Hayra Vesile Olan Hayrı Yapan Gibidir
KAPAK
Hayra Vesile Olan Hayrı Yapan Gibidir
Abdullatif Acar
Ebu Mesud el-Ensari radıyallâhu anh anlatıyor:
Rasûlullah aleyhisselatü vesselam Efendimiz’e bir zat geldi ve:
“Binek hayvanım telef oldu, bana bir binek temin edebilir misiniz?” dedi. Rasûlullah:
“Sana verecek bir binek bulamıyorum, fakat falana git, umarım o sana yardımcı olur.” buyurdu.
Sahabe bahsedilen kimseye gitti, o da kendisine bir binek temin etti. Sahabe tekrar Allah Resulü’ne gelerek durumu haber verdi. Bunun üzerine Fahri Kâinat Efendimiz:
“Bir hayra delâlet eden, onu yapan kimse gibi sevap kazanır.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Edeb, 114-115/5129)
Yine bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmaktadır:
“İslâm’da iyi bir çığır açan kimseye, bunun sevabı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevabından da kendisine verilir. Fakat onların sevabından hiçbir şey noksanlaşmaz. Her kim de İslâm’da kötü bir çığır açarsa, o kişiye onun günahı vardır. O kötü çığırda yürüyenlerin günahından da ona pay ayrılır. Fakat onların günahından da hiçbir şey noksanlaşmaz.” (Müslim, Zekât; 69)
Sözlükte “iyilik, iyi, faydalı iş ve fayda” anlamlarına gelen hayır, Allah’ın emrettiği, sevdiği ve hoşnut olduğu davranışlar demektir. Sözlükte “kötülük, fenalık ve kötü iş” demek olan şer de Allah’ın hoşnut olmadığı, sevmediği, meşru olmayan, işlenmesi durumunda kişinin ceza ve yergiye müstahak olacağı davranışlar demektir.
Bir insan maddi olarak muhtaç birisine yardım eder, hayır işlemiş olur. Başka biri fakir insanın durumunu zengine bildirir, onu yardım etmeye teşvik eder o da hayır işlemiş olur. Bir insanın tevbe etmesi hayır olduğu gibi birisinin tevbe etmesine vesile olması da hayırdır. Namaz kılmak, oruç tutmak doğrudan o insan için hayır olduğu gibi birilerinin namaz kılmasına oruç tutmasına vesile olmak da hayırdır. İçki içenin, kumar oynayanın veya farklı günahlar peşinde koşan insanın yaptığı şeyler şer olduğu kadar bu gibi günahlara aracı olmak da şerdir.
Diyelim ki bir insana iftira attınız yani şer olan bir iş işlediniz. Başkaları da buna inandı ve o insana zarar verdi. Zarar veren kadar günaha girmiş olursunuz.
Zulme rıza zulüm, hayra rıza hayırdır. Mazluma yardım, onu zulümden kurtarmakla olur. Zalime yardım, zulmüne mâni olmakla olur. Her ikisi de hayırdır. Mümin kardeşimize yardım etmek Allah tarafından yardım görmemize, kusurları örtmek ayıp ve kusurlarımızın örtülmesine vesiledir.
Yine bir hadisi şerifte buyuruluyor ki: “Kim (bir belaya) maruz olana taziyede bulunursa, ona öbürünün beladan aldığı sevabın bir misli verilir.” (Tirmizi, Cenaiz; 71)
Günah karşısında tepkisiz kalmak da günahtır. Malumunuz, gıybet etmek büyük günahtır; Kur’ân-ı Kerim’de ölü kardeşin etini yemek kadar tiksindirici bir şey olduğu bildirilmiş. Bir insan böyle çirkin bir işe tevessül etse, siz de onu dinleseniz hatta tasdik eder gibi başınızı sallasanız, teşvik ve motive ettiğinizden o günaha ortak olmuş olursunuz.
