İhlasın Alameti Her Zaman Takvalı Olmak

  • 03 Eylül 2022
  • 777 kez görüntülendi.
İhlasın Alameti Her Zaman Takvalı Olmak
REKLAM ALANI

DİN ve HAYAT

Hatice Kübra Ergin

 

REKLAM ALANI

Allah-u Zülcelâl Hz. Âdem aleyhisselamı yaratıp ona secde edilmesini emrettiği zaman İblis buna itiraz edip kovulmuştu. Bunun üzerine güya haklılığını Allah’a ispat etmek istercesine insanları azdırmak için mühlet istedi. İstediği mühleti alınca şöyle dediği haber verilir:

“İblîs, “Senin kudretine andolsun ki Rabbim, içlerinden ihlasa erdirilmiş olan kulların hariç, insanların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım” dedi. (Sad, 82-83)

Bu ayet-i kerimede bizzat düşmanımızın ağzından haber verilen sır, bizim yegane kurtuluş reçetemizi haber vermektir: İhlas

İhlas, imanımızın sahih, amellerimizin makbul olmasının şartıdır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:

“Kim hiçbir ortağı olmayan, tek olan Allah’a ihlâsla ibadet ederek, namazı dosdoğru kılarak, zekâtı vererek dünyadan ayrılırsa, Allah kendisinden razı olduğu hâlde ölmüş olur.” (İbn Mâce, Sünnet, 9) buyuruyor.

Son nefese kadar imanı muhafaza etmenin şartı ihlastır. Kalpteki niyetin ve maksadın yalnız Allah’ın rızası olması başka hiçbir duygu, düşünce ve isteğin karışmaması şarttır.

Peki biz ihlaslı mıyız? İhlaslı olup olmadığımızı nasıl bileceğiz?

İhlasın en büyük göstergesi, kimsenin bizi görmediği yerlerdeki ve zamanlardaki halimizle ortaya çıkar. Eğer bir mümin Allah’tan başka kimsenin onu görmediği bir yerde veya zamanda ibadetlerini güzelce yapma ve günahlardan sakınma halini muhafaza edebiliyorsa inşaAllah ihlaslıdır.

Zamanımızda bunu ölçmenin kestirme bir yolu da internete bağlanan cihazlar başındaki halimizdir. Tatil zamanlarımızda, evde kimsenin olmadığı sıralarda, odamıza çekildiğimizde ne yapıyoruz? “Şöyle huzurla ibadet etmek, kendimizi ilme vermek, kalbimizi etkili sohbetlerle cilalamak için ne güzel bir fırsat?” mı diyoruz? Yoksa nefsin dürtüklemesiyle peşin zevk veren şeylere mi yöneliyoruz?

O anda kalbimizden ne geçiyor? Şeytan bizi Allah’ın affına ve rahmetine güvendirerek kandırıyor mu? Yoksa Allah’ın bizi gördüğünü büsbütün unutuyor muyuz?

Elbette maksadımız hiç kimseyi ümitsizliğe düşürmek değil. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:

“Her insan hatâ yapar. Fakat hatâ yapanların en hayırlısı çokça tevbe edendir.” (Tirmizî, Kıyâmet, 49) buyurmuştur.

Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede:

“Ey Müminler! Hepiniz topyekûn Allah’a tevbe edin.” (Nur, 31) buyuruyor.

Ahir zaman fitnesi zevk düşkünlüğü, sabırsızlık, maneviyat körlüğü ve kalp kasvetidir. Şu çağda hatasız kusursuz hiç kimse yoktur. Çaremiz hep birlikte hatalarımızla yüzleşmek ve nefsimizi tezkiye etmektir.

Allah-u Zülcelâl günahlarına kararlılıkla tevbe eden ve kendini hatalardan temizleyen kullarını sevdiğini bildirmiş. Öyleyse biz de onlardan olmaya çalışmalıyız. Kulluğumuzda gayretimizi ve ihlasımızı kuvvetlendirmeye vesile olması için dostlarla bağımızı kuvvetlendirmeli, düşmanın hile ve silahlarını iyi öğrenmeliyiz.

Beyin Nefsin Mekanıdır

Bir araştırmaya göre, insanlar üzerinde beyin resmi gördükleri bir kitabın içindekilere daha çok güveniyormuş. Beyin, sanki aklı ve bilimi temsil ediyor gibi düşünülüyor. Hâlbuki beynimiz; tasavvuf ıstılahında “nefis” denildiğinde kastedilen türlü türlü dürtülerin, duyguların ve aklı karıştıran hislerin de kaynağı.

