İRFAN SOHBETİ / İlmin Fazileti
İRFAN SOHBETİ
İlmin Fazileti
Seyda Feyzullah Konyevi -ks-
Allah azze ve celle, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i bu aleme gönderirken ona nazil ettiği ve bütün kâinatta duyulmasını istediği ilk ayet “OKU” ayetidir. Allah azze ve celle ilme bu kadar önem veriyor. Okuma dediğimiz zaman sadece sayfalarda yazıları okumak değildir. Onu herkes okuyabilir. Önemli olan hakikati okuyabilmektir. Allah azze ve celle “Oku!” buyurduğu zaman “Rabb’inin adıyla oku!” buyuruyor.
Bir şey okurken kendinin bir yaratılmış olduğunu unutmamalısın. Bir Rabbin olduğunu unutmamalısın. Sen okurken bilmelisin ki; “Bana okutan Rabbimdir, bana öğreten Rabbimdir.” Ve Rabbinin adıyla okuyacaksın.
Hz. Aişe radıyallahu anha’dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, içinde yalnız kalmayı âdet edindiği Hira mağarasında iken Ramazan ayının 27. gecesi tan yerinin ağarmaya başlamasından az önce ufukta nurdan bir şekil görmüş; o zamana kadar hiç karşılaşmadığı bu nuranî varlığın yani Cebrâil aleyhisselam’ın kendisine seslendiğini duymuştur. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem olayı şöyle anlatır:
“Melek bana okumamı emretti. Kendisine okuma bilmediğimi söyledim. Beni kollarının arasına alıp kuvvetle sıktı; sonra ‘oku!’ dedi. Ben yine, ‘Okuma bilmem’ dedim. Beni tekrar kollarının arasına aldı, kuvvetle sıktı ve ‘oku!’ diye tekrar etti. Ben yine ‘Okuma bilmem’ dedim. Üçüncü defa kollarının arasına alıp daha kuvvetlice sıktıktan sonra bıraktı ve şöyle dedi:
اِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذ۪ي خَلَقَ (۱) خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍۚ(۲) اِقْرَأْ وَرَبُّكَ الْاَكْرَمُۙ(۳) اَلَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِۙ (٤) عَلَّمَ الْاِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْۜ (٥)
“Oku, Rabbin ismiyle ki, o yaratmıştır. İnsanı alaktan yaratmıştır. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Kalemle yazmayı öğreten O’dur. İnsana bilmediklerini öğreten O’dur.” (Alak: 1-5) (Buhari, Bed’ü’I-Vahy 3; Müslim, İman 252)
İlk vahyin “oku” emriyle başlaması, ilim okumanın dinimizde ve hayatımızda ne kadar önemli olduğunu gösterir. En başta Rabbimizi tanımak, dinimizin temel gayesidir.
Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ümmi idi. Yani okuma ve yazması yoktu. Okuma ve yazması olmayan bir insana Kur’an-ı Kerim nazil oldu. O dönemin şairleri, edebiyatçıları böyle bir kitabın bir satırını dahi yazmaktan acizdiler. Kur’an-ı Kerim’e benzeyen bir satır bile dahi yazamıyorlardı.
Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in okuma yazması olmadığı halde Allah azze ve celle Kur’an-ı Kerim’i onun vasıtasıyla gönderdi ki; adeta “Ey insanoğlu! Bu kâinatın bir yaratıcısı olduğunu kesinlikle unutmamalısın ve haddini bilmelisin ki sen de bir kan pıhtısından yaratıldın” buyuruyor.
Sen bu kâinatı okumalısın! Bu kâinatı okuduğun zaman, Allah azze ve celle’nin azametini keşfedeceksin! Çünkü sen kâinatı okuduğun zaman kâinatın azametini göreceksin. Kâinatın azametini gören bir insan bilecek ki bu kâinat bir sanattır. Sanat büyükse bunun Sanatkarı daha daha büyüktür. Sanat ne kadar muhteşem ise o sanatkarın kuvveti, hikmeti daha büyüktür. Her şeyi böyle okumalısın ve hayata böyle bakmalısın.
Önce Haddini Bil!
İnsanoğlu haddini aşıyor ve kendini bir şey zannediyor. Bir şey elde ettiği zaman zannediyor ki, kendisi çok güçlüdür. Halbuki yarın o şey onun elinden çıkacak ve artık onun olmayacak. Onun varislerine kalacak. Varisleri ölecek ve onlardan sonraki varislerine kalacak. Bu hep böyle kıyamete kadar devam edecektir.
Her şey Allah azze ve celle’nindir. Her şey fani yalnızca Allah azze ve celle bakidir.
