; kalbin içinin insanı mesrur eden bir lezzetin ateşiyle tutuşmasıyla, yanıyormuş gibi olması…
Hakiki mürşidleri ziyaret eden insanlar, bu gibi duygulara yabancı değildirler. Yeniden doğmuş gibi bir güzelliği zaten onlar her ziyaretlerinde yaşarlar.
Tevazu ile süslenmişlerdir
Onlar kendilerine tabii olan müridlerini bir emanet olarak kabul eder, onların hem manevi hem de zahiri terbiyeleriyle ilgilenirler. Hep mahviyet içerisindedirler. Tevazu ile güzelleşmişlerdir. Kendilerini hiç görmezler.
Mürşidimiz, Seyda Muhammed Konyevi Hazretlerinin meclisinde bulunduğumuz bir gün şahit olduğumuz şu olay bu hususta güzel bir örnek olacaktır diye ümid ediyorum. “Seyda hazretleri her ikindiden sonra bir cüz Kur’an okurlar. O günkü okumalarını bitirdikten sonra birkaç genç yaklaştılar yanlarına. “Efendim helallik almak için gelmiştik biz” dediler. Seyda Hazretleri tebessüm ederek, “Helallik derken, evlenecek misiniz?” diye sordu. Gençlerden birisi, mahcup bir şekilde “Öyle değil efendim. Biz sizi tanımadan önce sizin aleyhinizde bazı kötü sözler sarfetmiştik” dedi. Seyda Hazretleri sanki onların yerine mahcup olur gibi bir eda ile “Bir şey olmaz” dedi. “Siz namazlarınızı kılın, ibadetlerinizi yapın, ben yine severim sizi” dedi. “Hem ben kimim ki bir hakkım olsun, herkese helaldir bizim hakkımız” dedi. Gençler, yanlarından ayrılırlarken sevinçli bir halin neşesi içerisindeydiler.
İşte hakiki mürşidler böyledirler. Sahtelerinde ise tam tersi durumları müşahede etmeniz olağan bir durumdur.
Kamil mürşidler, herkese aklına ve seviyesine göre söz söylerler. Hayır söz söyler, mahlukata şefkatle muamele eder. Ahiret ehlini dünya ehlinden ileri tutarlar.
Hadis-i şerifte, “Kişı arkadaşının dini üzeredir O halde kiminle arkadaşlık ettiğine dikkat etsin ” (Ebu Davud, Edeb, 19; Tirmizi, Zühd, 45.) buyuruluyor. Anlaşılacağı üzere normal arkadaşlık için belli bir dikkat gerekiyor. Çünkü arkadaşlık insanda bir tesir meydana getiriyor. Elbette mürşid ile mürid arasında meydana gelen tesir ve sevgi bundan çok daha kuvvetlidir ve bu sebeple daha dikkatli olunmalıdır.
Kamil Mürşidlerin, ehlince yazılmış kitaplarda daha pek çok vasfı zikredilmiştir. Onları daha yakından tanımak ve bilmek isteyenler oralardan okuyabilirler. Allahu Zülcelal, dostlarını yanlışsız tanımayı ve yine onları yanlışsız sevmeyei bize nasip etsin ve hakiki mürşidlerden hakkıyla istifade etmeyi hepimize nasip etsin. (Âmin)