Bütün nefis sahiplerinde ortak olan, “Acıdan ve sıkıntıdan kaç! Zevk ve rahatlığa yönel!” mantığı, beynin de temel çalışma prensibi. Zevk vermeyen sohbetlere, öğretici programlara değil yalancı zevklere yöneliyor.

Üstelik beyin; sahtelikleri, yalancı zevkleri hakikatten ayırt edemiyor. Oyundan puan alınca beynin ödül merkezinde zevk veren kimyevî maddeler salgılanıyor. İnsan eğer tefekkür edecek olsa; oyundan alınan puanların gerçek hayatta hiçbir işe yaramadığını anlayabiliyor ama yine de o andaki zevkin bağımlısı oluyor.

Bu örneğin de gösterdiği gibi; beyin zannedildiği kadar akıllı değil. Beyin kabiliyetli bir vasıta ama onu iyi ve kıymetli şeylere kullanmak için bir rehber lâzım. Ama rehberlerin nasihatleri hoşa gitmiyor. Bizi zevklerimizden alıkoyan, hoşlanmadığımız vazifeler yükleyen nasihatler nefsimize hoş gelmiyor.

İşte bu hoşlanmama hâlinin verdiği psikolojiyle hakikat olsa da zorumuza giden nasihatleri duymak istemiyoruz; yalan ve uydurma olduğunu bile bile bizi güldürüp eğlendiren, oyalayıp giden komikliklere zaman harcıyoruz.

Başıboşluğun Verdiği Küstahlık

İçinde bulunduğumuz bu devir, insanların son derece ukalâ ve cüretkâr olduğu bir devir. Bunda, Allah Teâlâ’nın nimetlerinin bolluğuyla rehâvete kapılmanın ve nefsi palazlandıran imkânlarla şımarmanın tesiri büyük. Bilhassa teknolojinin içine doğan, elinde dijital cihazlarla büyüyen nesil; hamâkat derecesinde bir küstahlık içinde…

Hani “sanal” diyorlar ya, hakikaten bugün insanoğlu kendi eliyle yazıp, çizip, tasarladığı; kendi hayalinden uydurduğu bir ortam içindeki bu hareketliliğine bakıp kendisini bir şey zannediyor.

Bu hayalî ve sun‘î dünyada kolayca bir şeyler yapabiliyor, ağzına geleni yazıp, yorumlar yapıp, ona buna hakaret edip geçip gidiyor diye kendini gerçekten çok mârifet sahibi zannediyor. Kendini mes’ûliyetsiz, kimsenin sorguya çekemeyeceği, başıboş, serbest biri zannediyor.

Kısacası teknoloji âdeta kimlik inşâ ediyor. Teknolojiyi üretip, kullanıp, örnek olanlar âdeta teknolojinin ahlâkını da belirliyor. Bu ahlâkî seviyeye göre insan tipi üretiliyor. Ama bu kimlik, ne yazık ki sağlıklı bir ruh hâline sahip değil.

Aslında bu durumun ferdî, ailevî, içtimâî birçok problemle yakından alâkası var ve yakında bunlarla daha çok karşı karşıya geleceğiz.

Meselâ; teknoloji kuşağının bir tıkla istediği kişiyle arkadaş olup, istemeyince de engellemesi gibi, aynı hızla ve keyfîlikle evlenip boşandığını görüyoruz. Bu kadar insanın o düğün derneği yapmak için masraf ettiğini, emek verdiğini, ümitler bağladığını, acele bir boşanma kararıyla ne kadar zarara uğrayıp, incinip, itibarının sarsıldığını hiç düşünmüyorlar.

Tek derdimiz bu olsa yine iyi, insanlar internet ortamlarında îmânını kaybediyor. Aklı bir karış havada bir genç, bir video seyrediyor; “Ben de ateist oldum.”, “Deist oldum.” diyor.

Zannediyor ki; bilgiç edâlarla atıp tutan o zavallı, sadece dînin cevabını verdiği o sorulara daha doğru bir cevap bulmuş.

“Neden bu dünyaya geldik? Hayatın gayesi nedir? Hayat neyle kıymetli hâle gelir? Hayatın sonunda ne var?”

Bu sorulara daha doğru bir cevap veren, bir hakikat kaynağı bulmamışsa ne bulmuş? Acaba ölmemenin bir yolunu mu keşfetmiş? Yahut ölümden sonra dirilmemenin, hesaba çekilmemenin bir çaresini mi bulmuş? Eğer bunların hiçbirini bulmamışsa, neyine güveniyor ki?

O sahte kibir maskesi, ne tuhaftır ki kendi nefsine bahane arayan bir yarım akıllıyı tesir altına alabiliyor.

