HİKMET EHLİ MÜCAHİD ŞEYH SADİ ŞİRAZİ HAZRETLERİ
Sadi Şirazî Hazretleri İslam alimlerinden ve büyük velilerdendir. Asıl adı Müslihüddin Şeyh Sadi’dir.1193 (H.589) de Şiraz’da doğdu.1292(691) de orada vefat etti.
Seydimiz Abdülkadir Geylani Hazretlerinin halifesinin talebesidir.Onun derslerinde yetişerek kemale erdi. Ömrü ilim öğrenmekle,talebe yetiştirmek ve insanlara doğru yolu göstermekle geçti. Kendisi nizamiyet medreselerinde tahsilini tamamlamıştır.
Mücahid Sufilerden olup, Moğol ve Haçlılarla yapılan savaşlara katılıp cihad etti.Bir defasında Haçlılara esir düştü.
Aynı zamanda Seyyahtır. Küçük yaşlarından itibaren İslam ülkelerini gezmeye başlamıştır. Anadolu,Mısır,Suriye,Dehli,Azarbaycan ve Belh’e uğradı.Buralarda Şihabettin Sühreverdi başta olmak üzere,birçok İslam alimiyle görüştü.
Ülkemizde de meşhur olan Bostan ve Gülistan isimli eserlerinin yanında, Takrir-i Dibace, Aklu Aşk, Nashat-ül Müluk,Havatin gibi birçok eserleri vardır.
Yaşadığı Salgurlu Hanedanı çöktü.1264’te de Moğol hakimiyeti altına girdi.Bu karışıklık esnasında Sadi tekrar Şiraz’dan ayrıldı.Mekke’ye gitti. Hac yaptı.Ömrünün son yıllarını mezarının yanındaki dergahda ibadet edip ilim öğrenmekle geçirdi. 1292’de Şiraz’da vefat etti.Mezarı Şiraz’ın kuzeydoğusunda, şimdi kendi adıyla anılan hangahının bulunduğu yerdedir.
Çağlara Ölçü mahiyetindeki bir hatırası
Şeyh Sadî-i Şîrazî, Gülistan adlı eserinde şu hatırasını nakleder: “Çocukluğumda da ibadetlere çok düşkündüm. Geceleri kalkar, ibadetle meşgul olurdum. Bir gece babamın yanında oturuyordum. Bütün gece gözümü yummamış, Kur’an-ı Kerîm’i elimden bırakmamıştım. Bazı kimseler ise etrafımızda uyuyorlardı. Babama:
– Şunların bir tanesi bile başını kaldırıp iki rekat teheccüd namazı kılmıyor; sanki ölü gibi uyuyorlar, dedim. Bu sözüm üzerine babam kaşlarını çattı ve:
– Oğlum! Başkalarının dedikodusunu edeceğine, keşke sen de onlar gibi uyusaydın! Karşılığını verdi.
Yani babası çocuk yaştaki Şeyh Sadî Hazretlerine şu dersi veriyordu: “Senin hor gördüklerin, seher vaktinin feyzinden mahrum iseler de, onlara Kiramen Katibîn melekleri menfî bir şey yazmıyor. Senin amel defterine ise, din kardeşlerini küçük görme ve gıybet günahı yazıldı…”
Şeyh Sâdî Hazretleri anlatır: “Hikmet ehli bir zâta sormuşlar: “Cömertlik mi iyidir, şecaat (cesaret) mi iyidir?” O zât şu karşılığı vermiş: “Cömert olanın şecaate ihtiyacı yoktur.”
Şeyh Sâdî Hazretleri şu nakilde bulunur: “Bir tarikat pîrinin, yetiştirdiği müridlerden birine şöyle söylediğini işittim: “İnsanlar, rızıklarına bağlandıkları kadar o rızkı veren Hak Teâlâ’ya da bağlansalardı, meleklerin makamlarının üstüne yükselirlerdi.”
Malının zekatını ver!
Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur: “Malının zekâtını ver. Bağcı, üzüm çubuğunun fazlasını budayıp keserse çubuk daha çok üzüm verir.”
Cimri insanın
hazin sonu
Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur: “Cimri, borç para isteyecek kişinin gelişini bir fersah uzaktan görür. Hasisin parası kendisi toprağa girdikten sonra topraktan çıkar. Altın ve madenler kazmakla çıkar; hasis, muhteris ve pintinin elinden ise canı çıkmakla çıkar. Cimri bir insan, meşakkatle para biriktirir, hasislikle saklar ve hasretle bırakıp gider.