Peygamber Efendimiz sallallȃhu aleyhi ve sellem buyuruyor ki:
“Kim ki yanında Müslüman kardeşinin gıybeti yapıldığı halde, gücü yeterken (onu savunmak suretiyle) yardım etmezse, Allah onu dünya ve ahirette zelil kılar.” (Camiu’s-Sağîr, no: 8489)
Tam tersine gıybet edilenin hakkını savunana da Peygamberimiz aleyhisselatu vesselam şu müjdeyi veriyor:
“Bir kimse, din kardeşinin ırzından bir şeyi onu gıybet edene karşı savunursa, Allah-u Teâlâ onu Cehennem azabından korur.” (Ahmed b. Hanbel; Müsned, 6/461)
Allah azze ve celle buyuruyor ki:
“Kim güzel bir işte aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir işte aracılık ederse ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah’ın her şeye gücü yeter.” (Nisa; 85)
Hayırlar Çeşitlidir
Hayır yolları çok çeşitlidir. Hayır, bazen bir eylemle, bazen sözle, bazen bir işaretle bazen de yazıyla olur. İnsanın güvenini kazanmak, iyi niyetini temin etmek, iyi ilişkiler kurmak, yolda kalmışa yardımcı olmak veya yardımcı olacak insanları bulmak; hasta olanı ziyaret etmek, dertli olana derman sunmak, borçlu olanın borcuna yardımcı olmak veya bunlara öncülük etmek de hayır yapmak anlamındadır. Dolayısı ile insan sahip olduğu beceri ve kabiliyetlerle, elinden gelen her işle hayır yolunda olmalı.
Ömrü hayırla geçenin amelleri ebedi âlem için kullanılmış en karlı kazançlardır. Ömrü şerle geçen ise en çok zarara uğrayanlardır.
İyilik eden aslında kendine iyilik etmiş, kötülük eden de kendine kötülük etmiş olur. Kötü söz ve davranış delaleti, iyi söz ve davranış hidayeti çağrıştırır. Doğruluk iyiliğe, iyilik ise cennete götürür. Yalancılık kötülüğe, kötülük ise cehenneme sürükler.
Allah-u Zülcelâl kimseyi gücünün yetmediği şeyden sorumlu tutmaz. Ancak mümin tarafını belli etmeli, her an hayır üzere davranmalı. Peygamberimiz aleyhisselatu vesselamın buyurduğu gibi bir kötülük gördüğümüzde gücümüz yetiyorsa onu elimizle, buna gücümüz yetmiyorsa dilimizle müdahale etmeliyiz. Buna da gücümüz yetmiyorsa o şeye taraf olmadığımızı göstermek için kalbimizle buğz etmeliyiz.
İmanın en zayıf noktasındaki amel, arzu ettiğimiz amel değildir. Burada her merhale bir hayırdır. Yalnız hayrın en güzeli müdahaledeki en etkili yönteme sahip olmaktır. Aksi halde pasif duruma düşer, amel etme hususunda imkân kısıtlığına sebep olabiliriz.
Bu hususta Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in şu hadis-i şerifi çok önemlidir:
“Güçlü mümin, zayıf müminden daha hayırlı ve Allah’a daha sevimlidir. Elbette her müminde bir hayır vardır. Sen, sana fayda verecek şeyin ardına düş…” ((Müslim, Kader 34)
Güçlü olmak için her hususta ilerde olmalıyız. Maddi olarak güçlü olmalı zira veren el olmak övülmüştür. İlim yönünden güçlü olmalı zira âlimler övülmüştür. İman, amel ve ahlak olarak kısaca her hususta güçlü olmalıyız.
Hayra vesile olmanın, hayrı yapacak insanların olması neticesinde bir anlam ifade edeceğini de unutmamalıyız. Bütün bu gerçeklere rağmen hayra vesile olan da olunan da birbirini tamamlayan unsurlardır.
Bir işte vesile görevimiz varken başka bir işte bizzat o işi yapma gibi sorumluluğumuz söz konusu olabilir. Ayrıca hayra davet yolunda üslup ve yöntem üzerinde durulması gereken mühim bir konudur. Çünkü hayır yolunda olmak, hayırlı olanı en güzel bir şekilde yerine getirmekle mümkündür.
Salih ameller ihlâs ile yapılınca anlam ifade eder. Hayrı şerre döndüren ihlâssızlık ve kötü niyettir. Özellikle ebedi alemin kurtuluşuna vesile olan, hayrın zirvesi kabul edilen emri bil maruf nehyi anil münker yapma hususunda ihlas, samimiyet, fedakârlık, azim ve gayret; sabır ve sebat, söz ve eylem bütünlüğü önem arz etmektedir.
Her mümin farklı derecelerde olsa da temsil makamındadır; davranışları Müslüman sıfatıyla değerlendirilir. Bu nedenle sizi, mensup olduğunuz dinle değerlendiren insanlara kötü örnek olmanız şerrin en büyüğüdür.
