Anne Babaya İyilik İçin Yardımlaşalım
Yazar:Hatice Kübra Ergin
Enes bin Malik radıyallahu anhudan şöyle rivayet edilmiştir: “Alkame adında bir genç vardı. Şiddetli bir hastalığa tutuldu ve yatağa düştü. Hanımı Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme gelerek durumu haber verince Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, sahabesinden Hz. Bilal, Hz. Ali ve Selman-ı Farisi ve Ammar radıyallahu anhumayı onun yanına gönderdi. Bu sahabeler gelip Alkame’ye: “Ya Alkame! Şehadet getir.” dediler. Alkame, bir türlü şehadet getiremeyince, Hz. Bilal radıyallahu anhu gelip durumu, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme haber verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem anne babasının olup olmadığını sordu. Bilal radıyallahu anh Alkame’nin yaşlı annesini bulup Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin huzuruna getirdi. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem kadına: – Alkame’nin durumu nedir? Diye sordu. Kadın dedi ki: – Ya Resulallah! Alkame, çok namaz kılan, sadaka veren biridir. Ama ben ona dargınım. Çünkü hanımını bana tercih ediyor. O zaman Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: – Annesi Alkame’ye darıldığı için şehadet getiremiyor. Ya Bilal! Git biraz odun hazırla. Gelip onu yakacağım. Bunu duyan kadın dedi ki: DIN VE HAYAT Hatice Kübra Ergin – Ya Resullulah! Oğlumu mu yakacaksın? Hem de benim gözümün önünde. Ben buna dayanamam! Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: – Allah’ın azabı çok şiddetli ve süreklidir. Eğer Allah’ın onu bağışlamasını istiyorsan, ona hakkını helal et. Nefsimi kudret elinde tutan “Ey muhacir ve Ensar topluluğu! Her kim hanımını, anasından üstün tutarsa, ona Allah’ın laneti vardır. Onun ne farz ne de nafile ibadeti makbul olmaz.” (Beyhaki, Şuabü’l-İman N.7892) 33 Allah’a yemin ederim ki, ona dargın durduğun sürece, namazının ve sadakasının ona bir faydası olmaz. Bunun üzerine kadın dedi ki: – Ya Resulallah! Allah-u Zülcelal’i, seni ve beni buraya getireni şahit tutuyorum ki, ben Alkame’den razı oldum. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, Bilal’e: – Ya Bilal! Git, Alkame’nin durumuna bak! Buyurdu. Bilal radıyallahu anhu, Alkame’nin evine gelince, şehadet getirdiğini ve vefat ettiğini gördü. Durumu Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme bildirdiler. Yıkanıp kefenlenmesini emretti ve bizzat kendisi namazını kıldı ve kabrin başına gelip şöyle buyurdu: “Ey muhacir ve Ensar topluluğu! Her kim hanımını, anasından üstün tutarsa, ona Allah’ın laneti vardır. Onun ne farz ne de nafile ibadeti makbul olmaz.” (Beyhaki, Şuabü’l-İman N.7892) Onlara Şükran Borçluyuz Bizler bu dünyaya yetişkin bir insan olarak gelmedik. Her bakımdan muhtaç ve aciz bir yavru olarak gözlerimizi açtık. Bize bakıp, besleyen, temizleyen, tehlikelerden koruyan, gece gündüz her ağlayışımızda yanımıza koşan, bizi kucağına alıp sevgisini hissettiren, bize ana dilimizi öğreten, terbiye veren annemiz sayesinde bugünlere geldik. Üstelik şu vücudumuzun safhadan safhaya geçerek yaratılması da anne rahminde geçirdiğimiz dokuz ay on günlük sürede gerçekleşti. Doğduktan sonra bir zaman da annemizin sütüyle gıdalandık. Bu sebeple üzerimizdeki hakların en büyüğü annemizin hakkıdır. Bir adam Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi veselleme gelerek: “Ey Allah’ın Resulü iyi davranıp hoş sohbette bulunmama en ziyade kim hak sahibidir?” diye sordu. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): “Annen!” diye cevap verdi. Adam: “Sonra kim?” dedi, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) “Annen!” diye cevap verdi. Adam tekrar: “Sonra kim?” dedi Resulullah (aleyhissalatu vesselam) yine: “Annen!” diye cevap verdi. Adam tekrar sordu: “Sonra kim?” Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu dördüncüyü: “Baban!” diye cevapladı.”(Buhari, Edeb 2; Muslim, Birr 1, ) Elbette annemiz bizimle böyle yıllar boyunca ilgilenirken, babamız da evin geçim yükünü omuzladı. Bizim için helal rızık kazandı. Bizi her türlü kötülükten korudu. Büyüdüğümüz zaman bizim eğitimimizle meşgul oldu. Bizi hayata hazırladı. En mühimi de bize güzel örnek olmaya çalıştı. Doğru yolu öğretti, yanlışlardan sakındırdı. Bazen bizi korkutarak, bazen de mükafatlandırarak iyi davranışları öğretti, alıştırdı. Nihayet bizi Allah’ın kıymetli bir emaneti olarak en iyi şekilde yetiştirmeye çalıştı. Bu dünyaya Müslüman bir anne babanın evladı olarak gelmeyi bir seçip tercih etmedik. Bunun için bir bedel de ödemedik. Allah-u Zülcelâl bizi tamamen kendi lütfunun bir eseri olarak Muhammed ümmetinden, Müslüman bir memlekette, mümin bir anne babanın evladı olarak yarattı. Bu mübarek nasip için ne kadar şükretsek azdır. Velev ki anne babalarımız cahil olsa, bize fazla bir şey öğretememiş olsa bile, bizi iman ile, İslam ile tanıştırmış oldukları için yine de onlara büyük bir teşekkür borçluyuz. Bunun yanında annelik şefkatiyle, babalık mesuliyetiyle bizi ellerinden geldiği kadar kötülüklerden korudukları için onlara ne kadar teşekkür etsek azdır. Velev ki anne babalarımız cahil olsa, bize fazla bir şey öğretememiş olsa bile, bizi iman ile, İslam ile tanıştırmış oldukları için yine de onlara büyük bir teşekkür borçluyuz. 34 Karı Kocalar Birbiriyle Yardımlaşmalı Günümüzde batı ülkelerinde insanlar annelik gibi en fıtri bağı dahi koparıp atabiliyor, mesela evlatlarını kilise önünde, soğuk betonların üzerinde bırakabiliyorlar. Yahut bazı anne babaların bir gönül macerasına kapılarak evlatlarını terk edip gidebildiğini duyuyoruz. Ya da “Rahatım bozulmasın” diye rahimlerindeki cenini kürtaj denilen cinayetle, parçalattırarak söküp attırdıklarını biliyoruz. Demek ki anne babalık sadece tabii duygularla olmuyor, rahmet timsali bir anne baba olmak için manevi yönden de ebeveyn olmanın ne demek olduğunun şuurunda olmak gerekiyor. Dinimiz insan fıtratındaki tabii merhamet duygusunu Allah-u Zülcelâl’in rızasını kazanan hakiki bir anne baba olma mesuliyetiyle birleştirmeyi emrediyor. Bu sebeple mümin anne babalar, bazen nice zorluklar içinde fedakarlık yaparak, evlatlarının Allah’a iyi bir kul, iyi bir Müslüman olarak yetişmesini sağlamaya uğraşıyorlar. Evlatlar da mümin anne babalarının kıymetini bilmeli, ona karşı vazifelerinin şuurunda olmalıdır. Anne babaya bakma, hizmet etme, rızalarını kazanma yolunda mümin karı kocalar birbirleriyle yardımlaşmalıdır. Allah-u Zülcelal buyuruyor; “Mümin erkekler ve mümin kadınlar, birbirlerinin dostu ve yardımcısıdırlar. Birbirlerine iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar…” (Tevbe, 71) Mümin karı kocalar, anne babalara bakma hususunda yardımlaşırlarsa; hem ahirette büyük bir mükafata ortak olurlar, hem de bu hususta çocuklarına güzel örnek olmuş olurlar. Esasen çocuklar pek çok şeyi kitaplardan okuyarak öğrenmez, anne babalarından örnek alarak öğrenirler. Kuran-ı kerim kıssalarında görüyoruz ki, geçmiş Peygamberlerin yetişmesinde Mümin karı kocalar, anne babalara bakma hususunda yardımlaşırlarsa; hem ahirette büyük bir mükâfata ortak olurlar, hem de bu hususta çocuklarına güzel örnek olmuş olurlar. 