Nefis hakikat yerine yalanı tercih ediyor. Faydalı nasihatler yerine zararlı fikirlere merak duyuyor. Kendini yetiştirmeye talip olmuyor; oyun, eğlence peşinde koşuyor. İnternet de insan nefsinin ve beyninin zayıf taraflarını çok iyi kullanıyor.

Elbette bizim bu temâyülümüze göre hazırlanan muhtevâlar hem çok tıklanıyor hem de bu mecrâların sahipleri bunların benzerlerini tıklamamızı teşvik ediyor.

Şu anda internet son derece kontrolsüz, başıboş bir mecra. Bu mecrâlarda özgürlük adı altında daha pek çok ifsâd edici muhtevâlar dolaşıyor. Bunları kısmen kontrol altına alabilsek de tamamen filtre edip, her türlü ifsâdı engelleyemeyiz. Çaremiz; bu soru ve itirazları, en güzel cevapları vermek için vesile olarak görmek.

Neticede bu bir bakıma da, Allâh’ın iradesi. Allah Teâlâ istemeseydi bunların hiçbiri olmazdı. Rabbimiz, aklen ve kalben sürekli mücadele içinde olmamızı ve gayret etmemizi istiyor.

Dijital araçlar, henüz hayat tecrübesinden mahrum küçük çocuklarımıza kadar herkesin sahip olduğu âletler hâline geldi. Hele gençler, âdeta bu mecrâlarda hayatlarını sürdürüyor. Aynı masanın etrafında oturan, aynı yemeğe kaşık sallayan aile fertleri, ellerindeki dijital makinelerin içinde yaşayabiliyorlar.

Yalana Kulak Verenler

Aslında internet; insanlık tarihi boyunca hep var olmuş, eğlenceli masallar, efsaneler, şarkılar, türküler, oyunlar, eğlenceler ve benzeri lehviyâtın teknoloji desteğiyle gelişen kolayca ulaşılan hâli. Matbaanın îcâdı, radyo ve televizyonun keşfi ve nihayet internet ağının dünyayı sarmasıyla; bilgiler, fikirler ve benzeri kültür ürünleri hızla dünyayı dolaşıyor.

İnsanoğlunun hakikati verip, yalanı, uydurmayı satın alması da yeni bir şey değil. Kur’ân-ı Kerim’de Rabbimiz;

“Onlar, hep yalana kulak veren ve durmadan suht (bereketin kökünü kazıyan haramları) yiyen kimselerdir.” (Mâide, 42) buyuruyor.

Âyet-i kerîme yahudilerin ahlâkını vasfederken müslümanlara; “Siz de öyle olmayın!” diye ders veriyor.

İnsanın nefsânî yönünde; yalana, palavraya, boş ve değersiz şeylere yönelme hastalığı var. O hastalığı tedavi etmek için çare, yine beynin bir vasfında gizli.

Beyin, mecbur kalmadıkça; hakikî ve faydalı bir ilim öğrenmeye, sâlih ve faydalı bir iş yapmaya alâka duymaz. Böyle ciddî çalışmalara dikkatini yoğunlaştırmak hoşuna gitmez. Ancak mükâfat veya ceza gibi bir müeyyide ile onu mecbur ederseniz, kendini bu faydalı çalışmalara zorlar. İşte Rabbimiz de cennet nimetleri ve cehennem azâbını; insanları, faydasız, boş, aldatıcı hattâ zararlı meşgalelerden hayırlı şeylere yönlendirmek için kullanır.

Vaat ve tehdit, ham nefsin ilk harekete geçirilişi için itici bir kuvvettir. Zaten hakikatin tadını alan insan, artık sahteliklerden yüz çevirecektir. Ama insan rûhunu o aldatıcı beyin kimyasından kurtarmak için bu teşvik ve terbiyeye ihtiyaç vardır.

İnternette dolaşan ateist videolarının çoğunda, sanki iddiacının kendisi cennet nimetlerinden müstağnî imiş veya cehennem azâbından korkmamak için bir çare bulmuş gibi bunlarla küstahça alay ettiğini görüyorsunuz. Hâlbuki Allah-u Teâlâ sadece tehdit ve vaatlerle değil, aklı iknâ eden misallerle, gönlü müteessir eden edebî üslûpla, derin ilim sahiplerinin anlayabileceği sırlarla ve daha birçok ince mânâlarla sesleniyor. Ama elbette anlayana…

Vaat ve tehditler ise o mânâları idrâk edecek seviyeye gelinceye kadar gösterilmesi îcap eden sabır ve azmi göstermeye teşvik ediyor.

Allah Teala hepimizi dosdoğru yoluna hidayet etsin, ihlasa erdirsin ve bizi dini üzere sabit kılsın. Amin.

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