İslam Üzerine Oynanan Oyunlar
Yüceler yücesi Allah’a hamd;
O’nun kutlu elçisi Efendimize, Ehl-i Beytine ve Ashabına salât ve selâm…
Merhaba Dostlar;
Hiç düşünüyor muyuz; İslam en yüce hakikatleri bağrında barındırıyorken, neden müslümanlar perişan? Ve neden İslam imajı, dünya insanlarının gözünde permeperişan…?
İsterseniz, gelin beraber bakalım şu İslam âleminin haline…
Günümüzdeki duruma bir benzetmeyle ışık tutacak olursak Batı medeniyeti karşısında İslam medeniyeti, henüz yeni yetme bir delikanlı gibi. Batı medeniyeti ise eskilerimizin tabiri ile “Ununu elemiş, eleğini asmış” bir sakil ihtiyar.
İhtiyar ama tecrübe, donanım ve sahip olduğu nüfuz sayesinde, delikanlı ile istediği gibi oynuyor. Bazen onu tahrik edip hata yapmasına sebebiyet veriyor, bazen de onu başkalarına takdim ederken aşağılıyor.
Batı’nın, daha doğrusu, bugünkü Avrupa ve Amerika medeniyetini inşa edip ayakta kalmasını sağlayanların asıl derdi; bu yaşlı medeniyetten sonra ortaya koyabilecekleri bir şeylerinin kalmaması. Dahası, fıtratları ile oynadıkları insanoğlunu öyle bir hale getirdiler ki artık ıslah olmaları, istisnalar hariç mümkün görünmüyor. Zaten onların da insanlığı ihya etmek gibi bir dertleri yok. Varsa yoksa kendi hegemonyalarını sürdürmek!
Fakat İslam medeniyeti, Ümmet potansiyeli, öyle değil! Zehirin karşısında tam bir panzehir. İnsanoğlunu tekrar fıtrat çizgisine döndürebilecek yegâne iksir Müslümanların elinde…
Ne var ki müslümanlar ne potansiyel güçlerinin farkında ne de bunları uygulamaya dökebilecek tecrübeye sahip. Dedik ya toy delikanlı… Gücü kuvveti yerinde, biraz cesareti de var ama bu gücü nereye ve nasıl odaklayabileceğini henüz keşfedememiş.
Son 50-60 senedir, yavaş yavaş kendine geliyor. Lakin düz yolda düzgün ilerleyemiyor. Dostunu düşmanını tanıyamıyor. Manevi değerlerine yapılan bir saldırı karşısında, son derece fevri tepkiler veriyor; yakıyor, yıkıyor ortalığı… Bu tahriki yapanlar, eski kurtlar, dönüp diyorlar ki; “Bakın gördünüz mü? Bunlar barbardır. Biz size demiştik zaten.”
Bir koldan, İslam’a ve mukaddes değerlerine saldırılarak tahrik hareketleri yürütülürken; diğer koldan da özel eğitimlerden geçirilen bazı saf müslümanlar, terör olaylarında kullanılıyor. Kilise yakıyor, süpermarket basıyor. Garibim cihad ettiğini sanıyor ama ona bu oyunu oynayanlar; öbür taraftan öyle bir imaj çiziyorlar ki garibana, anne babası bile tanıyamıyor onu!
Bu şekilde, bir yandan bazı müslüman gurupların marjinalleşmesi sağlanırken; diğer yandan, “ılımlı İslam” sanki bir antitez gibi sunulup yutturulmaya çalışılıyor. “Cihadsız İslam” ve “Fıkıhsız tasavvuf” bu projenin fidanları…
Böylece bir “taşla iki kuş” vurulmuş olmuyor! Ya ne yapılıyor sevgili dostlar? “Kuş sürüsü” vuruluyor…
Çünkü marjinalleştirilen müslümanlar, beriki sıradan “vatandaş”a nazaran ötekileştirilmiş oluyor. Böylece normal müslüman halk, diğer gurupların veya müslüman kavimlerin sıkıntılarına ve mazlumluğuna karşı duyarsızlaştırılıyor. Halkın bigâne kalması sağlanıyor.
Bir başka fayda/fitne de “ılımlı müslüman” olunmaya zorlanan kitleler, İslam’ın omurgası olan “hür irade” ve “hür düşünce”den yoksun hale getiriliyor. Oysa “İslam’ın ilk şartı, hür olmaktır.” Hür düşünemeyen bir insanın hakiki mümin olmasına da imkân ve ihtimal yoktur.
Benzer bir zihinsel, fikri yanıltma operasyonu ise tasavvuf üzerinde uygulanıyor. “İçeriden” bir koldan saldırılan tasavvuf, güya İslam’a zıtmış gibi dışlanmaya çalışılıyor. Yok efendim, “Rabıta şirk, mürşid şirk, ne varsa şirk.”miş! …
Diğer kol ise mezhep farklılığı üzerinden uzatıyor elini. Suret-i haktan görünerek, güya bize şeriat dersi vermeye çalışıyorlar. İslami kavramları eğip büküyor, Sahabe Efendilerimize dil uzatmayı, fıkhi bir tercih (!) gibi sunmaya çalışıyorlar.
Bu iki kol da Batı’nın içimizdeki “sızma” kolları… Hem de ta ciğerimizde, kalbimizde yuvalanmış. İslam tarihinde ender görülmüş türbe, medrese yıkma işi de bunlardan bir kolun işi…
Sonuçta, İslam âlemi öyle küçük parçalara bölünüyor ki o taze delikanlı ne yana döneceğini şaşırıyor! Hangi derdi öncelikli, hangisi hayati? Asla bilemiyor.
İslam dünyası bütün bu dertlerle oyalanırken, daha derdini anlatmaya bile fırsat verilmeden, onun adına da o “deniyet” konuşuyor… Filimleriyle, bilgisayar oyunlarıyla, medyasıyla öyle bir İslam ve müslüman profili çıkartılıyor ki insanlığın karşısına, sanki bir gulyabani. Korku filimlerinden fırlayıp gelmiş bir canavar!
Böylece bir İslam düşmanlığı pompalanıyor ki dünyaya, ne olup bittiğini anlayabilene aşk olsun!
Evet, dediğimiz gibi sevgili dostlar, hal-i pürmelalimiz üzerinde düşünmeye, oynanan oyunları görmeye çalışalım. Her deşifre edilmiş oyun, yüreğimizdeki bir yaraya merhem olacak ve geleceğimizi aydınlatacaktır, inşaallah…