HASBİHAL / Hicretle Sınanmak
HASBIHAL
Hicretle Sınanmak
Davut ZAT
Kameri ay takvimine göre Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin hicretini simgeleyen Muharrem ayının ilk günü, bir devrin zorunlu olarak kapandığı zaman dilimidir. Yeni bir başlangıcın sene-i devriyesidir. İslâm dininin yayılıp yücelmesi için mücadele verenlerin göçe zorlandığı, çetin imtihan ve hikmetlerle dolu hicret hadisesi bir takvim başlangıcı olarak kabul edilmiştir.
Sadece takvim midir bu başlangıç? Elbette bir tarihin de başlangıç noktasıdır Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamın hicreti. Kendisini imtiyazlarla donatmış Mekke müşriklerinin eşitlenmeyi kabul etmemesi, üstünlüğü takvada bulmaya karşı gösterdiği tepkiye verilen cevaptır hicret. Atılan iman tohumlarının çatlamaya başladığı yeni bir değişimin, dönüşümün, devrimin ayak sesleridir.
Yerinden ve yurdundan edilen, kendisine yaşama hakkı tanınmayan bir büyük, bir kutlu insanın, doğup büyüdüğü topraklara veda edişidir hicret. Bir hüzün ikliminden şanlı bir geleceğe açılan kapıdır.
Düzen değiştirmenin öyle kolay bir iş olmadığını hepimiz biliriz. Bu yüzden herkesin hicreti de kendi ağırlığı kadar oluyor doğrusu. Elbette bizim gibi cücelerle yüce yüce insanların hicreti de farklı olacaktır. Herkes işgal ettiği yerin ağırlığı kadar ses getirir zira!
Hayatımızda ne gibi zorluklarla karşılaşırsak karşılaşalım her zaman bir çıkış yolu muhakkak bulunmaktadır. Hicretin bize sunduğu hediyelerden birisi de bu bakış açısına ulaşmak olmalıdır. Yani; imkânsızlıkların bizi çaresiz bıraktığı yerden, imkânların yeniden oluşturulabileceğine olan inancımızın ispatlı halidir.
Evet, her hicret hüzünlü bir ayrılığı da içinde barındırmaz mı? Her ayrılık geride bıraktıklarınıza şahitlik eder. Mekke’ye veda da Efendiler Efendisinin doğup büyüdüğü topraklardan ayrılışıydı. Ne var ki, bu ayrılış büyük bir başlangıcı beraberinde getirmişti. Feda edilenle birlikte, yeniden sahip olmanın yollarını açmıştı kendisine… Görülüyor ki, çile çekmeden hiçbir nimetin gelmediğine işaret ediyor hicret. Kaybetmeden bulamayacağınıza, vermeden alamayacağınıza, zevale uğramadan kemale ulaşamayacağınıza, kalmak için bazen gitmek gerektiğine, kavuşmaları yaşamak için ayrılıklar yaşamanıza örnek teşkil eden en büyük tablodur.
Böyle zamanlar imtihanımızın derecesini de belirlemez mi? Dayanıklılığımızı, dostluğu ve vefayı. Düşmanla sınanırken, dostların önemini, bir büyük başlangıç yapmak için Sevr dağının zirvesine çıkmak gerektiğini öğretir bizlere. Öyleyse; çabanın, gayretin, teslimiyetin, ölüp ölüp dirilmenin, kadim dostluğun, feda oluşun, tevekkülün sırrına erebilmektir hicret. Çağlar öncesine ve çağların ötesine meydan okumanın ibretlik vesikasıdır.
Muhakkak ki hicret, düşmanlara karşı sınavınız olduğu kadar dostların da sınanma zamanı olmuştur. Hz. Ebubekir ve Hz. Ali radıyallahu anhumanın ve daha nicelerinin… “Bin canımı vermeye hazırım, yeter ki onun ayağına tek diken batmasın.” diyenlerin sadakatine, “Canım, anam, babam sana feda olsun ya Rasulallah!” diyenlerin üstün teslimiyetine…
Hicretten Hisse Alalım
İnsanlık tarihi incelendiğinde bir ilk de değildir Peygamberimiz ve sahabelerinin hicreti. Birçok Peygamber aynı çileye maruz kalmış ve yerlerini yurtlarını terk etmişlerdir. Allah davası için! Ateşe de atılmışlar, sürgün de edilmişlerdir. Hepsinin hicreti de çok özel ve çok ibretlerle doludur. Bu yüzden bizim de hicretten alacağımız çok ibret, çok hisse vardır elbette.
