İnfak Huzur ve Bereket Kaynağıdır
DİN VE HAYAT / Hatice Kübra Ergin
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
“Allah-u Teâlâ, (mahşer günü) sizin her biriniz ile tercümansız konuşacaktır. Kişi sağ tarafına bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Soluna bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Sonra önüne bakacak, karşısında cehennemden başka bir şey göremeyecektir. O hâlde (sadece bir hurmaya bile sahip olsanız) artık bir hurmanın yarısı ile de olsa, kendinizi cehennem ateşinden koruyun. Bunu da bulamayan, güzel bir söz ile kendisini korusun.” (Buhârî, Zekât, 9, 10; Müslim, Zekât, 67, 97)
Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam bu hadis-i şerifinde mahşer günü en zorlu hesabın mal ile ilgili yükümlülükler hakkında olacağını işaret ediyor.
Dinimizde mükellefin sorumlu tutulduğu ameller, bedeni, mali ve hem bedeni hem mali olarak üçe ayrılmıştır. Allah dostu alimler her bir ibadetin yerinin ayrı olduğunu, birinin yerini diğerinin dolduramayacağını bildirmişlerdir.
Dinimizde mali ibadetlerin en alt seviyesi farz olan zekâtı vermektir. Kurban kesmek de gücü yeten ve mükellef olan hiçbir Müslümanın ihmal etmemesi gereken mali ibadetlerdendir.
Kurban ibadetini her yıl düzenli olarak yerine getiren bir Müslüman, sevap kumbarasında devamlı olarak birikim yapmış olur. Amellerin Allah’a en sevimlisi de az da olsa devamlı yapılan ameldir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
“Amellerin Allah Teâlâ’ya en sevimli olanı, az da olsa devamlı yapılanıdır.” (Müslim, Müsâfirîn, 218) buyurarak, devamlı yapılan amellerin önemine dikkat çekmiştir.
Erteleyenler Pişman Olur
İbadette devamlı olmak, nefsi başıboşluğa, cimriliğe, bencilliğe alıştırmamak için de önemlidir. Nefis kul olduğunu ibadetlere zorlandığı zaman hisseder. Amelleri işlerken zorlanma hissetmeyecek hale geldiği zaman zaten nefs-i mutmainne mertebesine erişmiş demektir. Bu hali muhafaza etmek için yine amellerine devamlı olmalıdır.
Salih amelleri belli bir düzen içinde yerine getirmenin bir faydası da, şeytanın iyi amelleri ertelettirerek aldatma hilesini boşa çıkarmasıdır. Bilhassa mali ibadetlerde şeytan bu hileyi çok kullanır. İnsana “Şimdilik biraz biriktir, zengin olduğun zaman daha büyük hayırlar yaparsın,” diye vesvese verir. Halbuki hayırların Allah-u Zülcelâl katında büyüklüğü kişinin fedakarlığı nispetindedir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
“–Bir dirhem, yüz bin dirhemi geçmiştir.” buyurmuşlardı.
Ashâb-ı kiram;
“–Bu nasıl olur, ey Allâh’ın Rasûlü?” diye sorduklarında, Efendimiz şu cevabı verdi:
“–Bir adamın iki dirhemi vardı. Bunlardan en iyisini tasadduk etti. (Yani malının yarısını tasadduk etmiş oldu.) Diğeri (ise hayli zengin biriydi) o da malının yanına varıp, malından yüz bin dirhem çıkardı ve onu tasadduk etti.” (Nesâî, Zekât, 49)
Demek ki bir insanın henüz kendini çok zengin hissetmediği, muhtaç gördüğü sırada yaptığı hayırlar daha makbuldür. Bir de kalbinde dünyaya karşı hırs ve hevesi varken, harcamak için ümidi bulunuyorken verilen sadaka, elden ayaktan düştükten sonra verilen sadakadan daha üstündür. Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam bu hususta şöyle buyuruyor:
“Güçlü-kuvvetliyken, sıhhatın yerindeyken, cimriliğin üzerinde, fakir düşmekten endişe etmekteyken, daha büyük zengin olmayı düşlerken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür. (Bu işi) can boğaza gelip de “falana şu kadar”, “filana bu kadar” demeye bırakma. Zaten o mal vârislerden şunun veya bunun olmuştur.” (Buhârî, Zekât 11, Vasâyâ 17; Müslim, Zekât 92)
İnsanın hayır işlerini ertelemesinin en acı neticesi ise, hiç beklemediği bir zamanda ecelinin gelmesi, artık amel yapma imkanının kalmamasıdır. Hatta kişinin hastalanması, ölüm döşeğine düşmesi bile ölüm sayılır. Bakalım baş ucunuzda size itaat edecek, malınızı dağıtacak kimse olacak mı? Yoksa sizi çoktan ölmüş kabul edip, malınıza kendi malları gözüyle mi bakacaklar.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bu durumdakiler için şöyle buyurmuştur:
“Yazıklar olsun, yazıklar olsun o kimseye ki, ehl ü ıyâlini hayır (servet) üzere bırakır da kendisi Rabbinin huzûruna şerle varır.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, no: 9693)
İbadetin Devamlısı Makbuldür
Elbette mirasçılara hiçbir şey bırakmamak için elinde avucunda ne varsa dağıtmak da bizden istenen bir şey değildir.
