Kalbin İhyası Zikrullah’la Olur
Kalp, gönül demektir. Gönlün, kalp diye isimlendirilmesi, çeşitli hadiselere göre değişmesi ve diğer organlardaki tasarrufundan dolayıdır. Büyük âlim ve ariflerimiz, kalbin tarifini yaparken, “Kalp çam kozalağı şeklinde bir et parçasıdır ki, ‘vetin’ denilen bir damara bağlıdır. Bu damar da kalbin içindedir.’ demektedirler.
Seyyid Şerif el-Cürcanî’nin Tarifat’ında “Kalp (gönül), rabbanî latif bir cisimdir ki, göğsün sol tarafındadır. İşte, bu rabbanî latif cisim, insanın hakikatidir” diye tanımlanır.
Kalp cesedin ortasındadır. Nur-i ilahi ile parlayan kalbin ışığının misali, bir lambanın etrafını aydınlatan ışığının misalidir. Nasıl lamba etrafına ışık verir aydınlatırsa nur-i ilahi ile parlayan kalp de öyle ışık verir. İnsanın kalbine ihsan edilen nur-i ilahinin parlaması ile vücudun azaları vesair organlar o nur ile parlar, nurlanır, beslenir. O hidayet nuru, o ışık, kulların kalplerini aydınlatarak hayrı ve şerri, hakkı ve batılı ayırt ederek doğru yola sevk eder.
Kalbin iki kapısı vardır
Kalbin iki kapısı vardır. Birisi dışarıya açılan kapı ki bu ilmi, hisler yani, duygu azaları ile elde eder. Diğeri içeriye açılan kapı ki ilmi, ilham ile alır.
Kalp, içine beş muhtelif nehrin aktığı bir havuz gibidir. Hiç bir vakit, bulanıklıktan ve karışıklıktan beri kalamaz. Hâlbuki toprağın en derin yerinden elde edilen saf ve berrak suda hiç bir bulanıklık olmaz. Kalbin ilim alması da böyledir. Kalbe beş duyu vasıtasıyla gelen hangi bilgi olursa olsun, bulanıklıktan, şek ve şüpheden ari değildir. Hâlbuki feyz-i ilahi eseri olarak kalbe gelen, sünnet-i şerife ve şeriat-ı garraya muvafık olan ilim (ledünni ilim) ise hem en sahih, hem en faideli ve kesindir.
Kalp beş kısımdır
Ehl-i Tasavvuf’un büyüklerinden Hatem-i Esam kuddise sırruhu, kalbin beş kısım söylemiştir: “1. Ölü kalp 2. Hasta kalp, 3. Gafil kalp, 4. Uyanık kalp, 5. Diri, yani hayat-ı maneviyi (manevi hayatı) bulmuş kalptir.”
Bazı büyüklerden rivayet olunmuştur ki; “Murakabeyle (Allah’ın her an görüp gözettiğinin farkında olarak) değerlendiremediğin zamanın fevt (kayıp) olmasına mahzun olmamak (üzülmemek) ve bu esnada işlediğin hatalara nadim (pişman) olmamak, kalbin ölümünün alametlerindendir. Kalbin diri olmasının alameti ise zararını faydasını hissetmesidir. Bunun aksi ölülerin halidir.”
Allah’a yaklaştıracak şeyleri kaçırdığın zaman üzülmüyor, kötü amellerine, gafletine ve günahlarına nedamet edip pişman olmuyorsan bil ki senin kalbin ölmüştür kardeşim! Zira bunlar, kalbin ölü olmasının alametlerindendir. Fakat sen, Allah için kaçırdığın fırsatlar için üzülüyor, gafletine yanıyor, günahların ızdırabından yanıyorsan ahvalin ne olursa olsun, bil ki kalbin diridir, zira bunlar, kalbin diri olmasının alametleridir.
Kalp nazargah-ı ilahidir
Hakiki hayat, kalbi hayattır. Kalp nazargah-ı ilahidir. Allah-u Zülcelal’e kavuşmanın yolu kalbi temizlemekten geçer. Zira kalp, Allah Teâlâ’yı zikir mahallidir. Allah’a âşık olmak, Allah’a teslim olmak, Allah’a itaat etmek, hepsi ancak kalp ile gerçekleşir. O temiz olursa bunları yapmak insan için çok kolaydır. Ve kalp ancak zikrullah ile temizlenir.
Bundan dolayı, kalplerimizi hayat-ı hakiki ile diriltmemiz, gönüllerimizi hakiki ıslah ile ıslah etmemiz ve amellerimizi de hakiki ihlâs ile bezememiz gerekmektedir. Çünkü Allah’ın nazargah-ı, Allah-u Zülcelal’in baktığı ancak kalpler ve amellerdir. Yoksa köşkler ve mallar değildir. Ya da şekiller, suretler, kıyafetler değildir. Nitekim Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem: “Şüphesiz Allah sizin suretlerinize ve bedenlerinize bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar” buyurmuştur. O halde, insanda Allah-u Zülcelâl katında kıymetli olan, kulunun iç dünyası, gönlünde barındırdığı, rıza-i ilahiye uygun niyetleri, duygularının temiz ve saf olması ve iç dünyadır. Zahir değil ancak batındır.
Denilmiştir ki, “Kâbe-i Şerif’i Allah’ın Halili, dostu İbrahim aleyhisselam inşa etmiştir. Hâlbuki kalbi yaratan Allah’tır ve bu kalp, Cenab-ı Hakk’ın nazargahıdır. Ve O’na mahsustur.”