Halinizi düşük
karekterlilere arzetmeyin
Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur: “Abus, alık ve suratsız adama ihtiyacından bahsetme. Onun kötü tabiatından üzülürsün. Bir derdin varsa, onu öyle sâlih ve müşfik bir kişiye anlat ki, hiç olmazsa onun güler yüzlülüğünden peşin olarak bir haz ve huzur duyasın.”
“Alçaklardan minnetle bir şey istersen belki vücutça artarsın ama, rûhen eksilirsin.”
Soyunla nesebinle
övünmeyi bırak da…
Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur: “Hazret-i Nûh’un kendisine isyan eden oğlu Kenan, bir peygamber oğlu idi; ama şahsî ve zâtî bir meziyeti olmadığından, peygamber oğlu olmak onun kadrini artırmadı ve kıymetini yükseltmedi.
Aslını, soyunu, nesebini bırak; bir hünerin varsa onu göster. Gül, dikenden; Hazret-i İbrahim de Âzer’den olmuştur.”
“Bir bedevî gördüm. Oğluna diyordu ki: “Evlâdım! Kıyamet günü sana, ‘Ne kazandın?’ derler. ‘Hangi neseptensin?’ demezler!” Yani amelini sorarlar. ‘Baban kimdir?’ demezler…”
Bilmek yetmez, amel
etmiyorsan cahilsin
Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur: “Ne kadar okursan oku, ne kadar bilgi edinirsen edin, bilgine yakışır şekilde davranmazsan (yani takva hayatın yoksa) cahilsin demektir.”
“Üzerine birkaç kitap yüklenmeyle, merkep âlim olur mu? O beyinsiz, sırtındakinin odun mu, yoksa kitap mı olduğunu bile fark edemez.”
Vermezsen bir zalim
çıkar alır senden
Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur: “İyi günlerinde fakirlerin, gariplerin, muhtaçların gönlünü al. Onların gönlünü almak, başa gelecek belâları defeder. Muhtaç senden hâlini arz ederek bir şey isteyecek olursa, ver. Vermediğin takdirde, bir zalim çıkar, senden zorla alır.”
Bugün zorbasın ama
bakarsın düşgün olmuşsun
Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:
Ey izzetli kişi; küçüklere zorbalık etme! Çünkü dünya bir kararda kalmaz; bugün zorbasın, yarın düşkün. Zayıfın kolunu bükme, sonradan güç kazanacak olursa bunu sana pahalıya ödetir, ilk fırsatta ananı ağlatır. Kimseyi kandırma, ayağını kaydırma. Düşersen kaldıranın olmaz zira.
Dost ol, dost bul!
Ey izzetli kişi; düşmanını kesinlikle küçümseme! Şu koskoca dağlara dikkatlice bakarsan, küçük taşlardan oluştuğunu anlarsın. Karıncaların birleşerek güç birliği edip yeleli aslanı helak ettiğini duymadın mı? Bir saç teli, ibrişim kadar güçlü değildir ancak birkaçı bir araya geldiğinde zincirden bile sağlam olur.
Hazinenin yükünü tutmaktansa, dost tutmaya bak. Bırak dostların yerine hazinen boş kalsın. Kimsenin işini sürüncemede bırakma. Sonra yığılır ayaklarına düşersin.
Zalimin dişlerinin
dökülmesi yakındır
Ey düşkün insan; sen de güçlüye tahammül göster! Gün gelir belki sen de güçlü olur da halini anlarsın. Zorbalardan intikam almak için dostlarının elinden tut. Zira dost eli, kuvvet elinden daha güçlüdür.
Mazlumun kuruyup çatlayan dudağına söyleyin, gülsün. Zalimin dişlerinin dökülmesi yakındır. Sabahleyin davul sesleriyle uyananlar, bekçinin geceyi nasıl geçirdiğini nerden bilsin? Kervandakiler ancak kendi mallarını düşünürler. Sırtı yüklü eşeğe sahibinden başka kimsenin içi yanmaz. Say ki düşkünlerden değilsin. Peki bir düşkün gördüğünde niçin durur, ona yardım etmezsin?