Kalb Tam Olmadıkça İş Tam Olmaz
Sünnet aydınlık kaynağıdır
Sünnetin, zamana bereket getirdiği malumdur. Zamana ve ömre bereket veren şey ise azizdir. Bu bereket getiren aziz şeyler ise farzlarda olsun sünnetlerde olsun, irfan sahipleri katında çok kıymetlidir. Farz ve sünnetin birleşmesinden hasıl olan bereketin sonsuz olduğu da ayrıca malumdur.
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin sünnetleri, irfan sahiplerinin ruhunu canlandırır. Böyle olunca, kalkmaları ve oturmaları O’nunla olur.
O sünnetlerin yerine getirilmesi ise, irfan sahiplerinin yoluna bir aydınlıktır. Onlar, iman binalarını onunla kuvvetlendirirler. Varlık binaları onunla yükselir.
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin sözleri boşuna değildir. O yüce Peygamberin şanını: “Gözü kaymadı, kalbi şaşmadı.” (53/17) mealine gelen ayet-i kerime bize anlatır. O’nun yoluna uyan irfan sahipleri de bu ayet-i kerimeden pay alırlar.
Kalbin hazineleri
İrfan sahiplerinin kalbi, yeryüzünde, Allah-u Zülcelal’in hazinesidir. O hazinelerde; inceliğinin çözümü güç hikmetler, derinliğine akıl ermeyen sevgiler bulunur. İlmin aydınlıkları oradadır.
Kalp, neden kâr eder, neden zarar eder? Bütün bunlar iyi bilinmelidir. Sonra, kalbin başlıca düşmanı olan, şeytandan ve onun şerrinden Allah-u Zülcelal’e sığınmalıdır.
Kalp, Allah-u Zülcelal’in hazinesi olduğuna göre ona, Allah-u Zülcelal’den başkasına ait bir şey koymamak bir vazifedir. Çünkü Allah-u Zülcelal, ancak kalbe bakar. Kalbte Allah-u Zülcelal’den başkasına ait bir şey varsa o kalbin sahibini rezil eder. Süründürür. Düşmanlarını, o kalp sahibinin başına salar.
Kalple yapılan işler, Allah için olmalı; ona riya, gösteriş karışmamalı. Dış duygular ile yapılan işler, karışık olur. Kalple yapılan işler, dış duygular olmadan kabul olunur, ama dış duygularla yapılan işler, kalpten gelmezse, makbul olmaz. Kaldı ki, sevap da getirmez.
Bir kul, dış duyguları ile bir iş tutar da, kalbi yönü ile zayıf olursa, onun için verilecek hüküm, kalbinin iyi olmadığıdır. Kalben kusurlu oluşudur. Onun düzeltilmesi icap eder.
Bir kimsenin, kalben yaptığı amel doğru olursa, dış durumu az kusurlu olursa, onun mükafatı yine de bolca olur. Ki bu mükafat ancak, kalben yaptığı amel için verilir.
Kalp tam olmadıkça iş tam olmaz!
Musa aleyhisselam bir gün, üçyüz seneden beri, bir taş üzerinde ibadet etmekte olan birine rastladı. Durmadan ağlıyor, gözyaşları su gibi akıp geliyordu. Onun yanında durdu. Ağlamasına baktı. Kendisi de ağlamaya başladı ve şöyle yalvardı:
– Ya Rabbi, bu kuluna merhamet, ona acımayacak mısın? Şu cevabı aldı:
– Hayır, acımayacağım… Sebebini sorunca şu cevabı aldı:
– Onun kalbi, benden başkası ile olmak ister. Onun bir cübbesi var, onunla örtünüyor. Sanıyor ki, kendisini, sıcaktan ve soğuktan o cübbesi koruyor.
Allah-u Zülcelal Musa aleyhisselama şöyle vahyetti: “İsrailoğullarına söyle, bana ibadet edilen yerlere girdikleri zaman, kalplerinde korku olsun. Basiretlerini açık tutsunlar. Vücutları temiz, niyetleri doğru olsun.”
