Hedefe Ulaşmak İçin…
Hedefin önemi
Hedef olmasa kişi hayat boyu, başıboş dolaşır durur. Klasik ama doğru bir söz vardır: “Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez.” Üstad Said-i Nursi Hazretlerinin dediği gibi “Gaye-i hayal olmazsa enaniyet (nefs) kuvvetlenir. Eneler (benlikler) hedefin etrafında döner, varamaz.”
Hedef belirleme
Dünyevi başarı elbet önemlidir ama hedef, sadece dünya olmamalıdır. Bir büyüğümüz bize şu hatırlatmaları yapmaktadır: “Kur’an’da belirtildiği üzere, insanoğlunun ve cin taifesinin yaratılış gayesi Allah’ı bilmek ve O’na kulluktur. Kişi, kendisi için gayenin ne olduğunu belirlemez ve her şeyi gaye etrafında tanzim etmezse kemale ulaşmak mümkün değildir. Zira insanın hırs ve emellerinin sonu yoktur. O, bir gün bütün dünyaya sahip olsa da gözü doymayacak, başka dünyalar isteyecektir. Hâlbuki Allah Resulünün dediği gibi gözünü, neticede sadece bir avuç toprak dolduracaktır.”
Hedef ve inanç
Ünlü bir gelişim uzmanı şöyle demektedir: “Birisi sizden tuz ister ve siz de diğer odaya giderek, ’Tuzun nerede olduğunu bilmiyorum’ dersiniz. Birkaç dakika tuzu arar ve birilerini yardıma çağırırsınız. Sonra bir diğer kişi yanınıza gelerek tam karşınızdaki rafta bulunan tuzu alır ve ‘Niçin dikkatli bakmıyorsun. İşte tuz tam karşında duruyor. Orada bir yılan olsaydı, seni çoktan ısırmıştı’ der. ‘Tuzun nerede olduğunu bilmiyorum’ dediğinizde, beyninize tuzu görmemek için emir vermiş oluyorsunuz. Psikolojide buna, ‘schotoma’ adı verilir.
Başarıya inanırsanız; başarmak için güçlenirsiniz. Başarısızlığa inanırsanız; başarısızlığa yönlenirsiniz. Bir şeyi yapabileceğinizi ve yapamayacağınızı söylediğinizde; her iki durumda da haklı olduğunuzu unutmayın.”
Bir yazarımız şöyle demektedir: “İki tür yapamamak vardır. Birisi şu anda yapamayacağını bilmek, diğeri hiçbir zaman yapamayacağına inanmaktır. Hayatınız yapamayacağınıza inandıklarınızla hapsedilecektir. Hayali sınırlarınızı aşamayacaksınız… İnsan yeterince zeki olmayabilir; ama ‘Ben zeki olamam’ derse zekâsının gelişimini durdurur.”
Hedef ve kesinlik
1953 yılında Yale Üniversitesi mezunları arasında yapılan bir çalışma, bu noktayı çok açık olarak göstermektedir. Mezunlarla yapılan görüşmede onlardan açık ve belirli amaçlara sahiplerse, bunlara nasıl ulaşacaklarına ilişkin planlarını yazmaları istenmiştir. Mezunların sadece %3’ünün böyle yazılı amaçlara sahip olduğu görülmüştür.
20 yıl sonra yani, 1973’te araştırmacılar 1953’te görüşme yaptıkları kişilere tekrar gitmişler, diğer konular bir tarafa daha önce yazılı amaçlara sahip olan %3’lük kesimin finansal açıdan; geri kalan %97’nin toplamından daha iyi durumda olduklarını görmüşlerdir. Bu sadece kişilerin finansal gelişmelerini göstermektedir. Araştırmacılar tespiti zor olan; mutluluk, neşeli olma gibi öznel durumlarda da %3’lük kesimin çok daha iyi olduklarının belirlemişlerdir. Bu durum amaçları açık ve net belirlemenin önemini ortaya koymaktadır.
Hedefe adım adım
Bir ev, her seferinde bir tuğla koyarak inşa edilir. Futbolda şampiyonluk, her seferinde bir maç yapılarak kazanılır. Her büyük başarı, bir dizi küçük başarıdan meydana gelmektedir.
Ünlü bir yazar olan Eric Sevareid, aldığı en iyi tavsiyenin bir sonraki kilometre ilkesi olduğunu yazmıştır. Kendisine aktarılan anı şöyledir: “II. Dünya savaşında birçok kişiyle birlikte, hasarlı bir ordu kargo uçağından Burma-Hindistan sınırındaki dağlık ve ormanlık araziye paraşütle iniş yapmıştık. Ancak birkaç hafta sonra, silahlı arazi uzman birlikleri bize ulaştı ve Hindistan’ın içine doğru acı dolu ve zahmetli yürüyüşümüze başladık. Dağlarda ağustos sıcağı ve muson yağmurları altında 225 km’lik bir yürüyüştü bu.
