Hangi Tefsirler Okunmalı?
Herkes tefsir yapamaz!
Ahirzaman sonbaharını yaşadığımız şu dönemde meydanlar, kendisini müfessir zannedenlerden geçilmiyor. Eline bir meal alan, allame edasıyla tuttuğu köşe başında, önüne gelene ahkâm kesiyor, vaaz veriyor. Onu alıyor yere vuruyor, berikisini göğe çıkartıyor, birisinin küfrüne hükmetmek çok kolay bir şeymiş gibi; ona “kâfir” diyor, ötekisine münafık! Sorarsan ondan daha iyi anlayan yok bu ilimde. İlminde o kadar iddialı ki, Selef-i Salihin olan âlimleri dahi hiçe sayıyor.
Oysa tefsir etmek, ayetlerin manalarını açıklamak, her babayiğidin harcı değildir. Tefsîr ilimlerini bilmeden, tefsîr yazmaya kalkışanın îmânını kaybetme tehlikesi olmasından dolayı Mazhar-i Cân-ı Cânân Hazretleri, tefsîr yazmak isteyen halîfesine izin vermemiştir. (Makâmât)
Tefsîr, akla değil, nakle dayanır. Âlimlerin, Peygamberimizden ve Ashâb-ı Kirâm’dan yapılan rivayetlerle yaptıkları tefsîrlere aykırı tefsîr yazan, küfre düşer, deniliyor Mektubat-ı Rabbani’de… (Mektuba-ı Rabbânî, M.234)
Nitekim İbn-i Abbas radıyallahu anhtan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, şöyle buyurmuştur: “Her kim Kur’an hakkında kendi görüşüne dayanarak bir şey derse (bir karar verirse) cehennemde yerini hazırlasın.” (Tirmizi)
Bunlara bakarak, herkesin tefsir yapmak gibi bir yetkisinin olmadığını anlamalı ve her tefsir yapanın da ardına düşmemeli, sağlam ve sahih bir anlayış için muteber alimlere tabii olunmalıdır ki, maazallah, ebedi hayatta pişman olunmasın…
Müfessirde bulunması gereken vasıflar
İslam âlimleri, kimlerin tefsir yapabileceğini ve buradan yola çıkarak, hangi özellikleri taşıyan tefsirlerin okunabileceğini kitaplarında açıklamışlardır. Büyük İslam Âlimi, merhum Ömer Nasûhî Bilmen’e göre, Kur’ân’ı tefsir etmeye kalkışanların taşımaları gereken özellikler şunlardır;
Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’ten olmalı
1. Sağlam bir inanca sahip olması ve Hz. Peygamber’in sünnetine uyması gerekir. Çünkü inancı bozuk ve sünnete uymayan insanların yazacakları tefsirler, kendi bozuk düşüncelerinin teşhir edileceği bir yer olacağından, güven vermeyecek ve Kur’an’ın feyzinden faydalanmayı ortadan kaldıracaktır.
Hele ilhad erbabının (dinden dönmüşlerin) yazacağı sözüm ona tefsirler, İslâm bünyesini tahrip gibi bir maksada dayandığından, bunları ele almak bile doğru değildir. Bunlar, ancak içerdikleri yanlış düşünce ve fikirleri çürütmek, yazarlarına gerekli cevapları vermek için âlimler tarafından incelenebilir. Batıniyye ve Gulat-ı Şîa’nın (Şia’nın en aşırı uç bidat bölüğü) tefsirleri bu kabildendir. Çünkü bunların bir kısmı, sûret-i haktan görünüp gerçek yüzlerini ortaya koymazlar, insanların kafalarını karıştırmaya, kalplerine şüphe tohumlarını ekmeğe çalışırlar. Onun için de kıyıda bucakta buldukları, hiç de tutarlı olmayan bir kısım düşünceleri ileri sürerler.
- Müfessir, iyi niyet sahibi olmalıdır. Tefsiri, yalnız Allah’ın hoşnutluğunu elde etmek, Kur’an’a hizmet ve müminlerin faydalanmalarını sağlamak niyetiyle yazmalıdır. Böyle samimi bir niyetle hareket edenlerin gerçeğe ulaşacakları, “Bizim yolumuzda çalışanlara her türlü çıkış yolunu gösteririz” ayeti ile sabittir.
3. Müfessir, yazacağı eserinde, diğer müfessirlerden farklı bir kısım hususiyetler gösterebilmelidir. Yaklaşım tarzı, anlatımı, uyguladığı metot ve zamanının problemlerine çözüm getirecek, yeni incelemeleri içerir bir özellikte olmalıdır.
4. Müfessir, nakli (Kitap ve Sünnet) ve akli ilimleri çok iyi bilmelidir. Kendisinde edebî bir zevk ve manevî bir heyecan bulunmalıdır. Dili bilmeyen, sözcüklerin lügat ve mecaz manalarını anlamayan, edebî sanatlardan habersiz bir kimse, Kur’an’ın lafızlarını nasıl tahlil edip açıklama cüreti gösterebilir? Kelâm, fıkıh ve hadis ilimleriyle meşguliyeti olmayan bir insanın, bu konulara değinen ayetleri açıklayabilmesi nasıl düşünülebilir?