Kalp salih olunca vücut da salih olur
Kalpte yakîn (marifetullah) nuru parlamaya başlayınca fani dünya gerçek suretiyle, kıymetsiz haliyle görünür. Çünkü kalp marifetullah nurunun parlayacağı yegâne yerdir ki, iman güneşi dahi oradan doğar. Bütün ilahi sırlar orada gizlidir. Duyguların, niyetlerin merkezidir.
Kalp zikrullah ile temizlenir, rabbani nurların doğacağı bir mevzi haline gelirse orada öyle bir nur, öyle parlak bir güneş doğar ki bunun eserleri, yüksek tecellileri, insanın bütün azalarına yansır, zahir olur. Bu, o kişinin kâmil mümin olmasının vesilesidir. Bu gerçekleştiğinde, kalp Allah’a teslim olarak sükûnet bulur; farzları, sünnetleri, nafileleri yaparken, sadece Allah için olma makamına yükselir vedahi kulluk vazifelerini eda ederken hiç zorlanmadan derin bir muhabbetle, yüksek bir şevkle, tarif edilemez bir zevkle ve neşeyle seve seve yapar.
Kalbin ıslah olmasının vücut ülkesine tesirini, Buhari’de nakledilen şu hadis-i şerif ortaya koymaktadır: “Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.” (Buhari, İman, 39; Müslim Müsakat, 109)
Hazret-i Resul-i Zişan aleyhissalatu vesselam Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
– Kalbe nur girdiği vakit, gönül genişler ve hoşnut olur. Bunun üzerine, etraftakiler;
– Peki, bunun alameti nedir, ya Resulellah? Diye sorunca, şöyle cevap verdi:
– Ahirete yönelmek, dünyadan yüz çevirmek, ölüm gelmeden onun için hazırlık yapmaktır, dedi. (Tirmizi)
Kalp, Allah korkusu ile Allah’ın yarattıklarına şefkat duygusundan mahrum kalırsa taş gibi kaskatı kesilir. Allah’ı hatırlayıp da ürpermeyen ve Allah’ın mahlûkatına şefkat göstermeyen kalp, taş gibi yahut taştan daha katıdır.
Hazret-i Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem efendimiz: “Ey Hafsa! Sakın çok konuşma; Allah’ı çok zikretmeden (başka konuşulan her sözü) çok konuşmak kalbi öldürür. Allah’ın zikri ile çok konuşmak ise kalbi diriltir.” (Ramuz’ul Ehadis, Hadis No:6173) buyurmuşlardır.
Nice kalpler vardır ki taş gibi katıdırlar. Kur’an tesir etmez. Hadis tesir etmez. Hikmet ve öğüt bir fayda vermez. Bunlar kâfir ve münafıkların kalpleridir ki, mühürlenmiştir.
Ali Tirmizî rahmetullahi aleyhi der ki: “Allah’ı zikir, kalbi yumuşatır; kalp zikirden halî olursa nefsin harareti ve şehevatı kalbe kasvet verir, azaları itaattan meneder. Nitekim bir ağaçtan kesilip kuruyan bir dal, ancak yakmaya yarar.”
Üç şey kalbin kötülüğünün, hasta olduğunun alametidir: 1) Allah’a itaattan tad almamak 2) Günaha düşmekten korkmamak, 3) Başkasının ölümünden ibret almayıp aksine, her gün dünyaya daha çok bağlanmak…
Kalbin devası ve salahı
Büyükler, kalbin devası beş şeydedir demişlerdir. Bunlar: 1) Kur’an’ı manasını düşünerek okumak. 2) Açlığa riayet etmek. 3) Allah’ı çok zikretmek. 4) Seher vaktinde Allah’a tazarru ve niyazda bulunmak, gece ibadet etmek. 5) Salihlerle oturmak…
Bunlara riayet eden, kalp hastalığına yakalanmaz. Mümin, kalp hastalarına bunları tavsiye etmeli ve kötü sıfatlardan kurtulmaya, bunlara riayet ederek gayret göstermelidir.
Hazret-i Rasulullah Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
– Kalpler de demirlerin paslandığı gibi paslanır. Denildi ki:
– Ya Rasulallah! Onun cilası nedir? Efendimiz aleyhissalatu vesselam:
– Kalplerin cilası; Kur’an tilaveti, çokça zikrullaha devam ve ölümü de hatırlamaktır, buyurdular. (Beyhaki)
Zünnûn-i Mısrî kuddise sırruhu: “Kalbin bir saatlik bir salahı, temizliğini muhafaza edebilmesi, insanların ve cinlerin ibadetinden faziletlidir.” demiştir.
Halid b. Sa’dan rahimehullah der ki: “Hiçbir kul yoktur ki, başında iki gözü bulunduğu gibi, kalbinde de iki gözü bulunmasın. Baş gözleriyle dünya işlerini, kalp gözleriyle de ahiret işini görür. Allah bir kulun hayrını murad ettiği zaman, o kulun kalp gözlerini açar ve Allah’ın ona gaybde va’dettiği şeyi görür. Eğer Allah, onun için başka bir şey murad ederse onları olduğu gibi bırakır.”
Abdulkadir Geylani kuddise sırruhu şöyle buyurmuştur: “Mal, para, servet cepte, kasırda, evde ve mağazada caizdir. Fakat kalbde caiz değildir. Müminin kalbi nazargah-ı ilahidir.”