Sad b. Ebû Vakkâs radıyallahu anh şöyle anlatır:
“Veda Haccı yılında Mekke’de ağır bir hastalığa yakalanmıştım. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de beni ziyarete gelmişti. Ona,
“Ey Allah”ın Resûlü! Benim hastalığım iyice arttı. Ben varlıklı bir kimseyim. Bana sadece tek bir kızım mirasçı olacak. Bu yüzden malımın üçte ikisini sadaka olarak dağıtayım mı?” diye sordum. Resûlullah aleyhisselatu vesselam:
“Hayır, dağıtma!” buyurdu. Ben:
“Yarısını sadaka olarak dağıtayım?” dedim. Resûlullah yine, “Hayır! Üçte birini sadaka olarak dağıtabilirsin! Hatta üçte biri dahi çoktur! Mirasçılarını varlıklı olarak bırakman, onları insanlara ellerini açar ve muhtaç bir hâlde bırakmandan daha hayırlıdır.” (Buhârî, Deavât, 43)
İnsanın ne zaman öleceği belli olmadığı gibi ne kadar yaşayacağı ve ne kadara ihtiyacı olacağı da belli değildir. Bu sebeple üzerinde geçindirilmesi gereken kişilerin sorumluluğu varken elinde avucunda ne varsa dağıtmak da uygun olmaz. İnsanın ailesine, yakınlarına harcayıp israf etmemek şartıyla ihtiyaçlarını gidermesi de sadakadır.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
“Ey Âdemoğlu! İhtiyacından fazla olan malını sadaka olarak vermen, senin için iyi; vermemen ise kötüdür. İhtiyacına yetecek kadarını elinde tutmandan dolayı ayıplanmazsın. İyiliğe, geçimini üstlendiklerinden başla. Veren el, alan elden daha üstündür.” (Müslim, Zekât 97; Tirmizî, Zühd 32)
Bütün bunları göz önüne aldığımız zaman mali ibadet ve hayırların da en hayırlısının belli bir düzen içinde devamlı olan hayırlar olduğunu görebiliriz. Her yıl kurban keserek ailesine ve çevresindeki ihtiyaç sahiplerine ikram etmek de böyle bir hayırdır.
İnfak Malı Eksiltmez
İnsana en faydalı olan mal, helâlden kazanılmış olmak şartıyla yerinde ve mantıklı bir cömertlikle hayır yollarına harcanan maldır. Yerli yerince infak edilen para ve mal insana hem dünyada hem ahirette bereket kaynağıdır. Para harcanmakla eksiliyor gibi görünse de aslında eksilmez.
Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
“De ki: “Doğrusu Rabbim, kullarından dilediğinin rızkını hem genişletir ve hem de ona daraltıp bir ölçüye göre verir; sarfettiğiniz herhangi bir şeyin yerine O daha iyisini koyar, çünkü O rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe sûresi, 39)
Allah-u Zülcelâl bize elimizdeki bu imkanları verdiği gibi daha nicelerini verebilir. Ekseriyetle de gösteriş gibi niyetlerle aşırıya kaçmadığı sürece cömert kuluna bol ihsanda bulunur.
Zaten Allah-u Zülcelâl vermezse veya bir felaket ile elimizden alırsa da hiçbir şey yapamayız. Malı, parayı saklamanın garantisi yoktur. En garantili yol, Allah-u Zülcelâl’in rızasına uygun şekilde harcayarak ahiret hesabında biriktirmektir. Allah-u Zülcelâl rızasını kazanmak uğruna yapılan hayırlara kat kat sevap verir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
“Kim, helâl kazancından bir hurma kadar sadaka verirse, ki Allah helâlden başkasını kabul etmez, Allah o sadakayı kabul eder. Sonra onu dağ gibi oluncaya kadar, herhangi birinizin tayını büyüttüğü gibi, sahibi adına ihtimamla büyütür.” (Buhârî, Zekât 8; Tevhîd 23; Müslim, Zekât 63, 64)
İslami Hizmetleri Destekleyelim
İnfaklarla, hayır hizmetleriyle önceden âhirete gönderilen para hakiki malımızdır. Bilhassa ilim irşad yollarına destek olmak ve Allah’ın dinine yardım etmek en faydalı hayırdır. İslam kuvvetlendiği zaman bunun faydası herkese olur. İslam zayıfladığı zaman parayı saklamak ne işe yarar? İnsanı hangi beladan koruyabilir?
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurur:
“Benim ümmetim dünyaya çok değer vermeye başladığında İslâm’ın heybet ve azameti onlardan alınır. İyiliği emredip kötülükten nehyi terk ettiklerinde vahyin bereketinden yani Kur’ân-ı Kerîm’i idrâk etmekten mahrum olurlar.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 1610)
Kurban mükelleflerinin, imkanı ölçüsünde talebelerin ihtiyaçları için kurban bağışı yapması çok faydalı bir hayır olacaktır. Talebelerin ve hocaların Kur’ân-ı Kerim ve İslami ilimler ile meşgul olması için yapılan her türlü destek Allah-u Zülcelâl katında makbul bir hayırdır. Faydası da bütün toplumadır.
Her Müslüman üzerindeki mali ibadet borçlarını tam yerine getirse toplumdaki yaralar hızla kapanır. Bu durumda aldıkları hayır dualar da elbette hayır sahiplerinin malına bereket, ailesine huzur ve saadet olarak yansıyacaktır.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin müjdesiyle bitirelim:
“Her sabah iki melek iner. Biri: “Yâ Rabbi! Senin yolunda harcayana, buna karşılık sen de yenisini ihsân eyle!” der. Diğeri de: “Yâ Rabbi! Cimrilik edenin malını telef et!” diye dua eder.” (Buhârî, Zekât 27; Müslim, Zekât 57)