35 saliha annelerin çok mühim tesiri olmuştur. Ekseriyetle Allah’ın emirlerine itaatli annelerin evlatları da Allah’a ve anne babasına itaatli olmuştur. Buna en güzel örnek, Hz. İsa aleyhisselam’dır. Hz. Meryem, çok takva ehli, namuslu ve helal lokmadan başka yemeyen, saliha bir hanımdı. Hz. İsa aleyhisselam da annesine karşı çok itaatli ve vefalı bir evlattı. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Zekeriyya aleyhisselamın duasıyla ona lütfedilen Yahya aleyhisselamın da hayırlı bir evlat olduğu bildirilmiştir. Allah-u Zülcelâl Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi de Hz. Âdem’den kendi ana babasına kadar hep nikâhlı, temiz bir nesilden meydana getirmiştir. Peygamberimizin dedesi Hz. İsmail de Allah’a boyun eğen bir annenin terbiyesi altında yetişmişti. Ayet-i kerimede İsmail aleyhisselamdan “yumuşak huylu, çabuk kızmayan hilim sahibi bir oğlan” diye bahsedilmiştir. “Biz onu halim bir oğul ile müjdeledik.” (Saffat, 101) Demek ki, evladın anne babaya karşı hayırlı olması, anne babanın evladına güzel örnek olmasıyla mümkündür. Bu durumda evladının hayırlı olmasını isteyen anne babalar, onlara güzel örnek olmak için kendi anne babalarına karşı hayırlı evlat olmalıdırlar. İhlaslı Olmak Gerek Elbette yaşlı anne babalara bakmanın nefse zor gelen yanları olabilir. İnsanoğlu yaratılış itibarıyla evladını fıtri bir sevgiyle sever, onlar için malını mülkünü çoğaltmak, işini büyütmek, başarısını geliştirmek ister. İhtiyarlara bakmak ise görünüşte hiçbir işe yaramaz. Onlara ne kadar iyi bakılırsa bakılsın, sürekli ölüme doğru giderler. Bu sebeple yaşlılarla uğraşmak nefse hoş gelmez. Ama bu bir yönden de anne babaya bakmanın sırf Allah rızası için yapılan, ihlaslı bir amel ve hizmet olduğunu gösterir. Evet, anne babaya bakmakta ne şöhret vardır, ne de dünyevi bir menfaat. Hem ihtiyarlar insana hep unutmak istedikleri şeyleri hatırlatır. Ölümü; gençliğin, güzelliğin, sağlığın, başarının, zekânın, makamın, mevkiin bir gün muhakkak kaybedileceğini düşündürür. Biraz düşünecek olursak ihtiyarlık çağı, gerçekten de tam bir ibret levhasıdır. Nice güçlü kuvvetli, şahsiyetli ve heybetli insan yaşlanınca bir zavallıya dönüşmüştür. Dünyanın vefasızlığını, insanın ne kadar dayanıksız ve nimetlerin ne kadar fani olduğunu görmek isteyen ihtiyarlara bakmalı. Onların halinde kendi geleceğini görüp, ibret almalı. Bir gün biz de onların yaşına geldiğimizde evlatlarımızın bize nasıl davranmasını isteriz? İstesek de istemesek de bir gün biz de gençliğimizi, sıhhatimizi kaybedeceğiz. Velev ki, iyi durumda olsak bile gönül meyvelerimiz evlatlarımızı özleyeceğiz. Onlar tarafından aranıp sorulmamak, ihmal edilmek zorumuza gidecek. Eğer zamanında çocuklarımıza “anne babaya nasıl merhamet gösterilir, nasıl vefalı olunur,” diye örnek olmazsak kimden öğrenecekler? Belki de zamana uyup, bizi bir bakımevine kapatacaklar. Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem buyuruyor ki: “Allah bütün günahlardan dilediğini kıyamet gününe tehir eder. Ancak anne-babaya karşı gelmenin cezasını ölümden önce hayattayken verir.” (Hâkim, 4/172) Bu sebeple anne babaya hizmet edip duasını alma hususunda birbirimizle yardımlaşalım. Böylece hem dünyada onların duasının bereketine kavuşalım, hem de ahirette Allah’ın rahmetine mazhar olalım, inşallah.