Bir cemaat ve tarikatın mensubu da o cemaat ve tarikatın temsilcisi gibi değerlendirilir. Bu nedenle mümin ayna gibidir. Neyi yansıtırsa o şekilde muamele görür. Aldığı şey kadar güzel örnek, alamadığı şey kadar kötü örnek olur.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki:
“Kim hidayete çağrıda bulunursa, kendisine tabi olanların sevapları kadar ona sevap verilecek ve tabi olanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmeyecektir. Kim de dalalete davet ederse, kendisine tabi olanların günahları kadar günah ona verilecek ve tabi olanların günahlarından da hiçbir şey eksilmeyecektir.” (İbn Mâce, Sünnet 14)
Söz ağızdan çıkarken neye sebep olacağını bilmeliyiz. Davranışlarımızın kendimizle sınırlı kalmayacağını tahmin etmeli ve ona göre davranmalıyız.
Bu konuda Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem’in şu hadisi şerifi bizlere rehber olmalı:
“İnsanlardan öyleleri vardır ki, onlar hayra anahtar, şerre de kilittirler. Öyleleri de vardır ki, şerre anahtar, hayra kilittirler. Allah’ın, ellerine hayrın anahtarlarını verdiği kimselere ne mutlu! Allah’ın, şerrin anahtarlarını ellerine verdiği kimselere de yazıklar olsun!” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 19)
Mümin, şerre alet ve aracı olmaz. Şerli insanların yanında bulunmaz. O, ya hayır söyler veya susar. Susması dahi hayır olur. Hayırlı bir işi bitirince başka bir işe koyulur. Hayır yolunda yarışır. Hatta kendisi muhtaç olsa bile başkalarını kendine tercih ederek hayrın zirvesini yaşar.
Hayırda Acele Etmeli
Hayır Hakk’a, şer Şeytan’a çıkan yol gibidir. Hayır, ruhi olgunluğa vesile iken şer, ruh ve kalp zaafiyetine işarettir. Bu nedenle yüce Allah buyuruyor ki:
“…İyilik ve takvada (Allah’a karşı gelmekten sakınma hususunda) yardımlaşın. Günah ve düşmanlık hususunda yardımlaşmayın. Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın cezası çetindir.” (Maide, 2)
Başka bir ayetinde hayır işlemede yarış halinde olmamızı istemiştir:
“…Hayır işlerinde yarışınız!..” (Bakara, 148)
Hayır, işlerde yarışanların mükâfatı ise şöyle bildiriliyor:
“Sizi katımızda değerli kılacak ve Biz’e yaklaştıracak olan ne mallarınız ne de evlâtlarınızdır. Ancak iman edip güzel ve hayırlı işler yapanların durumu başkadır. Onlara yaptıklarının kat kat fazlasıyla mükâfat verilecektir. Onlar cennet köşklerinde emniyet içindedirler.” (Sebe, 37)
İnsanoğlunun ömür sermayesi her şeyi yerine getirmek için yeterli olmayabilir. Bu nedenle hayırlı işte acele etmek, o işte öncü olmak gerekir. Sahip olduklarımız elden gidince veya ömrümüz bitince ertelediklerimiz aleyhimize dönebilir ve pişmanlık yaşayabiliriz.
Dünya pazarında ahiret hayatını kazanmak için çalışıp gayret etmeli, verdiğimiz emekle, harcadığımız zamanla en kazançlı ve kârlı işlere yönelmeliyiz. Oyun ve eğlenceden ibaret olan dünya, insanı hep oyalayıp durur. Ancak insan onu ahiret için kullanırsa zararını en aza indirmiş hatta faydaya döndürmüş; geçiciliğini ebedi hale getirmiş olur.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyorlar ki:
“Ölmeden önce tevbe edin! Hayırlı işleri yapmaya mâni çıkmadan önce acele edin! Allah-u Teâlâ’yı çok hatırlayın! Zekât ve sadaka vermekte acele edin! Böylece Rabbinizin rızklarına ve yardımına kavuşun!” (İbn-i Mace; Salat, 1081)
Ukbe bin Hâris radıyallahu anh şöyle anlatır:
“Bir keresinde Medîne’de Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem’in arkasında ikindi namazı kılmıştım. Allah Resulü selâm verip namazı bitirdi ve süratle yerinden kalktı. Safları yararak hanımlarından birinin odasına gitti. Cemaat, Peygamber aleyhissalâtü vesselâm’ın bu telâşından endişe ettiler. Fahri-i Kainat Efendimiz kısa bir süre sonra döndü. Bu acele davranışı sebebiyle ashabının meraklanmış olduğunu gördü ve şöyle buyurdu:
“Odamızda birazcık altın -veya gümüş- olduğunu hatırladım. Beni hayırda acele etmekten alıkoymasın diye hemen dağıtılmasını emrettim.” (Buhari, Ezan 158)
Yine buyuruyorlar ki:
“Faydalı işler görmekte acele ediniz. Zîrâ yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplayacaktır. O zamanda insan, mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak geceler; mü’min olarak geceler, kâfir olarak sabahlar. Dînini küçük bir dünyâlığa satar.” (Müslim, Îmân 186; Tirmizî, Fiten 30, Zühd)
İbretlik Hikâye
Bir derviş, Hasan-ı Basrî Hazretleri’nden bir şey istemişti. O da hemen ayağa kalkıp gömleğini çıkardı ve dervişe verdi.