Kalbin halleri
Yahya b. Muaz rahmetullahi aleyh kalbi şöyle anlatır: “Kalp içli bir et parçasıdır. İçi yaratılış cevheri ile doludur. Çevresi teklik bahçesi ile kuşatılmıştır. Altı nurani bir meydandır. Allah-u Zülcelal ona her an ve her dem, rahmet ve şefkatle nazar eder. Bu halinde o kalp, Allah ve onun zikrinden alıkoyan şeyler arasında döner durur. Bir yandan Allah-u Zülcelal’in şefkat ve merhamet bakışı, bir yandan da onu ayırmak isteyen masiva.
Asıl saadet, Hakk’ın emirlerini yerine getirmek ve onunla olan ahde vefa göstermektedir. Bu manada gelen şu ayet-i kerime bizi müjdeliyor: “Allah’dan ziyade ahdine riayet edecek kim vardır? O halde yaptığınız alışveriş ahdinden dolayı size müjdeler olsun! Ve işte o büyük kurtuluş budur.” (Tevbe; 111)
Bir büyük zata şöyle sormuşlar:
– Bir kalp bozulduktan sonra, o eski haline nasıl getirilebilir? Şu cevabı vermiş:
– Hakkın saltanatını oraya kurmakla. Bunun nasıl olabileceği sorulduğunda ise şöyle demiş:
– Hakkın zatından gayrı ne varsa oradan çıkıp gidinceye kadar. Sonra, Hak Saltanatı kurulur.
Kalbin işleri
Kalp işleri on derecede toplanır. Şöyle ki:
- Kalbe gelen hatıralar,
- İlham yollu, nefse isnat edilen sözler,
- Himmet, gayret,
- Fikir, düşünce,
- İrade, dilek, arzu,
- Rıza, hoşnutluk,
- İhtiyar, seçme arzusu,
- Niyet,
- Azimet; zor işlere dayanmak,
- Kasd; bir şeyi hedef tayin edip ona doğru yürümek.
Anlatılan bu haller, kalbe yerleşince duygulara tesir etmeye başlar. Kalpte ne varsa, zahirdeki duygulara sirayet eder. İşte o zaman, kulun içi dışı bir olur.
“Kalb-i selim”
Birisi, Ebu Abdullah’a: “… kalb-i selim …” (Şuarâ; 89) ayet-i kerimesini sordu. Şu cevabı aldı: “Dünya bağlarından soyunmak; kalbi, Mevla’nın sevgisi ile dolu kılmak, güçlükten ve belalardan şikayet etmemek, takva ve haya perdelerini açmamak…”
Bazı büyükler şöyle derler: “Bir kimsenin gönlünde, derin ve ilahi bir sır olmayınca, o kimse kötüdür. İsterse adı iyi kimseler arasında geçsin. Bir kimse, bütün varlığı, O’nun kudreti ile yürür ve O’nun bakışı ile gider görmezse, kalp işlerine eremez.”
Ebu’d Derda radıyallahu anh şöyle anlatıyor: “Allah-u Zülcelal’in bir takım kulları vardır ki, onların kalbi Hak aşkı ile uçar. Onların bu uçuşuna, şimşeklerin hızı, bir misal dahi olamaz.”
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ebu Bekir sizi, kıldığı namaz ve tuttuğu oruçla geçmedi. Onun kalbine şu mana yerleşmiştir. Allah azı, az olduğu için reddetmez. Çoğu da, çok olduğu için kabul buyurmaz. O, ancak takva sahiplerinin yaptığını kabul buyurur.”
Bazı büyükler şöyle anlatırlar: “Kalbini her hangi bir makama bağlayanlar, doğruluktan yana nasipsizdirler. Asıl doğru, kalbini makamların sahibine verendir. Bu hal mücerret (yalnız) olacak Allah-u Zülcelal ile ikinci bir varlık bilinmeyecek.”
Bazı büyükler de şöyle anlatmışlardır: “İşler kalbe yönelirse, beden de rahata kavuşur.”