Bazı ayetler bazı ayetleri tefsir eder
5. Müfessir, ayetlerin tefsirini önce Kur’an’da aramalıdır. Çünkü Kur’an’ın bazı ayetleri bazısını tefsir eder. Bir ayette mutlak olan diğer bir ayette açıklanmış, bir ayette kapalı olarak geçen bir husus, diğer ayette açıklığa kavuşturulmuş olabilir. Kur’an’ın Kur’an’la tefsirine pek çok örnek veren yazar, bu konudaki düşüncesiyle Kur’an’ın ayetlerini bir bütünlük içinde ele almak gerektiğini ortaya koymaktadır.
6. Kur’an’ı tefsirde ikinci önemli kaynak Sünnet’tir. Mutlaka sünnete müracaat edilmelidir. Çünkü Kur’an’ı en iyi bilen Hz. Peygamber’dir. O Kur’an’a vakıftır. O’nu bizim anlayacağımız şekilde açıklamış olacağı şüphesizdir. Binaenaleyh müfessir, Hz. Peygamber’in sünnetine müracaattan müstağni olamaz. Ancak rivayet bakımından zayıf ve uydurma hadisler bulunmaktadır. O takdirde dikkat edilmeli, böyle hadislerle Kur’ân tefsir edilmemelidir.
7. Sahabe tefsirine de baş vurulmalıdır. Çünkü sahabe, Hz. Peygamber ile sohbet etmiş ve ondan nice ayetlerin açıklamalarını öğrenmişlerdir. Sahabeden ders alan Tabiîlerin tefsiri de ihmal edilmemelidir.
8- Kur’an, Arap dili ve üslubuyla indiğinden, Kur’an ayetleri tefsir edilirken, Arap dil kurallarının bilinmesi de gereklidir. Müfessir, kelimeleri, az kullanılma, çok kullanılma, garib, şaz olma gibi özellikleriyle bilmelidir.
9- Kur’an-ı Kerim, en güzel, en mükemmel beyan üslûplarını camî bir belagat harikasıdır. En güzel benzetmeleri, en parlak mecazları, istiareleri, sese söze güzellik katan en güzel bedii sanatları, en latif kinayeleri içermektedir. O halde müfessir, dilin bu özelliklerine hakkıyla vakıf olmalıdır. Ancak, bu sayede, Kur’an’ın fesahat ve belagatını, yazdığı tefsire layıkıyla aksettirebilir.
10. Müfessir, bütün bunların yanında, büyük bir ilmi birikime, kuvvetli bir zekâya, mükemmel bir muhakeme gücüne sahip olmalıdır ki içtihad ve istinbat yoluyla tefsir edebilme formasyonuna sahip olabilsin.
İhtiyat ehli olmalı
11. Müfessir, evrenin yaradılışına, madenlere, bitkilere, gök cisimlerine, yeryüzünün oluşumuna ait ayetleri tefsir ederken, vahye dayanmayan, sadece duygu ve tecrübe ürünü olan ilimlerin meselelerini anlatırken ihtiyatlı olmalıdır. Bir kısım bilimsel nazariyeleri kesinmiş gibi değerlendirerek, Kur’an’ın yüce beyanlarıyla bunların arasını kesinlikle telife çalışmamalıdır. Çünkü bilimsel nazariyeler, bilimin gelişmesi sonucu değişebilir. Örneğin, ilahî kudreti gözler önüne sermek için gök cisimlerine işaret eden ayetleri Batlamyus’un miadını doldurmuş nazariyesiyle telife çalışanların bu konudaki çabaları, bu gün önemini kaybetmiştir.
12. Müfessir, hakikati araştırmalı gereksiz detaydan kaçınmalıdır. Özellikle aslı esası bilinmeyen hikâyelerden uzak durmalı, hurafe cinsinden olup insanların anlayamayacakları, akıl almaz tuhaf rivayetlerden sakınmalıdır.
13. Müfessir, yazacağı tefsirine çok güzel bir düzen ve tertip uygulamalı, maksadı ifade edecek ölçüden eksik yapmamalı, tefsirle ilgisi olmayan şeylerle de eserini doldurmamalıdır.
Hülasa…
Bu ölçülere göre; piyasada kendine yer tutmuş, TV ekranlarında kendi gösteren tefsir kitaplarını ve yazarlarını bir kritiğe tabi tuttuğumuzda, çoğunun gerekli şartlara sahip olmadıklarını görebiliriz.
Sadece birinci madde olan sağlam itikad ve Sünnet-i Seniyyeye’ye uymak şartını bile üzerinde taşımayan nice kişilerin; itikad, fıkıh, hadis ve tefsir sahalarında ahkâm kesmeleri, son derece sırıtan eksikliklerdir. Bir batılı bilim adamı kafasıyla yetişen ve yaşayan insanların, dinin hakikatinden bahisler açmaları, ne kadar trajikomik bir durumdur.
Bu yüzden hangi tefsiri, kimin kaleminden okuduğumuza ve kimlerin sözlerine değer verdiğimize dikkat etmek durumundayız. Allah-u Zülcelâl akl-ı selim ve kalb-i selimle huzuruna çıkmayı, tüm okuyucularımıza nasip eylesin…
Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, Ankara, c.I,II, 1973-1974.