“Ey Hasan, eve gidip oradan bir şeyler verseydin ya!” dediler.
Hasan-ı Basri Hazretleri şöyle cevap verdi:
“Bir defasında bir muhtaç mescide geldi ve ‘Karnım aç!’ dedi. Biz gaflet ettik, hemen yiyecek getirmedik. Onu mescitte bıraktık ve evlerimize gittik. Sabah namazına geldiğimizde bir de baktık ki, zavallı ölmüş. Kefenleyip defnettik.
Ertesi gün, bir zuhurat olarak, fakiri sardığımız kefenin mihrapta durduğunu ve üzerinde; ‘Kefeninizi alın, Allah kabul etmedi!’ yazdığını gördük.
O gün; ‘Bundan sonra bir ihtiyaç sahibini gördüğümde onu bekletmeyeceğim, hemen ihtiyacını göreceğim.’ diye yemin ettim.”
Evet, güç ve takatimiz elimizde, imkânımız var iken hayırda acele etmeliyiz. Bakarsınız ilerde aklınız başınıza gelir fakat imkânlar elinizden alınmış; ömür bitmiş defter kapanmış olur.
Peygamberimizin sallallahu aleyhi vesellem buyurduğu gibi; yarın yaparım diyen helak olmuştur ve ziyan etmiştir. Hz. Ali radıyallahu anh der ki:
“Yapman gereken hayırlı işleri yarına bırakma sakın. Bakarsın yarın olur sen olmazsın.”
Komşumuzun evi yanarken ya su taşıyan olmalı veya su taşıyanın yardımına koşmalıyız. Aksi halde o yangın bir şekilde sizin evinize de ulaşır.
Muhtaçların varlığı bir yönüyle imkânların varlığı demektir. Kapınızdan döndürdüğünüz bir ihtiyaçlı dönüp giderken kırık kalbinden yükselen lisanı hal duası aleyhimize beddua şekline dönüşür. Elinden tutmadığınız günah işleyen birinin bu hali dalga dalga büyüyen, topluma yayılan ve bütün insanlığı tehdit eden hastalık haline dönüşür. Bundan her ihmalkâr mümin sorumludur.
Ebu Bekir radıyallahu anh der ki; “Dünya müminin pazarı, gece ile gündüz sermayesi, güzel ameller, ticaret malları cennet kazançları; cehennemde zararlarıdır.”
Hayra Vesile Olmakta da
Acele Etmeli
Evet, hayırlı işte acele etmek demek aynı zamanda hayra vesile olmakta acele etmek anlamına gelir. Çünkü hayırlı işi bizzat yapma gücü olmayanın yapması gereken o şeye vesile olmasıdır. Mesela zekâtla mükellef olmayan bir fakirin sorumluluğu bitmiş değildir. Zira zekât vermeye gücü yetmiyorsa da zekât verecek insanı teşvik etmeye veya o atmosferi ayarlamaya gücü yetebilir. Hidayete vesile olabilecek ilme, donanıma sahip olmayan insan da Rabbani âlimlerle o muhtaç insan arasında köprü vazifesi görerek bu görevi fevkalade yerine getirmiş olur. Bunun örneklerini çoğaltabiliriz.
Ayrıca nasıl ki malın temiz ve helalinden olanını hayır için kullanmak gerekirse ve Allah katında makbul olanı da buysa hayra vesile olanın da niyetinin temiz, ihlâs ve samimiyetinin tam olması gerekir. Aksi halde iyi niyetle yapılmayan, riya ve gösteriş karışmış biç bir davranışın kıymeti yoktur.
Niyet kalp işidir. Bu nedenle Allah azze ve celle, bizim suretlerimize ve mallarımıza değil, kalplerimize ve halimize bakıyor ve niyetlerimize göre değerlendiriyor.
İnsan niyeti kadar isabet eder ve mükâfata nail olur. Şirk ve riyayla kirletilmiş davranışlar haram mal gibidir.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin şu hadisi şerifleriyle bitirelim:
“Mümin, cennete girinceye kadar hiçbir hayra doymaz.” (Tirmizî, İlim 19)
“Allah, hakkında hayır dilediği kimseye din hususunda büyük bir anlayış verir.” (Buhârî, İlim 10)
Selam ve dua ile…