İnsanoğlu kendini okumalıdır. İnsanoğlu kendini okuduğu zaman haddini de bilir. Kendini de yine Rabb’inin adıyla okumalıdır. Öyle ise insan her şeyi Rabb’inin adıyla okumalı ve Rabb’inin adıyla yaşamalıdır. Böyle yaşadığı zaman o kişi Rabbine yakınlaşmış olur ve kurtuluşa erer.
Allah azze ve celle okumamızı istiyor. O’nun Resulü Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem de okumamızı istiyor. Nitekim, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor:
“(Mükellef olduğu işlere ait) ilmi aramak, her müslümana farzdır.” (İbn-i Mace, Mukaddime 17)
İnsanın gerek dini gerek dünyevi lazım olan her şeyi öğrenmeye çalışması farzdır. Özellikle farz amelleri yerine getirebilmek için idare edecek kadar farzları öğrenmek lazımdır. Helal ve haramları bilmek gerekir.
Çocuklarımızın Eğitimini
İhmal Etmemeliyiz
Farz-ı Ayn ilimleri öğrenmek gerektiği gibi bazı farz-ı kifaye ilimleri de öğrenmek gerekiyor. Mesela; bir topluluğun içerisinde en az bir kişinin tıbbı bilmesi lazımdır. Çünkü bunlar Müslümanlar için gerekli olan şeylerdir.
İnsan ne öğrenmesi gerekiyorsa öğrenmelidir ve bunun için çaba sarf etmelidir. Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bize bunu söylerken, aynı zamanda biz çocuklarımızın da sorumluluğunu taşıyoruz. Dolayısıyla çocuklarımıza da bunları öğretmemiz lazımdır. Onların öğrenmesi için her türlü çabayı ve fedakârlığı göstermemiz gerekiyor.
Normal bir okula giden çocuklarımızın da dini ilimleri öğrenmesini ihmal etmemeliyiz. Eğer ihmal etmez de gereken ilimleri öğrenmesini sağlarsak, çocuklarımızın kazandığı gibi biz de kazanırız. İhmal edersek çocuklarımızın kaybettiği gibi biz de kaybederiz. Ve onun vebalini taşırız.
Çocuklarımızın alim olmasına vesile olursak, bu dünyada bir sadaka-i cariye bırakmış oluruz. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“İnsan ölünce amel defteri kapanır. Ancak şu üç şeyle sevabı devam eder: Sadaka-ı cariye, insanların faydalanacağı bir ilim ve arkasından hayır dua eden bir evlat.” (Müslim, Vasiyyet, 14, 1631)
Bu dünyada alim, İslam hizmeti yapan ve arkasından dua eden hayırlı bir evlat yetiştirenin amel defteri kapanmaz. Öldükten sonra da amel defterine sevap gelmeye devam eder.
Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem başka bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:
“Bir kimse ilim elde etmek için bir yola girerse, Allah da ona cennetin yolunu kolaylaştırır.” (Müslim, Zikr 38; Ebu Davud, İlim 1; Tirmizi, İlim 19)
Demek ki Allah azze ve celle ilim ehli insana cennetin yolunu kolaylaştırmıştır. İlim öğrenme konusunda gevşek olmamalıyız. İnsanoğlu bu yolda gevşeklik gösterdiği zaman paslanır, ne kadar boşluğa düşerse o kadar aşağıya düşer.
İnsanın nefsini kontrol altında tutması lazımdır. Çünkü nefis daima kötülüğe meyleder. O halde insan nefsin arzu ve isteklerini dizginlemeli ve onu boş bırakmamalıdır.
Ebu Hureyre radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre, Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Bir cemaat Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın kitabını okur ve aralarında müzakere ederlerse, üzerlerine sekînet iner, onları rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatır. Allah azze ve celle de o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anar.” (Müslim, Zikr 38)
Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in bu müjdesinden anlıyoruz ki, camilerde, dergahlarda ve evlerde toplanıp Allah azze ve celle’nin kelamını okumak, ilim öğrenmek, İslami sohbetler yapmak ve zikretmek salih amellerdendir.
Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle duada bulunmuştur:
“Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, huşu duymayan kalpten, kabul olunmayan duadan, doymayan nefisten sana sığınırım.” (Müslim (Zikir 73)
Allah azze ve celle ilmimizi menfaatli kılsın ve kalbimizi huşu içinde olanlardan eylesin. Allah azze ve celle hepimizi sırat-ı müstakimden ayırmasın. İlimden ve alimlerden mahrum bırakmasın ve öğrendiğimiz ilimle amel etmeyi nasip etsin.