Büyük zatlar, işlerini çok ciddi olarak ele alırlar. Bu mana icabı olarak, onlardan bir kısım zatlar da şöyle anlatmışlardır: “Kalbi tam olarak çalışanın içinde ayıklık vardır. Ayık bir kalbin sahibine unutkanlık gelmez.”
Kalp halini bilenin ve ona göre hareket edenin kalbi sağlam olur. Onda yara bere izi bulunmaz. Görüşleri yerinde olur. Onda sakatlık kalmaz.
Kalp ehlinin özellikleri
Kalp sahibi kovulmuşlardan değil, birliğe erişmişlerdendir. O, daima Hakkı arar, ondan hiçbir şekilde kaçmaz. Hakka yakındır, ondan uzak ve kimsesiz değildir. Aklı ve düşüncesi yerindedir. Asla gafil değildir. Onun iç alemi, semalara baş çekmiştir. O, yeryüzündekilere karışmaz. Mütevazi olur. Herkes onu sever ve yakını olur. Hiç kimse ondan korkup kaçmaz.
Sabit Nessac rahmetullahi aleyh bir konuşmasında şöyle anlattı: “Ben, nice yıllar Kur’an okudum. Bu halimde Allah’tan da korkardım. Ama hiçbir şey elde edemedim. Bu arada korkudan geçmeyi düşündüm. Ve, ümitle okumaya başladım. Birkaç yılım da böyle geçti. Fakat yine bir şeyin sahibi olamadım. Bunun üzerine, korkuyu da, ümidi de bıraktım. Yalnız Allah için okudum. İşte o zaman, her şeyi buldum. En büyük azizliğe o zaman kavuştum. En büyük mertebeleri o dem buldum.”
Allah-u Zülcelal, geçmişte inzal buyurduğu bazı kitaplarda şöyle buyurmuştur: “Kalpler, kuvvetim ve kudretimle durur. Sevgi hazinelerimdedir. Bir kimseyi sevmek istemezsem, onun beni sevmeye gücü yetmez. Bir kimseyi ben ezelden anmamış olsam, o kimsenin beni anmasına imkan yoktur. Benim kendisini dilememiş olduğumun, beni dilemesine ihtimal dahi verilemez.”
Şöyle bir güzel hikaye anlatırlar; Bir kimse mescidin çevresinde geziniyordu. Onu bir irfan sahibi gördü:
– Ne arıyorsun? Diye sordu. O da:
– Tenha bir yer arıyorum, namaz kılacağım. Deyince, irfan sahibi onu şöyle bir süzdü, sonra şöyle dedi:
– Kalbinde, Allah-u Zülcelal’in zatından başka ne varsa at ve istediğin yerde namazını kıl.
Nice büyükler yaptıkları nefse karşı çetin mücadeleden sonra, şu kanaate varmışlardır; Bir kimse kendisini Allah-u Zülcelal’e ne kadar yakın hissediyorsa, ona o kadar yakındır.
Allah-u Zülcelal bir kulun kalbine baktığı zaman rızasından başka bir şeyi görürse, ona azap eder. Her şeyi, o insanın başına bela kılar.
Yahya b. Muaz rahmetullahi aleyh şöyle anlatıyor: “Kalbi dünyaya verirsen, ziyan olur. Ahirete atarsan erir. Mevla’ya teslim edersen, hoş olur.” Sonra şöyle anlattı: “Dünya harap bir yerdir. Onun düzeltilmesine yeltenen kalp ise, ondan daha haraptır. Ahiret mamur bir şehirdir. Onu candan dileyen, imar eder. Onu dileyen kalp ise, mamur sayılır.” Devamla şöyle anlattı: “Dünya sahasının ölçümü adımlarla olur. Ahiret sahasının ölçümü ise kalpledir. Nefsin harap olması için kalbin sağlam olması icap eder. Nefsin dirilmesi ise, kalp için bir ölüm sayılır.”
Kaynak: Onların Alemi; Ahmed er-Rufaî, (terc. Abdülkadir Akçiçek) s. 296-306.