Mekkelinin hicrete zorladığı, Medinelinin sadece gönüllerini değil, evlerini ve ticaretlerini de kardeşliğe açtığı bir kutlu hatırayı barındırır hicret. O günlerden bugüne ışık saçan nurlu hatıraların, kutlu fedakârlıkların ve zorlu yolculukların dava çilesidir.
“Ey Mekke! Sen Allah katında yeryüzünün en hayırlı ve en bana sevimli yerisin. Eğer çıkmak zorunda bırakılmasaydım senden ayrılmazdım,” diyen kutlu Nebi’nin yürek acısıdır. Doğduğu topraklara tekrar dönme niyetinin yansıdığı bir buruk ayrılışın vedasıdır. Ancak bu veda umut taşır yarınlara. Dönecek ve Mekke’yi kan dökmeden teslim alacak, İslam davasının bayrağını dalgalandıracaktır…
O günlerden bu günlere nice yeni yıl yaşandı. Ve biz her yeni yılda yeni umutlara göç yaptık. Evet, kolay değildir hicret. Bir dönüm noktasıdır. Hem İslam tarihinde hem de insan hayatlarında. Vatandan, sevdiklerinden, alışkanlıklarından ayrılmak kolay iş midir?
Herkesin bir hicret nedeni vardır. Asıl olan ise niyettir. İçinde manevi niyet barındırmayan hicretten fayda da umulmaz. Hepimizin hayatında birçok hicret olmuştur. Olmaya da devam edecektir. Öyleyse kalbi sağlam tutup hicretimizi de sağlam temeller üzerinden gerçekleştirelim. Kazananlardan olalım. Zira muhacir olmak köklü bir değişimi göze alabilen yiğitlerin işi. Bunu başaramayanlar ise şartlara razı olarak çile ile ömrünü tamamlayanlardır.
Kendi hayatının hicretini gerçekleştirebilenler sahabe misali, öylesine büyük bir farkındalık oluşturabilmişlerdir ki. Kurtuluşa erenlerden olmuşlardır. Güzel niyetlerin eşliğinde hicret edenler Kuran-ı Kerim’de de övülenler kervanına karışmıştır.
Demek ki; yeri ve zamanı geldiğinde, şartlar tahakkuk ettiğinde, hayat çekilmez olduğunda, rahat bir nefes alabilmek adına hicret etmek bir kurtuluş reçetesidir insanlığa. Şartların zorluğundan bir kaçış değildir. Bir emrin ifası, daha rahat şartlar oluşturarak hedefe ulaşmanın yeniden yapılanması niyetiyle atılan adımlarıdır.
Nitekim hayat boyu hep bir hicret içinde değil miyiz? Her gün yeni hicretler yapıyoruz. Bir saat öncesinden sonrasına, bugünden yarına, hayattan ölüme… Günahtan sevaba, cehaletten ilim’e, hatadan tövbeye, kuraklıktan bolluğa, korkaklıktan şecaate, sevgisizlikten sevgiye, cimrilikten cömertliğe, merhametsizlikten şefkate, merhamete… Hayatımız boyunca biz de benzer şartlarla sınanırız. Nelerden hicret ederiz ne’lere, nerelere ve kimlere? Günahtan sevaba, beladan niyaza, şerden hayra, isyandan itaate, acizlikten kulluğa, ümitsizlikten umuda, kötülükten iyiliğe, yanlıştan doğruya, zulümden anlayışsızlıktan idrake, kabalıktan naifliğe, değersizlikten değere…
Her daim hicret edebilmek niyazıyla!
Mekke’nin korkusundan Medine’nin umuduna ve şanlı İslam tarihine açılan kapı olan hicretin iyi idrak edilebilmesini temenni ediyorum. İslam medeniyetine başlangıç teşkil eden bu ilahi tercihin yolcularına tabi olabilmek ne büyük bir bahtiyarlıktır. Şefaatlerini diliyoruz. Dünya durdukça insanlığın takdir ettiği ve hayır üzere andığı Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin, Muhacirinin, Ensarın takipçileri olabilmek duası ile.