Yürüyüşün ilk saati içinde botlarım canımı acıtmaya başladı. Akşam olduğunda her iki ayağım da su toplamıştı. 225 km. topallayarak yürüyebilecek miydim? Benden daha kötülerinin de olduğu grup, bu yürüyüşü bitirebilecek miydi? Yapamayacağımız konusunda kendimizi ikna etmiştik. Ancak şu karşıdaki tepeye dek topallayabilirdik, gece olana dek o dost köye dek topallayabilirdik. Aslında yapmamız gereken tek şey buydu…”
Hedef ve bakış açısı
“Thomas Edison hakkında ünlü bir hikâye vardır. (9999) kez denediği halde ampulü keşfedemeyince biri sorar, ‘On bininci başarısızlığı da göze alacak mısın?’ O da cevap verir, ‘Başarısız olmadım yalnızca ampulü keşfetmeyen bir yol daha buldum.’(!)
Şampiyonlar, liderler vs. bir konuda arzu ettikleri sonucu alamadıklarında bunu başarısızlık değil, yalnızca bir geri besleme olarak düşünürler.”
Hedef ve sabır
İnsan yaratılış itibariyle acelecidir. Ücreti peşin ister. Bu sebeple sabırlı olmak gerekir. Yüz metre koşularında -sakatlıklar dışında- yarışı tamamlayamayan yok gibidir. Fakat maraton koşularında durum böyle değildir. Zira hedefin uzak olması yarışmacılar için gerekli olan en önemli unsurun, yani sabrın gücünü azaltmaktadır.
Çin’de yetiştirilen bambu ağacı şöyle yetiştirilirmiş: Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenirmiş. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmazmış. Tohum yeniden sulanıp gübrelenirmiş. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermezmiş. Velhasıl, Çinliler beşinci yılda da büyük bir sabırla su ve gübre vermeye devam edince, beşinci yılın sonlarında bambu toprağın arasından filiz vermeye başlarmış. Bundan sonra hayret verici bir hızla büyüyerek altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 m. boya ulaşırmış. Acaba ağacın, bu boya ulaşması 5 yılda mı gerçekleşti, 6 haftada mı? Çinliler eğer bu tohum için sabretmeselerdi, bu tohumun bir gün ağaç olacağını kim bilebilirdi.
Herkesin hedefi farklı
Allah dostlarından Şakik-i Belhi kuddise sirruhu, Bağdat’a gitti. Orada İmam Ebu Yusuf’u rahmetullahi aleyhi kadılık makamında gördü. İnsanlar etrafına toplanmışlardı, o da davalarını görüyordu. Ebu Yusuf, Şakik’e bir göz attı:
– Ya Şeyh, dedi, ne oldu da bu kılığa girdin, üstünü başını harap ettin? Şakik Belhi kuddise sirruhu mırıldandı:
– Sen dilediğine erdin… Bense dilediğimi bulamadım. Onun için yaslı, üzüntülü ve üstü başı harabım. Ebu Yusuf rahmetullahi aleyh ağladı.
İlmin ötesinde Allah’ın rızası ile meşgul olanların yegâne gayeleri ilahi marifet ve muhabbettir.
Hedef ve hırs
“Hırs çok istemek ve çalışmaktır; ama aynı zamanda razı olmamaktır, beğenmemektir, kabullenmemektir, bencilliktir, küçümsemektir. İnsan yenilgilerin nedeni olan hırsı en düşük, zaferlerin vesilesi olan kanaati ise en yüksek düzeye çıkarmaya çalışmalıdır. Hırstan kurtulmanın yolu, kendi için istediğini aynı anda herkes için istemeye çalışmaktır.”
Mevlana hazretleri buyurmuşlar ki: “Ey oğul, bağını kes, kurtul; gümüşe, altına esaretin ne vakte kadar? Testiyi denize daldırırsan, bir günlük rızıktan fazlası kısmet olmaz. Harisin (hırs ehlinin) göz testisi doyar mı? Kanaatsiz, sedefte inci olmaz.”
Hedef ve tevekkül
“Başarı yolculuğunda kendi gücümüze değil, hakiki güç sahibi Kâinatın Sahibinin gücüne dayanmalıyız. Zira kendi özümüze ait hiçbir gücümüz yoktur” ve sonucu dilediği gibi yaratan Allah’tır.
Görünürdeki sebeplere riayet ettikten sonra, işlerimizi güvendiğimiz Allah’a ısmarladık” diyerek kaygılarımıza sed çekmeliyiz.
Mevlana hazretlerine göre, insan gerçek mutluluk ve huzura kavuşmak için çalışmalı; çalışma dengesinde hem dünya hem ahiret kazancını gözetmelidir.” “Kulun Allah’ın dediği olur” demesini tembellikten oldu sanma. Belki bu; daha fazla çalışmaya, gayret göstermeye, daha fazla hizmete istekli olmaya teşvik içindir.
‘Her neyi dilersen, bütün dileklerin muradın üzere olacak!’ denilmiş olsaydı; o zaman senin tembellik etmen caiz olurdu. Çünkü ne söyler ne dilersen sana verilecekti. Ama ‘Allah’ın dediği olur. Bil ki şüphesiz mutlak hüküm O’nundur’ denilince; öyleyse niçin, yüz can ile her sabah ve akşam O’nun kulluğunda ihtimam göstermezsin?”